No, 2080—393 Hikdye : UYANIŞ KİMSESİZLER Ev, ilk tanıştıkları ev değil- di, Delikanlı, haftalardanberi kafasında tasarladığı tatlı hayal- lerle, işte bugün ikinci bir defa, beyaz tenli, kumral saçlı genç kadınla yaşıyacaktı. Delikanlı orta boylu, yirmi üç yaşlarında ya var, yayoktu; siyah gözlerine dikkatli bakıl- dığı zaman, hayatta bir lokma ekmek için çok büyük sıkıntı- lar çektiğini ve halâ çekmekte olduğunu anlatan acılar pek çabuk anlaşılıyordu. Kafatası- nın içinde bir çok gayeleri vardı, ki bunlar, bugünkü Ulnslar Kurumunun sulh taraf- tarı delegelerininki,kadar tabii, fakat ulaşılması menfaat iktiza- sı pek imkânsız hayallerdi. Bn hayaller onu, gayeye ulaştır- maktan ziyade sinirlerini kuv- vetlendirmişti. Zayıftı. Bukadar sinirli olmasına rağmen, dün- yayı, anladığı gündenberi kim- gecikleri incitmemişti. Bu olsa olsa, hayatın sefaletle iğneyi evvelâ kendisine, sonra da çu- valdızı başkalarına dürttüğü vakit, duyulacak ıztırabın şid- detini tatmış olmasındandır. Kadınsa, gayet para tamah- sıdır. Koyu kestane rengindeki gözlerinde şehvetin sihri olan genç kadın, gerek vücut, gerek çehre güzelliği sayesinde bu zamana kadar kim bilir kaç erkeği kendisine aşık etmiş ve paralarını yemişti. Kadının bu tarzı hareketi meslek icabı idi. Çünkü, obir kokottur. Delikanlı da kadını ilk gö- rüşünde sevmiştir. Kadının adı Suzan... erkeğin : Talât... Talâtın biriktirmiş olduğu Yazan : Niyazi Acun bir kaç kuraş, Suzanla bir kaç saat yaşiyacak kadardır. İkinci defasında Suzanı görür görmez gözleri kararmıştı. Eğer yan- larında kimse olmasaydı, &âsa- bına kat'iyen hâkim olamıya- caktı; aç bir kurt gibi kadına kaldıracaktı. Bu bhareketile başkalarının yanında terbiyesizlik edeceğine kanaat hasıl ettikten sonra, bu arzusuna hâkim oldu. Fakat kalbi titremiye başladı. İçinde bir takım düşünceler kaynaşı- yordu. — Talât, diyorlardı. Gün- lerce bir hasis gibi biriktirdiğin şu parayı, biliyor musun kaç gün sıkıntı çekerek bu yeküna getirebildin... Şimdi ise, bir anda onları bu kadının avucu- na dökeceksin! Bundan evvel kendine lâzım olan ihtiyaçlatını tamamlasana... O, içinden, bunlara gayet soğuk kanlılıkla, cevap veriyor: — Sizin nenize lâzım. Pa- rayı biriktirirken aikıntıyı çe- ken benim. Her acının sonu eğ» lence olursa, hayat daha tatlı ge- çer. Şimdi zevkedeceğim diyordu. İnsan dünyaya yaşamak için gelmiş.. Para toplayıp, onlarin seyrine bakmıya değil... Yuvarlak bir masanın başın- da bir saattenberi içiyotlardı. İçtikçe sahnede alkış topliyan bir aktör gibi açılan Talât, bu zamana kader gizlediği bütün sırlarını Suzana anlatıyordu : — Hayat.. evet hayat diyo- rum. Doğumdan ölüme kadar olan yol.. yani ana rahminde mezara kadar olan yol. Genç kadın, onun bu felse- fesinden bir şey anlamıyor, mütemadiyen içiyor. O, gene anlatıyor : Son iki senedir, kadın giyinişlerinde eski Yunan ve Roma kadınlarının giyinişlerinden izler görülüyor. Bilhassa balo giyinişlarimde, böyle. İşte, yukarda Aristokrat bir İngiliz kadınının gimdiki balo giyinişi | Suran, hayatta yaşıyan insan neler görmez. Kimi doğuştan zengin, mesut, bahtiyar hayat- ları hep gülmek ve eylen mekle geçer; kiminin de şanş- sızlıklar (obedbahıtlıklar, sefa- letler içinde ağlamakla geçer. Benim hayatımsa, bunlardan bambaşka, bugün yaşamaktan ziyade ölüm bence daha iyidir. Suzan, onun bu sözünü an- lamadı isede, ölüm kelimesini duyunca gayrı ibtiyari sordu: Neden? — Dünyada kimsesizlik ka- dar bisli bir kalbi dağlıyan ıziırab yoktur; babam harpte ölmüş.. Anam, veremden öldü. Anamla babamın evlendikleri vakit, beş dakikalık zevklerin» den dokuz ay sonra dünyaya gelen ben, ancak akraba olarak bir amcamın bakmasile bugün halâ yaşıyorum. Aiwam da ben on altı yaşımda iken öldü; dünyada artık kimsem kalmadı. — Sonu 9öncı sayıfada —