2 Temmuz 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10

2 Temmuz 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 10
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ge 86 SERVETİFÜNUN e HAFTADA BİR ABE Yalnızlık sevgisi Yalnızlığı severim, Aydınlık bir gecede her keslen ve her şeyden uzak olarak; ümüllerim ve düşüncelerimle yapayalnız kalmayı, dünya- daki lezzetlerin en güzeli tanırım. Çok kere, alelâdenin seviyesini aşamıyan basit sohbetler- den kaçarak, kendi kendimle konuşmayı tercih ederim. Yalnızlığı sade ben değil, daha bir çok kimse de sever. Ancak bu,. sanmayınız, ki okuyucularım, basit bir romantizmin tecellisinden ibareltir.. Bilâkis, günün dar düşünüşlü sosyete hayatının ortaya koyduğu büyük bir ihtiyaçtır ki; kökü gene cemiyetin bünyesinde saklıdır. Monden hayatın bayağı tezahürlerinden kaçan- lar, susuzluklarını kendi iç dlemlerinde gider- mek isliyorlar.. İşte Hâşim, bunun için yalnızdı., Balonlarımızda, en siyade konuşulan mev. zular, nelerdir?.. Mevsimin modaları, bilmem hangi artistin dillere destan hayatı, son yapılan bir futbol ma- çının hararetli münakaşaları.. yahut ta, küçük ve âdi ihlirasların doğurduğu, bir sürü dediko. du.. bunlar, değil mil. O halde?.. Yalnız kalmak arzusu, bu gaye» 8iz sohbetlerden zevk almıyan bir çokları için, gerçek bir ihtiyaç değil de, nedir?.. Tamamen kafa dengimiz olan, arasında, niçin yalnız değiliz?. Demek ki bu duygumuz, romantik bir tahas- süsten çok evvel; realilenin içerisinde yaşıyan sosyal oluşlardan geliyor. Öyleyse, bu hddiseyi bir giir zihniyeti içerisinde, görmek,. bilmem ki, doğru bir düşünüş müdür?.. Şu dakikada, Peyami Safanın bir romanın. daki, şu cümleyi hatırlıyorum: «Bir tepede, başı minarelerin hizasında, seri dir rüzgâra karşı dimdik durarak, dimdik ve yapayalnız kalmak,» Ve ben, bu güzel cümledeki estetik zevki tat- madan önce, onu doğuran sebebler üstünde dü- günmek istiyorum. Fakal, yalnızlık ayni zaman- da, bir azaptırda... Elemlerimizi ve ümütleri- mizi beraber paylaşacağımız bir arkadaşı, daima ararız.. Sevmek, evlenmek., bütün bunlar, böyle bir dosta kargı duyduğumuz iştiyakın netice- leridir. Ancak ne yazık ki, en sevdiğimiz insanla başbaşa harcanan dakikalarda bile, yalnız kal. dığımız onler pek çoktur. İnsanlar, biribirlerine ne kadar yaklaşmışlar. sa, okadar uzaklırlar. Bu bir muammadır ki, insan ruhunun ezeli kamunlarına istinat eder, dostların No. 2080—395 Nesir: Güzel Hisarımda.. Çeyrek asırlık bir dünün, rüyalar dolu çocukluk dünya: mın dekoru olan bu yerler, suları akmaktan yorulmuş şu dere, tepeleri seyrekleşmiş karpıki ağaçlık, ve bomboşlaşmış her yanı ile bütün bu hayalleşmiş kırlar, şimdi de gençliği- min heyecanlarını çerçeveliyor. Boysuz ağaçlarla çizilmiş bu merdivenli yolun, çıktığımız her basamağı dünün rüyalarını ve bu günün heyecanlarını beraber sürüklüyor. Aşağıda, yeşilin ve mavinin bir tek çizgi olduğu düzlükte, oya kadar ince kasrın beyaz gölgesi Boğazın serin sularında dinleniyor. Bahar çayırının yoncalaşmış havasını, çocuk yüzünün ya- semini andıran çizgilerinde duyuyorum. Kürekler derenin yorgun sırtını hafifce okşuyorlar. Bos- tanlarda çalışan insanlar var. İşlerini bırakarak süzen bu ba- kışlarda tecessüsün fısıltıları dolaşıyor. Artık suları köpüklenmiyen değirmenin yıkıntılarında dü- şünen iki leylek, geçmişin musiki, neş'e ve hayat dolu Gök- suyunu hayallerinde yaşıyorlar. Billörlaşmış kahkahası kırların sessizliğinde, derenin göl- gelerinde ve gönlümün kuytuluklarında okşıyan ürpermelerle eriyor. Derenin suları mahzun söğütleri okşuyor. Yer yer fışkı- ran sazlıklar ve kurbağa sesleri var. Derenin kurbağaları ve sahilin kuşları tabiatin ebedi şar- kısını söylüyorlar. Dönüyoruz. Dar ve tozlu yolumuzu böğürtlenler ve cılız fidanlar kucaklıyor. Yolumuzun en geniş iki noktasında yük- selen bodur tepeler, yeşilin bütün renklerile bezenmiş sırtla- rm, ışıklaşmış bir altın yağmurile yıkıyorlar. Ablak yüzleri pembeleşmiş domateslerle dolu bostanlar ve sararmış başları büyük ekinlerle kaplı tarlalar arkamızda kalıyar.. Git gide daralıyor... Ufukta noktalaşıyor. Ve ben, serin akşam rüzgârının dağlardan getirdiği kekik ve katırtırnağı kokularını, tabiatin en güzel baharında .. bir altın saç demetinde içerek sarhoş oldum! Şehzadebapı, 29-5 - 36 Bürhan Arpad Görüyorsunuz ki, bahis gitgide uzadı; <Kedi Pençesi» nin fıkraları gibi, bir takım tedailerle aydınlığın sınırlarım aşarak, meçhule doğru yol aldı.. Bu mevzuda, daha ziyade konuşmanın bir gevezelik halini almasından, korktuğum içindir, belki.. artık susacağım... Fakai, şuvu bir kere daha iekrarlıyarak: yalnızlık sevgisi sadece bedii bir zevk değil, bu günkü sosyal şart- ların doğurduğu en tabii bir ihtiyaçtır da.., Gavsi Halid Ozansoy

Bu sayıdan diğer sayfalar: