80 DALGIÇ — Başı 87 nci sayıfada — Ali önde Aziz arkada gidiyor- lardı. Bu akşam nedense her ikisi de düşünceliydi. Kayığın bağlı ol- duğu iskeleye geldiler. Ali ipi çö- zerek küreğe geçti. Aziz de kıç üstündeki hazırlanmış ağların üs- tüne oturdu, Köyün küçük rıhtımı önünden geçerken ahbap bir ses; — Rastgele, dedi. — Eyvallah, eksik olma, diye cevap verdiler. Sahili takiben uzaklaşırken kö- yün son ışıkları da yavaş yavaş sönüyor ve onlar karanlıkta gider- ken daha evvel ağını atan balık- çıların uzaktan uzağa akis yapan bağırmaları işitiliyordu. Kıl burnu: na geldikleri vakit Aziz, ağları ko- yuvermeğe başladı. Uzaktan balık taşıyan takaların, ağları kesmemesi için Ali de, zaman zaman bağırı- yor ve kayık ağlarla beraber sula- rın ceryanına kapılarak aşaği doğ- ru yavaş yavaş akıyordu. Sahilden bir hayli açıktaydılar. Epeyce beklediler. Nihayet ü- güncü ağın bulunduğu tarafta su- lar karıştı ve ağ O kısımda man- tarları çekerek diplemeğe başladı. Aziz, seviniyordu. Ali de, ayni neşe ve coşkunluk içerisinde olanca kuv- vetile sıya ediyordu. Bu sevinç içe- Yisinde Aziz, ağı çekmeğe başladı. Balık her halde çok iri olacaktı. Zira ağ bir hayll ağırdı. Bu esnada ilerden sessizce gelen gaz şilebini göremediler. Kılıçbalıklarını kaçır- mâmak için lâmba bagaltındaydı. Ve ilerden gelen gemi, yolu üze- rinde bir aydınlık göremediği için yolunu kesmeğe çok tabii olarak lâzum görmemişti. Kürekleri bıra- kan Ali, Azize yardım ediyordu. Suyun üstüne çekilen kılıçbalığı kayığın yanında çabalıyor, kuyruk vuruyor ve kılıçla rastgelen yeri sudan can havlile fırladıkça kes- meğe çalışıyordu. Şilep gittikçe yaklaşıyor sanki şu küçük balıkçı kayığını yutmak istiyen bir ejdere benziyordu. Kulak dolduran ağır bir pervane gürültüsü, nihayet se- vinç içinde olan iki balıkçıyı ken: dine getirebildi. Aziz, vaziyeti der- hal kavramıştı. Küreğe geç Ali, di- a ee SERVETİFÜNUN Telefon : 2-1013 | UYANIŞ Yedi güne bir g EBKETİFÜNUN geri çıkar Jin gazelasi Abonesi : Talim ür ti, e aylığı 600 a bancı me gi İsviçre frangıdır. Gazetemize ilân varacekler, İstanbulda Tali Tadinda Helin vi vo Heli İlân Şirketine gitmelidir. No. 2079—394 2 İstenbel ya ye bağırdı. Ve elinden ağı bıraka- rak başaltından çıkardığı lâmbayı gemiye gösteriyor ve bağırıyordu. Ali, kürek çektiği halde kayığın ilerlemediğini görünce, Azizi yar- dıma çağırmıştı. İmkânı yok kayık gitmiyordu. Aziz, o zaman anladı ki elinden âçele ile bıraktığı ağlar kayığın dümen demirine takılmıştı. Ve hiç şüphesiz üç kılıç ağını ks- yık sürükliyemiyordu. Kurtulmaları için bir çare vardı. Denize atlamak vapurun geçeceği yerden hemen uzaklaşmak. Aziz, ölümden kurtul- mak için, son çerenin bu olduğunu Aliye döyliyerek denize atlamış ve yüzmeğe başlamıştı. Çarpışan ve sonra devrilen bir kayığın sesleri gecenin boşluğunu doldurdu. Bo- guk ve ıslak bir ses karşı sahiller. de izler bıraktı. Aziz, tam Üç gene evvel yaşa- dığı bu feci sahneyi düşünürken bile bunaldı, derin derin nefes ala- rak gözlerini açtı. Neredeyim der gibi etrafına bakındı ve kendi ken- dine bir kere daha hayret etti, Nasıl kurtulmuştu? Denize atla- dıktan sonra arkasındaki elbiselerin verdiği zorluğa rağmen olanca şid- detile yüzmüş ve şilebin indirdiği İlika, kendisini boğulmaktan kur- tarmıştı. Ondan ötesini bilemiyor- du. Yalnız evinde gözlerini açtığı zaman başı ucunda karısı ve kar- deşini bulmuştu. Kendisine yaşlı gözlerle bakıyorlardı. İlk kelime- leri, Ali nerede? olmuştu. Bunun cevabını karısı gözyaşlarını tutarak, kardeşi ise ağlıyarak vermişti. Ah, Aliyi seven sarı saçlı kardeşi nekâ- dar bedbahtı. Biraz sonra Aziz, an- lamıştı ki, Ali, şaşkınlığın verdiği kararsızlıkla kayığın içinde kalmış ve deyiz zavallı genci bağrına al- mıştı, Sanki bu felâketler azmış gibi, dikkatsizliği yüzünden, arka daşının ölümüne sebep olduğu kay- dile, kendisini üç seneye mahküm etmişti. Evet, üç sene karısı ve kardeşi onu şu karanlık höcresinde her onbeş günde bir gelip görmüş- ler ve teselli etmişlerdi. Asiz, bugün mahkümiyetini bi- tiriyordu. Saat onda serbestti, Bu- radan, bu karanlık yerden artık kurtuluyordu. Höcrenin demir kapısı gicırdı- yarak aşıldı. Gardiyan: — Haydi oğlum, dedi. Direktör kâğıtlarını imzaladı. Şimdi diledi- gin yere gidebilirsin ! Aziz, ilkönce buna inanamıyor- du. Sonra, birden hazırladığı vall- zini aldı ve kendisine arkadaşlık eden ihtiyar gawilyanı kucakladık- tan sonra, deli gibi merdivenlerden indi. Kendini bir anda sokakta buldu. Oh, hürriyet kadar tatlı ne olabilirdi ? Hızlı adımlarla üç sene içinde yaşadığı binadan mümkün olduğu kadar çabuk uzaklaştı. O hasretini çektiği küçük köyüne ka- vuştuğu zaman ne kadar memnun- dul Kapılarının tokmağını hizle hızlı vurdu, Heyecandan titriyordu. Kansını görünce hemen kucaklaş» tılar, Sevinçlerinden her ikisi de ağlıyorlardı. Kardeşi ise ağabey di- ye koşarak boynuna atıldı. Annesi, Aziz, yavrum diye yaşlı gözlerle oğlunu öptü. Sarman, uzun zaman kaybettiği efendisinin ayakların& süründü. Aziz, sevdiklerinin yanın- da hayata yeniden doğinuştu ! İstanbul, 14-38-1986 Lâtif Evrensel SOYADI ALMAK| Müddetinin Sonu Geliyor ! i Temmuzun ikisinde, bu hususta kanunla konulan müddet, 40- nunu buluyor. Henüz şoyadı seçip, nüfus memurluklarında tes- cil ettirmiyenler acele etmelidirler ! AHMED İHSAN Basımevi Ltd.