SERVETİFÜNUN No.1948—203 BEŞ İHTİMAL Rüştünün yazı odasında Şükrü, gözleri dolmuş, sinir içinde, bir söz söylemeden, oturuyordu. Bekle- dikleri telefon nibayet çaldı. Rüştü hemen ahizeyi aldı, işittiği sesi tanıdı. Başı ile arkadaşına işaret etti ve söylenen sözlere kulak verdi. Şükrünün kalbi fena halde vurmaya başlamıştı. Dayanamadı, bağırdı: — Rüştü, eminim ki benim tahmiu ettiğim gibi. Fakat arkadaşı iyi dinleyebilmek için Şükrüye susmasını işaretle anlattı ve yine dinlemeğe devam etti. — Evet efendim, fevkalâde sinirlidir, adeta hasta. Sonra yine dinlemeğe başladı. Tabii Şükrü otur- duğu koltukta renkten reuge giriyordu. Merak içinde bekliyor, kendisine sit olan bu sözlerin neticesini sabırsızlıkla bilmek istiyordu. Hakkı da vardı. Muhakkak efendim, bir saat sonra Tokatlıyan” dayım. Diyip telefonu kapayan Rüştüden biraz malümat almak için arkadaşı yerinden fırlamış ve ne yapaca ğını bilmeden ilerlemişti. — Allah rızası için Rüştü, ne var, ne diyor? Ni- çin seni Tokatlıyana acele çağırıyor? Söyle, durma... n, bu ne telâş. İşittinya. Bir saat sonra Minnie gideceğim, Tabii senin için. — Acaba ne diyecek? Yalnız mıydıf — Hayır. Yalnız değilmiş. Fazla söylemedi. Ben sana oradan telefonla neticesini bildiririm — Tabii. Fakat ben sana bir şey ei mi? — Söyle, bakalım daha ne diyeceksin 1.. — Bu seni &rf şunun için ni Şükrüyü teskin et, ona tekrar beraber yaşamamızın kabil ol- madığını kabul ettir — Bunun için İnme taciz etmezler. — O halde niçin? — Ben ne bileyim! — Her halde benim halimi ona anlatırken mu- hakkak bir kere daha kendisile görüşmek istediğimi de söyle, bir randevu al, — Pekâlâ. Söylemesi benden. Şükrü evine gitmiş, telefonunun başına geçmis, tirtir titriyor ve sabırtızlıkla akibeti, muhabbeti, ha- yatı hakkındaki avukatının müdafaasının neticesini bekliyordu. Bir saat değil, Rüştüden ayrılalı tam üç saat ol- muşta. Fakat bir tarlü telefon çalmıyor, biçare adam rahat edemiyor, sinirleri gittikçe bozuluyor, zafa dü- güyordu. Nihayeb Rüştü sözünü tutarak telefon etti: — Şükrü, gördüm. Geldiler, konuştuk. Fakat uzun. Öyle telefonla söylenemez. — Aman kardeşim, — Amanı filânı yok. Yarın söylerim. — Beni deli edeceksin. — Birşey olmazsın. Vaziyet fena değil, Belki de iyi. — Söyle. — Esasını söyledim işte. Yarın, yarın... Diyerek Rüştü biçare arkadaşının bütün merak ve telaşla sarıldığı telefonu kapadı; Artık onun içiu ertesi güne kadar beklemekten, bir gece daha sıkılmaktan, deli gibi olmaktan, sabaha kadar ağlamaktan başka bir şey kalmıyordu. Öyle yaptı. Odasında, soyunmadan, bir müddet dolaştı durdu; sonra yorularak bir koltuğa düştü ve büngür, hüngür ağlamağa başladı. İyi bir şey olaydı Rüştü söylerdi. Sevgilisi gelecek olsaydı gününü, saatini bildirirdi. Demekki böyle bir şey yok. Yalnız kuru bir selâm, bol bol nasihat ve teselli değil mi Fakat Şükrü bunu istemiyordu, Onun beklediği sev- gilisiydi. Hiç olmazsa sevgilisinin bir telefonu idi. Fakat içte olmadı. Ağlamak, bağırmak, sabaha kadar yorulmak, üzülmek, sinirlerini berbat etmekten başka yapacak bir şey kalmamıştı. Tabii uykudan filân bahsedilmez. Fakat bir türlü aklını başına toplayıp düşünemiyor, ezberden olsun, Tokatlıyan sahnesini göz önüne getiremiyordu. Bana yaptığı, pek iyi bildiği şey ağlamaktan iba- retti. Bütün gece böyle geçti Sabaha karşı artık bir taraftan uykusu gelmişti, bir taraftan da nihayet da- ha ciddi düşünebilmek kudretini kendinde gördü. Vaziyet belki fena değild. Herhalde Rüştüden daha diplomat bir avukat bulamazdı, Hele kendisi gitseydi muhakkak vaziyeti berbat edecekti. Fakat Rüştü zekâsı, ustalığı, inceliği sayesinde işi berkesten daha iyi düzeltebilirdi. Hem de bütün meselenin öyle bir görüşte, bir günde halledilmesinin ihtimali yoktu. Sabretmek, vakit kazanmak, iki tarafın da sinirlerini biraz teskin eylemek lâzımdı. Fakat asl iş bir ran- devuda idi. Sevgilisini bir kerrecik daha görebilecek miydi ? Artık yatağa yatmış, biraz sükünet bulmuştu. Fakat sokakta otomobiller, izamvaylar işe başladığı için uykusu yi halde bir türlü rahat edemiyor, biraz uyuyamıyord Düşündü: acaba Rüştü ne yapmış, neye muvaffak