No. 1945—260 SERVETİFÜNUN 15 ir İİ e v K m DOST LEV KE eN i Andre Gide Suphi Nuri 3 Bu kitap üstünde fazla vaklt kaybetmemek sebebi bunun Dostoleveky'nin diğer romanlarından daha ko- İlay olmasıdır. Size biraz evvel bahsettiğim aşk ve kinin öte te- rTafındu olan derin mıntakaya geçmemize bu kitap yardım ediyor. Bu hırsın varamadığı mıntakadır, aşk mıntakası değildir. Bana kalırsa varılabilmesi pek kolay ve pek basit olan mıntakadır. Zannedilir ki Bize Sehopenhaner'den bahsettiniz. İnsan Rolidarit4 iştirakinin birleştiği, insan hudut- larının kalmadığı zaman ve Furuyteinin kaybolduğu ve nihayet biraz sonra göreceğimiz ve Dostoleveky nin aradığı, bulduğu saadetin sırrı plânı bulunan ay- nı mıntaka, Son mubahasemde &ize Dostoleveky'nin insani gahsiyette bulduğu görülen şu üç mıntakadan bah- setmiştim: — Fikri spekülâsyon mıntakası, harslar mıntaksı, bu mıntaka ile birinci mıntaka arasında bulunan ve harsların varamadıkları kısım. Tabii bu üç muıntaka birbirlerinden ayrılmış ve hatta tahdit edilmiş değillerdir. Kunlar mütemadiyen birbirlerine girerler. Son mubahasemde orta yani hırslar mıntakasin- dan bahsettim. Dramın oynattığı yer burasıdır. Üsta- dın romanlarının gösterdikleri dramlar değil, fakat bütün insanlığın dramı. Biz hemen ilk hamlede acip ve garip gördüğümüz şeyi farkettik: harslar nekadar müteharrik ve kuvvetli olurlarsa olsunlar, en niha- yet, büyük bir ehemmiyetleri yoktur ve ruh derinlik- leri içinde onlar ile kımıldamıyor; vakaların ruh üze- rinde tesiri yoktur; onu alâkadar etmezler, Bunu is pat için muharebelerden daha iyi bir misal buluna- bilir mi $ Geçirmiş olduğumuz müthiş harp hakkında tahkikatlar yaptılar. Edebiyatçılara harbin ne ehemi- yeti olduğunu, onlarca ne ehemmiyeti olması icap ettiğini, manevi ne gibl bir tesiri olduğunu sordular. Cevap pek basittir: bu tesir hiçtir veyahut hemen hiçtir. Bir de Napolyon'un yaptığı harplere bakınız. Onlar edebiyatta bıraktıkları tesirleri arayınız; onlar İle insan ruhunuu ne nispette değişebildiğini görü- nüz.. Evet Napolyon'un destanı hakkında maksatla yazılmış şiirler vardır, nasil ki bu son harp için de yazılmış pekçok buna benzer şiirler vardır; fakat derin tesir, esaslı değişiklik nerede? Hayır. harp nekadar Feci ve ne kadar mühim de olsa ruhu değiştirecek kadar bir vaka değildir! fakat, Fransız ihtilâli böyle değildir. Fakat burada wrf harici bir vaka ile maşgul olacak beğilir; bu tam manasile bir hadise değildir: diyebilirim ki bir yara değildir. İhtilâlde vaka hal- kın kendinden doğuyor; Fransız ihtilâlinin Montes- gulen, Voltaire, Roumean'nın yazılarındaki tesir pek büyük olmuştu; fakat bunların vasıları ihtilâlden ev- vel neşredildi. İhtilâli hazırladılar. Doatoleveky'nin NN mim li. döl romanlarında da aynı şeyi göreceğiz: Fikir vakayı takip etmiyor fakat ondan evvel geliyor. çok defa fikir ile hareket arasında hars vasıtalık hizmetini ya- pıyor. Bir de üstadın romanlatında mütefekkir âmi- lin bazan doğrudan doğruya derin muınteka ile te- masa geldiğini göreceğiz. bu derin mıntaka katiyen ruhun cehennemi değildir; bilâkis seması cennetidir. Dostojeveky de kıymetlerin esrarlı bir surette baş aşağı geldiğini buluyoruz. Bunu $ize evvelce bahget- tiğim İngilizlerin büyük mistik şairi William Blake” de de görürüz. Dostolevsky'ye nazaran cehennem bilâkis yüksek ve mütefekkir mıntakadır. Eğer tenbihli bir surette okuyacak olursak üstadın bütün kitaplarında bir 8i8- tem dahilinde değil fakat gayri ihtiyari olarak zekâ ve fikrin kiymetsizliğini görmüş olacağız; aklık incili bir surette kıymetten düşüşü. Dostolevsky hiçbir ve- kit iddia etmiyor fakat zımnen anlatıyor ki aşka karşı gelen kin değildir belki beynin geviş getirme- sidir. Üstada göre akıl fertleşen tekleşen şeydir. Bu yol ayrı bir birlik hissine dğru gider. Bu fikir ise Allahın kırallığına, ebedi hayata, vakit mefhumunun haricindeki ahiret saadetinin ve ferdin feragatile elde edilen şeye muhaliftir. Sehopenhauer'in bu yazıları şüphesiz bizi tenvir edecektir : «O vakit anlıyor ki, ızdırapları veren ile çekenler arasındaki fark ancak bir hadişeden ibarettir ve hat- tızatında her ikisinin içinde yaşıyan azim ve iradeye temas etmez: bu irade emirlerine tabi olan akılla aldatıldığı için kendini fena tanınor ve bu hadiseler den birinde biraz fazla ealâh hal arayan diğerinde aşırı bir ızdırap hasıl ediyor: şiddetinden kendi dişle- riile kendi etini yırtıyor, böyle hareket ederek her vaklt gene kendisini yaraladığını bilmiyor, ve böyle- ce yaparak fertleştirerek göğsünde sakladığı mücade- leyi meydana koyuyor. Zalim ile mazlum aynı şey- dir. Biri ıgdırap hissesine malik olmadığını zannede- rek kendini aldatıyor; diğeri de meguliyete iştirak etmediğini zannederek aldanıyor. Eğer gözleri açıla bileydiler fena adam anlıyacak idi ki bu geniş dün- yada kendisi ızdırap çeken her mahlükün içinde ya- şıyor, ve eğer akıl ile muttasıf ise, hakikaten hangi maksat altında yaşamağa ve kendince lâyık ve müs tahak olmadığı bildiği ızdırapları çekmeğe davet edil. diğini anlamak ister: bedbaht de, kendi sırası gelince, düyada yapılan bütün fenalık, kendiniu de asıl ve egasını teşkil eden ve kendinin de hadisesi olduğu ve bu hadiseden ve kendi tesdik ue ikrarından dolayı haşıl olan bütün ızdırapları deruhte ettiğini ve bu azim ve iradenin kendisi olduğu müddetçe, adaletle bunlara tahammül etmesi lâzım geldiğini, anlıyacaktır.» — Arkası ver —