No,1930—235 SERVETİFÜNUN ti Garo güldü ve mutadı üzerine menjl cevap verdl : — İnanmayımz, dedikleri doğra değildir! Prate alışık olduğu halde Garo'nun bu tekzibine kıznı, sordu: — Demek böyle deniz kazaları doğru değil. — Hayır, o dedikleriniz romanlarda vardır! Sonra oradan geçen Doktora dönüp : — Degilmi Doktor Efendi" Dalgalı denize bakmakta olan doktor homurdandı: — İşi bilir! — Siz hiç deniz kazasına uğradınız mıf Doktorun çehresi çatıldı : — Muharebede bir torpil yedik, kozazede olduk! İçimizden dört yüz yolcu ve mürettebat denizde bo- guldu! Çinli banker tehlikeli havadisleri sevmediği için edi ki: — Aman ne müthiş şey! Doktor sözünde devam etti: tbiş de söz mü 1 Müthiş değil ani... Gökten inme değil, alttan torpillenme ! Böyle zamanda akıl- lara sığmayan şey yolcular arasındaki kadınların şaş- kınlığıdır ! Sahi söylüyorum, tehlike anında kadınla- rın yaptığı şeyleri sersem kazlar göstermez... Vapur- da seyahat ediyorduk; daha ilk akşamı birşey yok- ken kadınlar telâşe başladılar! Deniz üzerinde bir süprüntü görseler ayaklanıyorlardı... Yüksek sesle konuşmiyorlardı, çünkü düşman tahtelbabirleri işide- cek sanıyorlarâL Bugün sonra tehlike ihtimalini unut- tular, eğlenmeğe ve gülmeğe koyuldular; Bıraksalar- dı vapurda donanma yaparlardı. Prater sordu: — Ey, torpil zamanında ne yaptılar? — Kuzu gibi uslu durdular ve bana soruyordu- lar: «Doktor, sahi torpillendin mi Y Acaba mantomu giysem mi İ» ve sonra ufacık bir çanta ellerinde ola- rak tahlisiye sandallarına doldular. «-— O halde cessurmuş! Doktor tasdık cevabı vermedi, omuzunu gilkti ve devam etti: — Cesur demem, tehlikeyi farık değil idiler derim, Hatta içlerinde birkaç tanesi tuvaletim bitmedi diye kamarasından çıkmıyordu, kilitli kapılarını açmıyor- du. Erkeklerde dahi şaşkınlıklar vardı. Torpillendik, batıyoruz diye bağırıyoruz, onlar inanmak istemiyor- Ilardı, kaçmak istemediler, kamaralarında, yatakların- da buğulup gittiler! ve daha iyi ettiler! Çinli banker bu hikâyeden sıkıldı ve sordü: — Niçin iyi ettiler diyorsunuz * Doktor cevap verd: — Sandellarda yerimiz azdı da ondan! Eğer bir slay ahmaklar şaşırıp kamaralarında kapansaydılar ve bir takımları vapur hemen batıyormuş gibi ken- dilerini giüverteden denize atmasaydılar sandallarımız- da ve sallarımızda bize yer kalmıyacaktı! Deniz ka- zalarında daima böyle olur; kurtulanlar hep soğuk kanlılar ve akılları başlarında olanlardır. Yolcuların en çok kısmı ya yerlerinden kımıldamaz, ya acele kaçar, yahut vapurdan çıkmak istemez, batmıyoruz sanır! Deniz kazazedeleri hakkında verilen bu tafsilât in ge ai Doktor devam etti: — Böyle zamanlarda en tehlikeli adamlar ortalı- ğa kumanda re kalkanlardır ! ve herkes kuman- dan olur! Ellerinde rovelver ile ortaya çıkan bu tü- redi kumandanlar; «telâş yok... Dediğimi "yapınız diye haykırır; halbuki kendileride ne yapacağını bil- mez, nihayet deli olur ve elinde rovelverle biçarenin canını yakar, Onun için kaza olunca böyle türediler ortaya çıktı mı, en kestirme yol, onları fırlatıp de- nize atmaktır!... Doktor sözünde devanı ediyordu : — İnsan kısmı acuyıptır, çok aldanır, Ogün va- purda en şanlı adam kimdi biliyor musunuz! Baş kamarot herkesten üstün çıktı; derhal emirler verdi, torpilin açtığı su deliğini mümkün mertebe tıkattırdı. Haibuki en ziyade iş görecek sandıklarımız güverte üstünde şaşgın geçi gibi oradan oraya koşuyorlardı. Her birinin belinde tersine takılmış birer can kurta» ran kemeri ve beher kolunda birer can kurtaran 8i- miti vardı! N ide buraya geldiği zaman vapurun komiseri 80- u — Doktorum. artık mubalâgaya başladın!.. San- dallara lüzumundan fazla dolup ta âlemi batırmak istemiyerek kendi rızalarile çıkan ve vapurda batan fedakârları unutuyorsun!... Ya o posta memuruf. Sandala bindiği halde kıymetli mektuplar Çantasını e bıraktım diye geri dönüp te boğulmadımiy- di... Ya o kahraman kaptan,. ci nedi doktor naçar mubalâgayı kesti ve ilâve etti: — Evet! Maalesef itiraf etmeli... İnsanlar arasın- da pek nadir iyiler bulunuyor... Birgün evvelisi hava bozuk olduğu için artiat ka- dınların hiçbirisi görünmemişti. Bugün hava iyileşip güzel Manon meydana çıkınca bütün Şanghaylılar ona kostular. soruyorlardı : — Güzel artist, demek deniz tuttn haf Manon azar işitmiş çocuk gibi (onlara bakıyor ve küskün tavurla cevap veriyordu, çok sıkıştırmak 1â- zım gelmedi, kız dertlerini dökmeğe başladı; — Arkadaşlarım bana çok sataştılar ! Manon anlanttı: en ziyade yaramazlığı Matmazel Favya ile mahut müzet yapmış. Bunların ikisi de bir gün evveli Ciboti'de kızın yalnızça davetli olmasını çekemedikleri için yaptıklarını bırakmamışlar... Am- ma ne yapmışlar! Kız burasını tafsil edemiyordu. sorduk : — Lâkin siz Matmazel Favya ile çok ahbapdınız! — Evet! Kıskanclık bu, en aziz dostları baştan ıkarır! Manon onlarla bir kamarada bulunmaktan çok bizar olmuş, sade kamarada değil, salonda, sofrada, güvertede dalma kendisine sataşmışlar ve manalı ıuanalı sözler söylemişler. Hatta birinci mevki gtiver- tesinde dahi sıkılıyormuş; burada bile bazı yolcu ka dınların kendisine hayın hayın baktıklarını görüyor- muş... Lakin ben bunlara ne yaptım ki? Diye zavallı Manon hayıflanıyordu ve e bana hakaret eder- ler diye korkuyorum diyord — Devamı var —