No.1919—227 SERVETİFÜNUN 309 —— | Yazan; Roland Dorgeles | Ye O L D A | verim eden : Ahmet İhsan | ... — Ne tuhaf! Matmazel Favyayı yalnız bulmak kabil değil! Karmen mutlaka yolculardan. birisile geziyor, ya- but vapurdaki zabitlerden birisile küpeşteye dayanıp yakalaşıyor; srasıra barda görüyorum, muttasıl kah- kaha savuruyor. Matmazel Fayva artistlerin en güzeli değil ama çehresinde sevdayı sevdiğine delâlet eden alâmetler var. Bu alümetler erkekleri aldatmadığı için yolcuların herbirisi Favyanın dudaklarındaki ihtizazı yahut gözlerindeki ateşin bakışları kendine mahsus sanıyordu. Vapuran doktoru buna fena kızıyordu: — Bir kadına kendini beğendirmek ve âşıkdaşlık etmek sırası gelince, en ahınak adamlar bile natuk oluyor! Ha kadın kandırmak, ha müşteriye mal salmak... Sonra ilâve eyliyor: — Hiç şüphe yok ki kadın kandırmak ile dük- kânda müşteriyi kandırıp mal satmakta pek fark yok! Manon Matmazel Favyadan daha rabıtelı bir kız idi. Evvelden tanımış olduğu Şanghay'lılardan başka kimse ile konuşmıyor ve Şanghay'lıların arasında kendisini daha rahat ve daha keyifli buluyordu ve diyordu ki : — İkinci mevki fena değil, oradakiler iyi adam- lar ama fazla teklifsizlik var! Kız bunu söylemekle ikinci mevkideki yolcuları musheze eylemiyor, yalnız onlarla sıkıldığını anlatı- yordu. Halbuki bizim aranızda eğleniyordu. Manonu en ziyade Garo eğlendiriyordu. Garo kızın gitmekte olduğu Aksayı Şarka ve şehirlerine dair malümat veri- yor ve bunların hepsini Parisli olanlara mahsus tu- haflıklaria anlatıyor, bazı yerlerini göz kırparak üstü kapalı geçiyor. Bunları anlatırken belli etmeden ken- di servetini anlatıyor... Meselâ at yarışlarında benim atım kszaudı diyor, şampanya ikram ediyor, yahut Şanghay'daki konağında yaptıracaklarını ve maeraf- larını bildiriyor. Garo, Şaugliay'dan açıldı mı, susmak bilmezdi — Şanghay memleketlerin Kıralıdır, zinet ve leta- fetin merkezidir; ah bir görmüş oisanız! Garo metdih ve senada pek ileri giderse Prater göyle bir homurdanıyor ve diyordu ki — Sibiryanın öbür ucünda bir dana birkaç Frank- tir, Fakat alacağınız danayı Avrupaya götürmek is- terseniz o zaman Avrupadakinden pabalı olur! Jak Larji şu para babası adamların arasında siki- lıyordu. Bazı vakit delikanlı dalıyor, gözleri dikiliyor, Marsilya'da nhtım üzerinde gördüğüm hali takınıyor, ov zaman Manon lâtife ile eğilerek soruyor: — Jakcığım nerelerdesin? Aya seyahat mi eyli- yorsun 9 Delikanlı memnuniyetle sevgilisine bakıyor: — Sen beraber olduktan sonra aya da yıldızada - giderim... Bankerlerin daima alışverişten bahsetmeleri, mil- yonlardan demvurmeları, kazanılıp kaybedilen para- lan anlatmaları Jak'ı şaşırtıyordu. Jak öyle ufak te- fek şeye şaşacaklardan değildi; fakat para tellallarının arkadaşlığı hoşuna gitmeyordu, ıNarin yapıl Garo'ya yan bakıyor, zenci araba benziyö#n Prater'i süzüyor, bu adamlamu zenğin olmak için gittiği yolu intihap etmedim de ondan bölye kaldım diyordu ve bu mü- taleaya rağmen yüreğinin içine danışınca kendini bu zenginlerden çok üstün buluyordu. Barda bulundukları zaman bankerlerin yanında pek fıkara görünmemek için Jak'da içecek ısmarlıyor ve mutat olduğu üzere barın sipariş kâğıtlarını im- zalıyor. Delikanlının bu cömertliği Garoyu sikiyor, Prateri müteaccüp eyliyordu. Ben bir akşam Matma- zel Favya'ya sordum : — Demek delikanlının parası var? — Hayır, hiç parası yok. Elindekini Nanon'un eşvaplarına ve tuvaletlerine verdi; şimdi işlemekte olan aylığına mahsuben sarfeyliyor. — Vasisi olan adam ölünce miras yemedi mi? — Bilmiyorum. Zannederim, vasi, hemen bizim hareket günlerimizde ölmü: Jak Larji Şanghay'lıları sözlerime karışmadan din- lerdi. Bam vakit kendini tutamaz, döğüşe koşân genç boğa gibi lâkırdıya atılır... Mefküre peşinden koşan nazarifalçrlar gibi sözler möyiiğor, kifaseyi kandıfamı- yordu. Pekin bankeri dedi ki: — Mösyö Larji! Top ve tüfek ile müstemleke idar resi artık kabil değildir! Müstemlikelerde yaşamak için para lâzım... Bugünkü mühim silâh paradır. Dellkanlı ne zaman metkürecilik hevesiyle söz söy- lese böyle mukabele görüyordu; sanki onun hayal perverliğini tashih etmek istiyorlardı. Florsns Bernar diyordu ki: — Görüyorsun ya, bu efendiler de benim gibi dü- şüyorlar. Sen müstemlekelerde iş tutamazaın; iyisimi biz Fransaya dönelim! Manon'da Şanghay'lılarln beraber ve bilmeden dJak'ın emellerini kırıyordu. Heriflerin zenginliği, bol bol masrafedişleri kızcağızın gıbtesini tahrik eyliyor ve o zaman sevgilisine böyle öyliyordu: «Ne yazık ki bizim de bol paramız yokl» Manon iyi olsun kötü, olsun hislerini saklamağa kadir değildi. Kadın- cağız herne duyarsa derhal söyler ve hiçbir şey sak- lıyamazdı, Florans Bernar gibi bir nazik ve narin yapıl kızı Kaboçta yahut Annamda köylerin birindeki çifliklere götürüp orada yaşamağa mecbur etmek herkese gü- lünç geliyordu. Hele Mösyö Garo pek kızıyordu, Hiddetini göstermeden müstemleke çitfliklerindeki fe- nâlıkları, hastalıkları, yalnızlığı, müthiş heyecanları anlatıyordu. Garo, söze devam ederek diyordu ki: — Mmharebe genelerini çift saınak zaruridir. Bu erkekler içindir. Kadınlar da müstemleke hayatında muharebede olduğu gibi daha çabuk yıpranıyor. — Devamı ver —