No.1888—203 Nigâra da goramiyorum ki. Belki İleşim; bir haber, bir mektup gelmiştir. Fakat her balde gelsey- di verirdi. Bukadar hainliği, ne derece büyük oldu: gune hiç şüphesi bulunmayan bu fenalığı her halde yapmazdı. Şimdi Nigâra nakadar kızıyorum. Bu yabancı memlekette, aynı çatı altında bulunduğum halde ona bir dost, bir arkadaş gibi derdimi anlatamamak.. Şüphesiz bu kadın beni çok seviyordu. Belki şimdi daha fazla seviyor ve bana hayatını feda edecek kadar merbuttur. Şu dakikada ondan ne fedakârlık istesem yapar. Fakat iyi 'biliyorum ki Siretten bahsetmeme asla tahammül edemez, Belki iyi bir kadın olan ve bilhassa sevdiği za- manlarda her şeyi yapmiya kadir olan bu şahsiyet Siretin en büyük düşmanı ve ona fenalık yapabilmek için her şeye hazırdır. — Yatacakmısın Fikret. — Hayır uykum yok, Nigâr. Lâkin sen yat ben de uzanayım. Yalnız yorgunluğumu gidermek istiyo- rum, Nigâr gitti, Ben de bu düşünceler arasında del- mışım. Sabahleyin beni Nigâr uyandırdı. Öğleye kadar uyumuşum. Gözlerim uykudan şişmiş. Hayret ediyo- rum, hiç uyanmadan bu derin uyku. Her halde yor- gunluktan olacak. Başım ağrıyor, yorgunluğum hâlâ gitmemiş. İçimde öyle büyük bir korku, bir ei var ki! Bununla beraber hiç acele etmiyoru Yavaş, yavaş giyindim. Bileti öt bağladığım yete baktım, at duruyor. Her halde bunu sür'atle köşe göndermek için bir kolayını bulmalı. Evden çıktım, dairenin kapısında beni odacı karşıladı. — Geçmiş olsun beyim! dedi, nasıl oldunuz? — İyiyim, teşekkür ederim diye mukabele ettim. Konuşa, konuşa merdivenleri çıkıyorduk. Ona atın köye Bi ei için ne yapmak lâzım geldiğini sordum — Siz ii efendim dedi, Merak etme- yiniz, ben o işi hallederim. Masanın üzerinde bir sürü evrak var, karıştırdım hiç bir mektup yok, hatta kenarı yırtılmış, pullu eski bir mektup bile. Odacıyı çağırdım. — Bana İstanbuldan hiç bir mektup gelmedimi? — Hayır beyim dedi. Yalnız az daha unutuyor- dum, Sizi gittiğinizin ertesi günü bir hanım aradi. Halinden İzmirden geldiği anlaşılıyordu. Zaif, esmer bir hanım , Nasıl ayağa kalktım. Nasıl odacının yakasına yapıştım. — Söyle diye bağırıyordum, söyle nasıl bir kadın. dı, nereden gelmişti? — Vallahi fazla bir şey bilmiyorum efendim. Kapıda birisile konuşuyordum, her halde odanızı sora sora bulmuş olacak, kapıdan içeri baktı, kimseyi göremeyince bana sordu. — Adı ne imiş? — İsmini sormadım efendim. — Peki ne yaptın, nereye gitti? s I . SERVETİFÜNÜUN 335 — Evinizi tarif ettim. Merdivenleri üçer atladım, sokaklardan yıldırım gibi geçtim. kapıyı kırarcasına çaldım. Nigâr bahçede atın yeleşini okşuyordu. Saçlarından yaksladım, ağ- lar gibi bir sesle: — Söyle Nigâr dedim. Siret gelmiş ha! Ne oldu, ne dedin, nereye gitti? Nigâr başını önüne eğdi. Yüzünü kaldırdım, mel- un kadın sinsi sinsi gülüyordu. Tekrar omuzlarından tuttum. olane& şiddetimle sarstım, — Söyle, söyie diye haykırdım. Söyle ona ne yaptın, onu niçin alıkoymadın, nereye gitti? söyle diyorum sana! Iztırabım bir elektrik cereyanı gibi bütün vücü- dumu sarıyor, zehir gibi damarlarımı yakıyor, beni kudurtuyordu. Büyük bir buhran içinde asabıma hâkim olamıyarak Nigârın ii ei Boynunu olanca kuvvetimle şıkmıya başlad Nigârın kin ve kıskançlıkla aim bir ağ gibi sertleşen sinirleri, kollarımın kuvveti altında gevşe- miye başladı. Bir kelime bile söylemek istemiyen anut kadın, ıstırap ve ölüm korkusunun verdiği he- yecanla, aş gayrı ihtiyari boğuk sesler fırlatmıya başla Vereceği ği ehemmiyetini düşünecek halde değildim. Bütün fikrimi onun ağzından bir kelime alabilmek arzusu sarmıştı, Ö zaman hafifleyebilecek o zaman irademin bu çılgın seyrine bir nihayet vere- bilecektim. Gitgide kısılan «esi, yaşlı gözleri ve musterip bakışları beni kendime getirdi. Bir an ellerimi boy- nundan ayırdım. Mütehayyir gözlerimin önünde yerden kalktı. Güya hiç bir acısı yokmuş, sadece yere oturmuş gibi lâkayt, eteklerini düzeltti. Yüzü- me kindar bir nazar fırlatarak: — Ne söylediğimi, ne yaptığımı pek mi merak ediyorsun dedi, ona sözle değil fakat hareketle pek basit bir cevap verdim. Ve bir müddet tereddütten sonra ilâve etti: — Ona yalnız yatak odamızı ve yatagımızi göğ- terdim, dedi. Hiç bir şey söylemedim, Ona allahaısmarladık bile diyemedim, Vazife arkadaşlarıma da veda ede- medim. İçimdeki heyecanı, sabır ve mantık mengensine sıkıştırarak seri adımlarla doğru istasyona geldim. XIX Tıpkı uykuda gezen bir adam gibi; nasıl tarifeye baktığımı, tren saatini beklediğimi, üç saatlik bir seyahatten sonra nasıl İzmire geldiğimi ve saat ye- dide kalkan bir vapura ne acele ve ne imkânaızlık- larla yetiştiğimi ancak şimdi hatırlıyabiliyorum. Ancak şimdi. bu küçük vapurun güvertesinin baş tarafında, çapa ve zincirlerin arasında, halat bağladıkları kalın, paslı bir demirin kenarına ilişe- rek baştan başa yemyeşil zeytin ağaçlarile dolu kanbur dağları seyrederken... bütün olan işleri düşü- nüyorum... Tam onbir gün evvel aynı sahilleri :.müphem ve endişenak tahassüslerle seyrederek İzmire gidiyordum. — Devamı var -—