334 SERVETİFÜNUN No.—1888 203 EN NN EN RİN | ZN | (Nİ Sİ | 11 SR Yazan : KOIYLA MM ir Gem — Tetrika 15 — Yalnız bir bahar! — Hastalığıma inanmayorsunuz!i fakat biraz ke- derli olduğumdan da mı şüphe ediyorsunuz? — Yo, bak orasına inandık diye cevap verdi. Senin derdin içinden, Sende bir sevda üzüntüsü var beyim, Ve yine işine koyuldu. İşte hepsi bukadar. Bu adamlar daha fazla öğren- meğe lüzum görmeyorlar, Kendilerine zararı dokun- madıktan sonra bir yabancı adamın aralarında yaşa masında ne mahzur olabilir? Hem artık ben yabancı sayılmıyorumki, adımı hepsi sizi hemen çoğu ile ahbabım, raya geleli dört gün oluyor, az bir zam Fakat bu dört gün bana bir yıl gibi geldi. iz bir türlü geçmiyor. Yürüyorum, geziyorum, şarkı söylüyorum, Ağaç- lardan dallar koparıyor, bağların, tarlaların arasında koşuyorum. Güya günlerini bitirmek istiyen bir mahpus gibi.. bir ân evvel akşam olsun, bugün de geçsin diye üzü- lüyorum. Sanki beni buraya bağlayan birşey varmış, güya ben burada muayyen bir zaman için kalmak mecburiyetinde imişim gibi. Böyle düşüne düşüne köyün kenarındaki ağılların önünden yürüyerek evime dönüyordum. Birden ku- laklarıma bir kaç çocuk kahkahası ilişti. Başımı çevirdim. Bunlar çeşme başında su dol- durmek için toplanan köylü kızlardı. Benim baktı- ğımı görünce sustular, fakat bir tanesi kendini tuta- madı. Yine gülmiye başladı, gayrı ihtiyarı yanlarına yaklaştım. — Neye gülüyorsunuz banada söyleyin bakayım dedim. Hiç birişi cevap vermedi, biraz daha yaklaştım Bu tek başına gülen kızın yanına gittim. ©n üç yaşında kadar, örgülü saçları topuklarına kadar inen, başı pembe yemenili minyoü bir şeydi. Yanına çö- meldim. Bir türlü yüzüme çevirmediği başını iki elimle tuttum, çevirdim. Fakat aynı zamanda kendimi hayretten alamadım. Bu kız, bu küçük köylü çocuğu nakadar Sirete benziyordu. Sireti ilk tanıdığım zaman olsa ve bu kızı İstanbulda görseydim, muhakkak Siretin kardeşi olduğuna hükmederdim. Benim dikkatli bakışımdan utandı. Esmer teni üzerinde kırmızı renk ögle güzel bir manzara teşkil etti ki, Onu, Şireti hatırladım. Onu ilk gördüğüm akşam, yerden kaldırıp masama oturttuğum zaman, o da böyle utaucından kızarmış, böyle güzelleşmişti. Birden ayağa kalktım bu küçük köylü çocuklarını hayrette bırakan bir sür'atle koşa koşa eve geldim. Bütün eşyamı karma karışık bavula yerleştirdim. Bana hizmet eden kadına para verdim, teşekkür ettim ve vedalaştım. Ve yine koşa koğa köyün kahvesine geldim. Öyle şaşkın, heyecanlı bir halde idim ki bütün kahvedeki- ler ne olduğumu anlayamadılar. — Çabuk, dedim bana bir araba? — Aman efendim dediler, ne oluyorsunuz? Böyle acele nereye? ne oldu? Hiç birisine cevap veremedim, kahveciye yaklaş- tm: — Sana dedim, istediğin kadar para vereceğim. Bana bir araba bir at ne bulursan bul hemen kasa- baya döneceğim. Ve oraya çöktüm. Başımı ellerimin arasına aldım. Artık kimse bir şey sormiya cesaret edemiyor, hayret içinde ne olduğnmu anlayamıyorlardı. XVII Kasabaya girdiğim zaman halkın çogu uykuya yatmıştı. 'Tek, tük evlerde yanan ışıklardan vaktin pek geç olmadığını anladım. Henüz şokaklarını bile iyice öğrenmediğimden eve gitmek için evvleâ kay- makamlık dairesini bulmak lâzım geldi, Dolaştım, dolaştım. Dar sokaklardan geçerek da- irenin onüne çıktım Ve oradan atımı mahmuzladım. eve geldim. Evde herkes uyumuştu, Kapının tokmağına Nigâr uyandı, Gözlerini uğuşturg uğuştura kapıyı açtı. Hayvetten şaşırmış bir halde idi: — Atı ne yapalım Nigâr dedim? — Vallahi bilmem. Arka taraftan bahçeye sokar, bir ağaca bağlarız, sabaha kadar durur. Öyle yaptık, Atın ipinden sıkıca bir ağaca beğ- ladık. Nigârla beraber eve girdik. Bu defa Nigâr pek tuhaf duruyordu, Kat'iyen her zamanki gibi sokulmuyor, koluma girmiyordu. Halinde şaşkınlıktan başka bir şey daha vardı. — Ne Sie Nigârt dedim. — Hi Diye m silkti. Düşünüyordum. hemen gitsem. Fakat dairede bu saatte kim olur. Ah keşke odacının evini bilsey- dim. Vakit biraz erken olsaydı uyanık evlerden biri- sine sorar her halde öğrenirdim. Fakat bu saatte herkes uyurken bu işi nasıl yapabilirdim? .