No. 1884—199 SERVETİFÜNUN me ai 207 Tayyareden intibalar Yazan: Muslih Ferit Korkak olmadığımı ispat eden hatıralar kadar bana cesaret veren pek az şey vardır. En korkunç hadiseler karşısında hafızamın o cesaret tablolarını gözden geçiririm, o kuvvet membalarından aldığım itimatla tehlikelerin içine atılırım. Aleyhimdeki ihti- mallerin tehakkuk etmemiş olması bundan sonra ve her zaman için bana ümit vetir. Ben çok kere böyle bir taraflı bir hafıza ile yaşarım; yalnız muvaffaki- yetleri hatırlatan hafızam beni şımartır ve küstah- laştırır. Yalnız kendi yaşadığım tehlikeler değil baş- kalarının atlattığı tehlikelerde beni teşebbüslere teğ- vik eder, anlıyorum ki cesaret zamanlar ve şahıslar arasında sirayet edebilmektedir. Ben tayyareye binerken düşündüm, sukut ihti- mali ölüm tehlikesi yok değildi, fakat o tehlike hayatın teneffüs ettiği her sahada vardır. Ve o ihti- mallerin nispetleri ne kadar manasız, mukayeseleri ne kadar yalancıdır. Tayyareye binmek korkunç lâkin tayyareye binmemek te korkunç değil mi? Ümit ve korku ruhu varlığın her köşesinde takip eden iki büyük imkândır. Ruh için en tatlı hareket heyecan, ve heyecan için en esaslı şart bu imkândir. İhtimallerin yüzde bilmem kaç olması beni tehdit edemez, hadiselerin mantığı müjdeci ve karahaberci rakamların mücadelesinden ibaret değildir, daha sayısız gizli kuvvetleri hesaba katmak lâzımdır. Hem biliyormusuğuz, ihtimallerin o kadar insanı çekici bir müphemiyeti vardır ki tehlikelere de tat veren budur. Hangarların önünde bekliyordum, becerikli uçuş- larla taklaklar atan kahraman tayyareciler Azraili karşımda maskara etmişlerdi. Onlar semanın derin- liklerine, bulutların içine ecdatlarından tevarüs etti- ğimiz yüksek kahramanlık hislerinin bir şehnamesini yazdılar ve ben aşağıda onlardan çok aşağıda ken- dilerini seyrederken mesut bir hayret duydum, ve muhakkak ki onlarla beraber yükselen bakışlarım hayata daha kuvvetli daha cesur bakıyordu. Tayyare meydanında tozu dumana katamk hız alan tayyareler pervasızca yükseklere doğru uzakla- şıyor, pervanenin ve motorun heyecanlı bir kalp gibi çarpan gürültüsü bulutların içinde kayboluyor: du. Sonra manzaralar ve gürültüler büyüyor. Kırmızı beyaz renkler ve ay yıldızlarile Türk tayyareleri Türk topraklarını okşayak yaklaşıyorlardı, Meşin elbiseyi meşin başlığı giymiş, gözlüğü tak- mıştım, Beni bekliyen tayyareye doğru yürüdüm, gövdesine tırmanarak rast mevkiine atladım. Yanım- da yüksek Orman mektebi rektörü Prof. Mazhar Bey zeki bakışlarile gülümsüyor. mütereddit neşesile se- mavi arkadaşına cesaret vermek istiyordu! Pilotun karşısındaki aynaya baktığım zaman kendimi tanı- yamadım, kıyafetimde ve hayalımın dekorunda olan ani ve büyük değişiklik, ruhumda bir neşe ye lâkaydi uyandırmıştı. İçimde bir ses: tayyareci kıyafetinde bir insan için korku yoktur! diyordu! Paraşüt alma mıştık, çünkü kullanmasını bilemez ve beceremezdik. korkulu semalara doğru masum bir acizle yüksele- cektik! Fakat şüphe yok ki paraşütle uçmak bana daha çok korku verecekti; daima sukut tehlikesini canlı bir surette hatırlatan bu alet, vereceği kurtuluş imkânına rağmen bang her şeyden daha korkunç ve müthiş görünüyordu. Bu vaziyet te tayyarenin hiç kazası olmaz gibi kalbime bir ittimat gelmişti. Motorun ilk gürültüsü bütün düşüncelerin paydos borusunu çaldı. Toprağa keskin bir hareketle temas eden teker- lekler sert bir sarsıntı veriyordu, kemiklerime kadar titriyor ve sarsılıyordum. Rüzgâr bütün uğultusunu — Devamı 272 ıncı sayfada — sında oturan ihtiyarın ruhunda ne (Kocası geçtiğini korkuyla araştırıyordu.. Derin bir hülyaya dalmış gibi gö- rTünen ve yavaş yavaş yutkunarak yalnız çökmüş yanaklarını, beyaz bıyığını oynatan ihtiyar gelen tel- iâla baktı, sonra gözleri delğın, tekrar hayaline avdet etti. Buda hoş! İhtiyar kadın mağmum bir nakadar mes'ut olmuştu, ve ona ne güzel sözler söylemişti, Oldukça uzun kestane renginde saç- ları olduğu için, aynanın karşısında kuvafürlerle eğlenmiğti... nefes alarak ihtiyar kocasının hiç olmazsa biraz kımıldanmasını isterdi. Evet! Evet! bağırtin, aynanın kalktığına kızsın, haydi, bunun böyle bitmesine, bü- tün bir mazinin bir tek izsiz kay- bolmasına imkân yok!... kapudan çıktı. İhtiyar kadını kederi o kader şiddetlenmişti ki kendini tutamıyacak bir feryat kopardı! — Alber, Alber, ayna! Bu fer- yada ihtiyar kafasını salladı; son Telaşlı bu bir az her teselli duydu. Aynaya merbut olan demir çivileri çekiç darbelerile kırmak lâzım geliyordu. Ses ihtiyar adamı bir az alâka- dar etmişti başı yukarıda durdu. İhtiyar kadının tekrar nefesi kesi- lir gibi oldu. Haziranda, öğle vakti; güneşli günü hatırlıyordu... Çilek vardı. şeyin bitmediğine delâlet ederdi. Kalbi istiraplı bir arzuyla çazpıyor- du. Ayna çividen çıkmıştı, ihtiyar adam hâlâ yutkunarak bakıyordu. Ve işte parkeye indi, ve ham- mal onu bir çengele taktı... İhti- yar dalma yutkunuyordu. Kadın hâlâ ümit etmek istiyor, jestler yapıyor, yesi artiyordu: Haydi, rehberleri çekilmiş gibi, gözlerini sağa, sola şaşkın şaşkın çevirdi. Şimdi bulunduğu yeri hatırla- yamıyordu. İhtiyar kadın kocası- nın omuzundan &silkti ve kendini zabtedemiyerek bir ikinci defa daha inledi. — Alber! senin güzel aynan! İhtiyar adam, harekete geldi, ko- lunu kaldırdı ve boşluğu sıkarak saat rakkaslığı yaptı.