No.1867—182 Avrupa gazeteleri bu esrarlı biti dahi türlü renklerle yazmışlardı. Amerikada zencilere yapılan «leng» buna cevaplı. i Bu saydığım resimler Servetifünunun 2, 3, ve 4 üncü ciltlerinde mevcuttur. Seneleri 1892, 1893 tür. Servetifünunun tebliğiresmi mefhumunca ilmi ve fenni olarak tekemmülü matlüp olduğu halde Yıldız böyle gülünç resimler baatırıyordu, Ben bunların karşısında şaşırmıştım. Benim, şaşkınlığımı Müze müdürü merhum Hamdi Bey gidermişti. Müzeyi ecnebi tecavüzünden, cahil nazırların tasallütundan kurtarmak için Hamdi Beyin, başına gelen işleri bu yüksek ruhlu ilim adamının ağzından dinlediğim zaman, benim gördüklerimin pek sade şeyler oldu- ğuna hükmetmiştim. İşte «Parlamento Rezaletleri> makalesi de bu nevidendir, Aptülhamit birgün «Amerikan Popoler» mecmua- sında Şikago parlamentosunun kavgasına ait resim görür, derhal neşrini ve buna Ahmet Mithat Efendi- nin bir makale yazmasını ferman eder. Ahmet Mithat Efendi merhum naçar makaleyi yazar; fakat okadar mubalâğalı ve karikatür şeklinde yazılmıştır ki oku- yanlar derhal satırlar arasındaki nükteyi anlarlar. O tarihte Matbüat başsansörü olan Dahiliye müsteşarı Fuat Bey ve onun müdürü Hıfzı Bey, makale resimli olduğu cihetle, o vakit yegâne resimli gazete olan oServetifünunda çıkmasını muvafık görürler; bir gün sabahleyin erkenden bizim matbaa ve idarehane işgale uğradı ve şu emri aldım: — Bu hafta nüshasına bir makale ve şu resim konacaktır. Dizilip, tashih olunup, basılarak çıkınca- ya kadar matbaadan ayrılmayacağız; bu, iradeli seniye icabındandır. Dediler. Makalenin altında Ahmet Mithat imzası yoktu; fakat gelen sansörlerden makalenin kimin tg rafından yazıldığını öğrenmiştim. Makalenin kendi malımız olarak çıkmasını istemediğim için, imzasile çıkmasında dahe iyi tesir olacağını söyledim ve öyie basıldı ve makalenin neşrini müteakıp Ahmet Mithat Efendi merhum bana geldi; gözleri yaşla dolu idi; demişti ki: — Oğlum, seyli huruşan içindeyiz; sen halimizi iyi bilirsin; ben iradeli geniyeye karşı gelemezdim, makaleyi yazdım, imza koymadım. Sen haklı olarak Imzamı koydurmuşsun. Fakat makaleyi okuyanlar yazılıştaki mübalâğadan hakikati anlarlar ve tarih vakti gelince her şeyin doğrusunu söyler. Acaba Ahmet Mithat Efendi bu makaleyi yaz- maktan içtinap edebilir miydii Bu, çok derin ve psikolojik bir tetkik rnevzuudur. Her halde zavallı adam &miri mücbir karşısında idi. Bizim gazeteye gelince, Edebiyatı Cedide hareketine karışanların bir- çoğu köşe bucağa mefyolunmuş, Servetifünun cinayeb mahkemesinden yeni kurtulmuş ve İstanbul sansörü &on şiddetini bulmuştu. Babiâli sansörleri matbaa ve idarehanemizi resmen işgal ederek Ahmet Mithatin, Parlamento Rezaletleri makalesini çıkart- mışlardı. O zamanki gençliğin garplılık hareketinde önünde giden « Servetifünun » gazetesinde resim ve makalenin neşri Hünkârın iradesi ellerinde bulunan SERVETİFÜNUN 107 07 Babıâli sansörünün eizvitliği | idi. Halbuki o tarihteki kariler bunun nereden geldiğini derhal anlamışlardı; biz taziyet mektupları bile almıştık ve aksi tesir yapmıştı. Ahmet Mithata atfolunan kusurlar arasında bir tanesinin içyüzü işte budur. Şimdi Ahmet Mithat merhumla benim ilk temas larımın nss.l olduğunu « Matbuat Hatıralarım » ünvanlı kitabımin birinci cildinden nakleyliyorum : «Cesareti biraz daha arttırdım; La Nature mecmua sından tercüme ettiğim ufak bir makaleyi Tercümanı Hakikat'e gönderdiğimden üç gün sıra ile Tercümanı Hakikat'in in kuvvetli çarpıntı ile açıyor- dum. Üçüncü gün Tercümanı Hakikat m se makalemi kekin görünce şaşırdım; makalem altına «Tercümanı Hakikat» benim için çok takdiri ve teşvikli birkaç satır bile ilâve etmişti. Ahmet Mithat merhumun kaleminden çıktığını sonradan öğrendiğim bu satırlar, bana çok kuvvet ve metanet vermişti. Mektepte sınıfta dahi ehemmiyet almıştım; artık arkadaşlarım beni sarakaya almıyorlardı; Tercü- manı Hakikat tarafından yazılarımın beğenilmiş olması işin rengini değiştirmişti. Mülkiye Mektebinin son sınıfında derslerimi derin derin dikkat ile belliyordum; Tercümanı Hakikat'e her hafta makale gönderiyordum : hele makalelerimin «Müntehabatı Tercümanı Hakikat» e bile naklolun- duğunu gördüğüm zaman keyfim on kat oluyordu. Kaç defa Babıâli caddesinin bir köşesinde durup koca kara sakallı Ahmet Mithat Efnin geçtiğini helecanla bekledim ve onu büyük sevinç ile gördüm. Ebüssuut caddesindeki matbaasının kapısına kadar ilerliyordum, mümkün değil cesaret edip matbaanın karanlık ve dar kapısından içeri daleamıyordum, Bir gün yine böyle kapıya kadar gelip geri dönmek üzere iken kapının hemen eşiğine bitişik tahta ımer- divenlerden aşağı Ahmet Mithat Ef.nin indiğini gör- düm, orada donakaldım. O, bana sordu: — Oğlum, istediğin nedir 7 Artık bilmiyorum, kaç türlü renge girmişim; kızarıp sararmışım, yalnız kekeleme nev'inden ağzım- dan «âhmet İhsan» ismini çıkarmışım. O zaman Ahmet Mithat Ef. iri ellerile omuzumdan tuttu ve sordu; — O yazılar senin mi oğlum! — Evet efendim — Sen Fransızcayı nerede öğrendin — Efendim, bendeniz Mülkiye Mektebinin son sınıfındayım. — Bu kâfi değil; Mülkiyede İransızca iyi öğre Dilmez. Sen ayrı tahsil gördün müf Ahmet Mithat Efendi tekrar matbaaya dövdü, beni beraber yukarı çıkardı. Odasına girdim. Üzeri her türlü kâğıt ve gazete dolu iri tahta bir masü; ortada büyük bakır bir mangal; mangalın kenannda kahve cezvesi sürülü... yer tahta, duvarlar kirli beyaz badan&; pencerelerde perde yok; köşelerinde tek tük örümcek bağlı... Üstadın arkesında koyu lâeivert ve göğsü çifte düğmeli bir caket; devirme yakalı mintanın kenatlarından el ile fiyange bağlanmış siyah kıravatın uçları fırlamış... Omuzları geniş, sakal bıyığı gür, saçları fes kenarlarından dağınık çıkmış.. Fakat hepsinin üstünde çok parlak ve çok zekâlı bir çift göz... Ben o gözlere bakıyordum.