No.1867—182 414 SERVETİFÜNUN ABLAM... ABLACIĞIM!. Ablama ait hatıralarım pek küçükken başlar.. Her zaman hatırlarım; Kanlıcamn arka tarafla- rında geniş bahçeler ve yeşil ağaçlar arasına sak- lanmış bir köşkümüz vardı, Babam, bundan sonraki hayatını olsun çok sade ve rahat geçirmek için burasını şehre tercih ederdi. Fakat sade o değil böyle herkesten uzak, sakin ve münzevi yaşamağı hepimiz severdik. Zaten böyle atılmış gibi, kaybolmuş gibi herkesten uzak, geniş, .yeşil ve sessiz bahçelerde yaşamakta öyle tatlı ve öyle tuhaf bir zevk vardı ki... Misafirimiz pekaz olurdu. İhtimal bazıları ara- badan indikten sonraki yolun uzunluğunu, bazıları da babamın rahatını ve böyle uzaklara çekilmemizin sebeplerini düşünerek gelmezlerdi. Yalnız, haftanın dört gününde ablama öğleden evvel ders vermek için bir İngiliz Misi kapımızı çalardı, i Okadar az işimiz olurdu ki, bugün hayret edi- yorum, Babam yazın sabahları erkenden kalkardı, En sevdiği şey güneş ağarırken arkadaki büyük armut ağacıvın altında kuş seslerini dinliyerek ge kahve ve gigarasını içmekti. Sonra hemen O avuzun yanıbaşında kemi elile yetiştirdiği md, karan- fillere, yan taraftaki külneriyenin büyük güllerine bakar, elindeki küçük makasla onların ötesinden, berisinden keser, köklerini kabartır, su verirdi. Ondan sonra güneş biraz yükselince ben ablamie bahçenin yeşillikleri arasında kaybolduğum zaman onu da uzaktan kahve rengi tarlalar arasında âdetâ kaybolmuş gibi görürdüm. Annem hemen bütün gün içerde /kedilerile uğ- raşırdı. Öğle yemeğini ekseişa büyük armut ağacının dibinde yerdik. Sonra yine annem içeri, kedilerinin yanına girerdi. Ablamla ben otların ve yeşil ağaçların, babam tarlaların arasında, kaybolurduk..» Ablam.. Onun için size ne söyliyeceğimi ve söy- liyeceklerimin neresinden başlıyacağımı bilmiyorum. Yalnız, bügün olduğu kadar her zaman da hatıtladı- gıma göre ablam güzel, hem de çok güzeldi. Ablam çok güzeldi. Boyu uzun değildi. Akan bir su gibi bir boynu vardı. Ve kesik saçları ekseriya ınuntazam taranmıştı. Şefik Sadiye Çok iyi bilirim; göğsü yumuşak ve şişkindi. Ve beni kolları arasına aldığı zaman göğsü üstünde dakikalarca sıkardı. Ve ben onu çok severdim. Uçsuz, bucaksız bahçelerin yeşil otları arasında, akar sular kenarında, dalların ucundaki salıncaklarda daima beraberdik. Vesonra yorulduğum zaman beni dizlerine yatırırdı. Bazan da: — Ne olur Ümit, derdi. Beni dizlerine yatırsana.. Ve ben onun başını küçücük dizlerime yatırır, ellerimi saçlarının arasına ve göğsüne koyardım. Ovakit o, birden dizlerimden kalkar, beni kollari arasında sıkarken ben ona: — Ablam, derdim. Ablam, benim güzel, cini ablam.. benim Ablacığım. O, dudaklarını yüzüme doğru uzatırken : — Yavrum, derdi bana. Yavrum, benim güzel benim cici yavrum, Yavrucuğum. x # Bir yaz günü idi. Hava çok sıcaktı, ve sanki tabiat içini çekerek sık sık nefes alıyordu. Bahçelerin kenarlarında yeşil çalılar aranındeki büyük sü gürültüleri çoktan durmuştu. Gölgeli, kuytu köşelerden bile böcek sesleri gelmiyordu. Yaz bahçelerimize ve gönlümüze okadar çabuk gelmiş ve okrdar çabuk gidiyordu ki.... Öğle uykusundan kalktığım zaman ablamı yanım- da bulamamıştım, Halbuki herzaman benimle bera- ber yatar ve beraber kalkardı. Birinci setin çakıltaşlı dar yolundan yukarıya doğru çıktım.. Solda, fındıkların yanındaki çınarın dalında ip salıncak boş duruyordu. Biraz ötede bir fındık ile bir kiraza asılmış ablamın hamağı da boştu. Büyük çınarın yanında çakıltaşları bittikten sonra ikinci setin çok dar kumlu yoluna girdim. Hatırlıyorum; yolun iki tarafını hiç açık bırak- madan kaplayan şimşirler benim boyumdan büyüktü. Ve ben 'yürüdükçe şimşirlerin arkasındaki yabani gül ağaçlarından kuşlar kaçıyordu. İkinci setin sonunda sik ağaçlıklı son sete çıkma dım. Yukarda bir kayadan sızarak gelen suyu atla- dıktan sonra yabani gül ağaçlarının arasına daldım. Küçük, fakat ne iyi ve ne güzel açmış güller vardı.