222 SERVETİFÜNUN No.—1885 170 Sayfiyede geçen bir yaz.. Yazan: Reşat Feyzi Bu tarafta eğlence yok.. Gündüz, fena bir sıcak insanları evlerin serin, kuytu odalarına hapsediyor. Sararmış tarlalar, toprak yollar ıpıssız.. İhtiyar göv- deli ağaçlar yaprakları tozlu, dalları düşük.. tapkı birer bostan korkuluğu gibi.. Çamlıcada, çam pek az.. Artak burası bir sayfiye halinden çıkmış, ihtiyar mütekaitlerin, bamyacı Arnavutların, inekçilerin otur- dukları bir köy haline gelmiş.. Bir zamanlar lâatikli kupa arabalarının tur yaptığı gölgeli yollarda, şimdi Şarki Karahisarlı suculer, şarkı söyliye söyliye yorgun hayvanlı arabalarını ağır ağır sürüyorlar, Tenha ve tozlu yolların, günün bir kaç saatinde sucu arabaları, yegâne dekorunu teşkil eder. Tepele- rin yamaçlarına doğru çıkarsanız, bir ağacın dibinde uyuyan çobanı ve otlayan beş on sıska keçiyi görür- sünüz. Burada akşam, hiç belirsiz gelir. Karanlık çök- meğe başlayıp, hafif bir serinlik çıkınca, güneşe ve toza, birer demir kale gibi kapanan kapılar birer birer açılmağa beşlar.. Yollarda, tek tük insanlar görünür. Çamlıcada, evinin ihtiyacını almak isteyen aile reisi, kahveye gitmek isteyen ihtiyar, oynayacak çocuk, gezecek genç erkek ve kız, bir mahpusun 805 gününü bekler gibi, güneşin batmasını, akşamın oluşunu beklerler. Artık bu saatten sonra boyasız, eski köşklerin güneş girmesin diye kapanan pencereleri ve perde ileri birer birer açılır. Pencere önlerinde gölgeler belirir., : Bahçelerden çocuk, kız, kadın, erkek sesi gelir. Yazın kiracı taşınan civar koşklerde gramofon plâkları hiç durmadan çalmağa Gündüz birer iskelet gibi duran, pencereleri çer- çevesiz, viran, boş, kocaman köşkler, ağaçların ara sından, şimdi korkunç, siyah birer heyülâ gibi görünürler... Yazın buralara taşınan beş on kiracı bir daha yaza gelmemeğe yemin ederken, yerlilerin sessiz, neşesiz, ve köşkle bahçe içinde geçen mahdut, sıkıcı hayatına kıgarlar. Yerlilerin sinirlendikleri şey de, sessizliği bozan gramofon sesleri, akşamdan sonra - Bir hatıra dafterinded - Çamlıca : 5 Temmuz 1928 yollarda şarkı söyliyerek gezmeğe çıkan Çamlıcanın bir yazlık, kız ve erkek genç misafirleridir. O 15 Temmuz Akşam,. Güneş İstanbulda, büyük minareler ara- «nda bstayor.. Bahçe kapısının önündeki Gecesafala- rını sulamağa başladım.. Temmuz sıcağı bu güzel çiçekleri ne kadar bayıltmış.. Yaprakları, dalları kırılmış gibi, iki yana yatmışlar.. Yuvarlak tarhın etrafındaki bütün Gecesafalarını guladım.. Bahçe ko- vasınin Key suyu, bu küçücük çiçekler ne hara- tetle içiyorlar İktiyar kâğın Başı gibi, ağarmış lâvantinlere sıra geldi. Onları da sulayacağım.. Lâvantinlerin kuru yapraklarını ayıklarken yanı başımda bir ayak esesi.. Döndüm baktım, Hüsnü gülümseyerek: — Kolay gelsin Naci, dedi.. — O! sen misinf. Ne haber.. Elimdeki çiçek makasını, b&hçe koyasını bıraktım. İlerdeki asma çardağının altındaki taburelere karşi- lıklı oturduk”. — Nasıl, dedim, benim çiçekler, Hüsnü! Hüsnü yüzünü ekşiterek cevap verdi: — Vallahi Naci, sen çok iyi bakıyorsun: Benim bahçe merakım filân bitti.. ve etti: — Akşamlar biç vaktim yok ki.. — Ha.. Hüsnü, dedim, senin mesele ne olduf — Sus Naci, gns.. Nereden geldiler bunlar bu yaz, Çamlıcaya!.. Güldüm: — Biz ne rahat, ne asude bir hayat geçiriyoruz.. Her sene komşu köşklere bir iki kiracı geliyor, üç ayda aklımızı da alıp öyle gidiyor.. Acele sordum: — E... anlat bakalım ne oldu?., — Sorma Allah aşkına. — Neyet.. — Müthiş canım sıkılıyor, ıstırap çekiyorum, üzülüyorum, ne yaptığımı bilmiyorum — Daha bir şey söyliyemedin değil mi!..