No. 1849—104 SERVETİRÜNUN 127 api ki eşi gözlerim dönmüş bir vaziyette bağırd. — Derd kim yaptı? Sınıfta herkes, nefes almaktan korkuyormuş gi- biydi. Çocukların hiç birisi söz söylemege cesaret edemiyor; yalnız hepsinin başı yavaş, yavaş, Ayşeye doğru çevriliyordu. — Kim yaptı? çabuk söyleyiniz... Asabımın, gittikçe bozulduğunu hissediyordum. Birden bire hiddetten açılmış gözlerim Ayşeye doğru teveccüh etti. O, bir gelincik kadar kıpkırmızı, mu- tadı veçhile, yine önüne doğru bakıyordu. — Senmi yaptın? göylet.,, Hiç bir ses gıkarmıyordu. İrademe rağmen, hid- detimiu galeyanına mukavemet edemiyerek yanına yaklaştım ve iki kuvvetli tokat yurdum. Pembe yanakları üzerinde parmaklarımın izleri belirmeğe başlamıştı. — Dışarı çık!.. dedim, . O, ağlamamak için küçük dudaklarının titremesini zaptederek ve önüne bakarak odadan dışarı çıktı. # * # Ertesi gün Ayşe, mektebe gelmedi, Hiddetim zail olmuş ve yaptığım bu fena hareketten dolayı derin bir tesstürle, vicdan azabı duymağa büşlamıştım, Birkaç gün sonra geldi. Pek uslu bir tavrı vardı. Kendi kendire düşünüyordum : — Ey yaramaz mahluk!... Sende uslanacak göz yok... Birkaç gün sonra gene başlarsın!. Aradan haftalar geçti, Artık kimse Ayşeden çi- kâyet etmiyordu. Herkes, onunla Koşmak, oynamak istediği halde o, kaçıyor, bir tarafa büzülüyordu. Çocukların eskiden elaman çektikleri bu kıza şimdi, hepsi hücum ediyor, onunla alay ediyor ve ekseriya saçlarına itina ile bağladığı beyaz kurdelasını çeke çeke buruşturuyorlardı. O, ince gesile: — Yapmayınız!, diyor ve bununla beraber hiç bir muallime şikâyette bulunmıyordu. Yalnız, onu bu vaziyeöten kurtarmak için yanına yaklaştığım vakit, kinle dolu nazarları üzerime doğru çevriliyordu. » »» Bir bayram günü idi. Çocukların, hep beraber büyüklerinin ve muaalimlerinin evlerine giderek el öpmeleri adetti. Sabahleyin kalktığım zaman küçük ziyaretçilerim, birer birer geldiler. Hepsini ayrı ayrı tetkik ediyordum. Yalnız Ayşe gelmedi. Yaşına nisbeten büyük bir gururu olan bu kıza yavaş yavaş içerliyordum. Fakat ona karşı zaaf göstermemek lâzımdı. # ag Ders senesi nihayetine kadar bu böyle devam etti ve daima biri birimize küskün kaldık. Bir gün fonun şiddetli bir soğuk alma neticesi olarak ağır hasta yattığını duydum, Zaten bir haftadan beji mektebe gelemeyişi de bunu anlatmıştı. Kendi Ken- dime ; — Fer halde... bir şey değil.. günler geçtikçe endişem artmağa başlamıştı. Bir akşamdı... Mektepten çıktıktan sonra, ağır ağır mahalle arasından geçerken arkamdan beni çağıran bir ses işittim.. Başımı çevirdim. Bu, Ayşenin büyük annesi idi. — Muallim Bey... oğlum... dedi. Boğazındaki hıçkırıklar göz söylemesine mani oluyordu. — Ayşe... sizi ... görmek istiyor... Kapisi. Sanki meçhul bir kuvvet arkamdan iter gibi.. Soluk soluğa, karanlık bir eve girdiğim zaman, ayaklarımın dermanı kesilmişti, Ağlayan bir kadının arkasına takılarak, hastanın odasına girdim. Onu birdenbire korkutmamak için yavaş adım- larla yürüyerek yatağın yanına yaklaşım. Dalgın yatıyordu. Gözlerim, ateşle yanan ve istirap içinde uyuyan bu güzel yavruya dalmıştı. Soğuk bir elin scak bir alına) temasından husule gelen hafif bir ürperme ile çok uzun kirpiklerinin aitında, koyu siyah gözlerini aralık etti. Sonra yavaşça daha yi z Ayşe, kızım... dedim. Gülümsedi, Bütün çocuk ruhunun mesumıyetini ifade eden bu gözlerin ne tatlı bir balığı vardı. Gözlerini yüzümden ayırmadan bir kuşun sesini andınır bir ahenkle: — Muallim bey, beni hâlâ dedi. Başımı iğdim. Sevinçle parıldayan gözlerinden heyecanla. uzun, uzun zaman öptüm. affetmiyeğülmişiniz? , # * # Artık Ayşeyi tamamile kaybettim. Dün, onun küçücük vücudünü, — bir kavak ağacının #ltından geçen — ekseriya içinde kayık yüzdürdüğü, ırmağın kenarına gömdük. O, öldü; fakat bende biraktığı çöcük aşkı daima yaşayacak ve masiye karışan hatıraları da zaman, zaman kalbimi sığlatacak... diyordum. Fakat; Düşünüşler İnsanın her söylediği #akikat olmalıdır. her hakikatin söylenmesi mecburi değildir. Kant Her mürekkep cisim bir takım basit cüzü'lerden terekküp eder. Binaenaleylı slemde her şey ya basit veys bu basitlerin terekkübü mahşulüdür. Fakat Kant Âlemin zamanen bir mebdei vardır; kadim değildir. Mekanen de bir hududu vardır; namütenahi değildir. Kant Mesut yaşamak istersek öltkeği öğrenmeliyiz. Montenyi Saadetin ilk şartı müsamahakârliktir. Montenyi