80 SERVETİFÜNUN No. 1846— 101 Hikâye: YILBASI lg aranan mek ana köre : i a Nuri : Tekbeeerksiesreerisbrasisrseini enaz Bu haberi işittiğimiz #aman hiç birimiz iuaumadık, Anmadık, dahu doğrusu inanmak istemedik, Onu gayet munis, kendi halinde, etliye sütlüye karışmaz, ağır başlı, ne yaptığını bilir bir adam olarak tanırdık. Dahua mektep sıralarında iken arkadaşların binbir heves ve binraretle bir birlerine nakletmekten derin bir zevk ve görip bir haz duydukları aşk macerala- mma, gönül eğlencelerine hiç ehemmiyet vermez, batta onları dinlemek bile istemezdi. Çekingen bir çocuktu du bizlerde aradığı sami- miyeti bulamamış ve ef'alini gizlemiş mi idi? Bilmi- yorum. Yalnız, onu daima kitapları arasında, pek ziyade merak &ardığı eski divanların tetkiki ile meşgul görürdük. İçimizde ona acıyanlar bile bulu- nurdu. Bütün bunlara rağmen hiç kimse onun fikirlerini dinlememezlik edemezdi; rira, gali içimizde en mâkul ve düzgün konuşan 0 idi. Semih Necip; ismi gibi bir adamdı. Bütün hayatı müddetince çocukluğunda koynunda uyuduğu anne sinden başka hiç bir kadının yotağına girmiş değildi, Hepimiz ona: «Kadınların bakire olarak evlendikleri gibi sen de bâkir kalarak güvey girmek niyetindeğin galibafs derdik. RP savma bir takım hareketler yapar, bir iki kelime geveler, hönen yanımızdan uzaklaşırdı. Kadın, eğlence... Bunlar Semihin yalnız kitaplarda kolime halinde gördüğü ve oradan bildiği şeylerdi, Hayatında her zaman uslu oturmuş olan bu vü- cudünde günün birinde gönlünü kaptırdığını işittik., Az #amah sonra da nişan davetiyeleri geldi. Çok şükür.. nihayef.. Nibayet!.. diye sevindik.. Bn çocuk da kadınlarla meşgul olmağa başlayaecnk.. # * # Yılbaşı gecesi idi. Hep beraber bir eğlence ma- haline gitmiştik. Semili de vardı. Orada, nasıl oldu bilmiyorum, sarhoşluk tesiri ile mi nedir) Semih, kendisini yarıma çağıran bir artistin davetine icabet etti, Hepimiz şaşırmış kalmıştık. İçin için sevime- dik de değil... Öyle ya artık biyığın eline almış, hatta nışanlanmış ve az zaman sonra evlenecek bir adanıdı. Vakit gece yarısını geçmiş, bar yükünü almıştı: Bir tarafta kadehler ve meze tabakları arasında gömülü sarhoş başları, beri tarafta, zail ışıklı bir abajurun utangaç ziyasından Oürkmüş sarmüşan çiftlerin müphem siluetleri. “ Semih, kadının yanmda adam akılı açılmış. Niha- yet, hesabı görmüş ve kadınla birlikte çıkmış. Bir görürse sistemi direimridiiiisisiz 3 Zariieköserersaksi södan eve gitmişler. Bizim pısırık Semih hayatındailk yari- mazlığı yapmış. Vak'a bizi güldürmüştü. Onun bu sergüzeşti, bizö, yaptığı âlelâde hareketleri birer kahramanlık eseri gibi göstermek istiyen gâfil zavallıların hali gibi geldi. Dahn bü hadiseden bir hafta bile geçmemişti, Semih garp vilâyetlerinden birine Müddei Umumi muavini tayin edildi. Artık ondan haber alamadık. Sanki bu tayin onu yeniden uslandırmış ve badisatın temiz bir ruhu bozmak istemiyen bir kadirşinaslığı gibi vuku bulmuştu. Nihayet, dün, gazeteyi karıştırırken haberi oku- yunen kalbim burkuldu, birdenbire serseme döndüm, içime bir şey aktığını hissettim ve ne düğündüğümü bilemedim. Semih... Bizim Semih hal, demişim... Zavallı çocuk!.. zavallı çocuk! diye muttasmi söylenir dururmuşum... # £ İstanbuldan ayrıldıktan sonra aradan iki hafin geçmiş, bir gün Bemili yüzünde ve bilhassu dudak- ları etrafında bazı sivilceler çıkmakta olduğumu görmüş. Bir müddet sotra aynı sivilceler vücüdünün muhtelif kısımlarında zuhur etmiğe başlamış. Ten- tirdiyot tedavisi ile bunların önüne geçilemiyeceğini anlıyan Semih bir doktora gitmeğe karar vermiş; göstermiş ve öğrenmiş ki bunlar frengi mikrobunun tesirile husul bulmaktadır. Bu tarihten sonra Semih büsbütün ağır, düşünceli, dalgın bir adam olmuş. Birlikte oturdukları arkada- şının anlattığına göre nışanlısıma mektup yazacağı zaman öllerini ispirto ile siler, nefesinin kâğıt üzerine mikrop bırakmasından korkarak ağzını, burnunu havlu ile sarardı. Evleneceği kadın... doğacak çocuk... istikbal... bütün bunlar Semihin dimağında birer heyülüyı andıran kocaman istifhamlar hâlinde dikilmiş. Gece- leri, işitmezinler diye başını yastığın altina sokar, sabahlara kadar hınçkırır dururmuş. Bir çok tip kitaplarımı yastığının altından ayırmaz olmuş. Hastalığın sahasım, vüs'atımı, irsiliğini, geti- rebileceği felüketleri, her şeyi, hepsini, bütün haki- kati öğrenmiş. Aynaya bakarken az zaman sonra kopacak, âdeta mütenffin, çürümüş bir et parçası halinde yuvarlanacak olan burnunu Üular, sonra kapanır ağlarmiş. Bir gece arkadaşı onun feryadı ile uyanmış. Hemen yanma koşmuş. Biçare iyi Semihçik yanına