384 SERVETİFÜNUN veda için mutmain bir perestiş içinde, kendisine doğ- ru iğiliyordum. Ey tath hissiyat!., Ey muhabbetli soda!.. Ey müteessir bir ruhun halâvet ve aramisi ve ey aşkin ilk cezbelerinin zelhar meserreti |. Neredesin ! Neredesiniz * vi Ertesi sabah, çaya indiğim zaman, annemden tekdir yedim, Fakat, bu, beklediğimden bafif geçti. Geveyi nasıl geçirdiğimi sordu, Teferrüutı silerek, birkaç kelime ile iktifa ettim ve işi elimden geldiği kadar sathi geçistirdim,. — Ne olursa olsun, dedi, pek görüşülecek yadi- gârlar değil. Sakın onlara gitmeyi âdet etme, İmti- hana hazır olmak için okuman daha minasip..... Annemin hakkımdaki endişeleri, bu birkaç göze munhasır kalacağını bildiğimden hic bir suretle mus kabelede bulunmağı eniz görmedim. Fakat, çaydan sonra babam beni kolünatakarak bölçeye çıkardı. Ve Zasekinlerde neler gördümse birer birer anlatına- En icbar citi. Bir mezar kitabesi — İŞZ inci sayfadan maubant — Dün akşamdan beri göğnünde dünyayı veniden gören anaların o taşkın sevinci kalmamıştı. Ödene- miyecek kadar büyük minnet ve şükran duygularına simsiyah acı karışıyordu. Deöktorunu şimdi her Zi mandan ziyade kendine yükın hissediyor, şükraninı en kuvvetli cümlelerle anlatmak ve sonra bir çocuk gibi szildanmak ihtiyacının içinde yandığını duyu- yordu, Fakat o dakikada hattâ bir hece söyliyebilmek ö kadar müşküldü ki... kuruyan boğazını sert bir şişlik daraltmış gibi idi. Elleri onu ellerini aradı ve dü- deklarına götürerek teheyyüçle uzün ozun öptü. — Nasıl, keşfim doğru değil mi Nizami bey! İştirabını içinde boğarak lâküyt görünmekten yorulmuştu. Doktorun hitabı dolu bir havuza yuvar lanan bir kaya gibi tahammülünü dalga dalga taşırdı, Mukavemetinin sarsıldığını, sallandığını duydu. Son bir gayretle gülümsemeğe çalışarak mütevazı halâs- kürina baktı. Bir şeyler söylemek istiyordu. Gözleri dolu dolu olmuştu, Baş ucundaki etajerin üzerinde duran bir gün evvelki «Akşam» gazetesini doktora uzattı ve sıcak göz yaşları kalbinin zehirlerini yıkarken, omuzlarım sarsan hıçkırıkları bu en kara, günündeki zavallılığın- dan yegâne şikâyeti oldu. İzmir 23 — vie yayi ei sokağında otu ran maruf tüccarlarımızdan Nizamettin Şevket beyin relikası Hatice Nizamettin er dün gece vaz'ı hü mil esnasında vefat etmiştir. Tahkikata devam edi- iyor.» Doktorla asistan taşra haberleri sütununda İzmir muhabirinin bu kısa telgrafın okudulur ve bir me- “zar kitabesini okuyanların ağır matemli sikünu içinde sustular.... Beşiktaş, 21-3-931 EZ No.1839—154 Babamın üzerimde garip bir nüfuzu vardı ve mi- nasibetlerimiz de daha garipti, Benim terbiyemle hiç meğeni olduğu yoktu; izzelinelsimi yaralamaktan da her zaman tevekki etmişti. Hürrivetime riayet ederdi, hatti tabir caizse hakkıtıda nezaket gösterirdi; an- vak beni hiç bir vakit kendine cezbetmezdi. Ben kendisini severdin; bana bir kemal nümünesi gibi gelirdi. Bir halde, ki beni kendisinden daima uzak İntan eli, aramızda olmasa, kini bilir nasil bir incizapla ona daima yapışırdım..... Arzu ondan gel- mek şartile, hemen her ne vakit dilese, tek bir dar kikada tek bir kelimesile, tek bir işaretile, bende ni- hayetsiz bir itminan uyandırır, beni kendine bir peyk olarak alıverirdi, O anlerde ruhum açılırdı, Makul düşünüşlü bir dostla, şefkat duygulu bir rehberle gö- rüşüyormugum gibi, kendisile uzun uzun gevezelik ederdim. Sonra, anlaşılan o benden alacağını sİme bulunur, beni absızın gene yakasından silker, atar ve aramızdaki «|, gizli işaret ve tehakkümile beni uzaklaştırır... müliyemetle, muhabbatle,... fakat, saklastırırdı. Bazan içinden bir neş'e. gelir, benimle koşardı. Hattâ, mketepli iki arkadaş gibi oynurdık; zalen her türlü beden mümareselerini severdi. Bir data beni öyle bir muhabbetle sevdi, sardı, sıktı ki az daha ağ- layacaktım, Fakat, bu neş'e ve muhabbet, hiç biriz bırikmaksızın ansizn kayböluverir ve aramızda & ande geçen hususiyetler, ati için hiç bir ümüt vesilesi teşkil edemezdi; sanki ben o sahneleri ruyamda gör- müs olurdum. Bazân, zekâ ve güzellik itibarile kendisini tetkike koyulurdum, İçim titrer, bütün maneviyatımla ona insbap eder, ona mal olurdun. İçimde ne döndü- günü anlar gibi olur, yanından geçerken yanağımı vurur, ya uzaklaşır, ya kendini bir meşraleye verir ve onu yalnız kendisi yapabilirmiş gibi bir bal alırdı, Ben de bilmukabele donuklaşır, soğuklaşırdım. Onun muhabbet hislerini uyandıran benim, gaki- tane olmakla beraber, anlaşılması kolay olan rica ve imtinanlarım değildi; onun bu hisleri, benim için daima beklenmiyen Zaman ve şekilde tecelli etmiştir. Çok zaman sonra, babamın seciyesini düşünüp tahlil ettiğim zaman vardığım netice, kendisini aile haynlınını hiç bir suretle alâkadar etmemiş olduğudur. Önün sevip ehemmiyet verdiği şey, başka idi ve o, bu başka şeyin kendisine verebileceği her türlü hazzı tatınışlı. Bana bir gün söylediği şü söz, zehnimde aynet menkuştur: — Sen ne alabilirsen, al; fakat, hiç bir vakit ken- dini aldırma, Hayatın bütün hüneri, sirr, kendi ken dinin olmak ve böyle kalmaktır. Bir başka dala, ben fikren,. rubeü demokrat ol- muş bir genç siiatile huzurunda hürriyete dair bir münakaşaya atılmıştım. O günde, onun hakkında bence zebünzet bir tabirle, kendisi munis bulunuyordu. Ve bn halinde kendisile her şeyden bahsolunabilirdi. — Hürriyet! Fakat, İnsana bunu verebilen nedir, bilirmisin? — Devamı var — AHMET İHSAN Matbaası Limited