114 UYANIŞ Menemen'de sorguya çekilen yubazların söyledikleri vesilesile bir müsahabe Mehdi: *ben huruç ettim!» diyor; Çin Ma- , çuna; kadar gidecek! Alamanları Müslüman “olmağa davet eyliyecek! Şeriat istyecek, med- tese ve tekkeleri açacak, külühları ve kavukla- rı giyecek, ve nihayet, Vakti Saadeti getirecek! Böyle; düşünen ve düşündükten sonra tatbike kalkışan kafaların hâlâ var olduğuna insanın inanmıyacağı geliyor ama kendimizi aldatmağa Tüzum yok; hakikat bütün çıplaklığile ortada ve yırtıcı hayvanlığa benziyen koyu cehil hareket- te imiş! Menemende- ki Divanı harpte sorgoya çekilen yobazların söyle- diklerini okurken çocukluğum yine hatırıma geldi. 1878 de Moskof- larin Ayastafono- sa kadar gelme- leri ve nihayet Berlin muahede- sile bağlanan fe- lâketli muharebe henüz bitmiş idi; Rumeliden akın Mürtecilerin örümeekli kafa is Mz senmi istedikleri sarıklı ve kavuklu hayat bu idi. akın gelen yüz Şarklıların daima b cirlar memleke- tin her tarafına yayılıyordu; o tarihte babam Şamda ordu muhasebecisi idi ve ben dokuz on yaşında askeri rüştiye talebesi idim. Haftada iki dafa babam ve daire arkadaşları kâh ordu müşürü Ahmet Eyüp Paşa merhtimun konağında, kâh bizini evde ve erkindan başka bir zatın evinde akşamları toplaşırlardı. Bizim evde toplandıkları vakit ben koğuşa inerdim; lalamın yanına top'- lanan paşa ağaların görürdüm. Bu uşakları arasında bir abaza Hasan ağa vardı; çok söylerdi, diğer ağalarla lalam onu candan gönülden din- letdi; bir akşam abaza Hasan anlatıyordu : — Buiş başka türlür düzelmez. Bana kırk bin atlı versinler, bak nasıl Moskof gâvurunun hakkından gelirim. Öna sorarlardı : reşme bukınca eli 4 ve kavuklulardan nakadar Zocunmrak lâzım geldiğini anlarsiniz. — Ey, nasıl yaparsın Hasan ağa? — Nasil mı yaperım? hey abaza Hasan demişler: ben hiçbir şeyden yıl- mam! yayrım, iş kuvvette ve bir uğruna vuruşmaktadır. Burada abaza Hasan kısa yasemin çubuğu nun lülesindeki ateşli küle, matemli tırnaklı baş parınağile bir bastıktan sonra ilâve eylemiş idi: kırk bin atlum oldumu, oldu. Kırk bin küheylana binen kırk bin dilâveri şöyle Yavrum! bana pazıdarır, dini — Benim gözden #reçiririm, küheylanlar şalı- landıkça ,'dilâver- ler Allah HAllahı dedikçe ver wök titrer! Ve sonra O İngiziz kahbe- sine haber yolla- rım. Sen yerinde otur, sonra kariş- mam derim... Kahbe oturur! ar- kadan Nemçeliü krala bir sağdıç gönderirim: Bi. lirsin var kısar- sam gelir tacını tahtını başına ge- çirir, haçını putu- nu kırarım derim. leri candan ve gönülden ister.Bu Oda korkudan bozülur., bunun üstüne efendime soyliyeyim; dilâverlerime arş derim.. Ver elini Kiğilelma!... Az gider uz gider, Kızilelmaya Moskof kralının başından tacını alınca Şevketlimin önüne vatırız, doğru İstanbula dönerim ve koyup: *İştepadişalım! ben bu kadar vapırım!» derim. Abaza Hasanın bu hikâyesi tşaklar kövu- şunda herkesi hayretlere düşürürdü. Ve benide ürkütürdü. Anlaşıldı ya? abaza Hasanın İngiliz kalıbesi dediği kraliçe Viktorya idi; dediği Avusturya ve Macaristan impratoru Jozef idi. Kızılelma, Mosköf çarlarının”taç giy- dikleri Moskovadaki Kremlen sarevinimn önün- <Moskuva»? namlı nehirdir. Abaza nemçeli Fransuva den geçen No.1707—112