98 UYANIŞ No. 1746—111 Ciddeden bir mektup Cidde: 25/12/39. Mülkiye Mektebinin manevi çatısı karşısında; uzaklardan! Birkaç ay evvel «Servetifünün»un (40) inc yil dönümünü kutlamak için, orada bulunmak mahrumiyetine, vatandan hayli uzak bulunmak yüzünden, kalemle ölsm, vaktinde iştirak edememek vaziyetinin inzımamı, bana ne kadar aciklı bir duygu verdiğini size yana yana yazmış, anlatmıştım. e ii İşte bu postada, #Uyanış- Servetifünun»un 11/12/30 tarihli nüshasını getirmiş bulunuyor ki bundan da, *sayei feyzinde yetişliğimiz? Mül- kiyenin, «o binanın » (54) üncü yıl dönümü ihtifal müjdesini almış oldum. Evet, bu defa da ayni teesür, ayni tehassür ! Uzaklardan, hemde üzerinden zaman geçirerek, yalnız fikirle, hisle iştirak edebilmek, o mutlu günde arkadaşlarla buluşmaktatı,kucıklaşmaktan mahrum bulunmak! Evet yarim asrı geçen bir zaman içinde bu İrfan Evinin, nice fedakâr, vatanına yarar çocukları yetişmiştir. İlk yetişmelerinden bu güne kalanlar; şimdi kırık bir yaşa varmişkeri, hâlâ zinde, hâlâ faal, hâlâ son gayretle, bu vatan yolunda çalışmaktadırlar. 25 Bunca zirarlı işleri arasında Aptülhamidin, inkâr götürmeyen bir hayırlı işi olduysa o da bu mektebi açmasıdır. Ama, bir müddet sorira çok hırpalamağa başladığı, cefa çektirdiği mües- seselerden biri de yine bu mektep otmuştu. Ancak bir kere ok yaydan çıkmıştı... Medeniyet düşmanı tanınmaktan çekindiği Avrupaya karşı kapayamazdı. Onun için, ne kadar mümkün ise o kadar tazyika koyulmuşlu. Meşrutiyet tarihine (1908) kadar Mülkiyetin istipdattan çektiklerini, o vakte kadar vatişen talebesi pek âlâ hatırlarlar. İşte bu çekişler içinde kıvranarak, mezun olmak şerefini kazanan bir mülkivelininö mazha- riyeti neye malolduğunu anlatmak için şu misal kâfidir sanırım! (1307) senesinde mektebe girdiğimde, sını- femiz (113) kişiyi bulmuştu. (1814) (e, beraber giren arkadaşlardan (13) kişi olarak çıkmıştık. Bu müddet içinde tam (100 ) kişi, muhtelif sebeplerle tahsili bitirmeğe muvaffak olamamıştı ki bunların içinde, olmayacak bahanelerle tart, ufacık şüpelerle, yahut Aptülhamide bir curnal üzerine nefyedilenler de dahildir. Bu böyle iken o devir evlâdı, sıkıştırıldıkça daha büyük bir azim ve imanla derslerine sarılır, kıymetli hocalarından aldıkları irşat, büyük Namık Kemalin, mensur, manzum ateşli vazı- larinda okuduklari ilhamlarla nurlanır, saiylerini, metanetlerini artırırlardı. Denilebilir ki: Aptal hamit namına bu tazyikleri yapan Maarif Nezaretinin ve Maktep İdaresinin bu yolda hareket etmiş olmalarına, serin kanla düşünnül- mek şartıle, bugün teşekkür etmelidir; gira o tazyiklerin aksi tesiri olarak, biz, mektebin dersanesinde, yatakanesinde, teneifüsanesinde, o vakit en memnü sayılan ve <evrakı muzirre? namı verilen ve elinde yâkalanın birimizin tardına, nefvine sebep olan gazeteleri, kitapları, makaleleri, manzumeleri okurduk. İyi hatırlarım: bir gün tarih hocamiz merhum OoOMurat Bey, dersimizin ovardığı < Müterallibe» bahsini, «imtihana dahil değildir; boş vaktinizde kendi kendinize okursunuz» diyerek atlamıştı. Bazı arkadaşlarımız bunü kârdan saymışken, bir iki halta sonra kitabin o bahsini havi cildini mektep müdürünün toplaması üzerine, ö gevşemiş arkadaşlar da beraber, hepimiz, hafta başı, Babıali kitapcıların- da bulamadığımız o cildi,-Allah razi olsun-her memnu kitabı gizlice satan Beyazıtaki Acem kitapçılarda bulur, sekiz on kat fazla fiatle ve memnuniyetle alırdık. ; w Meşrutiyelle beraber o kâbus ta kalkmış, herkes hürriyetine nail olmuştu. Fakat, yine tabiat kanunu icabidır ki; yüksek bir tazyik altından birden kurtulan bir dimağa, muvak- kat bir yorgunluk,durgunluk gelir. İşte o vakit te, bu hal görülmüştü: bizim tazyik altındaki müfrit çalışmalırımıza bir gevşeklik ariz olmuş- tu, Bumu, (1912) de muhterein üstadın merhum Salih Zeki Bey, teessürle bana anlatmıştı. Vakıa bu, geçici bir hal olabilirdi. Yazık ki, çok geçmedi, araya, o her intizam bozan, tertibi kıran Büyük Harp girdi; artık her Şey