No. 1740—35 Hikâye : Ben deliyim!... Ben caniyim!.. — Ben deliyim! dedi, hem de zırdeli!... Güldük: — Estağfurullah! — Yok, hayır, ciddi söylüyorum, ben deliyim... Ben caniyim!... Kocamı öldürdüm. © miskin ihtiyarı cayır cayır yaktım Gülemedik: Acaba hakikaten delimiydi?... — Köhne İstanbul'un mühim bir eğe yalayıp yutan meşhur Fatih yangını yok mu? dedi. Ve devam etti; O canım gıcır gıcır, «cedit yeni! » yağlı boyalı, kapıları, kafesleri oymalı konak yavrusunun bir anda nasıl kül oluverdiğini, odaya kilitliyerek cayır cayır yaktığı ihtiyar kocasının cesedini, yangın enkazı al- tından, bir kömür külçesi halinde nasıl çıkardıklarını e m . Ne korkunç bir facia Tüy bende ürpermeden dinleyömediik ys Kor kunçtu... Hem de pek korkunçtu. Acaba deli kadın hezeyan mı ediyordu 7... O Sıska sarı bir yüz. Çukura kaçmış iki siyah göz. tastıklı kaçlar. Takma saşla yapıldığı besbelli büyük bir hotoz. Uzun ve, bir deri, bir kemik denilebilecek kadar sıs- ka bir vücut. İşte ev sahibimiz! Evine a e haftasına varmadan bizimle içli dışlı oluveri y Sanki kırk ii ahpaptık. Kocaman hotozuyla kırıta kırıta dolaşır, benden kaçmayı düşünmezdi... Kocamı niçin öldürdüm biliyor musunuz?... Bilmez- SİNİZ. . Öyleya nerden bileceksiniz!... Düşünün: Ona dilini daha doğrusu bir yem gibi ağzına atıldı- gim zaman, ben onüç yaşımda nazlı bir bebek, « benden otuz yaş büyük bir tontondu... Otuz yaş bu! Dile kolay. günleri, titrek dizlerine oturtup beni saatler- ce sıktığı, salyalar saçarak yanaklarımı, dudaklarımı şaprr şupur optüğü zamanlar, babam yerindeki bu hoyrat adama karşı, içimde derin bir kin uyanırdı... Seneler geçti... geçen sene, içimdeki bu kini Be tu- taştardu. alevle ndirdi... Gençliğimin en hırslı, en kızgın ME bu sarsak ihtiyarın kayna geçi- yordu... Yirmi yirmi beş yaşı düşünün: birde 6 sarsak ihtiyarı göz önüne getirin... sr Vey Middetimden, hırsımdan dudaklarımı kanatır, et- lerimi çimdikleyerek didik didik ederken kara bahtıma edir yağdırırdım... İçimdeki eski kin, alevlendi, alevlendi, alevlendi. Ve bu alevler nihayet gençliimin > taravetli m mahveden o titrek nağı sararak yaktı, kül etti... İntikamımı aldım! Kah kah kah!...... o UYANIŞ Dişarıda karanlık bir gece vardı. Bir az sertçe esen rüzgâr, pencere aralıklarında ıslıklar çalıyordu. ip ve ben... korktuk ve bir birimize sokül- al kadın intikamını nasıl aldığını anlattı... 0 O gece bizde düğün vardı, diye başladı, sünnet lake . Bizimki fakir bir Çocuğu sünnet ettiriyor- Maksat hayır değil, eğlenmek!... Altmışında idi ama, evin içinde çın çın öten kalıkahalarile yirmi yaşında bir nevcivan samlırdı... Eğlenti, cünbüş, saz, söz... İşte ihtiyar bunağın hayatı bununla hulâsa edilebilir... O gece mahallenin bütün erkekleri bize toplanmıştı. İçki, cümbüş, Çalgı... Gırla,.. Eteğimin bir ucu belimde, mutfaktan solaya, 80- fadan mutfağa koşuyordum. Mahallenin meşhur kör hafızı (medet) diye gazel çekerken, ubi kâtip taksim yaparken mutfakta durulur mu?... Hemen sofaya fırlar, kapı aralığından cünbüşü gözetlerdim... Serde gençlik var Ne kadar geçti pek bilmiyorum. Sokakta bir telâş oldu: Telâşlı telâşlı bir konuşma . Bir koşuş! Sokak üzerindeki odaya gectim . Zifiri karanlıkta kimse görülmüyordu. Yalnız iki kişinin sesini duyu- yordum — Nerede imiş acaba? — İyice öğrenemedik ki... — Bize uzakmış... — Ateşe inan olmaz ki... Mahalle bekçisi Cafer ağayı sesinden tanıdım. Cafer ağa eyi bir adamdı. Bayramlarda, remezanlar- da davulunu güm güm öttürerek sokakları dolaşırken arkasına takılau bir sürü çocuk hep bir ağızdan: «Cafer sı... bez getirin!» diye haykırırdı da hiç vik bile demez sade gülerdi... Seslendim: — Cafer ağa, Cafer ağa! — Ne var hanım? — Yangınmı var ? — Kızıllığı görmüyormu&un ?... Şöyle perdeyi aralayıp havaya baktım ıd gök kıp kızıl... Her taraf apaydınlık... — Kuzum Cafer ağa, yakında mı acaba? — Telâşlanma canım... Eğlenmene bak... a — Kuzzzum Cafer ağa! — Vallah bilemiyon ki! Kalın sopasımı sürüdü geçti... Karşıki komşum yeni evli genç bir taze idi. (İn- cecik gesile ninniler söyleyerek, bitip tükenmiyen «hu hus>lara çocuğunu uyutmağa çalışıyordu. Seslendim; — Seniye hanım!.. — Seniye hanım hunu! — Huuu! — Kafesi sürdü: — Ne var teyzef — Yangını duymadın mı kızım? — Yoo00..... Yakında mı acaba?..... — Galba!