yi Ze UYANIŞ: s e ESKİ BİR HATIRA Sonbahardayız. Akşamı üstü. Hava ner- deyse büsbütün kararacak'. Sabahtanberi çiseleyen yağmur bugün hiç dinmeden yağdı. Dört taraftan bir itişme var. Sıkı- şıyor, sağdan bir hanım, soldan bir bey.. Ekseriya bir hammal sademesinemaruz ka- yoruz. gâhileriye, gâh istemeden geriye, biri- sile hafif çarpıştık. Adamcağız güler gibi. Çok nazik bir insana benziyor. Geri çekildi, sanki bana hürmeti var. Arkadan biri bağırıyor : — Canım herkes yürürken buda arkaya gidiyor, ne iştir, ne?. demeğe kalmadı, o da geriledi. Karşımdaki gülmesini birakmamıştı amma buna pek öyle gülme de denmez. Bir tebessüm. Gülüşünden anlıyorum ki: O beni tanıyor. Çünkü gözleri de mütebessim ! Güya bende onu tanı- mıştım. Fakat evvelâ o bana sordu: Adınız? Cevap vermeğe vakıt kalmadan bir itiş, bir sarsıntı daha.. Şimdi omuzum aciyor. “Tabii o sızılarla meşgulüm. Nihayet ayni şeyi ben soruyodumı : — Va sizin? Arada geçen uzun bir zamanın sildiği çehre gölgeleri gitgide koyulaşıyor. Bu gölge- lerin içinden bazı birses, bazı bir haraket uyandı. Karşımdaki bir defa boynunu kırarak cevap verdi: — Ahmet Muhtar, kandilli selâm) Bunu müteakip unütulmuşta yapılacak bir işi varmış gibi, bir elini göğsüne, birini, uçları, çocukluğundan kalma bıyıklarını götürüp kı- vırdı : — Çehreniz hiç unutulmaz. Gene o evvelki dik, fena bakış, Eh..h! karakterleri bozmuyor. Kulağıma eğildi: — Ben sizden çocukluğumda da (arkadan efendim. ( yerden bir Zaman uzun da olsa, itenlere : «efendim?» önden gelen duruşlara; arkadaki çarpıntıdan sonra: «pardon») doğ- rusu çekinirdim. Eli bıyıklarında: — Amma, doğrusu bu akşam? rastladığıma sevindim. Koluma girip başını uzattı: — Hani, hoşnut olmadım değil... Sizi gör- duğüm için. Kaç sene, düşününüz. O vakıt İrfan . Bey de beraberdi. Ben on yaşında idim, o bir yaş daha fazla, şimdi otuz ikisindeyim. Demek o, otuz üç. Onun saçları simsiyah, benimki he- men hepsi ak.. zeman bu! Demek yirmibir sene evvelden başlıyan bir dostluğumuz var. O dostluk mektep sıralarında tomurcuklandı .Şimdi, bu dediğim tomurcuklardan hayatımızın üstünde bir çiçek yaprağı bile yok. Üzülüyorum. » Size Dedim ya, o beni tanımıştı: Ahmet Muhtar Bey !.. Tesadüfen tanışmıştık. Bu da gerçi bir tesadüf, amma, evvelâ o beni tanıdı. Kızdım. Benim zekâm, hafızam ondan kuvvetli olduğu halde bir sarsıntının tesiri altında sebepsiz yere yüzüme sırıtması bidayeten hoşuma gitmemişti. Bilmezsiniz ki anlatmağada hiç değmez. Yalnız bu eski aşinamın ne tuhaf karakterleri vardı?Bir ba- kışı göre serbest, bir bakışa göre tutuk... Denebi- lirdi. O adamla uzun seneler Galatasaray mekte- binin ilk sınıflarından başlıyan arkadaşlığımız, sonra türlü sebeplerle —benim içimin ona aci- dığından — son derece yükselen bir dostluğumuz vardı. Ahmet Muhtar—ayni zamanda çekingendi. Yanından geçerken üstüne sürünseniz de; size karşı vaziyeti daima: — Bir pot kırdım mı, diye, önünü ilikle-" yerek, yüzünü çevirip yan döndükten sonta bir selâm virişini de fazla görmemeliydi. , Herkes muhitinden aldığı terbiyeye tabidir. Meselâ ben sert bir adamım, başkası daha mü- —Devamı 785 inci sahifada—