No. 1730—49 UYANIŞ 737 sonra başlıca tezyinatın e yaldızll bir çerçive içinde, dört köşeli bir atlas v Görmek için hayretle seli Ve parlak kuma- şın ortasına batırılmış bir saç iğnesini gördüm. ze hane elini omuzum üzerine koydu ve gülerek: dedi. Nazarımı daima cezbeden ve on ld 2 sakladığım yegâne eşyam... M. Prüdom, ( Bu kılınç hayatımın en güzel günüdür. ) diye söyle- mişti. Ben de diyebilirim ki: (Bu iğne, benim bütün hayatımdı ır.) Münasebetsiz De sual arıyordum. Nihayet telâffuz etmekle bulabildim — Bir kadın İnüsmiei kazayamı ugradınız? wi bir tavurla cevap verdi: r sefil gibi ıstırap çekiigimi söyleyiniz Mös- yö... kat balkona gelniz... Size söylemek istediğim bâzı şeyler var.., Demin adak ui arasından te- lâfiz etmege cesaret etmediğim bir isim hatırıma geldi.: Eger, Sofi Astiye için söylediğiniz gibi «öldü» diye cev im vermiş olsaydınız, beynimden Yurulmuşa dönecektir Geniş aş ali üzerinde idik. Biri sağda ve dige- ri solda kurşuni yüksek dağlarla çevrilmiş, iki körfez gör ünüyordu. Bu akşamın alaca karanlık zemanı idi- , kaybolan güneş, artık araziyi, yalnız ii hileli okey tenvir edebiliyordu. Sözüne devametti: — Acaba Jan Limur yaşıyormu?... Istırapla dolu, titreyen gözleri, gözlerime dikilmişti. Güldüm: — İhtimal... Ve daima çok güzel... — Onu tanıyormusunuz?... — Evet.,. 3iraz tereddütten sonra; — Temamiyle mi? -— Hayır... Elimden yakaladı: — Bana ondan bahsedermisiniz? Fakat dostum... Size ne söyliye bilirim... Bu 1 risin en maruf, en güzel kadınlarından ve yahut li doğrusu kızlarından biridir... Mükemmel bir Perenses hayatı sürüyor... İşte m | bundan ibaret... « Ölüyü » der gibi nu seviyorum » diye mırıldandı. Sonra daha wet bir sesle ; — Ah bilseniz... Onunla üç sene zarfında, ne kar dar tatlı ve korkunç bir hayat sürdüm... Beş, altı defa, az kalsın onu öldürüyordum... Şimdi pe nüz bu iğne ile gözlerimi oymağa teşebbüs etti İşte sol gözümdeki şu küçük beyaz noktaya he; w Biz sevişiyorduk... Bu ihtirası size nasıl izah edebi- lirim,.. Onu anlayamazsınız ki... Bu adam, iki ruhun ve iki kalbin sade bir aşkı- mı yaşayordu, Fakat bu, sevişirlerken yekdiğerinden nefreteden iki uyğunsuz mahlüku biri birlerine bağ- layan, işkenceli ve gaddar bir aşktı. — Bu kız beni, üç sene içinde harabetti... Ka- zandıgım dört milyonu, gözlerinden dudakları üze- rine düşen tatlı bir m rahatça kıtırdattı ve sakin tavriyle yedi. Onu tanıyormusunuz ? a mukavemeti muhal bazı şeyler vardır... Nedir e İ ve li bunlar, insana bir burgu ei ede zleri ve insanın kalbinde, bir okun Şenzeli gibi Yalan nazarları mı ?... Mamafi, bunlar, çehresinde bir maske gibi kalan tatlı ve cazibeli haiz daha iyidir... Yürü- düğü zeman hafifçe sallanan mevzun ve ahekli endamı ve tebömümünün musikisini andıran güzel sedası bir ıtır gibi insanı mesteder ve ağır teveccühü yavaş yavaş nufuzeder... Üç sene zarfında yeryüzünde, ondan başkasını göremedim... Ve bu üç sene zarfında o kadar ıstirap çektim ki... Zira beni bütün dünya ile aldatıyordu... Niçin 2... Bir hiç için... Aldatmak için... Onu yaka- ladığım ve ona bir kız çocuğuna sorar gibi, muame- lede bulunduğum zeman, yavaşça itiraf ediyordu : — Biz evlimiyiz 9... e geldiğimden beri, onu o kadar düşün- düm ki... Nihayet onu iyice anlamakla işi neticeye a Bu kız, başka bir « Manon Lesko » idi. Manon ki aldatmadan sevemedi, er öle göre aşk, zevk ve paradan başka bir şey deği Sustu. Bir kaç dakika sonra gözüne devamettiz — Onun için son meteliğimi yediğim zaman bana sadece: «Anlıyorsunuz ki azizim, ben hava ve zemanla yaşayamam. Sizi çok seviyorum... Hatta sizi herkesten daha ziyade seviyorum... Fakat yaşamı ak lazım... Sefalet ve ben tmtizaç edimiyoruz....» Eğer size, onun yanında ki işkenceli hayatımı anlatsam, ne kadar hayret edersiniz... Ona baktığım vakıt, onu kucaklamaktan ziyade öldürmek için şedit bir arzum vardı. Kollarını açmak ve onları sıkmak, boğmak için tehevvürlü bir thtiyaç hissediyordum. Onda, gözlerinin gerisinde, beni ondan nefret ettiren, fehmi müşkil bazı hain şeyler vardı... İhtimalki sevdiğime göre, azdı. Onda, diğer hiçbir kadında olmayan, daha kuvvetli, menfur ve çıldırtıcı bir kadınlık hissi mevcut bulunuyordu. O insanı zehirleyen ve mesteden bir seyyal gibi bütün kadınlığı nefsinde toplamıştı. Onunla dışarı çıktığım zeman, bir nevi bütün erkeklerin üzerine gözlerini dikiyor, her birine yalnız bir nazarla, kendini vereceğini bildiriyor gibi görünüyordu. Bu beni, hiddetlendiriyor, kudurtuyor- du... Bunnnla beraber, beni ona daha ziyade bağlı- yordu. Bu mahlük, sokaktan hiç geçmediği halde, tatlı ve mütevazı reftariyle bütün dünyaya temellük ediyordu. Ve'ne işkence... Tiyatroda, gazinoda, geliyordu ki gözümün önünde ona mâlik vardı. Filhakika, serbest bıraktığım günden itibaren, diğerleri ona sahip çıktılar... İşte on sene oluyor ki onu görmedim... Gün geç- tikçe onu, her zemankinden daha ziyade seviyorum. Artık gecenin zülmeti her tarafı ihata etmişti. bu, onu o kadar tavırla, bana öyle olanlar * Portakal ağaçlarının kokusu havayı dalgalandırıyordu Sordum: — Onu tekrar görecekmisiniz?... Cevap verdi; — İhtimal !... Şimdi burada, oldukça param ve arazim var... Yedi, sekiz yüzbin fırank kadar bir şey... Milyon ikmal'edilince hepsini satacak ve gide- ceğım... Onunla bir sene — temamiyle güzel bir sene — beraber yaşayacağım... Ve sonra, elvedal.. Hayatım bu suretle kapanmış olacak... Sordum : — Peki daha sonra? — Daha sonrasını bilmiyorm... Her şey bitmiş * olacak... Belki beni bir oda hizmetçisi gibi kabul et- mesini talep edeceğim. Nakili FERİT NAMIK