No. 1727—42 türlü ifade kabiliyetine maliktir. Bu deruni ifade kuvvetini her kimki yaşar ve onu yüksek bir san'atle kullanmağı bilir, işte o, Allahın inayetine mazhar olan bir kimsedir. O, en büyük şairden daha kudret- lidir. O, bastığı müşkül lisanın yolunda süratle yük- selir, Ah! Yavrum, bak neler söylüyorum; hem sen bunları daha kavrayamazsın. Fakat nede olsa söyle- meliyim; çünkü ben sana musiki dersinden daha başka bir şey vermek istiyorum. Ludvik, ilerde beni hatırla! Şayet cenabıhak, sana, içindekileri benim gi- bi ifade edebilmen için «seslerle konuşmak» kudre- tini verirse, işte ozaman bir insanın malik olabilece- gi en büyük şeyi elde etmiş olursun. Ludvik gittikten sonra Mme Nefe, elinde kahve ile içeri girdi, biraz evel geçen sahneleri anlattırma- ga başladı kahveyi verirken, o «biliyomusun Gotlop, çocuğun pekde hakkı yok değil. Variasionlar benimde hoşuma gitti. Yalnız, Allah rizası için söyle, nasıl o- lurda bukadarcık çocuk ruhen hassas olabilir?»diyordu. Kucası, «omu!» diye mukabele etti. — O saray orkestrası artistlerinin hepsinden fazla duyuyor. Hayır; Suze onun deruni hayatında biçbir şey noksan degil, Fakat, her halde bu yük- lendiğim iş benim için pek te kolay olmayacak. Ke- ratada hiçte disiplin yok. — Sen ona disiplinmi vermek istiyorsun, Gotlop? — Ya kim verecek zannettin? Bunu babası yap- madığı için ben yapmağa mecburum. — O halde dikkat etki, çapkın büyüdükten son- ra günün birinde seni tepelemesin. — O, bu tabiatını bırakmayacak, sevgili Suza- nım. Öyle birkere daha katiyen gırtlak girtlaga gelmeyiz ona başka surette her halde nisbetsis fazla Sanat noktai nazarından şayanı hayret kabiliyet ve istidada malik, derununda pekçok insani şeyler saklı. Onun böyle yükseklere kalkan çehresini başka hiçbir sanatkârda tasavvur edemiyorum.Ah, o ondaki şiddetli ihtiras, ve istek! O, bütün kalbile duyuyur. Arzuları, zapt edilemeyecek bir kuvvet halinde — Evet, biraz fazla «zapt edilemiyecek» bir kuvvet, Gotlap. — Zararı yok, birşey olmayan yerde birşey olamaz ve birşey bitemez. Onun dilek ve arzuları demir gibi mesai yaratıyor. Fakat o biraz evel fev- ran eden volkani hissi!,. Allahım olurşey degil! Dü- şünüyorumda, acaba ben hocama böyle bir şey yap- mağa cesaret edebilirmiydim ?! Anlaşılan bu onun damarlarında var. Allah bilir ama, onun bu halinde acaba hangi ceddi, yahut hangi âlâ ve ecdadı ansı- zın tezahur ediyor? Mamafi, insanın birazda kendin- de olmalı. Onda bundan eser bile yok. Evet, çocu- gun birçok hareketleri düzeldi. Zavallı yavru, pek kolay terbiye edilebilecekken, muhtemeldirki dayak- la korkak edilmiş, ve tabiatile, çekingen ve ürkek- leştirilmiş olsun. Nerdeyse böreği düşman sanacak. Bununla beraber, öbek: israrkârlık ile çok bilmişlik esasen bu haline medyundur.Hakiki birsanatkâr mut- laka çok bilmiş olmalıdır... Amada olur bacaksız degilmiş ya. Karıcığım, böyle hirçın ve serkeş bir tabiatten, ileri hayatında ve sanatında kendini gös- terecek bir adam yapmak; bu oldukça sert bir iş. Fakat bir de muvaffakiyet şerefine nail olursam, pek UYANIŞ 693 büyük bir insan yetişir. Cenaıbhakkın yardımiyle onu terbiye etmek yollarını arayacagım. Şimdi, Madam Nefe, Ludvikin hâlâ yerde duran defterini kaldırmış sahifelerini çevirmekle meşguldu, Sonra pianoya oturdu, parçayı, başından çalmağa başladı. — Hele bak, dar güzel süslemiş! Madam Nefe ayni yeri tekrar etti. Her nekadar koutipoina © göre serbest hareketten bir iz bile yok ama artık çocuk bunuda nereden öğrensin? Kadın parçayı çalmağa devam etti — Hele şu variasiona bak, ne kadar parlak ve sade. Yüksek bir san'attan ari olmakla beraber, hiç te bayağı değil... İşte çapkın burada biraz hata et- miş... Fakat gene kendini toparlamış... Hele şu son mükemmel majör variasiyonu!,.. Süratle akıp giden gamlar! Nekadar tes'itkâr! Bak şurada o muzlim yerler nasıl aydınlanıyor, neticeleniyor. Tabii bunları yaparken birşey duymuş ve düşünmüş olmalı; fakat nede olsa, nasıl yazdığını kendiside henüz bilemez, Gotlop, sen hakksızlık ettin! Birdenbire pek fazla şeyler bekliyorsun. Nefe, peki öyle olsun diye mırıldanıyordu. — Bence bunlara sırf teknik noktai nazarından kuvvetli bir istidat tecröbesi nazarile bakılabilir, Ben onu pekmi fazla tazyik ettim? Zarar yok, her halde hiç bir şey yapmamaktan daha iyi oldu. Nefe'in kat'i hükümleri çocukta hiç beklenilme- yen bir tesir hasıl etmişti. Düşündükçe hocasının haklı olduğunu anlıyordu. Esasen variasionlarının kâğat üzerindeki şeklini o ev- velee kat'iyen öyle yazmamıştı, ilk müsveddesini büsbütün başka tasavvur etmişti ama, ne çareki ba- bası o tasavvurların ötesini berisini tashih ile, teknik eseri bambaşka bir şekle sokmuştu : Kendine âit, kendine has yerleri tamamile çizilmişti; tabiatile kâ- ğıdın üzerinde artık hakiki, sahih ve kalbi hiç bir şey kalmamıştı. Kendisine birdenbire zaptedilmiye- cek bir sevinç geldi. Artık önünde serbest bir saha görüyordu. İstediği gibi yazabilirdi. Ludvik evvelce gizli olarak yaptığı diğer bir kom- pozisionu aramakla meşguldü. Bu eser tamamile vah- şi ve hissi bir karışıklığı havi, ve her mezürü en basit bir kompozisionun faidesini bile yumruklayan bir parça idi. Bu sefer mutlaka büyük bir takdire mazhar olacağı ümidile sevinerek tekrar Nefe'in ya- nına koştu. Filhakika, Nefe, daha ilk mezürlerde hayretinden ne yapacağını şaşırmıştı, dünya batıyor- muş zannediyordu. Hatta Nefe&'in kanarya kuşu bile aptallaşarak kafesinin karanlık bir köşesine sinmişti. Korkunç ve görülmemiş ahenksizlikler, muayyen hiç bir gam yok, vahşice birbirini takip eden ve kendi yaradılışından haberdar bile olmadıkları anlaşılan i veya müteaddit sesler. Nefe'in yerinde başka birisi olsaydı, bu vaziyet karşısında minimini talebesile alay ederdi. Fakat alay etmek ondan pek uzaktı. Vudvikin zihnini pe- rişan eden düşünce ve idraki şimdi anlamış, ve yük- lendiği işin mes'uliyetini şimdi hissetmişti. Cevat Memduk gotlop, diye bağırdı. Melodiyi neka-