684 UYANIŞ Ahlak telâkkisi Içtimai görüşler: Kelimelerin hayatına, ama nasıl doğduklarma, yaşadıklarına, öldüklerine değil, tıpkı insanlar gibi fakir, ortahalli, zengin olduklarına dikkat ettiniz mi? Kelime vardır ki fakir zümreye mensuptur, zavallıdır, manası mahaduttur, yıllardan, belki asırlardan beri yaşar, fakat daima fakir, daima zavallı bir kelimedir. Bir gün bir de bakarsınız ki fakir bir kelime birden bire zenginleşmiş, hemen asil bir mevki almıştır. Bu meyele her halde dikkatı caliptir, ve iyi bir etüde lâyıktır. bura da ele aldığım kelime «ahlâk» tır. Ahlâk kelimesi muhtelif insan zümrelerine göre en dardan en geniş manaya kadar çok şümullü manalar ifade eder. Bir köylü için ahlâk kelimesinin hayat o kadar Benim medlülü nedir? Birçok köyler de basit ve kelimeler o kadar mahduttur ki ahlâk keli- mesinin kullanılmasına bile lüzum görülmemiştir; kelimeleri yaratan şeyin ihtiyaç olduğunda şüphe mi var? Köylünün temiz ve sade hayatı, ayıbın yokluğu ahlâk kelimesinin oraya girmesine meydan verme- miştir. Bu kelime bilhassa yerlerde teessüs etmiştir, ve sızlık da örfe dahil olmuştur. aZzçok okur yazan Olan oralardadır ki ahlâk- Bununla beraber ahlâk kelimesinin medeniyetteki terakki ( derecesile de münasebeti var. Medeniyetin çok müterakki olduğu memleketlerde ahlâk dar çerçivesinden çıkarak çok şümullü bir mana almıştır. Böyle uzun uzun mücerret sözlerle meramımı ifadeye kalkışacağıma müşahhas misaller zikrederek maksada girivermek daha doğru olur. Bizde ahlâk deyince bilhassa cinsi ahlâk anlaşılır, ve manasının kuvveti, erkek veya kadına göre azalıp çoğalır. Kadın, erkeklere karşı olan vaziyetine göre en ufak, en ehemmiyetsiz bir şeyle ahlâksız telâkki olunur; buna mukabil erkek cinsi ahlâk itibarile hemen her türlü hücum ve ittihamdan , kolayca kurtulmanın yolunu bulur. i Ahlâki kıymetlerin münhasıran böyle cinsi manada alınması ancak medeniyette çok geri kalmış cemiyet- ler de görülür; buralarda en büyük ahlâksızlık, nihayet, passif ihtiyaçlara maglüp olan kimselerin vasfıdır. Halbuki asıl ahlâki kıymetler, cemiyetin en büyük tesanüdüne hizmet eden kiymetlerdir. Meselâ bir söz verip te tutmamak, muayyen bir saat ve dakika için verilen bir randez-veus'ya vaktinda gelmemek, vazifeye merbut olmamak, adi bir tembellik sevkile yapılmıyan bir iş için bilâ tereddüt yalan söylemek, devlet işlerinde hatira gönüle bakmak, bir hakkın ziyanına meydan vermek, köprü parasını vermeden geçmek, beş yaşmı geçmiş çocukları tramvay para- sından kurtarmak için dört yaşındadır diye yemin etmek, Fatihten binilmişken bayazıt'tan binilmiş No. 1727— 42 gibi tramvay kondoktorunu aldatmak, şu hemen her gün şuursuzca yaptığımız binlerce küçük hareketleri irtikâp etmek, hakiki manasile ahlaksızlıktan başka şey değildir. Bu ehemmityesiz gördüğümüz hallerdeki mübalât- sızlıkları irtikâp ede ede daha büyük ahlâki kıymet- leri de ihmale o vardıgımızda şüphe edilmemek lâzımgelir. En büyük kıymetler, pek küçük, fakat pek mudil pek girift namütenahi o hallerden müteşekkildir. Ahlâkı yalnız şehvi tezahürlerde görmek, kıymetleri gayet mahsur bir daire dahiline hapsetmek demektir. Karakter mes'elesinin böyla tenasüli hareketlerle çok alâkası olmadığını bilmemiz icap eder. Cinsi muameleyi uzvi bir iştiha, meselâ bir kadeh viski iç- mek, biraz çakır keyfolmak gibi bir vice«Seyyie»telâk- ki eden bazı mütemeddin cemiyetler de, cinsi ahlâk nehayet bir haya meselesidir. Ulu orta ikaı ayıptır. Lâkin böyle bir adam karakterinden ne zayi edebilir? Hayadan sıyrılmışsa, aleni tavurlarile başkalarının hayasını rencide edeceğinden, şüphesiz ki karakteri, ve binaenaleyh ahlâkı yoktur, diyebiliriz; fakat münhasıran bir kimsenin bu türlü ayıplarını arayıp onu ahlâksızlıkla ittiham yollarını aramak, en büyük bir ahlâksızlıktır. Cemiyetimizi sarsan en fena ahlâksızlıklar ortada müsamaha görmektedir. Meselâ ticaret âlemimizdeki ahlâk, cidden acınacak bir aşağı derecededir; gene meselâ balışışlerle memurları iğfal ederek gümrük- ten mal kaçırmak ahlâkça en dun bir mertebeye düşmektir, İnsanlar da, tamamile vicdani bir müeyyide yoksa, kanuni müeyyidiler bir şey yapmaktan acizdir.Ahlâkı kanun korumaz; zaten kanun mektup bir müeyyide- dir; ne gözü görür, ne kulağı işitir, ne eli tutar. Kanun ancak ahlâkın hakim oldugu yerde bir iş görebilir. Ahlâk telâkkisinin medeni vasıf olması lâzımdır; sırf ferdi bazı kusurları mahzı ahlâk addetmek, ahlâki kıymetleri en ehmmiyetsiz derekelere indir- mektir. Biz ahlâkı çok geniş, çok ulvi manalarında almak ihtiyacındayız. Fertleri pek müteferrik olan bu cemiyeti, kuvvetli bir tesanüde sahip kılmak için, medeni memleketlerdeki ahlâki kıymetleri burada da tesis etmek lâzımdır. Ahlâk, vucüdümüzün her hanği bir yerinde yapı- şik durmuyor; kıymetsiz taşları atlas omahfazalar içinde de saklasanız gene taştırlar; halbuki pırlanta camur içinde de kıymetinden bir şey kaybetmez. Ahlâk, en ufak hareketlerinizde dahi bizden başkalarını izrar etmiyen kıymetlerden mürekeptir. Kelimenin medlülünü fakirlikten kurtaralım. Kâzım Nami