No. 1727—42 Fenni musahabe Moleküller ve atomlar Ötedenberi biliriz : maddeyi gittikçe küçük parça- larına ayıra ayıra öyle bir dereceye varıvız ki mad- denin ondan daha küçük bir hale gelmesi mümkün değildir. İşte maddenin böyle son haddine kadar küçülmüşüne(molekül) diyorlar. Buradan moleküllerin gayri kabili inkisam olduğu neticesi çıkarılmalı mı? al Asla Simdi bir tuz parçasını ta molekül oluncıya kadar zihnen parçalıyalım. Molekül haline gelince içinden elektrik cereyanı geçirirsek onu klor ve sodyom gibi iki unsuruna ayırırız. Ancak klor ile sodyom mahi- yetçe hiç de tuzun ayni değildir. Demek ki molekül parçalanmaz dediğimiz vakit, hassalarını kaybetmedikçe parçalanmaz demek isteriz. Bir tuz parçasının öuünde biz, birkaç bin yumurtadan müteşekkil bir dağ önündeki deve benzeriz. Bu yı- ğını gittikçe daha küçük parçalarına ayırabiliriz, lâ- kin tek yumurtaya geldik mi, onu, yumurtalık sıfat- larından tecrit etmedikçe parçalıyamayız; kabuğunu kırıp beyazını, sarısını birer tarafa ayırdık mı, artık bunların hiç biri ayrı ayrı yumurta değildir. Gerek sodyom, gerek klor, bilkimya, daha basit unsurlara ayrılamaz; çünkü kendileri «unsur» dur. İşte molekül bu bilkimya taksim edilemiyen ve «atom» ismini alan en küçük unsur parçalarından teşekkül eder, Atomların hakiki varlıkları malüm evvel kimyakerler, daha küçük parçalara ayrılıp ayrıl- mıyacağını birkaç kerre düşündüler, Lâkin bu yolda vaki olan bütün teşebbüslerinin boşluğu onlara, şu hükmü verdirdi: Her maddenin atomu maddi âlemin değişmiyen, ayrılamıyan unsurun bir mürekkebidir. Her bir basit cismin muayyen vezinde bir atom olduğu kabul olunuyordu. On dokuzuncu asır içinde birçok kimyevi tahliller vasıtasile atomların sikletleri ölçüldü ve bu atomi sikletler, birbirinden basit «mürekkebe» ler olmadığından, o vakite kadar birçok âlimlerin zannettikleri gibi maddenin vahdeti nazariyesini terkettirdi. Şu halde basit cisimlerin seksen atomu, kendilerine has bir ferdiyeti haizdir ve bünyeleri hakkında birşey bilinmiyordu. Son senelerdeki terakkiyat âlimlerin bu fikirlerini değiştirdi, ve onları şu kanaate sevketti ki atom, madde âleminin inkisam edemiyen en küçük cüzü değildir, belki, bilâkis bir bünyeye sahip ve içinde hayrete şayan kanunlar tehakkuk eden son derecede mudil bir küçük âlemdir. Son yirmi beş sene içinde yapılan tecrübeler bü- tün atomların «müspet hamule ve menfi hamule» gibi iki mürekkep unsurdan mürekkep olduğunu bedihileştirdi. Bündan başka kitlesi, hamulenin mu- avini olan bir hassa ve menşei elektromagnetik ola- rak telâkki olunmağa başladı. Müspet elektrikiyet atomunun kitlesi, hidrojen atomunun kitlesinden, ve menfi elektrikiyet kitlesi de bin sekiz yüz kerre daha küçük kitleden ibaret olsa goörekti; bu menfi elektikiyet kitlesine «elektron» dediler. olmazdan UYANIŞ 685 Şiir: İTHAF — Müzeyyen hanıma — Neler söyliyecektim, Vehme kapılmasaydım. Güzelsin, diyecektim, Kaç kerre dedim, caydım. 0 Saçların lüle lüle, Yüzün benziyor güle. Dönsün ardında küle; Tüten göğdemi yaydım. O Tut parmak uçlarında, Kalbimi çiçek gibi. Ve sık avuçlarında Kızıl bir böcek gibi. O Fidan boylum, elinde Kömür saçlarım yansın. Saçının her telinde Gözlerim halkalansın. 10/9 /929 Erenköy Vecdi Ahmet Evlenmiş bir kıza Modern İngiliz Edebiyatından: Bırakın beni; sizin güzel çehrenize, nazik belini- ze, kızıl dudaklarınıza peresteş edeyim. Penbe tırnaklarınız için, nefis boynunuz için met- hiyeler yazayım. Sevgilim; seni ve senin olan her şeyi seviyorum! Ve sana yalvarıyorum: Bana ilk hediyeni ver! Gülüşunü!... « Edith Grey » den: JE. Refik Bu müspet ve menfi cüzülerin, atom dahilinde nasıl mevzu bulunduklarını izah etmek için muhte- lif atom örnekleri teklif edildi. imdi riyaziyatçı, fizikçi, kimyacı olarak birçok âlimler atoma dair mütemadi teharrilerle meşgul- durler. Neticenin ne olacağını bize istikbal göstere cektir.