9 Mayıs 1929 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 28

9 Mayıs 1929 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 28
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No.1708—23 Vaktın oğleye yaklaştığı zaman, yalnız kalın damarlarını gördüğüm ihtiyar iki kadın eli, beni merdivenlerden çıkardılar. Sofada bir yemek masasının üstüne kon- muştum ki, ikinci katın karşıma ve sağ tara- fımı düşen merdiveninden bir zabit, mahmuz- larını şakırtarak iniyordu. Karşımda dimdik durdu. Göz kapakları şişti. Ve gözlerinin içi bulanık. Bunula beraber şapkasını düzeltmeği unutmadı; ceketini Şşid- detle aşağı çekti, kayışını daha muntazam yapmak için yerinden oynattı. Bütün bu esnada göğüs ileri doğru çıkmıştı; omuzları geride... Yüzü bir kaya kadar sertti; sert ve esmer... Vücudu İran memleketlerinde bir kala fettetmiş kadar gurur içindeydi. tekrar şakırdadı; merdivenleri iniyordu. O gi- ttkten az sonra, onun geldiği merdivenlerde bir kadın şeklaldı; yıkılacak kadar hastaydı ve mecalsiz... Sonra mahmuzları Önümde durmadan geçecek hiç kimse tasav- vur etmiyorum. İzzeti nefsime şimdiye kadar hiç bir kadın ve hiç bir erkeğin zarbe vurdu- gunu görmedim. Herkes içimde tabiatını gördü, ve herkes, yüzünün derisine benim kar- şımda renk verdi. İçime bakanları oldukları gibi gösterdim ve ömrümde katiyyen yalan söy- lemedim. Onun, dün gece, elbette kıvrık ve diri olan kirpikikleri, vurulmuş kadar bitaptı. Gözlerinin altı çürümüş Manolya yapraklarına benziyordu. Allıklar, podralarla, palet üstünde karıştırılan boyalar gibi, yüzünde yer yer, parçı parça, darma dağındındılar. Yanakları ince, fakat derin çizgilerle şerha şerhaydı. Ve dudakları, keskin bir hayvan dişiyle ısırılmış kadar yaralı... Üstü- nde omuzlarına kadar açık olan ipekli şey, göğsünde yırtıktı. Memeleri, resimleri oynama- ktan silinmiş ve patlamış lastik toplar gibi pörsüktüler. Kollarını yavaş yavaş arkaya dgru gerdi, ve sonra yüzünü, gözlerime doğru yavaş yavaş uzattı. Uzun bir zaman, üstüne su dökü- lmüş sulu boya resimler gibi böyle silik, dağnık ve akıcı bir hal içinde durmuştu. Gözlerinde bir koridor gördüm: koridor ki, içinde yalnız o koşuyor.. ha genç; genç, taze, güzel. Ve birdenbire, koştuğu yol üstünde su olu verdi. Şimdi, dağdan hayvanlar iniyordu. Aç ve susuzdular. Bu sudan çok hayvanlar içti. Da- marlarında susuzluğu ateş halinde duyanlar, da- marlarındaki kanları ateş gibi akanlar, ve du- uzun bir henüz da- UYANIŞ 367 dakları şerha şerha olanlar, şifa isteyenler içtiler. Bir çoklarını henüz daha ayrılmadan, suyun mermer setleri yanında ölü gördüm. Zaif ve natüvan gelen bir çok kalp hastalarını da dinç ve kuvvetli. Fakat ölüm, yahut şifa veren bu sihirli menbağ, gittikçe kuruyordu. Zaman za- man, etrafındaki çiçekler, üstüne kuvvetli bir güneş yemiş kadar sapsarı kesiliyor; su, mer- mer setlerin yanından yavaş yavaş çekiliyor; çekildiği yerler, çiçeksiz, cansız, ve kupkuru kalıyordu. Fakat o, içinde son bir damla suyun bırakılmasını istiyor mıydı ki?... Bunu zannetmiyorum. Lâkin, dağdan akın akın inen aç ve susuz hayvanlar, dibi görun- meğe başlamış olan bu bulanık suyun içine halâ başların sokuyorlar, ve başlarını dakıkalarca böyle sessiz ve sakit tutuyorlardı. Artık men- bağın mermer setten taştığı zamanlar geçmişti. Ve bir çok hayvanlar, onun artık su verme- yeceğini, ve suyunun ateşi teskin edemeyeceğini de anlamışlardı. Fakat, akmak lâzımdı; akmak ve taşmak... Akmak ve taşmak lâzımdı. akmak ve taşmak... Yaşamak için Eli çenesine doğru gitti. Ve dirseklerini masanın üstüne dayadı. Bir ses: — Kızım, vakıt geç oldu. Dişarda misafirler dolaşıyor; haydı, giyinsene.. Yandaki bir odaya hızla idi Ben bu sofa gibi yerde daha nakadar dura- caktım. Herkesin oturacağı ve kalacaği yeri bilmesi lâzımdır. Herhâlde uzun bir zaman sonra, beni buraya koyanlar tekrar kaldırdılar... Ve bir oda içinde düvara asılmak için yere indirildim. İlk girdiğim zaman içerde kimse yoktu. Sonra, ayak sesleri işittim. Kapı açıldı. İki ayak gördüm. İskarpinler rugandı; gırı pantalonlar ipince ütülü.. Birisi bastonuna da- yanmış ayakta duruyordu. Öteki, karşımdaki koltuğa oturmuştu. Saçları arkaya doğru sımsıkı taralı, ve boynunda gene sımsıkı sıktığı ileri doğru fırlamış kırmızı bir boyun bağ... Açık kapıdan içeriye yürüyen bir çok kadın ayakları gördüm. Birisinde terlik vardı; birisi bileklerini beyaz bir bezle bağlamış, öteki buaderoz iskarpinleri olgun bacaklarına sımsıkı yapışık ve birisinin eğri bacaklarında, ince çoraplarının arasına sokulmuşdört kat bir lira ve daha öteki beyaz çoraplarına lastik keçiriyor. Karşımda oturan, bacak bacak üstüne atmış

Bu sayıdan diğer sayfalar: