366 UYANIŞ No. 1708—23 Hikâye : .— 1 — DEE 19 eşya mıydım ki, bu dükânlardan Üç ayaklı bir masa üstünde arkamı düvara vermiş duruyordum. Yalnız belinden yukarsını gördü- güm bir kadın, yüzüme dikkatle baktı. Çirkindi diyemem. Fakat, şimdiye kadar da böyle bir çehre gömüş değidim. gözleri, üstüne parça parçı atılmış sürmelerle simsiyahdı; ve dudakları bir biçak yarası kadar kanlı... Sahibimin arkasında durduğu, ve içerde çıt bile olmadığı bir zaman — biliyordum ki etrafda hiç bir şey de yan döndü, ve mantosunu açtı: üstünde ince bir biluz.. Göğsü, ortasındaki esmer hattınta nihayetine kadar açık... Yalan söylemek adetim değildir. Matosunun aşağisinı görememiştim. Bununla beraber, eğildi- gini de söylemek isterim. Ne yapdığını—belki-— tahmin edebilisinz. Yalnız, o dakikada, ilk dafa işitiğim bir kahkaha, sığanaklar gibi boşandı; ve beni bir müdet sonra kaldırdılar. Dükânın içinden bir hammal arkasında çıkrken yan gözle en son gördüğüm şey, baş parmâklar arasında burulan siyah bir bıyık olmuştu. Caddeye çıkar çıkmaz başım birdenbire döndü. İçimde, raksediyor; atlar, arabalar, otomobiller koşuyor; bulutlar geçiyor; sesler, kahkahalar, küfürler gıcırdıyordu. Artık, durmayan ve daima koşan bu yığın yığın şeylerden bunaldığım bir zama- ndıki, sokaklardan birine saptık; iki, üç dakika hafif ve tatlı bir sersemlik içinde kaldım. sükütun lezzetini, nisbeten tenha olan bu sokakta yudum yudum içmiştim. Lakin, ikinci bir sokağa saptığınız vakıt, gözlerim dikkatla açıldılar. Acab, uzak ve yabancı memleketlerde anti- ka eşyalar satılan bir sokağa mi girmiştik?.. Merak ve tecessüs içindeydim. yoktur — yüksek ve kat kat binalar Kapılar ardını kadar açıktı. Düşündüm ki, burası bir çarşıdır. Elbette hiç tuhaf değil... Satıcı kızlar büyük dükânlarının içindeki nâdi- de, giranbaha ve harikulade kıymetli eşyalarını satmak. için kapılarının önüne dökülmüş, rek- İam yapıyordular. İçerde kim bilir neler vardı: Sadece camekânlarda gördüğüm çinkâri kâseler, çatlak vazolar, fakfur “evani, inciler, akıklar taşlar, küpeler mücevherler ve muhteşem tablo- lar... Aklıma birdenbire geldi: Ben de antika bir Bir fahişe odasındaki aynanın hatıratı Muharriri ? Kenan dJlulasi birinin süslü ve mutena odasında zenğinlere ve seyahlara teşhir olunacaktım?.. Doğrusu, çok san'- atkârane yapılan bir çerçevenin sımsıkı sardığı vücudum, gün- eşlerden daha parlak, mermerlerden daha cilalı ve dünyadaki her şey- den daha dürüst, dıha doğru, ve daha sadıktır. Fakat etrafımda sesler, gülüş- meler, kahkahalar vardı. Her kapıdan, satıcı kızların hepsi ellerini sallıyorlardı. Ve hebsi, kendi dükânlarına almak için can atıyorlar. Lâkin, bu hammal da ne tuhaf adamdı bilseniz... Sırtını ikide birde silkeliyor, belini garip garip oynatıyordu. Her halde dükânların hepsine girmek, her an- tika eşyayı ince ince tetkik etmek; nasıl yapıldı- klarını, nerden geldiklerini öğrenmek istediğini zannediyordum. Dönüşte, hiç olmazsa bir tane- sine mutlaka oğrayacaktı. Kapıdan içeri giriyorduk. Basamakların alt tarafında duran sotıcılardan biri, kürt hamm- alın pantolon uçkurunu çekti; ne olduğunu bilmiyorum, yalnız bir adım daha çıkarken sokakta gördüm: Kızlar katıla katıla gülüyorlardı. Ne yaptıklarını hâlâ anlayamadım. Beni kapının yan tarafında örtüleri çivit renğindeki sedirlerden birinin yanına bıraktılar ve yüzümü düvara verdiler.. burdan elbette kaldıracaklar... 16. N. 19 — Bütün gece burda kaldım. Ve saat yirmi dörde kadar merdivenleri çıkan kalın ayak se- slerinden başka hiç bir şey işitmedim. Arasıra kulaklarıma şakalar gelmedi değil.. Fakat de- mir kapı, dışarda genç çocuk kahkahalarının üstüne daima kapandılar.. ve kadın sesleri pen- cereden küfürlerle konuştu. Ne garip... ufak bir dükânda bulunduğum zaman, gecenin bu vaktında, herşey uyumuştur. karanlık, göz kapaklarım üstünde ağır bir taş gibidir. Burada gecenin hareket ve canlama olduğunu gördüm. Züirler, sokaktan öyle akın akın geçiyorlardı ki... Sabah, kirviklerimde gölgelerle. çırpındı. Ve beyd? kollarımı üzun uzun gererken dü- şündüm: — Acaba nasıl bir odaya koycaklardı?..