No. 1694—9 142 UYANIŞ mei hamsi» nin aslının «hapsı» olduğunu ifşa etmektedir. Biz, bu izah karşısında: Kırk yıllık hamsi, Olur mu hapsi? demekteyiz ! Hamami zade İhsan B. «<hamsima- mesinde», <hamsiden bâhis eserler»i sıralamış- tır. Fakat, biz şuna kaniiz, ki kendileri, <hanı- siname»lerile seleflerinin hepsine birden taş Lâkin, diğer şiirler arasında «Baba çıkartmışlardır ! da, bize, enhoş ve en samimi geleni Salim»in «Hamsi» duasıdır. O: «Yüzünü görünce bayram ederim Sen olursun benim kurbanım hamsi» ve: «Kuyruğun tutarım merdoğlu merdin Olsada bir batman pişirip yerdim Çok yiyip içince artarsa derdim Olursun derdime dermanın hamsi» gibi candan mısraları söylemiştir. Kitabı okudukça hayretten hayrete düşmek- teyiz. Meğer hamsi balığı şeytan şerrinden mu- hafaza için mavi boncuk yerine kullanılır ve hatta « tedavii bilhamsi» de olurmuş. Velhasıl, «Hamsiname», insana, küplörle hamsi yemek Hatta bunun için bir Trabızan seyahatini göze al- dırmaktayız. hele Hümami üstadımızın refaka- arzusunu vermektedir. tinde olursa! Fakat kış mevsiminde yolculuk haylı külfetli olacağından havesimizi yaza sak- lamaktayız. Yalnız hamsinin «49 » türlü ye- meği olduğunu kaydeden üstad, «Hamsiname» sile bu rekorun *<50»ye kadar çikabileceğini ispat etmiş oldu. Binaenaleyh kendilerinden seyahat tasavvurunun mukaddimesi olmak üzere tam bir hamsi ziyafeti istemek hakkımızdır !. SABİH İZZET e ali Şiir Dağınık saçlar Omzuna dökülen saçlarınla sen, Bir ümit yarattın o gün bilmeden; Bahtımın en mes'ut anını saydın! Seadet nihayet bana da baktı, Belki bu son aşkım doğmuyacaktı, O kumral saçları dağıtmasaydın | Galip Naşit Gümüş Kalp (Granvil)in küçük limanını üç günden beri şenlendiren karnaval eglenceleri artık hitam bulmak üzere idi. Meyhaneler, elbiselerini de- &iştirüp retigârenk balo ve domino elbiselerile muhtelif şekillere giren gemici gürühuna halâ yataklık ediyordu. Gemiciler, (İzlanda) ve (Ter növ) içün ka- ribelvuku azimetin sert manzarasını dimağların- da canlandırdıkça kendilerini masa başlarında içki ile boğuyorlar ve şerhoşluklarını bir kat daha kızıştirmak içün kazandıkları beş, on İranğı sarf ederek karnavalın son künü olmasından dolayı, paçavra gibi elbiselerile, gaygusuz ve hayasız, meyhaneden meyhaneye dolaşmak için adeta inad ediyorlardı. Bunlardan biri. o gün, baba (Taruyi) nin (Şen kalafatci) ismindeki meyhanesinde bulu- nuyordu. (Nikola Dro) tesmiye olunan takriben yirmi beş yaşında bir genceti. Ertesi gün, limanın en zarif gemilerinden biri olan (Stella Marris) e rakib olmazdan evvel Nikola, baba Taruyının kızı olan maşukası güzel (Onorin) ile mahremane konuşmak ihti- yacını hissetti. Onorin her kezi kendine cezbeden güzel bir kizdı. Onu şehirde (Marti kuşu) diye cağırı- yorlardi. Çünki, mazun kameti, beyaz fistanı, Siçıra- yarak canli yürümesi, bu deniz kuşunu andırı- yordu. Bu marti kuşu bütün genclerin hoşuna gi- diyor ve onu gördukleri zaman adeta şerhoş gibi oluyorlardı. Zavallı martı kuşu sert ve kaba sözlere alış- mıştı. Saf ve temiz kalbi aşkın bütun yalan- larından nefret ediyor, meyhanede mandar bir işaretle fazla cüretkârlık gösterenleri, yerliyerine oturtmağı pek güzel biliyordu. ; (Stella Marris) in serdümeni (JanBojü) va- kâsı herkezin nazarında büyuk bir ehemiyeti haizdir. Bu gaygusuz adam bir gün, marti kuşunu kolları arasıda sıkmak istemiş, fakat, bu fazla cesareti ona, yirmi ayyaşın karşısında kuvvetli bir çift takada mal olmuştu. Müstahak olduğu bu haraket, onu o kadar uslu yapmışdı ki, di- ger meyhanelerde daha merhametli ve uysal olan kızlara bile sataşmağa cesareti kalmamıştı. Nikolanın marti kuşundan korkmak içun ihtimalki (Jan Bojü) gibi kabahatı yoktu. Arkadaşları birer birer çıkınca,likör şişeleri