Cilt i, Sayi 14 lir. Bu ilmi ve adli kelimeler adalet sahifele- rimizde evvelce mevcut olduğu gibi, şimdi de vardır. Fakat bu beş kelimenin karşılığı bulu- narmamış olduğuna göre, çok eski ecdadımız- dan bunların isimlerinin bize intikal etmedı— ğini kabul etmek zaruretinde bulunuyoruz. . O halde bu nasıl ııyargıç » tır ki tarafey- ni yoktur?, Vermiş olduğ hükmün've mah - kümünbihin ne ismi, ne de mânası vaı'dır' ..Hattâ mahkemenin bile ismi mevcut değildir. . Böyle bir hâkim veya yargıç, dünyanın nere- . sinde vardır?. Ahrette bile yoktur. Bu misal, cehlin ilme galebesinin aşikâr delili değil mi- dir?. ; Biz, ortaya atılar kelimeleri bu şekilde tedkik ve tahlil ederek ilme, tarihe ve mantı- ymayanlara, uydurma diyoruz. Hata mı :ediyoruz?. Hem de bu gibi kelimeler icat et- mekle ne gibi faydalar elde ettik ve edeceğiz? Zarar, muhakkaktır. Çünkü vâhi işlerle uğ- raşarak ciddi mesail ile meşgul olmak için vakit bulamadık, Dilimizi gayrı ilmi ve gü - Iunç bir sekle küyuyoruz. - KOKĞ u, bir vakıadır: Dil âlimlerinden bir zat Ankarada bir avukatın yazıhanesine pek yor- gun olarak gelip koltuğa yığılır. Yorgunl uğu- .nun sebebi sorulunca: «Bugün çok uzun ve çetm münakaşalarda bulunduk. En nihayet, âkimi yargıç yaptık!» der;: Hangi ilmi ve ta- rihi esasa istinaden hâkimi yargıç yaptıhız?. sualine karşı, dil. mütehassısı derhal ve pek mağrur bir tavırla: «Hâkim demek, insanlar | arasındaki ihtilâfı hal ve fasleden ve bu su- retle hak ile batılı birbirinden ayıran ve ya- ran insan demektir. Hsasen fasletmek, yar - mak demek değil midir?. O halde hâkime de yargıç demek muvafıktır.» der, Avukat: «Üs- tadım, der, Kızılcahamamdan baltacılar gelir- 'ler, evimin önündeki odunları yarıp birbirin- den ayırırlar. Tarif ve izahınıza göre, baltacı- “Tarada «yargıçı demek caiz midir?,» Dil âli- - mi lâkaytbir tavırla: «Olabilir! » der. rtık Sabru tanammulu kalmıyan avukat: ıcEyvah üstadım! Milletimin hâkimlerine bal- tacıların isimlerini mi koydunuz" » diye fer- . yadı koparıc Va Baü'nnsı"n kelimesi meydana cıkuıgı Za- yman,'çok müteessir olmuştum. ÇünkKü asirlar- ç “nus bulmüştüm. SEEİLÜRREŞAD PD âis dan beri mılletımm uğrunda seller gibi kanını “akıtıp can verdiği «istiklâl» kelimesinin kud- ret ve mehabeti karşısında bu «bağımsizı 1 sönük, cansız; kansız, cılız ve gayrı me'- Bu acayip kelimenin tarih ve mânasını anlamak için kime müracaat ettim ise, hepsi ademi malümat beyan ettiler. En nihayet İspartalı bir doktora tesadüf ederek, buna da sordum. Doktör, hiç dusunmeden Ispartada yuları boynundan ra sahverılmıs düveye bağımsız derlerıı ceva- bını verdi. Doktorun hal ve tavrında teessürle karışık bir istihza vardı. *okak Şahane odasında;, dahiyane (!) düşünen zat «savmak» kelimesinden «savunma» yı keşf ve icat ettiği zaman âdeta bir memleketi feth-ü istilâ veya bir kaleyi müdafaa edip kurtarmış, yahut insanlığa yarar mühim bir devayı meydana getirmiş gibi etrafa müjde - ler salarak, düğün bayram yapmış olduğunu gazetelerde okumuştum. Ey kendilerini dil âlimi zanneden zavallılar!, Biz nasıl vâzı'lar, tan âciziz!. Bu sahada ilmimiz yoksa, insafı - mız da mı yoktur" n «Savmakn ile urnudafaa» kelimelerinin mânaları arasında ne münasehet vardır? Sav- mak, baştan savmak, başfan savma iş yapmak türkçemizde maruf ve meşhur kelimelerdir.. Bir münasebetsiz yanımıza gelerek huzuru - rauzu ihlâl eder. Bu kaba adamı açıkça kov- mak, mugayiri nezaket olduğundan birer ba- hane ve gayrı ciddi vesilelerle bunu başımız- dan savmak isteriz. Buna muvalfak olursak, ıtheîe başımızdan savdık» deriz, Aldığımız vazifeyi ın yapmazsak bizi: «Neden böyle baştan savma iş yaptınız?»-diye müa- heze ederler. Bu vaziyet karşısında yüzümüz kızarır, veya hiç aldırmayız. Görülüyor ki «savmak» kelimesinin mâ- nasında ve bunun tatbikinde bir nevi gaytı ciddi hareketler var. Müdafaa böyle midir?. Bilhassa Milli Müdafaa veya dafaai Milliye dediğimiz zaman, başile, canile, kani- le ve bütün mevcudiyetile memleketi ve mil- leti her türlü tecavyüzden koruyan, icabında taarruz vazifesini de yapmağa memur ve raecbur bulunan yüksek bir teşekkülün başı —