4 SANAT TESELLİ Gazi Hazretleri, 931 deki tetkik se yahatlerinde Konyadan Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine şu telgrafı çekmişler. diz ” Son tetkik seyahatimde muhtelif yerlerdeki müzeleri ve eski san'at ve me- deniyet eserlerini de gözden geçir- dim: 1 — Istanbuldan başka Bursa, İz- mir, Antalya, Adana ve Konyada mev- cut müzeleri gördüm. Bunlarda şimdi- ye kadar bulunabilen bazı eserler mu- hafaza olunmakta kismen de ecnebi şmütehassısların yardımile tasnif mektedir. Ancak memleketi tarafında emsalsiz defineler min ileride tarafamızdan meydana çi- karılarak ilmi bir surette muhafaza ve için müze müdürlüklerinde ve hafriyat işle- rinde kullanılmak üzere arkeoloji mü- tahananlarma kafi köz, yerdir. Bö. için maarilçe harici tahsile gönde- rilecek'tzlabeden — bir kasma bu çen beye tahsisi muvafık olacağı fikrinde- yim, 2 — Konyada asırlarca “devam et- miş ihmaller sebebile büyük bir harabi içinde bulunmalarına rağmen sekiz a- &r evvelki Türk medeniyetinin hakiki mimari şaheserleri sayılacak kiymette bazı mebani vardır. Bunlardan bilhassa Karatay medrese- | Alâettin camisi, Sahipata medrese- 8i, cami ve türbesi, Sırçalı mesçit ve İn- «e minareli cami derhal ve müstacelen tamire muhtaç bir haldedir. Bu tamirin gecikmesi bu öbidelerin kâmilen indira- sını mucip olacağından kâffesinin mü- tehassıs zevat mezaretile tamirinin te min buyrulmasını rica ederim.,, 223-1831 Gazi M. Kemal Şu telgraf, ihmal yüzünden gün- den güne harap olan eski medeniyet ve san'at eserlerinin acıklı akibetlerine üzülen vatandaşlara büyük bir teselli olmuştu. Başvekil hazretlerinin de vi- lâyetlerin ehemmiyetle nazarı dikkatini celbettiği günden bugüne kadar aradan iki seneyi mütecaviz zaman geçti. Bu müddet zarfında yurdun uzak köşele- istedim. Konya, Antalya ve Ermarum valilerinden malümat rica ettim, Antalya | valisinin sorguma karşı gösterdiği büyük lütuf ve alâka eseri olarak maarif müdürlüğü vasıtasile cevap aldım. Kendilerine alenen teşek- kürü borç bilirim. Konya ve Erzurum. dan haber yok. Antalya Maarif müdürünün tezkere- sine iliştirilmiş olan müze müdürünün izahatı aynen şudur; Antalya Maarif Müdürlüğüne ”Mülliyet gazetesi ressamı Elif Na- ci Bey tarafından atide mezkürdur; 831 senesinde yalnız vilâyetimizde değil Türkiye ve belki dünyanm en #2 harap olmuş ve herkesin nazarı hay- ret ve takdirini celbetmekte olan (Bal kız — Aspendus) tiyatrosu ağaç, çah ve taş topraktan tathir edilerek mey. dana çıkarılmıştır. 932 senesinde dahi (Perga — Mür- tuna) nin tiyatro ve mükemmel olan stadyomu ağaç ve çalıdan temizlenmiş- tir. (Side — Eskinntalya) harabesinde mevcut azametli tiyatrosu da temizlen- Bu sene dabi şose üzerinde bulun- mak dolayısile züvvarın uğrak mahalli olan gene bu tiyatroların daha ziyade tathirine ehemmiyet vermek ve Alâiye kaza merkezinde buluann Selçük Türk. lerine nit Kizılkule ile Tersanenin tami- rine başlanıcaktır. Gene vilâyet merke zinde kıymeti tarihiye ve mimariyesi 0- lan Mevlevi Simahanesi ile 774 tarihli Hâmit Oğullarına ait ehramvari türbe. nin imarına başlanacaktır. (Antalya — Side) harabesi arasın- da şose yolu mevcut olup 85 kilometre i vardır. Gene bu şose üzerinde Perga) 15 ve (Antalyı istenilen o malümat Aspondus) 34 kilometre mesafesinde olup araba, otomobil, kamyon munta- zaman işlemekte olduğu | arzolunur €- düm. fen Müze müdürü 5, Fikri Eski san'at ve medeniyet eserleri, kıymet ve karşı Böyük bir bhürmetsizlik gösterilmesi yüzünden, .. fil ve perişan bir halde her gün biraz daha yıkılıyor, göçüyor, parçalanıyor. du, Canlı birer tarih, beliğ birer varlık taş ve toprak yığınlarına karşı göster- diği bu alâka insanı sevincinden coş büyük bir “ — 933 tarihli Serveti Fünunda bu husus için si eriş een bi- peri bir tahsisata ihtiyaç gain ile işti. Halil Bey, cehalet senelerinde Akde- niz kıyılarında Roma ve Yunan devir. lerinden kalma asârn nasil ecnebi ge- milerile yabancı memleketlere göç ot- bu asârı atikanın Avrupa müzelerini nasıl doldurduğunu yanık nak anlatıyor ve cehlin zayi ve harap eserlerden başka bugün elimiz. deki kıymetlere karşı bigâne kalmamı- zın sebeplerini de parasızlığa atfediyor. Gerçi bütün bu mebani ve âbidatın tamiri geniş bir tahsisata mütevakkıf ise de her vilâyet imkân nispetinde bu işe gayret ve himmet gösterse sanırım ki mümkün mertebe kazanç temini ka- bil olur. Nitekim 6 - 3 - 933 tarihli Maa- rif Vekâletinin vilâyetlere gönderdiği bir tamimle asâr: atikaya karşı göste- rilmesi lâzım gelen dikkat ehemmi- yetle istenmiştir. Geçenlerde gazeteler, Evkaf Müdür. lüğü tarafından İstanbulda san'at ve tarih kıymetini haiz altı camiin tamiri- ne karar verildiğini yazdılar. Sevinçle okuduk. Sonra Diyarıbekirde otuz beş asırlık mazisi olan ve Asur hükümdar. ları tarafından inşa edilen Diyarıbe. kir kalesinin tamir ve azası gin Maarif Vekâletinin emir verdiğini haber aldık. Belediyenin bekçiler ko- yarak tedbirler aldığı: ttik. Antalya vilâyetinin Aspendus harabelerini mey- dana çıkarmak, temizlemek ve şimdiye kadar toz ve çamurdan geçmekte müş- külât çeken ziyaretçilerin rahatça hara- beleri gezebilmeleri için güzel, munta- zam bir şose yaptırmak gibi gayret ve | himmeti de görülüyor. Bir taraftan A- |! Tişarda öbür taraftan Bitlis, Ahlat, Har- | put ve Malatyada harıl har çalışı. yor. Yeni yeni medeniyet eserleri mey- dana çıkarılıyor. Ve kiymet üzerinde | derin ve vukuflu bir mesai hummalı bir | faaliyetle ilerliyor. Eti medeniyetine ait eserler bugün dünyanın en kıymetli müzesini vü: Konyada İnce minareden Alâettin köşkünün bir avuç kalan yığından dökülen taşlar kaldırımlara karışırken içi sızlayan vatandaşlara bu teselliler yetmez mi? Başlı başma vukuflu ve gay retli bir varlık olan Reşit Galibin gös- terdiği himmet ve alâka bir defa her şeyden evvel insana derin bir emniyet vermek için kâfi geliyor. Sonra çok sevdiğim, takdir etliğim genç o Arkeo- log Remzi Oğuzun faaliyeti yarın için ne güzel ümitler veriyor. l Bir müjdem daha var, Maarif Ve- kâleti tarafından bir dergi neşrine baş- landı. Bu dergi, Türkiye hudutları da- bilindeki kıymettar hazinelerin bir ay- nasıdır. Burada topuklarımızın altında» ki toprağın harcına karışmış beşeri yetin tarih ve san'at kıymetleri birer birer çıkarılarak teşhir ediliyor. Alâ- kadarlar bu risalede, bahsettiğim An- talyadaki Aspendus harabeleri hakkı in değerli müdi ii izahatı da bulabi- leceklerdir. Mezisine hürmeti olmayan | milletler yeni bir mazi yaratamazlar, Elif NACİ MİLLİYET PAZARTESİ“18 EYLUL 1933 SİFA S6 ZN ÖĞÜTLER Tansiyon ve sebepleri Yüksek kan tazyikinin (tansiyon) sebepleri pek çok ve türlü türlüdür. Bununlaberaber bunları iki umumi se- pep içinde toplamak © mümkündür. Bunlardan biri vazifevi, diğeri üzvi olmak üzere ikiye taksim edilirler. Birinci grup sebeplerden ileri gelen yüksek kan tazyiki beden makinesin de aşikâr bir değişiklik göstermeden mevcut olabi İkinci smıf yüksek kan tazyiki ise insan uzviyetinin mad- di makanizmasında bir kusur ve bo- zukluktan ileri gelmiş bulunur. Birin- ci grup sebeplerden hasıl olmıyan va- zifevi kan tazyikine başlıca, len- sonla olanmakı Ellie alar, bl gibi teessür ve heyecan duyguları se- bep olur. İkinci grup yüksek kan taz- yıkinin sebepleri ise hastalık tohum- seylerle müzmin anil erke çok ziyade çalışmakla hayat : mücadelesi dir, Bunu daha kestirme yolda ila- de etmek için: Çok çalışan bir iş ai mı çok çalışmakla boraber çok içki ve tütün de içerse tabiatile sonunda damarları Oda sertleşir, — tansiyonu da yükselir. Bir takım küçük sebep- lerle dahi kan tazyiki artar. — Gerçi bunlar esasen iz gibi gö- rünür ise de birbiri üze. rine ilâve olup biriktikçe nihayet yük- sek kan tazyikine sebep olurlar. Me. seli vücudumuzu intan eden sebepler bermütat çürük dişlerden, burun ve boğazdan, bademciklerden, kafatası içindeki boşluklardan ve hazan vücu- dumuzun iç kısımlarından da ileri gelebi tir. Böbreklerin müzmin hastalığı da lansiyona sebep olur. Böbreklerin bu bozgunluk ve değişikliği ekseri ço- cukluk zamanda bir sari hastalık intanından başlamak neticösi'meyda- na gelir veyahut çok yemek, çok su içmek gibi fena ve sıhhate zararlı ye- kilde yaşamaklardan vücut bulur. Bugünün yaşamasındaki şiddet ve sürate bakarak bazıları bunlara Ame- rikanist sebepler adını veriyorlar. Ta- bii vazifevi yüksek kan tazyiki sebep- leri hiç şüphe yoktur ki çok şiddetli yaşama tarzları neticesi hası! olurlar. Ancak bugün hayat şeklindeki sürat ve şiddete bakılırsa bu yalnız Ameri- kalılarda görülmez. Şiddetli ve sürat- SARAY . BÜYÜK VE DEHAKÂR & ME bl AP 5 Tiryakil Müthiş cigara tiryaki: z ağırlık vermesin diye, cebinde pa- ket taşımaz. Şunun bunun paketin- den teklifsizce alıp içer. Ona bir cigara olsun toka etmeyince “ elin- den kurtulmak imkânı yoktur. Cr- garayı başkasından âdeta bir hak olarak ister, vazifeşinas bir tahsil- dar gibi adamın yakasına yapışır. Şayet verilmezse hiddet eder; mu- hatıbını mahcup etmeğe çalışır: — Utan be! Bir | cigaranm ne hükmü olur? Diye söylenir. Geçen gün, baktım, gene fosur fosur içiyor. Onu cigara içerken görenler hemen yanından uzakla- şırlar. Çünkü cigarası biterse, bir ikincisini istemek ihtimali kuvvet- lidir. Ben bu sefer, nasilsa boş bulun- dum. Cigaramı rahatça içip biti- rinciye kadar yanında kaldım, O zaman, derhal bana yapıştı: — Hadi bakalım... Kaç ay var ki senin cigaranı içmedim! — Amma yaptın ha.. Bu sabah araya katıl: ede- Üstüste bir len sonra: dedi, bu yenice ı birbirinden çok. farklı oluyor. Bazı yeniceler, sert bazıla- rı yumuşak... Semtler değişince tütünün nevi de değişiyor. galiba. Sonradan sordu: — Sen bu cigarayı nerden al- dın? Güldüm: — Cigara almak sana mahsus... Ben almam, tütüncüden satm alı- rım! M. SALÂHADDİN li yaşayış Bümünelerine bugün Avru- panm hemen her tarafında tesadüf e- dilmekte ve görülmektedir. Büyükada Dr. ŞÜKRÜ SİNEMASININ ARTİST tarafından temsil edilen Metro Goldwynn - Mayer'in GRAND OTEL için" “yaptığı büyük. fedakârlığa rağmen 1 tedarik NÜMÜZDEKİ PERŞEMBE AKŞAMINDAN İTİBAREN irâe- s'ne başlıyacağı bu emsalsiz film için FİYATLARINDA HİÇ | BIR ZAMMİYAT icra etmemeğe karar vermiştir. Önümüzdeki Perşembe âkşımı IPEK SİNEMASINDA Türk sinema teknisiyenlerinin en büyük muvaffakiyetini memnuniyetle görüp alkışlıyacaksınız. G N DO ARKEN Tamamen TÜRKÇE SÖZLÜ, müthiş ve muazzam film, DİKKAT: GÜN DOĞARKEN filmi yarın sabah saat 10 buçukta İPEK sinemasında yalnız matbust arkânına hususi bir matine olarak © gösterilecektir. Perşembe akşamı için numaralı Hilet'er şimdiden satılmaktadır. Güzel musiki meraklılarına tebşir Büyük © san'atkârmı; MÜNİR NURETTİN BEY mstema bir yenilik olarak bir kaç defaya mahsus olmak üzere Çarşamba akşamından it.baren MELEK SİNEMASINDA yrograma ilâveten: Barı yeni ve güzel Türkçe tangolar söyleyecek ve kendisine MESUT CEMİL - NECİP YAKUP beylerin orköstran refakıt edetektr fiatları değişmiyscektir. "74817, Vazife aşkı Maliye ketebesinden Abdülhalik E- fendiye mesleğindeki sayügayret ve â- mirlerinin itimadını kazanmakta göster- diği liyakat ve dirayate binaen mesleğe man, zavallı ihtiyarın fersiz gözlerinde derin bir hüznün izleri belirdi. Yirmi senedenberi bir kaç yüz kuruş maaşla tozlu defterler ve masalar ara- sında geçen sakin ve sessiz kitabet ha- yatı onun ginçliği â lan zekâsı öldürmüş.. Kafasının içi â- deta örümcek bağlamıştı. Günlerce, aylarca, senelerce tekerrür ede ede artık birer burgu gibi geçen zih- nine saplanıp kalmış bir kaç yüz kelime- yi otomatik bir alışkanlıkla sıralamaktaki rüsul ve mümaresesinde ayrılarak, vez- Dedarlık gibi her an tam bir uyanıklık ve zekâ faaliyeti istiyen bir vazifeye ta- yinine Abdülhalik Efendi — bunun için, müteessir oldu. Kalemde rahati ne kadar iyi idi. sai hacala ekHiği hir küç iza lar dettikten sonra gazete mütalcası, lâklâ- kıyat ve bazanda | tatlrbir şekerleme yapmakla gecçn bir hayata mükabil yeni ler hazır. lıyordu.. Sonra mesuliyeti işti de.. He- sapta ufak bir yanlışlık, para alırken kü- çük bir dikkatsizlik memuriyetine ve bel- ki de hayatına mal olabilirdi.. Ellisinden yapıştırılacak mürtekip ökçe soğuk soğuk ecel terleri de Mi yordu... Gene eski vazifesinde bırakılmasına delâlet buyurm hattâ müdürüne Fakat her ikisi de: ierkos terfi etmek için can alar. Halbuki siz âmirlerinizin hakkınızda ib- zal ettikleri lütfü suistimal etmek sure- tile âdeta küfranı nimet ediyorsunuz... cevabile sözlerini ağzına tıkadılar.. Ve Abdülhalik Efendi de çarnaçar ye- ni vezifesine başlamak mecburiyetinde kaldı. de bulunacak oldu.. İşe başladığı günün akşamı idi.. Müte- madiyen para saymak ve makbuz yaz- makla geçen hümmalı bir çalışmadan s0n- ra pestil gibi koltuğuna uzanınca bütün odadaki eşyalar gözünün önünde dönme- ğe başladılar.. Pek fazla o yorulmuştu. Son bir gayret daha göstererek hesapla- rını ve kontroldan sonra ge- niş bir nefes aldı.. Hesapla para yekdi- derini tutmuştu. Bu netice âdeta bütün yorgunluğunu da yokedivermişti. Kalk- tı.. Bir iki gerindi. Masasını defterlerini kilitledi. Evinin yolunu tuttu. Bk bed ger ii Gis gelimi na doğru Abdülhalik Efendi birden kor- kunç bir sayha atarak yatağından fırla- dı.. Ve ayakları soğuk muşambaya ba sınca gözlerini açtı: Hayretle etrafa İ balımdı.. Gözlerini ovuşturdu. Elini ba şma götürdü.. Ve hatırlamağı çalıştı. Korkunç bir rüya görmüştü. Kendi da- | irede çalışırken üstüne hücum ediyorlar ve sım sıkı bağlıyarak gözleri önünde ka- #nda ne var ne yok alıyorlardı. Hidisenin bir rüya olduğunu anlayınca biraz ferahladı.. Bir kaç yudum su içti ve tekrar yatağa Fakat bu sefer de gözüne uyku girmi- yordu... Aksi şeytan şimdide kalasına etmişti... Dü bir tür | Karank; hiğnlaleme Ya besler Sayda yaslar. Balki de bu rüya kendisine bir ihbari Rabbani idi.. Saat gece yarısı bir oldu... İki oldu, iki buçuk oldu. Fakat arayan gam mi türlü zihnindeki kapa- am Mhz e eemni kalktı. Giyindi.. Ve doğruca daireye git- | ti, Fakat kapa kapalıydı. Kim bilir mahtarı kimde id irebi. reyi çepeçevre dolaştı. Vezne odasının penceresi altında durdu. cereli uayene etti.. bir şey yoktu... Gönlü biraz rahatladı.. Fakat büsbütün değil. Ya sabaha ka- dar bir şey oluran.. Ya kasayı kapama n Milliye (in edebi rcmanı: 70 YAYLA KIZI. — YAZAN: Aka Gündüz. — FIRTINA Paris; dinmiyen, süsmayan, ha- bre uğuldayan bir furtına gibi gel- di Petek'e. Serçe furtınadan nasıl saklanırsa, menenjitli gürültüden nasıl korunursa Yaylâ kızı da ken- disini Plas Viktor Hügonun üç o dalı bir asma katına öyle saklamış- tı. Her sabah, kalkar kalkmaz bir ince banyo. Petek'in en çok tuhafına giden yeni şeylerden biri de bu banyo i- | di. Ona İstanbula geldiği günden- beri adamakıllı alışmıştı. Hergün banyo etmenin tuhafa gidecek ne- resi var? O da bunun bir tuhafl olmadığını biliyordu ama, gördi leri bu tubaflığı çıkarıyordu. Mi dürün Rüküş hanım gillerde günde dört tekmeye beslemelik ederken banyo işinin başka bir iş olduğunu görmüştü. Evlerinde banyo yoktu. Tabanı lâmarina kaplı, bavul ke. vardı. Büyük Hanım buna gusül hane derdi, Fakat hiç kimse oraya girip yıkanmazdı. Yıkanmak mü- dür gillerede bir mesele idi. beş yirmi günde bir ortaya bir ha- mam patırtısı çıkardı. İki gün ön- ceden bohçalar hazırlanır, sarı tas- lar silinir, nalınlar parlatılır, Peşte- mallar devşirilir ve evcek hamama hazırlık yapılırdı. Hamam işi bit- tikten sonra da ayrı bir mesele. Ev de iki gün iş görülemez. Başlar ye- menili, alınlar çatmalı, yüzler pan- car kırmızısı, vücutlar lâpe pe? Bu Şengül hamamı ne biçim yerdi ki bütün birev halkmi iki gün pestile çevirirdi? Halbuki hamam denilen şeyden kolay bir'iş yoktu işte. Sabahleyin kalkar kalkmaz beş on dakikalık İ iş, İşte hamamla banyo ekmeği bu karışıklık, bu çapraşıklık onun tuhafına gidiyordu. Misafir gittikleri yepyeni evler rr banyo görmüştü a- bebelme Her me, bunların da çoğu süs olsun çin, misafirler gelince kapısı açık unutularak gösteriş yapmak için kurulmuştu. Yoksa hanım giller ge- ne on beş, yirmi günde bir çala- bohça, çala nalın Şengüle, tahta kaleye taşınırlardı. Banyodan sonra öğleye kadar, Türkçe, muaşeret dil derslerine ça- lışır ve karnı zil çalmağa baş- lar başlamaz sofraya otururdu. Köse dayı ona Ponapârt sokağın- da bir İzmirli Yahudinin Jokanta- de olsa gene memleket yemeği idi. Yalnız bulgur plavı yapmiyorlardı. Kuskusları da makine kuskusu idi. Bir tetkik seyahati içi Parise gelen şair Yahya Kemali bu lokantada tanıdı ve bulgur o meselesini açtı. Yahya Kemalin pek hoşuna gitti. Harbumumideki bulgurcu milyo- nerlerden konuştu. Sonra bizden. bire küçük salonun kapısı açıl 1, yanakları gerdanı löp löp, birisi girdi. Yahya Kemal'kalkma- dan kolunu uzattı: — İşte! Dedi. Bize şarkın güzel- Jiklerini zorla yaşatan son kahra- man! Bu da ölürse şark biter. Ne- dimi Pariste, Berlinde, - Romada, Kanda görebiliyoruz. Yeşil Sâdâ- ya bundadır! Şarki, Nedimi, Sâdiâbadı pek o kadar anlamayan, daha doğrusu hiç bilmiyen Yaylâ kızı ile O köse dayı şairin bu coşkun şaşkınlığına başka bir şaşkınlıkla bakıyorlardı. Petek sordu: Sa Bu Efendi kim? Buda mı şa- ir? — Şairden büyük, şiirden yük- sek bir dâhi! —Adı ne? — Dâhi Silven'in dâhi kalfası urhanettin! Gelen şişman adam eski artist- lerden Burhanettin'di. Burhanettin suratını buruşturdu. Söylenenler- den hoşlanmadığını anlatmak isti- yordu. Kendisini tanıttıktan sonra izin almağa lüzum görmeden masa- ya oturdu. — Siz bu şaire bakmayın mat- mazel, dedi. Benim yaptıklarım.. — Dâhiliktir monşer dâhilik! — Seni öyle dersin. Evet matma- zel, benim yaptıklarım sadece şu fani dünyada bir ekmek parası ka- zanabilmektir. Şark mark dediği onun için bir hayaldir ama benim için hiç bir şey. Dünkü matineye geldiniz, gördünüz. Orada şarka benzer, Anadoluya benzer bir şey bulabildiniz mi? Bu frenklerin iki yüzü vardır. Biri çok akıllı, öbürü çok salak. Onlar da yaptıklarımm saçma sapan olduğunu bilirler ama biraz güzellik, biraz beceriklilik, biraz sanat ararlar. Buldular mı? memnun olurlar. Şuradan buradan bir kaç kız, bir kaç erkek buldum, uyduruyorum © uydurabildiğimi? yirmi bir yıldır memleketten uzak yaşıyorum. Sizi görünce, öğrenin- ce hasret duygularım coştu. Ha.. Şurasını önceden haber vereyim ki ben buraya herhangi bir düşünce | ile gelmedim: Sizi de ayartıp kum- panyama almak niyetinde d Çünkü siz gerçekten sanatkâr! ben sizi ödeyemem ve değerinizi harcayamam. Benim davlumbazlı ğıma bakmayınız, ben ince duygulu bir adamım. Yahya Kemal biteviye mırılda- nıyordu: Geçmeden Yaylâ kızın. | dan bu güzel Yaylâ tavı - yiyelim, | ayran içip, kıymalı bulgur pi Ve Ankaraya döner dönmez bir ! torba bulgur göndereceğini vadetti. Yaylâ kızı her öğleden sonra an- gaje olduğu tiyatroya gidiyor, o geceki numaralarmın provalarını yapıyordu. Geceleri de sahnenin gerisinde- ki odası dolup dolup boşalıyordu. Buketle başlıyan bu ziyaretler pır- ş lantalara kadar dayandı. Meşhur | komik Dramem o zaman, henüz Si-, | Rapyo | Bugünkü proğram İSTANBUL : Gramofon. ZE lll AU) Berün: aküleri; nat ayan MOSKOVA, 1 i 19,40 kahvehane konse- man tefrika halinde, 2i Loharım Friederike opereti, 23,50 , dana plâkları min konseri, 22,35 0- ın komser, 24 enz mu siki VİYANA, 518 w. 7135 senfonik orkestrasını konseri MİLANO - TORİNO - FLORANSA haberler, plâk 2220 Üyatre 2250 oda 2330 plâk. 485 m. 2330 2055 gürler, 21,10 askerlerin © yaşayışı ii“ mindeki temsil, 22,10 Müsahabı ve muslki. PRAĞ 488 2148 menihis BÜKREŞ, 394 m. 20 ders taganni, Zi sele harpa könseri, 2150 müşakabe 22,10 Kunter konseri 23 caz, BRESLAU, 35 m. 22,45 tiyatro, dana 21,10 Kore konseri, 22,10 Skoç 24 İngilizce konfarana, Yeni tahsil müdürü kalp sektesinden öldü lim Bey dün gece e: sektesinden ve- fat etmiştir. Selim Be; ülkiye 1320 senesi mezunlarından idi. kitler Darülmuallimin muhasebeciliğini Ayni zamanda bu mektebin ında bulunmuştur. Som- ra Ankara vilâyeti defterdarlığına geş- miş, burada dört, beş sene kadar çalış- amaştar, | Salim Beyin cenazesi bugün Beyazıt- ta Soğanağa mahallesinde Mahmut Ne- dim Beyin apartımanmdan kaldırılacak- ur. Kederli ailesine samimi taziyetleri- mizi sunarız, İstanbul Asliye mahkemesi üçüncü hu kuk dairesinden: Madam Harikliya ta- rafından zevci olup mukaddema Beyoğlu Hiristaki Pasajnda İpekçilik eden Yorgi Yanakaridis efendi aleyhine açılan da- vadan dolayı mahkemeden sadır olan ve K. M. nin 132 ve 138 inci maddelerine tevfikan terk dolayısile tarafeynin bo- şanmalarına mütedair bulunan 16-9-933 tarih ve 977 numaralı ilimin ikametgâ- hı meçhul bulunan Yorgi efendiye ilâ- nen tebliği tensip kılınmış olduğundan tebliğ makamma kaim olmak üzere ilâm suretinin mahkeme divanhanesine talik in olunur. asrın ümdesi “MİLLİYET” tir. ABONE ÜCRETLERİ : Galen evrak geri verilmez— Müddeti geçen nüshalar 10 kuruştur — Gazete mathaaza ik işler. isin mldiiyee mü racnat edilir. Gazetemiz ilânların mas'a. liyetini kabul etmez. BUGÜNKÜ HAVA Yeşilköy aakeri yarat merkeninden aldı. üz malümata göre bugün hava ax bu. dl olarak rüzgürk ola» tü 763 milimetre âdi En çok acaklık 20, en ex 15 deren dıysa da hırsızlar soyarsa.. Tekrar neşesi kaçmıştı... Düşündü. Ve karar verdi: Ne olur, ne olmaz. sabaha kadar pencerenin altında bel yecek ve içeriye kimseyi sokmıyacaktı. Ertesi sabahı Abdülhalik Efendinin donmuş cesedini pencerenin altında bul dala gal'da çalışıyordu. Yaylâ kızı ile gok ilişikli oldu: — Sizinle bir komik sahne yapa- lm — Ben sizinle bir şey yapamam. Siz sahnede biteviye - gözlerinizi kapıyorsunu. —Halk bundan memnun oluyor. Gülüyor. Bu kadar basit bir şey i- çin katılan bu halki nasıl bıraka- bilirim? Yüz elliliklerden Mehmet Ali An kara aleyhinde çıkardığı. (zincire makale man gibi sürdürdü. Matmazel Pe- tek kovulan Halifenin yakın akra- balarımdanmış. Kızcağızm babası Anadolu vezirlerinden ve Fransız dostluğu ile tanmmış büyük adam- lardan Mehmet Yaylâ Paşa imiş, Ankaradaki zalimler vezir Meh- | met Yaylâ Paşayı istiklâl mahke- mesinde astırmışlar. Biricik kız na“ musunu param parça etmişler, şim- di de Fransız düşmanlığı güttür- mek için Parise yollamışlar. Vezir Mehmet Yaylâ Paşanın aslı Fran- sızmış. Büyük babası birinci Napo- Isön zamanında İstanbula gelmiş. Bu kız eski şeyhülislâmlığın şeriat kanunlarca Fransız sayılırmış. Ankaranm elinden kurtarmak ge» rekmiş. (Bitmedi)