16 Temmuz 1939 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

çi 16 TŞMMUZ -- 1939 —TT HABER — Akşam FPFostası Tarihleri b Ç(küçük şeyler) Elli bin sene evvelki insanlar kafa taslarını lencere gibi kullanıyordu * Eski Romada Milâttan evvel 263 tarihinde Yaln:z bir güneş sa- ati vardı. Bu saat başka bir yerden getirilmiş ve foruma kon- muş olduğu için herkesin işine yaramıyordu. Her zengin Ro- malının hususi bir kölesi mevcuttu: Bunun vazifesi, forşıma ko- şup saate bakmak ve efendisine vakti haber vermekti. Bir İngiliz muharriri, kurşun lem, kibrit, diş fırçası ve sair it eşyanın tarihlerine dair şu Enteresan yazıyı yazmıştır . “Elbisenin düğmelerini dikex aidınların çoğu, binlerce sene ev- Yt vahşiler tarafından bir çok Zâhmetler ve tecrübelerden son - 'A bulunmuş bir ihtirar kullan - dıklarımdan haberdar bile değil- İir, Bir iki gün evvel bir — İngiliz Bdzetesinde İngiliz — terzilerinin Yeni askeri üniformalardan şikâ- Yet ettiklerini okudum. Her ünis fffî'mamn üzerinde otuz sekiz düğme bulunduğunu — söylüyor - ]?T- Bu fıkra nazarı dikkatimi çek- . Düşündüm, düğmeler ne va- kit ve ne suretle ihtira olundu ; a'_'aştu'malaı' yaptım ve anladım kf tarihin taş devrine ait acayip bir vak'asına dokunmuşum, Düğme hakkında bir hikâye Var. Bu hikâyeye nazaran taş dev- Tinde mağarada yaşayan insan -« lırdan biri, ve belki de eski bir Britanyalr mağarasında ötürürken Yücudünu örten hayvan derisinin drasından esen büz gibi rüzgârla Pex üşümüş, donmuş. Ne yapaca- Binı düşünüp dururken aklına bir Sey selmiş.. Hemen derinin sol taraf kena- Tınr bir parça — yarmış ve sağ Ucünu o yarığa geçirmiş. Görü - Yorsunuz ki düğme deliğini düğ- Medlen evvel yapmış. Deri bir Müddet sırtında durmuş, fakat İtaz sonra rüzgârla gene açıl- Miş,, O gece, mağarasında, kemirdiği Ayvan kemikleri üzerinde bakar- n düşünmüş, düşünmüş.. Bu SCfer derinin sağ tarafına —ufak İT delik açmış ve bir kemik par- Sasınıdan uydurduğu ufak - bir ç_engeîi oraya iliştirince artık de-| Ti trüzgârdan açılmaz olmuş. Bu çengeli kaybetmemek için " bir sırımla deriye bağlamış .. Hafriyatla —meydana çıkarılan taş$ devrine ait eserlerden görüp “nliyoruz ki düğmenin bu hikâye- “İ doğruldur. Bunu anladıktan son "4 etrafımda bulunan diğer bir Sok adi fakat lüzumlu şeylerin Menşe ve tarihlerini öğrenmek 'Studîm a Meselâ tencereyi ele alalım .. (50000) sene evvel yaşayan in- Sanların, öldürdükleri düşmanla- Tinım kafa taslarını tencere gibi Ullandıklarını — biliyor müuydu- nf*'z'? Bir kafa tasının tepesi düz- Bünce açılırsa bir tas şeklini alır. devirlerde insanlar ne kadar Sök düşman öldürürlerse tencere "e kapları o nisbette artarmış. Maamafih zaman geçtikçe in- Sanlar sepet yapmağa başlamış - 3r. Sepetin dışını çamurla sıva - Yarak kurutmuşlar ve bu suretle “UYu akıtmıyacak bir kap bul - muŞlardn-_ Günün birinde çamurla sıvan- Tiş olan sepet ateşin üzerine kon în“î'ı sepet yanmış, fakat çamur LİtGŞIE pişip sertleşmiş ve bu — su- Fetle toprak kapların yapılması Bsulü bulunmuştur . Çatal nasıl icat olundu ? Sıra çatala geldi. Acaba eski za Manlardanberi çatal var mıydı? , Elbisenizin önüne dikliğiniz düğ- menin bir tarihi olduğunu hiç dü- şündünüz mü? 1608 tarihinde Coryate adında biri çatalr İtalyaldan İngiltereye sokmuş, fakat herkesin istihzası.- na hedef olmuştu. O tarihten ev- vel İngilterede yemek için çatal yerine parmakla kullanılıyordu . 1480 tarihinde yazılmış olan bir kitapta deniliyor ki: “Yemeği yal nız üç parmakla al. Ağzına iki &- linle sokma.. Elini uzün müddet tabağın üzerinde —tutma.,, Ayni kitabın diğer bir yerinde de: “Ye. mek yediğin el ile burnunu temiz- leme.,, deniliyor. Çatal ve yemek adabı tedricen taammüm etmişti. 1315 de Fran- sız kralı bir çatal için şöhret ka. zanmıştı. İngiliz aşağı tabakasına mensup ahali 1780 tarihine kadar çatal kullanmamıştır. Bu tarihte bir Alman fabrikacı külliyetli miktarda demir çatal yapmıştı. Bu adam, top yapan Kroptan daha faydalı bir iş yapmıştır. Ça- lıyor. Gariptir ki 19 uncu asiırda bir çok adaların — vahşileri çatal kullanıyorlardı. Ancak, düşman- larının etlerini yemek için!.. Zira dirleri insan etinin el ile yenmesi- ne müsaade etmiyordu. Bir çok şeyler vardır ki vahşi - ler onları medeni insanlar kadar iyi kullanıyorlar. Meselâ Ameri- kanın kırmızı derili insanları, ya- pıp küllandıklar toklarla bir Bi- zon mandasını büyük bir isabetle vurup yere serdikleri halde bu gün ÂAmerika ordusunda kullanı. tabancalar bu isabet — ve kudreti haiz bulunmamaktadırlar. Toplu iğne Toplu iğneler çok eskidir. 3500 sene evvel yani tunç devrinde ya- şayan insanlar şimdi kullanldık - larımıza benziyen toplü iğneler yapmışlardır. Gözlük Eski Ninvada camdan değil, - cam o zaman malüm değildi - kristaldan kaba adeseler vardı. Ancak,, ilk gözlükler tahminen 1200 tarihinde we ,ihtiyar. rahiple- rim el yazması kitaplarını okumak için yapılmıştı. Bunlar. gözlerin önünde elle tutulurdu. Gözlük - lerin burun üzerinde durması için çok çarelere başvuruldu. Nihayet bir çok tecrübelerden sonra 1520 tarihine İdoğru gözlüklerin kolları | bulunabildi. Hattâ bu tarihte Pa- pa 10 uncu Leon bile gözleri zayıf olduğu için gözlükle ava çıkmış- tı. Şeker Şeker, İngilterede sekizinci Hanri zamanındanberi mevcuttur. tal medeniyet levazımınldan sayı- (Devamı 10 uncuda) Orman insanları arasında: 58 YAZAN L.: Busch 36 Yılını vahşiler arasında geçirmiş bir Alman seyyahı « Aevler vücuduma sarılmakta ve beni havaya doğru çekmekteydiler » Yarım vücutlu bu garip medyum hâlâ yerinde sıçramaktaydı. Yerden | tozlar kalkmıştı. O, inliyordu. Başından doğru sıçrayan o beyaz parıltılı çizgiler yüzlerce — yerden sıçrıyorlar, âdeta sihirbazın kafası çıtır çıtır yanıyor gibi — kıvılcımlar saçıyordu. Sonra bu kıyvılcımlar â- deta elektrik şuaları gibi mavintrak kırmızı bir renk almağa, kâavislerini gittikçe büyütmeğe başladılar. Sonra bu mavintrak kırmizı dai- reler bütün mağarayı — dolduracak bir halde çoğaldı ve büyüdüler, kalınlaştılar. Bizim üzerimize doğru uzanıp uzanıp kayboluyorlardı. Adeta üzerimize ateşten kement- ler atılıryor gibiydi. Başlarımızın üs- tünde müthiş, boğucu bir sıcaklık hissetmeye başlamıştık. Mağaranın içi bir firim gibi kız- gın, boğucu bir sıcaklıkla dolmuş- tu. Dehşet içindeydim. Tabancamr: almak istedim. Tabancam elimden iki santim uzakta yerde duruyor- du. Alıp sihirbaza ateş etmek ve bu azabı durdurmak, biz ölmeden o- nu öldürmek istiyordum. Fakat par maklarımı dahi - kımıldatamıyor- dum.. Üstümüzdeki alevden daireler git tikçe kalınlaşıyor ve biribiri peşine atılan ateşten kementler gibi mağa- ranın jiçine savrulup duruyorlardı. Bu mavimtrak kırmızı — daireler bir aralık o kadar kalınlaştı ki arka- sında ne sihirbazı, ne de diğerleri- ni göremiyorduk, Bu daireler kalm:- laştıkça nutkum da o nisbette tutul- maktaydı. Sanki üstümüze aley yağıyormuş gibi. yakıcı, öldürücü-bir hararet |: çinde bunalmağa «başlamıstım ; *But ram buram terler dökmekteydim. ' Galiba inliyordum. Bir aralık kalın laşmış olan daire birdenbire vücu- duma sarıldı. Müthiş bir acı ile sar- sıldım.. Haykırmak istedim, haykr- ramıyordum., Daire tekrar koptu. İkinci bir dairenin içinde kaldım. Üçüncü bir daire daha sarıldı. .O vakit boğulacak gibi oldum, Tepinmeğe başladım. Yerden kımıldayan — vücudumun şimdi 'birdenbire yerden havalandı- ğını hissettim. Daireler biribiri peşi- ne vücuduma sarılmakta — ve beni boşlukta havaya doğru çekmekteydi ler. O aralık etrafımda alevler kayna: dığını gördüm. Etrafımı küme kü: me alevler sarmıştı. Sanki alevler- den bir deniz içine düşmüş gibi çal kanıp duuryor, yüksek — sütunlar halinde fışkıran alevlere tutunmağfa çalışıyor, alabildiğine bütün kuvve- timle haykırıyordum. Fakat sesim çıkmıyordu. Ondani sonra havada, alevden de- nizin içinde çalkana çalkana, büyük mavimtrak dairelerin içinden geç" meye başladım.. Evvelâ büyük bir daire, sonra da- ha küçüğü, sonra daha küçüğü... Daireler gittikçe — küçülüyor ve beni sıkıştırıyordu. Her daire küçü! dükçe nefesim o nisbette kısılmakta idi. Nihayet en küçük dairenin için- de kaldım. Nefesim durdu, kalbim durdu. Bitap düştüm. Kendime gel- diğim zaman etrafımda herkes Yer de bitap bir halde serilmişler, yüzü koyun yatmaktaydılar. Sihirbaz ayağa kalkmıştı. Kor- kunç gözlerile, bir baykuş gibi bize bakmaktaydı. Derhal ayağa kalktım. Bir sani ye de yerime fırlamıştım. Hayretler içindeydim. Zira şimdi kendimi son , derece ferahlamış, hafiflemiş, son — derece çevik, gençleşmiş — hissediyordum İçimde kahkahalarla gülmek, — koş mak, şarkılar söylemek arzuları taş- makta, mukavemet edilmez bir nezr kaynamaktaydı. Etrafıma alık alık bakınıp düru- yordum, Gözlerim, toprağın üstün- de tünemiş'bir bâayklış gibi— hiçbir şey söylemeden bakmakta olan si- hirbazın gözlerile karşılaştı. Sihirbaz taş gibi duruyordu. San- ki hiçbir şey olmamış gibi!.. Biraz sonra yere serili yatmakta olan diğerleri de kımıldandılar. Hay retler içinde gözlerini açtılar, etraf- larına onlar da alık alık bakmaktay dılar. Hans afallamış bir halde kalkmıstı: — Vay domuzun sekiz kuyruğu! diye bağırdı.: Ne oldu, mağarava yı! dırım mı düştü?.. Beni ayakta görünce; — Kaptan! Allah aşkına zehirler ayağa MİKİ İS ARAYOR. ZAN ve ÇGİZEN Mons TDDİSNEY — Sız BEKC:ı _DE-G'ıL—Sı_Np A ; r AT : Ka N Zi HEM BENİ YERİNE VERKİL BEN Sızi 'r';) CfDE_Gıı_ıM VA | KPEKLA BANA EMİAN PEkix İNISANLISINI Zi- ğ , Evk BEKCİ KARŞIKI ol BIRAK EKe)| YARETE GiTT Bıw e ae nn ZSN EVDE oYU J | ( BU ANA Binirle -nî:_ğ BEKAN ” G Te cakeer Fd İi aa RURJ/ A İ ACAYIB BUN. DADA BıR iŞ L OLSA GEREL KA FEKCNĞ KAÇ ĞUN VEKÂLET EDE CEK SınıZ ? HER ZAMAN BÖYLE M YAPIYORSUNU? i A ——_ * h b - & y OLAMAZ DA: BEN AZ RUNDA BiR FE, PEKi. : E- Di . NALIK VOK Ki . SONCRE“G e ğ A -Siz MİSİNİZ NEREYE ETMEDİM. AMA SOÖR. İ(DUKLARINA CEVAP FF YERDİM- TON. BEN Miki Bu | ÇALO MisTeR PaT PİRİKERİ (ÇABUK GLER BiT. RKİN -BU SENİN Çi- RAĞGINDAN ŞÜPNE dik mi, bu herif bizi sihirledi? Dedi. Sonra gayet büyük bir neşe ile, kendisini tutamaksızın — kaba, gemicilere mahsus o tasasız kahka- halarla gülmeye başladı. O gülünce herkes, hattâ —müthiş bir halde başını omuzlarımız arası- na kısmış olan — Sabu - Havti bile zülmeye, kıkır kıkır gülmeye başla- ar. Kendimi toparlar toparlamaz, hayretimiz zail olduktan sonra ba- şımızdan geçen cehennemi halin na- sil bir iş olduğunu şiddetli bir me- rakla düşünmeye başladım. Sihir- baz Cuala - Gualanır bize yaşattığı hâdise bir büyü müydü? Bu cahil Ve yarım vücutlu vahşi hepimizi si- hirlemiş miydi? asla. İlk şaşkınlığım geçtikten — sonra hâdiseyi derhal izah edebiliyordum. Yarım vücudunda Sub-plâzma bi- rikmiş olan bu sihirbaz istediği za- matı bu maddeyi neşrediyordu. Bu maddenin bizim üzerimizdeki tesiri bize elektrik cereyanı gibi bu kabil buhranlar geçirtiyordu. Çünkü biz- deki Sub-Plâzmayı da harekete ge- çiriyordu,. Fakat Sub-Plâzmanın te sirinden sonra vücutlarımıza yeni- den hayat kuvveti geliyor, — âdeta yeniden gençleşiyordu, — Kendimizi bir çocuk gibi dinç, sıhhatte, hafif ve neşeli hissediyorduk. Sihirbazın - vücudunun ancak üç- te birinin kalması sayesinde bu med yumluk kabiliyeti pek yüksek dere ceye çıkmış olduğuna şüphe yoktu. Ben bu izahı kendi kendime ya- parak -kendimi tatmin — edebildim. Fakat.Sabü - Havti ve Buba olmak üzere bütün bizim tayaflar dahi bu acaip mahlükun müthiş bir - sihir- baz olduğuna şüphesiz iman etmiş- lerdi! Nitekim toprağın üstünde bir des ti gif)i kolsuz bacaksız durmakta ve baykuş gözlerile fıldır fıldır bakmak ta olan sihirbaza fevkalâde korkulü wözlerle, âdetâ — fevkattabiiye — bir mahlük seyrediyormuş gibi — bakı- yorlardı!. Maamafih sihirbazın çok zeki bir adam olduğuna kanaat gefirmiştim. Herifin gözlerinden taşkın ve mara- zi olduğuna şüphe olmıyan gayrita- bit bir zekâ fışkırıyordu. —Adamla görüşmek, bazı şeyler sormak isti- yordum, Mariletlerini görmüştük. Kendisinin hiç şüphesiz hakika- tinden haberdar bulunmadığı, cin- lere karıştığını zannettiği medyum- luğunun derecesini gözlerimizle gör- Bu adamın kolu ve bacaklarını nasıl kaybettiğini, medyumluğunu 'nasıl arttırdığını, bilhassa gorilleri ve beyazları sevmediğfinin sebebleri ni anlamak istiyordum. Goriller ve dolayısile göril adam lara ait bazı ipuclarını da bu adam dan alabileceğimi umuüyordum. Fa- kat Buba vasıtasile görüşmek için | yaptığım teşebbüsün. imkânsız ol duğunu gördüm, Zira Buba artık sihirbazla görüşmeğze asla cesaret edemiyordu! Cinlerin onu bir saniyede cehen- neme üçürüvereceğinden fena halde korkmuştu! Sabu - Havti ise henüz aklı başı- İna gelmiş değildi. Sabu-Havtinin aklı başına gelme- sini bekledim. Bubayı Sabu-Havti vasıtasile görüşmeye ikna ettim. Ancak bu şekilde konuşmağa mu valfak olarak sihirbaza sordum: (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: