22 HAZİRAN — 1038 Yelim Grigoryeviç çizmesini çıkara- tak ayağını bana gösterdi. İlk bakışta ayağında dikkati çeken herbangi bir şey yoktu. Fakat dikkatliçe bakınca, iyileşmiş bazı yara bere izleri görme - mek mümkün değildi. Yefim Grigöryeviç yaraları işaret €- derek; — Yedi senedir tutabildim. Fakat nihayet iyileşiyorlar. Elden bir şey gel- mez ki... dedi. Sordum:' — Peki, nedir, bunlar?. — Bunlar mı?. Ben bunları inkılâp Zâmanında kazandım, İnkılâptanberi alı küsur sene geçmiş olmasına rağ- men, hemen hemen herkes şu veya bu Şekilde inkılâba iştirak ettiğini isbata salışıyor: “Yok ben de inkılâba iştirak sitim. Yok ben de bu uğurda kan dök- tüm ilh.. ,, gibilerden.. Halbuki ben bu gibi sözlere lüzum görmüyorum. Çünkü benim isbatlarım ayağımda... Ei- İe tutulur, gözle görülür şeyler. Tabit bu alâmetler, bu yara izleri yalan söyli- yecek değiller.. Vakia aziz yoldaşım, Ben işçi falan değilim. Menşe itibarile bir küçük burjuva ailesine mensubum. Fakat işte, kader, ne denir; ben de bir inkilâp kurbanı sayılabilirim. Çünkü, aziz yoldaşım, ben İnkılâpçı bir motö- Tün altında kaldım, Sözün burasına gelince, Yelim Gri- goryeviç, cakalr bir tavırla bana baktı. Ayağını saran çaputları bağlamağa ça- şark sözüne devam etti: — Evet, bir kamyonun, bir yük kam- Yonunun altında kaldım, Öyle dikkat « « Sizliğimden, ve yahut sersemliğimden Ötürü değil de, şerait icabı kamyonun alında kaldım. Hem de ne zaman bili- Yor musunuz?. Tam inkılâp dakikasın- da... Hattâ tam inkılâp anında.. Siz sa. ek kont Oreşini bilir misiniz?. — Hayır. — İşte ben bu kontun yanında hiz- met ediyordum. Konağında tahta falan Siler ve onları cilalardım. Canım istese- de istemese de günde iki defa tahtalar: silmek ve parlatmak mecburiyetinde idim. Bir defa su ile ıslatır, bir defada tilâlarım. Halbuki bana kalsa bu kadar HABER — Akşam nostasr sık silmekte hiç bir mâna yoktu. LW- zumsuz bir masraf.. Fakat ne idenir?, Herifin keyfi böyle istiyor, Sonra şu. nu da söylemeliyim ki kont çok zengin bir adamdı. Bir defasında şöyle bir hâdise oldu; Diyelim ki ben onların tahtalarmı pa- zartesi sildim, cumartesi de inkılâp ol- du. Yani, pazartesi tahtaları sildim... Cümartesi inkılâp oldu ; inkılâptan dört gün evvel, yani salı günü bana kontla- rm kapıcısı geldi, ve: — Koş seni çüğrıyorlar ,dedi.. Kont. ların evinden bir şey çalınmış. Bütün şüpheler senin üzerine toplanıyor. Koş! Yoksa anan: ağlatırlar senin.. Ceketimi omuzladım, Tabana kuvve,t kontun konağına koştum. Gayet tabii bir eda ile, yani zerre kadar İstilimi bozmayarak odaya girdim. Odada kon- tes vardı. Büyük bir isteri buhranı için- de bağırıp çağırıyor, ayaklariyle yerle- re vuruyordu, Beni görür görmez; göz yaşları ara. sında: — Ah Yefim, Komsi - Komsa, benim küçük altı saati çalan sir olmayasınız? Hani şu pırlantalı küçük saati?. — Aman ya Rabbi kontes, dedim, $iz ne diyorsunuz? Kadın saatini ben ne yapayım? Bahusus ben erkeğim. Sizin şüpheleriniz cidden güllinçtür. Kadın çırpınarak ağlıyor ve hıçkırık- lar arasında: — Hayır, hayır, diyordu, komsi - komsa, bunu sizden başkası çalmamış. tır. Muhokkak saatimi siz aşırdınız!. Biz bu münakaşada iken içeriye kont girâi; — Ben, dedi, fevkalâde zengin bir adamım. O itibarla bir altın saatin kaybolması bana vız gelir. Fakat, ben bu işi bir haysleyt meselesi olarak sa- yıyorum. Şimdi ben senin pis kanma GZOM: * İnkılâp kurbanı bırakmıyacağım. Komsi - komsa, seni polise teslim edeceğim.. Haydi şimdi defol, giti. Pencereden baktım ve dışarıya çık » tım, Fena hâlde canım sıkılmış bir halde, eve döndüm, Yatağıma yattım. Fakat bir türlü uyuyamadım. Çünkü saati ça. lan ben değildim. İki üç gün yataktan hiç çıkmadım. Yemeden » içmeden de kesildim. Aklım fikrim hep şu mende- Bu seneki mayoları elde örmek çok kolaydır. Son moda mayoların arkası bele kadar açıktır. Mayolarda göze çarpan renklerden ürkmemelidir. Çün- kü bu renkler plâjlarda çok güzel gö. rünür, Eğer mayolar jerse örgü ile örülürse üzerine nokta ve ya yıldız şeklinde motifler işlemek mayoyu da- ! | koşmağa başladım.. Mih. Zoşçenko | bür saatte idi. Mel'un saat nereye gide- bilirdi?. Nihayet beşinci günü kafamda bir şimşek çaktı: — Hay Allah belâsını versin, dedim, pudra kutusiyle berabr bu saati (Oben kendim, masadaki vazulardan birinin içine koymuştum. Odaları temizlerken hakların üzerinde bulmuş, madalycn zannederek vazolardan birinin içine tık mıştım. Hemen ceketimi giydim. Yemek bile yemeden kendimi sokağa attım. Sabık kont, Ofitserokaya caddesinde oturu . yordu. Caddeden koşa koşa gidiyordum; fa - kat içimde, her nedense sebebini ve mahiyetini bilmediğim bir korku vardr, İşin tuhafı sokaktaki ahali dede bir fevkalâdelik, bir acayiplik vardı. İnsan- Jar saf snf olmuşlar, âdeta bir şeyden korkar gibi yan yan yürüyorlardı. Aca- ba bu hal neye delâlet edebilirdi?. Dayanamadım .Yoleulardan bu halin #ehebini sordum. Bana: — Ulan uyuyor musun? dediler. Dün inkulâp oldu. İnkılâb: teknenin al. tında mı geçirdin, nedir?. Bunu işidince daha büyük bir hızla i İ Nihayst kontun evine yaklaştım. E- vin etrafında bir yığın insan birikmiş « ti. Kapmın ağzında bir de kamyon du- ruyordu. Derahl içime bir korku çöktü: “Ulan, dedim, aç gözünü kamyonun altına düşme!.,, Neyse, kafamda bu düşünce olduğu halde kapıya yaklaş . tım. Oradakilerden birine sordum ; — İçerde ne oluyor? dedim. — Ne olacak, dediler, içerde bir kont var, Onu alıp götüreceğiz. Malüma, aristokratları topluyoruz, Hakikaten bu sırada sabık köntu men halkı yararök yaklaştım: — Sizin saatiniz, diye bağırmağ başladım, vazonun içinde... Şu Giz! mel'ün, namussuz saatiniz!.. Pudra kı tusiyle beraber, vazonun içinde.. O hergele benim bu iyiliğimi anla barit,. Ne gezer, Suratıma bile bak- madan kamyona bindi. Ben de kamyona doğru atıldım. A si gibi bu sırada kamyon hareket « mez mi?, Bana çarptığı gibi bir köşe fıtlattı. İçimden: — İşte sana ilk kurban, dedim. Sözün burasında, Yefim Grigoryev tekrar çizmelerini çıkardı. Yara izleri cekrar gözden geçirdi. Sonra gene çi melerini giyerek: kamyona doğr — İşte aziz yoldaş, dedi, görüyors nuz ki ben bir inkılâp O kurbanıyın Yani inkılâp uğruna benim de kanı akımıştır. Bunun aksini kimee iddia ed mer.. Ben de inkılâpçıyım. Rusçadan çeviren: Ferah FERRU e TiFOBİL « Dr. Ihsan Samı lifo ve paratifohastalıklarına tuv mamak için ağızdan alınan tifo bap tandır. Hiç rahatsızlık vermez. Her kes alabilir. Kutusu 5S Kr. OPERATÖR Dr. Halit Ziya Konuralp Tıp Fakültesi İkinci Cerrahi Klinigi Doçenti Istiklâl Ceddesi Elhamra Apa: tımanı No,: 1 (Sakarya Sineması Muayene saatleri: Pazardan mao da hergün saat 15 « 19 kadar. Telefon: 85 » 99 girmek istemem, Fakat bu h 8 BÜRİDAN Bu sözler halkın kin duygularını karrç'ladı ve bir anda bir infilâk dere- cesini buldu, Boğuk bir velvele koptu: — Evet şevketmeap!.. Adalet! Ada. let! Valuva, kralın kulağına: — Şevketmeap! dedi. Halkı dinleyi- niz. Çünkü bu ses Allahın sesidir. Marinyi, bu cür'etkâr atlıları, bir ha, yal seyreder gibi süzerken, kont ta ge- ri çekilmişti. Onuncu Lâüi; — Bakalım, dedi. Küstatılıklarını ne- reye kadar vardıracaklar.. Biraz durdu, Sonra daha sert bir sesle sordu: — Adın ne?. — Jan Büridan.. Büridan krala bu cevabı verdikten sonra yonındakilere hitap etti: —Söyleyiniz Gotye dö Nel, söyleyi- niz Filip dö Nel. Bünidanıs sağ tarafında duran atlı haykırdı: — Ben Gotye dö Nelim.. Allahın ve kralın huzurunda söylüyorum.. Anger- rand dö Marinyi, anamı ve babamı öl. dürmüştür. Onu bu cinayetle itham e- diyorum. Eğer hakkım tanınmaz ve mücrim cezalandırılmazsa cezasını biz- zat ben vereceğim.. Büridanın #01 tarafmda bulunan atk söze başladı; — Ben de Filip dö Nel'im. Allahın ve kralın huzurunda söylüyorum. An- gerran4 dö Marinyi, beni ve kardeşimi öldürmek, hile ve desise ile mallarımı- 31 gaspetmek istemiştir. Onun bununla itham ediyorum. Hakkım gözetilmiye. cek ve mücrim tecziye edilmiyecek ©- İursa cezasını bizzat ben vereceğim. Büridan gene: — Şahadet ederim! - diye bağırdı ve hemen ortalığı kaplayın sükütu yırtar- caxma ilâve etti: — Ben de Jim Büridanım! Burada hazır bulunan Parislilerin önünde An - gerrand dö Marinyiyi hükümeti cebir ve tazyiki altında inletmek, herkesi se- falete sürükleyerek kendisine büyük bir servet toplamak, masum kanları dökmek ve bir harbin bile yapamadığı şekilde çocukları yetim bırakmak 'cü- rümleriyle itham ediyorum, O herkesin lânet ve nefretini kazanmış bir cani- den başka bir şey değildir. Parisi tehdit düşüncesiyle yaptırdığı bu ölüm evinde ilk önce onun cesedi sallanmalıdır. Ada. Jeti bizzat ben kendi ellerimle yerine getirmek İstiyorum ve bu cibetic An- gerrand dö Marinyiyi sekiz gin içinde dövüşe davet ediyorum ve bundan ha- berdar olması için de işte, eldivenimi yüzlüine atıyorum. Büridan bu #ırada Üzengilerinin Üs tünde yükselerek eldivenini fırlattı. El- diven, tam kralın bulunduğu yüksek yete düştü. Ayni zamanda Monfokon tepesinde alkış ve tehdit dolu bir velve. le koptu. . Marinyi: — Şevketmeap, şevketmeap!. - diye titredi. - Babanızın ve sizin södik biz - metkârınız olan bir adama böyle haka- ret edilmesine müsaade edecek misiniz? — Hayır!.. Kral, küstahların yakalanması için hassa askeri kumandanına emir verdi. Bu anda bütün göğüslerden tiz ses. ler. yükseldi. Bağırtılar ve zırh sesleri biribirine karıştı. Bu gürültülerden ürken, kraliçe ile prenseslerin arabasma koşulu dört at, önüne gelenleri, kendilerini yakalamak istiyenleri yere yıkarak, ezerek, önleri- ne çıkanları devirerek clanca hızlariyle ilerlemiye başladı. Arabanın bir toz bulutu içinde, sıç - rıyarak ve iki tarafa sallnarak, obaş döndürücü bir sür'atle tepeden aşoğı indiği görüldü. Kral deliye dönmüştü. Ağlıyor .W kollarını göklere kaldırarak Meryeme yalvarıyordu; a güzel gösterir. ARADAN ETT e ST kollarından tutumuş getiriyorlardı. Hes - “ay al imi Ul BURIDAN 5 — O, dal gibi boyu, dalgalar arsında görünen, Afroditin saçları gibi kumral ve parlak saçları, uzun kirpiklerinin gölgelendirdiği (o ışıldayan gözleriyle hepsinden daha güzel, daha can> ya. kındı. O, adı daima tâledirle anılan Marga- rit dö Bürgony idi. Gotye ile Büridan gözlerini Anger - rand dö Marinyiye çevirdikleri sırada, Filip te, meftun ve baygın bir şekilde Margarite bakıyordu. Alay, Sen Denis sokağının köşesinde ikinci defa durdu. Kraliçe, sanki halkı daha iyi selâmlamak istiyormuş gibi a. rabasında eğildi. Bu sırada gözleri Filip dö Nelin yanımda duran delikselıya, Mirtiyin sevgilisi Büridana takıldı. Margaritin o anda şehvetle yoğrul- muş vücudu titredi, Filip nasıl sarıysa, © da öyle sarardı. Kalbi şiddetic çarp- mıya bâşladı, Bir aşk ürperişi, şehvetin ürpsrişi, insanı yakıp kavuran bir ürpe- riş dudakların: yaktı. Alay hareket etmişti. Filip dö Nel, Margarit adını kekeler- ken şüphesiz ki Fransa kraliçesi Mar. garit dö Bürgony de Büridan odını mı: rıldanıyotdu. - Büridan, Filip dö Nelle kardeşinin elinden tutarak: — Monfokona! » dedi. Filhakika alay da o tarafa teveccüh etmişti. Bütün Paris halkının biribirine girdikleri, ezilip kakıldıkları sokaklar- dan geçen alaya, en önde mavi ve Sirma işlemeli bir örtüyle süslenmiş iri atını üstünde Paris belediye reisi yüksek sesle yol açıyordu ; — Krala yol veriniz! Kraliçeye yol veriniz! Şanlı kont dö Valuvaya, Mon- senyör Marinyi'ye yol veriniz. Bayrakları dalgalanan şövalyeler, sır- ma işlemeli örtülerle süslü atlarının üstünde elmaslara boğulmuş gibi metre. | politler, şapkaları tüylü büyük rütbeli zabitler, senyörler, dükler, kakım derisi, lâcivert, erguvani renkli mantolara bü- rünmüş askerler, ahalinin alkışları ara- sında ilerliyor. Zarif, cesur, güçlü kuvvetli, yirmi beş yaşında bir kahraman olan onuncu Lüi halka gülüyor, atını sıçratarak 14. tife ediyor, kadınları selâmlıyor. Güzel Filibin, kanlı saltanatından kurtulan ve senelerdenberi rahat bir nefes alamıyan Paris, çektiği ıstırabın sona erdiğine inanarak sevinç içinde- dir. Halk için bir kral değişmesi, yeni bir ümit doğması demektir. — Bak, kral nasıl gülüyor! — Kavgacı kral! O tam mânasiyle kavgatıdır. Kral du kelimeyi işilince duruyor: — Kavgacı ha! Peki öyle olsun. Bu ayni zamanda muharip te demektir. Sizin de düşmanlarınız olan, düşman « Tarımın vay haline! —Yaşasın Lüi Hüten! Yaşasın Lâi Hüten (9) ! Halk kralm kendilerine gösterdiği bu teveccühten ve gözleri. nin önünde akan bu heybetli, muhteşem ve tantanalı alaydan vecde gelerek se- vinçle bağrıyordu. Bu alay içinde, kralla maiyeti arka- sından iki papasla ,iki cellât yamağı a. rasında yürilyen birisi göze çarpıyor - du. Başı önüne eğik, şaşkın bakışlı ve ayağı çıplak olan bü adamın yanındaki- ler muhafızlarıydı. Kral, tahta geçtik . Yen sonra ilk defa çıkıyordu. Bu mü- nasebetle bir küşat resminde de bulu macaktı. Küşat resmi yapılacak yer, nazır Ar. gerrand dö Marinyinin velinimeti gil zel Filibe hizmet edebilmiş olmak için büyük bir masrafla yaptırdığı bir bi- nâydı. Nâzırla bin güzel (OFilipten böylece onuncu Lüâiye kalmış olacak (9) Hüten, kavgacı mânasına gelir. Onuncu Lüiye Lüi Hüten derlerdi.