Yazan! Gerald Kelton Çeviren: F.K. Denis'in hoşuna şidiyordu — O halde sizinle gayet açık konu- şayım. Siz bazı şeyler biliyorsunuz. Bunlara mukabil benim de bildiklerim var, Fakat ikimiz de bildiklerimizden daha fazlasmı öğrenmek emelindeyiz. Bu vaziyette eğer bildiklerimizi bir « leştirsek ikimiz için faydalı olacak. Ben bildiklerimi söylemeğe hazırım. Fakat sizin de bildiklerinizi söyleme- niz şartiyle... Denis düşünceye dalmıştı. Baronun böyel açıkça konuşması için mevzu bahs meselenin çok mühim olması ge. rekti. Maamafih bu açık sözlü görü - nüşe de aldanmamalıydı. Baronun verdiği malümattan çok daha fazlası. nı elde etmeye çalışacağı muhakkaktı. İki zekâ arasında bir maç yapılâcak- tı. Bu Denisin hoşuna giden bir -İşti, meydan okumayı kabul etti: — Pek &lâ baron... Teklifiniz veçhi, le karşılıklı yardım sktedelim. Bunun tatbikatına, Aşilin adamlarınız tara . fından öldürüldlğünü bildirmek sure- tiyle evvelâ siz başladınız. Bon size ne hususta faydalı olabilirim? — Aşilin yüz bin liraya aldığı vesi- kaları elinize geçirdinizse bunları ne suretle aldığınızı bana bildirmek hu. susundâ... — Bunu size niçin söyleyicekmişim. Ben bu vesikaları hiç almamışda o. labilirim, > — Ben de böyle sanıyordum. Fakat temin edilmesini bekliyordum. — Öğrenmek istediğiniz bu kadar. cik mıydı? Lüzumlu görürsem bü hu- susta size belki malümat veririm. Fa- kat sanıyorum ki siz asıl vesikaların neye dair olduğunu öğrenmek istiyor- sunuz ama bu hususta hiçbir şey söy. liyemiyeceğimden emin olabilirsiniz, — Yanlış yoldan gidiyorsunuz. Ve- sikaların neye dair olduğunu ben pek Alâ biliyorum binbaşı... Bana İnan- mak istememekte haklı olabilirsiniz. Halbuki benim işim acele, çabuk an. laşmaya varmak istiyorum. Bu sebeb- le size bir pazarlık teklif ediyorum. Vesikaların sizde olduğunu bana ispat ettiniz. Ben de hüsnüniyetimi ispat için bu vesikaların neye dair olduğunu size söyliyeyim. Bu noktada ikimiz de biribirimizin doğru söylediğinden e . min olduklan sonra esas mesele Üze- rinde konuşabiliriz. — Anladım. Ben size bazı küçük malümat bildireceğim. Bunâ mukabil siz de ayni ehemmiyelte bazı telerrü. attan bâhsedeceksiniz. İkimizde verdi- ğimizden fazlasını elde etmeye çalı. şacağız. Doğrusu eğlenceli bir oyun... Teklifinizi kabul ederek başlıyorum: LİNLAILIUL İİ Aşil gayet sıkı bir göz hapsi altın- da bulunduruluyordu. Bu sebeble dost- larımdan bir delikanlı ile ölümü akşa. mı konuştuğundan elbet haberdarsı- nızdır. Aşil malümatı şifahen bu deli. kanlıya söylemiş olmasın? — Demek malümat böylece bidiril- di? — En basiti bu değil mi? Ben söy- ledim, şimdi sıra sizin. — Kil limanını müdafaa plânmmn bu kadar kolaylıkla hafızada tutulabi. leceğine doğrusu şaştım, Bâron yalan söylüyordu. Meyzubahs olan vesikalar Kil limanma âit olma- mak gerekti. Çünkü Denis bu plânı çok daha evvelden elde elmiş bulunu. yordu. Maamafih inanmış göründü: — Şimdi fit olduk. Devam edelim baron. Oyun hakikaten çok eğlenceli! bu akşam çok zevkle vakit geçireceğiz. Baronun işi alaya alacak halde ol- madığı besbelliydi. Çok sinirli oldu- Zu görülüyordu, Maamafih nezaketle mukabele etti: — Bense boşuna vakit geçirmek ta. raftarı değilim binbaşı... Vesikaları gönderip göndermediğinizi sorabilir miyim? — Göndermedim. Bilmiyor muydu- nuz? Halbuki beni takip ettiriyorsu . nuz. Alman cevab vermiyordu. Sabahle- yin bir çek almak üzere bankaya uğ- radığını hatırlıyan Denis devam etti: — Vesikaları bu sabah bankaya teslim ettim. Bu değerde evrakı Üs. tümde taşımak budalalığında buluna» Cağımı sunmetsinız. elbet. başıma bir kaza gelebilir. Bu sebeble banka, ölümümde evrakı mahalline gönderecek, Derhal göndermeyişimin sebebi, teferrüata müteallik bazı nok. taları öğrenmek istemekliğimdir. Denis, baronun gözlerinde bir se. vinç pırıltısı sezdi. — Ne güzel yalan söylüyorsunuz binbaşı... Mademki malümat eksik, şu halde hiçbir değeri yok demektir. Şunu hele itiraf ediniz. Denis güldü: — Düşündüğüm doğru çıktı. Vesi- kanın neye dair olduğunu kat'iyyen bilmiyorsunuz. Bilseydiniz demin söy- lediklerime inanmazdınız. İhtiyatkâr » lığımın mükâfatını gördüm. Az kal « sın boş bulunup ağzımdan lâf kaçıra- caktım. Baron iyiden iyiye sinirlenmişti. Ce- vab verdi: — Anlattıklarımızın bir kelimesine bile inanmadığımı söylemeye lüzum görmüyorum. Aşi atmaldığı evra- İzan kı devretmesine imkân yoktu. Evra kı teslim aldığı andan itibaren hiçbir hareketini gözden kaçırmadık. Eğer asmıza vermiş olsaydı gü ük. evrakm sizin elini- öyleyin. Mukabilin- ın neye dair ol- dağunu bildireyim. — Yani hiç bir şey vermemek niye- tindesiniz. Vereceğiniz malümat be - nim bilmediğim şey mi? — Evrak hakikaten elinizdeyse bil- iz muhakkaktır. Benim bunu sor- aksadım yalan söyleyip süy- izi anlamaktır. Sualime ve - receğiniz cevablar blüf yapmadığınıza kanaat getirince ben de size işinize ya- riyacak bazı malümat vereceğim. — Sırrımı öğrendikten sonra bir şey söylemezseniz? — Siz de benim doğru söyleyip söy- lemediğimi evrakm neye dair olduğu- nu bildirdiğim zaman öğreneceksiniz. Ayrıca teminata ne Tüzum var? Denis yaptığı blöfte bir adım daha İleri gitmek lüzumunu hissetti. Bir ya- lan uyduracak ve bununla rakibinden bir şeyler öğrenmeğe çalışacaktı, Mu- vaffak olursa ne âlâ, olamazsa kaybe- deceği bir şey yoktu. Alaycı tavrmı bırakıp mühim bir şey söylemeğe ha- zırlanan bir adam haliyle muhatabma doğru eğilerek cevab verdi: — Pek âlâ, evrakı nasıl elde ettiği- mi size söyliyeceğim. Kullandığınız u- sulleri tenkid ediyorum sanmayın ba- ron, fakat bu sefer bir hata yaptınız. Nasıl oluyor da kumarhane müstah - Hamlnliye Hire a Mam 9 — Omlâre itimad ettiğim yok kil — O balde gene hata ettiniz. Clna- yet akşamı Aşil o kadar sıkı bir göz hapsi altındaydı ki genç arkadaşıma evrakı vermeye imkân bulamadı. Fa- kat herhalde biliyorsunuzdur ki, Aşil o akşam biraz kumar oynamıştı. — Biliyorum. Altı yüz frank kadar kazanmıştı. — Evet, Bu kazancı fiş halindeydi. Fişleri şanj bürosuna gidip parayla değiştirdi. Baron mırıldandı: — “Herr G011!,, — Eğer adamlarmız mütemadiyen dostuma bakacak yerde şanjöre bak- salard: sanıyorum ki vesikalar bana kadar gelmiyecekti. Baron #es çıkarmadı. Filhakika bu ihtimali düşünmediğini şimdi farkına varmıştı. Mahir bir adamım fişleri u- Zatirken buruşturulmuş bir kâğıt par- çasını da verebilmesi Kadar imkân da- hilinde olan hiçbir şey yoktu. (Devamı var) BERE GEZ ği ve Yazan: M.S. Iki zekâ arasında yapılacak maç | Sehpaya, elmaslı bir tahta çıkacakmış gibi yürüyeceğini söyliyen idam mahkümu Eş d Anamdan sonra, bana ve karımın namusuna küfretmesi, beni çileden çı- karmıya kâfi geldi. Bütün kuvvetimi topladım, silkindim, altından kurtuk dum, kalktım, bu defa ben onun üzeri- ne çullandım, tıranklarımı gırtlağına bastım, seıkim, sıktım. Olarca kuvve. timle siktim, boğdum.. Rızayı böyle öl dürdüm. Fakat hırsımı daha alamamış- tam, onu parça parça etmek, anama © rospu diyen, beni pezevenk yerine ko. yan bu mendebur adıznın etlerini didik didik etmek istiyordum. Bu hırsla, elim deki çiftenin dipçiğiyle vura vura kafa- #ınt parçaladım, Yüzünü, gözünü tanın- maz bir hale getirdim. Bacaklarını, kok larını kırdım, Sonra omuzuma aldım, Garipler deresine fırlattım, attım. Bir kaç, gün Rıza köyde görünme . yince, ailesi jandarmaya haber verdi. Araştırmalar yapıldı. Derenin alt başın. da bataklığın içinde bir ceset çıkarıldı. Rızanın ailesi, kokmuş, kafası parçalan» mış, yüzü gözü belli olmuyacak bir hal- de olmasına rağmen, hususi oeşkâlin. den, vücudunun bazı yerlerindeki alâ - metlerden çocuklarını tanıdılar. Bunun üzerine tahkikat başladı. Be- nimle beraber dağa avlanmıya çıktığı. mızı görenler olduğu için, karakola gelip bu yolda şahadet ettiler, Beni yas kaladılar, mahkeme karş'sına çıkardı. lar. Ben hâkimlere vak'ayı olduğu gibi anlattım, bu işi tamusuma dokunacak sözler söylediği için yaptığımı söyle. yeme bu sÂzlerimin tasiri almadı — Seni idama mahküm ettik. Merak etme, metin ol... Kararı temyiz eder- sini, Dedi. Fakat sana bir şey söyliyeyim arkadaş! Ben korkmuyorum... O bütün bunları anlatırken, doğrusu içime fenalık gelmişti. Teselli vermek için dedim ki: — Temyiz her halde kararı nakze - der, meselede tahrik var, Hiç merak etmel., Gülerek cevap verdi: — Merak ettiğim yek.. Hiç korkmu. yorum bile! Hem temyiz nakzetmese ne olacak? Ben ölmekten korkmam. Ah, kabil olsa da görsen, sehpaya doğru na- | yürüyeceğim. Sanki, elmasl; bir tah- ta çıkacakmışım gibi öyle yürüyeceğim, ÖTEKİ DÜNYADA DA KAFASINI EZECEĞİML, Arkadaş ka in evrakı temyizden nakzen değil, tasdikan geli, Ru habe. ri, hapisane idaresiyle ter-esta olduğum PİYARAN: 'ONORE DO 'BALZİAK için, ilk evvel ben duymuş, öğrenmiş * tim. Onun kulağına gitmemesi için kimseye söylemedim. Fakat o nereden duymuşsa, duymuştu. Buna rağmen hâlâ fütursuz ve cesurdu. Böyle bir haberein yalan olduğunu söyledikçe; — Teselliye ihtyiacım yok.. Ölümiden korkmuyorum, yemin ederim sanal. Diye cevap veriyor ,sonra gülerek ilâve ediyordu: — Namusuma, anama küfreden he. rifle belki öteki dünyada da buluşuruz. Bir kere de orada kafasını ezerim nâ. mussuzun!,. Nihâyet ölüm günü geldi, çattı, ve © nu sabaha karşı hapisaneden aldım, götürdüler, astılar! ASILIRKEN ! Asılacağını, üm cezasına çarpıla” cağını ve bu etin nihayet bir güf meselesi olduğumu bildiği halde, hir lâ cesurane konuşan, gülen, rahat r# hat uyku uyuyan bu adamın daraği- cına giderken de bu vaziyetini muha foza edip etmediğini öğrenmek istie yor, meraktan üzülüyordum. Sonradan, onun idamıtida hazır bu” lunan jandarma çavuşu, bu merakım izale etti. Gördüklerini şöyle anlattı: “— Âdeta yürüyemiyor, sürükler - yordu. Bacakları sanki birden (bire kemiksiz kalmıştı, Fakat kalkık burnu daha ziyade yükselmişti. Gözleri büs” bütün açılmıştı. Fakat öyle bomboş ve mi öle dl Sordu kü, ddeta biri birine çarpan 'dişlerinin sesi duyulu » yordu. Bir şey isteyip istemediğini sorduk” ları zaman: — İsteyecek bir şeyim yok! dedi Yüzünden kan çekilmişti. Dehşet içinde bir sehpaya, bir etrafına bakti Ve sonra kolları bağlandı, yağlı ipi boynuna taktılar. Bu işler bittikte” sonra, bayılacak gibi oldu, sanki k& mikleri birde! sulanmış gibi gö” desi arkaya düşüt, Dik durmak İçi” güyret gösteriyordu. Bu aralık duyuldu: . — Korkmuyorum. Yemin ederim # hiç bir şeytlen korkum yok.. Haydi saf dalyeyi çekin! . Çingene sandalyeyi çekti. Boğazının etrafında mor bir halk$ peyda oldu. Müthiş tozyik, vücudunÜ görülmemiş takallüslarla bir iki def hoplattı, Dili dışarı fırladı. (Devamı var) “Gerçi güzelliğinizde bir ulviyet, zekânızâa her şeyi kavra- yan bir genişlik, bütün hareketlerinizde bir asalet var; her ne. ye dokunsanız bir letafet vermesini biliyorsunuz; kendi âlemi. nizden olmıyan her şeye gururla, şahane bir azametle baksa. nız da yine kalbinizde meleklerin mürüvveti bulunduğu için, en hakirlere de lütf ile hitab edersiniz. Fakat, Luiz, benim sizi sevmem bunların hiçbiri için değildir. Ben sizi seviyorum. Çünkü siz, zavallı bir garlb için bütün gururunuzdan, azame- tinizden tecerrüd ettiniz; çünkü sizin yanımızda, merhametten, âlicenapça merhametten başka hiçbir gey bekliyemiyecek ka- dar naçiz olan bir adamı bir hareketinizle, bir bakışmızla te- sell ettiniz. > Siz, benim için, gözlerindeki şiddeti hafifletmiş yegâne ka. dınsınız; hem de bana o bakışı, bir adamı hükümdarlıktan baş. ka her türlü kudrete eriştirecek şeylere malik olduğum bir 2a- manda değil, bir kiç, toz içinde bir dane olduğum bir zamanda Jütfettiniz, ben sizi bunun İçin sevdim, Luiz, ve ancak ken- diniz için, hiçbir gizli maksat beslemeden seviyorum; kusur- #uz bir aşk içir koşluğunuz bütün şartları fazlasiyle kabul ede. Tek seviyorum, Ey benim arşı.âlâ'da gördüğüm mabudem, biliniz ki dünya- da Endülüs Arsblarmın bir hafidi var ki hayatı sizindir, o kö- lenizden her şeyi istiyebilirsiniz, emirlerinizi icra etmek onün için en büyük şereftir. Ben kendimi, azad kabul elmemecesi- ne kapınıza kul ettim, buda sırf kulunuz olmak zevki için, bir tek bakışmız, bir sabah İspanyol hotanıza uzatlığınız el için. dir. Beni bir köle diye kabul edin, Luiz. Başka bir şey'dile- mem. Hayır, hiçbir zeman sevilöceğimi ümid etmiyorum; fa. kat belki, sadakatimi görür de bana tahammül edersiniz. Bana, hıyanete uğrayıp kimsesiz bırakılmış kalbimin biça- Nurullah ATAÇ — 36— Çeviren: reliğini anlayıp da bütün asaletinizle gülümsediğiniz o sabah- tanberi sizi takdis ediyorum: siz benim hayatımın mutlak hâ. kimesi, fikirlerimin melikesi, kalbimin ilâhesi, gönlümde parlı- yan ışık, çiçeklerimin çiçeği, teneffüs ettiğim havanın ıtrı, ka. nımın zenginliği, içinde uyuduğum parıltısmız. Bir tek düşün- ce bu saadetimi gölgeliyordu: huduğsuz bir sadakatin, her di- lediğinizi yapacak bir kolun, kör bir köle: dilsiz bir hizmet- kârın, bir hazinenin emrinize amade olduğunu bilmiyordunuz; benim neyim varsa benim değil, sizindir, ben ancak onlarm bek- çisiyim. Sizin olan bir kalb var ki ona her şeyi emanet ede. bilirsiniz, o her istediğini yapacak bir ihtiyar nine, kendisinden her türlü bimayeyi bekliyebileceğiniz bir baba, bir kardeş, bir dosttur; biliyorum ki etrafınızda size bu bislerle bağlı olan kimse yoktur. Sizin ne kadar yalnız olduğunuzu anladım! Bu cesaretim size, nelere malik olduğunuzu bildirmek arzu- #undan doğuyor. Bunları kabul edin, niz, bunları kabul et mekle bana, bu dünyada benim için kabil olan yegâne hayatı, sadakat hayatını bahşetmiş olursunuz. Boynuma esaret zinci, rini vurmakla, kendinizi biçbir tehlikeye almış olmuzsınız: siz- den, kulunuz olduğumu bilmek zevkinden başka bir şey İSt© miyeceğim. Beni ssla sevmiyeceğinizi bile söylemeyin: bunu le olacağını, böyle olması lâzımgeldiğini bilirim; ben sizi uzaktan, hiçbir ümiğ beslemeden, kendim için sevmeliyim. Beni köleliğe kabul edip etmediğinizi bilmek isterim; bana öğrelmekle haysiyetinizden hiçbir fedakârlıkta buli yacağınızı ispat edecek bir delil bulmak için çok uğraştım. GÖ” lerdenberidir siz bilmediğiniz halde ben sizin kulunuz değil gi yim? gerefinize bir şey geldi mi? beni köleliğe kabul ediyori*” pız bir akşam, İtalyan tiyatrosuna gelirken elinizde biri a). vi ri beyaz iki kamelya bulunsun: bir erkeğin, perestiş ettiği ismele, bütün kanımı feda etmesinin timsali. Artık kaderimi © yin edilmiş olur: yarın olduğu gibi on yıl sonra da, hi ir aaatte, bir erkek tarafından yapılması mümkün olmasi emredeceğiniz her şeyi, istediğiniz anda yapacak bahtiys7 köleriz bulunacaktır. iz Pelipe-Hernandez Hamiş, — İtiraf et ki, kardeşçiğim, büyük asilzadeler Li menin ne olduğunu biliyor! sanki sıçrıyan bir Afrika gali zaptediyor ama ne ateş! ne iman! ne samimiyet! baş eğmesinö" bile bir azamet var. Kendimi küçülmüş hissettim ve şaşkın #9" kın: “Şimdi ne yapacağım ?,, diye düşündüm, İşte büyük 8 lar böyledir: onlara karşı hesapla hareket etmek olma, » de tedbirleri suya düşürüverirler. Bu adam hem yüce pir dam, hem de İnsana rikkat veriyor; hem saf, hem de dev giri Bir tek mektubu, Lövleys'lerin, Sen - Prö'lerin yüz mekt0Pi” dan ileri gidiyor. İste hakiki aşk, iste hilesiz, kaçamaksı# ya var, ya yok: fakat olunca da t i teriyor. “Devamı var)