N Drğnı değilmi? Bir eserin değerli Bir arkadaşımız anlattı: “Pazarı Kâğıthanede geçirdim. Şe- ir Nedimin şiirlerine ve lâle devrine &. it bakıyeler arıyarak değil tabii... Çünkü “Cedveli sim,, de Üç çifte ka « yıklar yerine siyah ve iri mendalarm, yaşmaklı dilberlerin dolaştığı yerler- de gizli gizli fal ticareti yapan çinge. ne kadınlarının görülmesi bu gün için tabil telâkki olunabilir. Yalnız şu ıslahat günlerinde gör- düm ki, Kâğıthane, hâlâ İstanbullu - nun arayıp da bulamadığı bir yazlık eğlenti mahalli olmak imkânmı kay » betmemiştir. Gördüğü ihmale rağmen. Bunu da bir taraaf bırakalım., Hazin bir Kâğrthane dekoru içinde, henüz Ahmedi salis devrinin bakıye- lerini! taşıyan; Abdülâzizin eğlence vesilesi addederek dahi olsa tamirine uğramış bulunan Çağlayan kasrının tavanı çökmüş... Bu eser, ya tarihi bir kiymeti haiz. dir, yahut da değildir. Tarihi bir kıy- meti yoksa yapılacak şey onu ihmal ve lâkaydi içinde bırakmak değil, der. hal yıkmaktır. Eserin bir kıymeti Yarsa... o zaman, bilhassa Çağlayan kasrmın bugünkü yarı yıkılmış met- rTuk balini gördükten sonra, acıma- mak elden gelm Kayıp aranıyor İki sene evvelisine kadar mektuplarını aldığım ve Beyazıtta cumhuriyet caddesin de 75 numarah fırında çelışığını bildi- Bim oğlum İnebolutu Çatal Zeytin Çubuklu köyünden Şakir oğlu Mehmet Topçudan İ- ki senedenberi haber alamıyorum. Gören ve nerede olduğumu bilenlerin © adresime baber verdiklerinde nakden memnun 6- deceğimi iin ederim. Babası Şakir Mustafa Çakmakçılar, Ça- kur Han No, 9-7 Piyango Genel Direktörlüğünden: Direktörlüğümüz muhasebe servi- ginde çalışmak 1 (Yüz) lira İ & > mi iki memur almacak- Bu memurların; 1 — Yüksek ticaret mektebi mezu- Bu olması, 2 — Yaşlarmın azami otuzbeşi ml- tecaviz olmaması , 3 £- Hüsnühal sahibi olması, 4 — Bir hastalikia malül bulunma- znası, 5 5 — Askerliğini bitirmiş olması lâ zımdır, Yukarıda yazılı şeraite uygun ok dükları şehadetname ve tasdikname- lerle tevsik edecek taliplerin 9 Hazi- ran 938 güni akşamına kadar İstan- bulda Bahçekapıda Piyango Genel di- Tektörlüğü muamelât servisine mü. Pacnatta bulunmaları . Ex, kingi Prime kumaştan çok güzel biri. ki, *ibisesi. Yalnız, bolero geklinde- Öndeş blüz, ve 18 santim yüksekli. e kuşağın vücutta zarif dura . İçin bu elbiseyi giyen kadının in boyu ve İnce belli olması şart- MESELE Memlekette Dünkü gazetelerin birinde şöyle bir gi- kâyet mektubu gör düm; KONYADA OR- TAMEKTEP İH- TİYACA KAFİ GELMİYOR Konya bir karii » mizden o aldığımız mektupla deniliyor ki: “Konyada bin talebesi olan bir er. kek — orfameklebi vardır. Bu mekte bin Konyaya yaptı fı büyük hizmeti, bin talebesi oluşu kadar hiçbir madde izah ve ispat ede - mez. Yal: bu bin talebeli mektep el verişli bir binadan mahrumdur. Konya ilkmekteplerinin yetiştirdiği yüzlerce yay ru döima buraya başvuruyor. Önümüz- deki okuma yılında bu orlamektebin da- ka çok talebe almağa mecbur kalacağı muhakkaktır. Fakat bu talebe nasıl ve rede barındırılacak. Bu, şimdiden üzerin. de durulacak ehemmiyetli bir yurt mese lesidir. Azami yirmi bin liralık yardım, bu binayı, Konya ilkmekteplerinden ye- tişecek yavruları istiap eyliyecek bir ha- le getirecektir. e Filhakiks Maarif vekâ letinin alâkasile bu moktepde üç yıldan- beri tamirat ve ilâveler o yapılmaktadır. Pakat kâfi miktarda tahsisata kavuşula- madığı için burası, bir türlü ihtiyacı kar. şılıyacak bir bina kaline gelemiyor. Kon- ya için kakikaten çok mühim olen bu ik- diyaç, eğer şimdiden gözönüne alınarak Trim gelen tedbirler ittihaz © olunacak olursa tahsil ml başlar başlamaz karşı- laşılacak olan engel ortadan kalkacak ve bu feyiz yunası, müracaat eyliyen vatan yavrulanna karşı kapılarım kapatmıya- caktır.,, Cidden büyük bir memleket derdinden bahseden bu mektup bana kültür işleri- miz hakkında birçok noktaları hatırlat. tr, Osmanlı devletinin çok kötü (idaresi yüzünden, kurunu vüstaya yakısacak bir Dershanede çalışan (bir talebe grupu tarzda geri kalmış olan maarif işlerimizi ıslah etmek için, cumhuriyet hükümeti bu memleketin idaresini (eline aldığı gündenberi büyük fedakârlıklar yaparak çalıştı. 15 senede kırk elli senede başarıl- ması imkânsız işler gördü. Memlekette cehaletle, büyük mücadelelere girişildi. Ve bugün Türkiyede okumanın faydası, cahaletin kötülüğünü anlamamış tek vatandaş kalmadı. Yeni harf inkılâbı, okuma yazma bi- İenlerin adedini birdenbire (yüzde 80, yüzde 90 nisbetinde arttırdı. İlk mekteplerin sayısı hergün dev adım larile yürüyor. Okuyan ve okumak isti- yenlerin adedi bu kadar çoğalınca, eski kültür kadrosunun, işe gayri kâfi gelece- gi tabitydi. B a, bil ise hoca İğ tirmek çök müşkülleşti ve zamana jhti- yaç gösteriyordu. Bunun için kadroya birçok yardımcı hocalar, muallim mu- avinleri alındı.. Bugünkü lise hocaları kadrosu 2180 hocadan mürekkeptir ki, bunlarm içinde ancak 614 ü tam Tise hocası evsafını ha- izdir. İşte bir çok yardımcı unsurlarla takviye edilmiş olmasma rağmen mem- lekette elân, lise hocalığı buhranı halle- dilmiş sayılamaz, Bundan dolayıdır ki, maarif vekâleti birçok vilâyetlerde, lise açamamış bulunuyor. liiseihtiyacı Bugün 39 dan fazla resmi lisemiz bulunmamasına en büyük âmil muallim adedinin azlığıdır Bugünkü ihtiyaca göre bütün memle- kette resmi liselerin adedi yüzler rakamı nı çoktan aşmışol , ması icap ederken, bugün elimizde an - cak 39 resmi lise « den fazla bulunma- masma en büyük âmil; işte bu mua'- Jim buhranıdır.. Son günlerde yapı lan bir kanunla, lise lerde meccani oku- yan talebelerin yük sek muallim mek - teplerine (girmek mecburiyetine ta - bi tutulmaları, mu- allim ihtiyacını kar şılamak için, çok yerinde yapılmış bir iş olmuştur. Maaril işlerinden anlıyanların hesap- larma göre, memleketin lise (ihtiyacını tamamen karşılamak için lise hocası kadrosunu, dört, beş bin rakamlarma çı- karmak lâzımdır ve bu hocaların da hep sinin tam evsafınm lise hocaları olması birçok noktalardan O İüzumludur. Yani hakiki lise hocaları yetiştikçe, bu yardım cı muallim heyeti kadrosunu kısmak ve hattâ yavaş yavaş tamamen ortadan kal. dırmak icap edecektir. İşte bu avziyete göre memleketteki lise ihtiyacınm ortadan kalkması (için bir zaman daha beklememiz zaruridir ve bu bir hamlede başarılması imkânsız bir müşküldür. Yalnız bir nokta var ki, maarif vekâleti uhu peksl& bir hamlede başarmalıdır. Yukarıdiki şikâyet mektübunda bah- sedilen mesele... N Davar, eski ve gayri sıhhf binalardaki mektepler, terkedilmeli ve talebeler, ye- ri asri binalarda ders okunazlıdırlar, Bu yalnız paraya dayandığı için, her işte bütün maddi engelleri daima orta- dan kaldıran hükümetin, mektep binaları işini de pek yakın. bir istikbalde kökün- den halledeceğine şimdiden inanmamız HABERCİ Lavrens'in evi müze oluyor Y AŞAYIŞI dillerde bir masal olarak dolaşmış olan Lavrens'in ölümünden sonra bir müzesi olacaktır, Meşhur İngiliz casususnun İngiltereye döndüğü gün- den bir motosiklet kazasında öldüğü güne kadar yaşadığı mütevazı ev, halka açılacaktır. Lavrens'i sevenler, hatıra. larmı okuyanlar haftada ilç gün, albayın oturduğu sade ve karanlık odayı, hayatı maceralarla geçen adamın sikü, net ve unutma aradığı çiçeklerle, ağaçlarla dolu bahçeyi görebileceklerdir, Bu ev, üç odalıdır; evin bütün mobilyası uyumak için bir divan, çalışmak için bir masa, bulyaya dalmak'için bir koltuktan ibarettir. Duvarları kâğıt kaplı misafir odası tıpkı bir vapur ka- marasmı andırır. Albâym çalıştığı odada bütün duvarlar raflarla doludur. Bu raflara Lavrensin binlerce cilt kitap- ları yerleştirilmiştir. Birinci kattaki bir odacıkta bir gra. mofonla 500 plâk vardır. Bu plâklar yalnız Vagnerin, Bethofen'in, Mozart'm eserlerinden ibâret gibidir, Lavrens skşam yemeğinden sonra arkadaşı ve kâtibi Pat Krmovles ile bertiber bu odada oturur ve gramofon çalarmış. # Kahve telvesinden kundura boyası İ pa kadar kahve telvesinin hiçbir işe yaramadığı İ zannedilirdi. Halbuki Almanyada kahve telvesinin , gök ehemmiyeti bir madde olduğu meydana çıkarılmıştır. l Tampelhot'da kahve telvesini iptidal madde olarak kul- lanan bir fabrika vardır. On kamyon, buraya hergün bütün Almanyada içilen kahvelerin telvelerini tağır. Bu fabrikada kahve telvesinden, yağ, reçine ve kundura boyası çıkarılır. Bir taraftan da sabun ve sun'i kolofan ismi vezilen muhallil elde edilir. iniiler afyonda eselii arıyorlar NGİLTEREDEKİ insani teşekküller, Şanghaya sı- ğınmış binlerce Çinli ailenin yardımma koşmak i. çin iane toplamaya başlamışlardır. Fakat bu sefalet çok derindir. Toplanabilecek paranm bu işe yetişmiyeceği muhakkak gibidir. Londraya gelen haberlere göre Şanghayda yerleşmiş, Aç, susuz, ve çıplak binlerce insan sefaletlerini unutmak için afyon çekmekten başka çare bulamamışlardır. 1958 yilmm ilk dört ayı içersinde Şanghay afyon ticareti işi- dilmemiş bir miktara yükselmiş, ayda 100.000 ingiliz lira. sı kıymetinde afyon satılmıştır. » Altına hücum A VUSTRALYADAN, Cenubi Afikadan, İngiliz Gü. yanmdan gelen binlerce altım arayıcısı Saskaçvan civarmda keşfolunan yeni altın ocaklarma doğru yola çık. mak üzere hazırlanıyorlar, Altın aramağa gidecek kafi- Jeler bu sefer yalnız hava yolunu takip edeceklerdir. Çün- kü alim bulunan yerlerin merkezi olen Esirler gölünün kı. yuarı altın arayıcıların toplandıkları yerlerden 1000 kilo- metre uzaktadır. 'Tabit şartlar içersinde buradan Esirler gölü kıyılarına kadar gitmek için 50 gün seyahat etmek lâzımdır. Altın aaryıcılarmı götürecek tayyarelerde icab eden tadilât yapılmıştır. Tayyareler altın mmtakasına iki gür. de gidiyorlar. Orada inen arayıcılar altın bulunan saha. nm genişliğini ve ehemmiyetini tahmin ediyorlar, Netice menfi çıkarsa tekrar tayyareye biniyor ve daha uzaklara açılıyorlar, Bu altın madenlerinin keşfi çok müşkül olmuş ve çok masraf ihtiyar edilmiştir. Burada altın aramaya ilk te- şebbüs eden Ryan kardeşler, aramalarının neticesini 20 milyon İranga satmışlardır. Şehirden röportajlar Çocuklarla birlikte bir öğle yemeği Ne güzel manzaraydı o! Bir ilkmektebin, yalnız bir sınıfı, öğretmenleri bayanla gelmişler, bir kır gazlnosunun bol ağaçlı bahçesine yayılıvermişlerdi. Kahveci de amma hoş adanımış ha! Çocuklarm cavul cuvul bahçeye yayılışlarını ve hemen oradaki sandalye ve masalara yapışıp kendi bildikleri gibi istedikleri yerle re kuruluşlarmı görünce hemen güler yüzle çıraklarma seslendi: — Koşun, çabuk çocuklara yardım edin! Derken çok geçmeden ellerdeki çi- kmlar, sepetler, çantalar, gazeteden Paketler açılmaya ve masalarm Üze- rine hem çocuklar, hem de garsonlar tarafından testi testi, surahi gurâhi, sular boş bardaklar yağmaya başladı, Öğretmen, kızlardan beşini kendi ma- sasıma aldı, ötekiler de fkişler, üçer... Üşer, dörder... Başka masalara yerleş tiler. Bilmem nedense okulda ayni s- nıfta okuyan çocuklar burada masa- lara kızlar ayrı, oğlanlar ayrı olarak kuruldular. Anlaşılan bunlar İstan- bulun haylı uzak bir yerinden buraya gelmiş olmalılar ki yollarda hayli yo- rulmuş ve tam öğle zaman: olduğu İ- çin hayli acıkmıştılar. 'Tesadüfe bakın ki bende oradaki bir akasyanm altında ahçıdan ge- tirtmiş olduğum yemeği (yiyordum. Sağ tarafıma ve hemen yenı başıma kurulmuş olan yuvarlak bir masanm etrafma dâ Üç erkek çocuk sırslan mışlardı. Yavrular bana o kadar yakındılar ki benim gözlerim ikide bir, onlarm sofralarına onların gözleri de ikide bir, benim soframa ilişiyordu. Önüm: de ve solumda da kızlar vardı. Belki, beni orada bu çocukların yanı başım da yemek yerken gören bir yabancı beni de onlarm bir öğretmeni sarmış- tır. Kahve bahçesinde, önce, tek başr- ma kte olduğum bu öğle yemeği, biraz iştahasız kaçarken şimdi böyle bir kaç düzine çocuk arasında öyle tatlılanmıştı ki... Lâkin, bir aralık gene iştahım ka- gar gibi oldu. Çünkü suğ tarafımda ve pek yanı başımdaki masayı çevrele- miş olan Üç erkek çocuğun ikide bir gözüme iişen nevaleleri insanda işti- ha mı bırakırdı? Bir kaç dilim ekmek, suda pişmiş üç yumurta, bir iki dilimcik peynir... Hepsi bu kadardı. Benim önümdeki sicak yemek kaplarile bunlar ne kar dar tezat teşkil ediyorlardı. Öteki çocuklarım hele kızların sof- raları kuru köfte, yaprak dolması, sö vüş, çiroz, kutu sardalyası, börek, türlü hamur tatlıları gibi şeylerle do- uydu. Bazan insanm yüreği sizlar mr, sız lar! Bazan insanın ağlıyacağı gelir mi? gelir. Bazen insanm gözleri sulanır mı? sulanır! — Hay Allah müstahakmı vereydi de bugün buraya gelemez (olaydım, hay benim şü yediklerim şu dakika- da zehir, zıkkım olaydı! Derken bir dene bakayım bayan öğretmen: — Cemal, Cemal! Diye bağırdı ve etrafını araştırdık- tan sonra benim yanı başımdaki ağa- cm kalım gövdösini kendisine siper almış olan çocuğu görüp ona sordu: — Siz niçin oraya, kenara çekildi. niz bakayım? Kadın öğretmen fazla bir gey söy. lemeden başta kendisi olduğu halde bütün kızlar ayaklandılar ve herkes kendi nevalesinden birer miktar ya kalaymen çatal çatal, tabak tabak ge- tirip Cemal ile iki arkadaşınm pek ya van kaçan masslarma yığdıkçe yığdı- lar, Utangaç Cemal ile iki arkadaşı ar- tık, boyuna; — Yeter, yeter, bunlar bize çok, ge- tirmeyin artık! O. Cemal KAYGILI ap” Devamı 14 üncüde