Yazan; $. Rober Düma Hemen motosikletime atlayıp son süratle Sirazburga gittim — Raynhardın evrakını elde etmek benim için mümkün... Friburga gidin. ce onları almaktan kolay bir gey ola. mak — Bunu yapabilirseniz fevkalâde bir şey olur ama, yapabilir misiniz? — Niçin yapamıyacakmışım? Me, sele işi süratle (o halledebilmekte; Rayahardın tevkifi şüyu bulmadan Önce evrakı almak lâzım... Bunun için iki gün iki gece bana bol bol k3fi.. — Tehlikeli Rigel. ar kadını bir yalan. m. Raynhard tarafından gönderildiğimi, onun emiryle bazı ev. | rakı alıp götüreceğimi söylerim. Eğ - leneeli bir oyun yapmış oluruz. Gide. yim değil mi? — Gidiniz, Muvaffak olursanız yüz. başı Benua sizi fevkalâde takdir ede. cektir. — Fikri siz verdiniz, takdir de size raci olmak icab eder. — Tehlikeyi ben değil siz göze al yorsunuz. Bu sebeble takdir edilecek olan da sizsiniz. Fakat ihtiyatlı ol . manizı tavsiye ederim. Dikkatli olun. — Merak etmeyin. Hiçbir tehlikeye maruz kalmadan ben bu işi becerece. ğim. Göreceksiniz. Filvaki işi becerdim. Fakat kokusu, benim aleyhime olmak üzere, sonra dan çıktı. Neyse, lüzumsuz gevezelik İ Yapmıyayım; beşıma geleceğini tah. min ettiğim şey mukadderse elden ne gelir? Hemen motosikletime atlayıp sön süratle Sirazburga gittim. Oradan da âı, Çünkü Fransız hüdud muhafızları. mada; Alman hudüd muhafızlarına da gösterilmek üzere Paris ve Berlinden verilmiş iki vesika gösteriyordum. Friburga geceleyin vâsıl oldum. İh. tiyar kadının oturduğu evin kapısını saldım. Ses yok. Kapıyı kıracak gibi çaldım. İhtiyar kadinm uykusu ağır olsa gerek ki, bir türlü duymuyordu. Nihayet güç belâ kapı aralıklandı. — Benim madam İzenberger. Ku . mandanın mutemed adamı Rigel... Kapıdan burnunu çıkardı. Korkak ve endişeli nazarlarla beni süzdü, — Siz misiniz M. Rigel... Bu saatte ne İstiyorsnuz? Saat sa. bahım ikisi.. Kumandan ne istiyor? — Bağırmayın madam, Komşuları uyandırmaya lüzum yok. Ne istediği- Dİ size anlatacağım. Motosikletimi duvara dayadım. A- yağımı kapı aralığına soktuktan son. ra muhavereye devam ettim: l hududu geçtim. Hiç bir hâdise olma- | — Birakımız içeri gireyim. Söyliye- ceğim şey mahrem ve hususidir. Nihayet içeri girdim ve masalımı anlattım. Kadın sordu: lektrik lâmbasının sönük ışığı altında korkunç bir cellâd manzarası arzet . miş olmalıyım ki, ihtiyar kadın büs- bütün sapsarı kesilerek oturduğu İs- — Kumandandan bir kâğıt getirdi. | kemleden aşağı kayıverdi. Kendi ken- niz değil mi? Size evrakı teslim ede. bilmem için bir kâğıt getirmiş olma: nız lâzım. Plânım alt üst olmuştu. Kumandan. dan bir kâğıt getirmiş olmam tabii mevzubahs değildi. İsi zorbalığa dök . mekten başka çtre yoklu. Hemen yan odaya koşup telefonu ya kaladığım gibi çekerek telini kopar - dım. Kadın çığlık çığlık bağırıyordu. Üzerine atıldım. Ağzmı elimle tıka. dım. Yanlış ve acemi manevra; az kal dı istemeksizin katil oluyordum. Tak- ma dişleri elimin altından gırtlağına doğru kaydı, kadın boğuluyordu. Yü- zül evvelâ kızardı, sonra mosmor oldu. Gözleri oyuklarından fırladı, Elimi çektim, artık bağırmaya cesaret ede. miyordu. Çünkü kulağına fısıldamış- tım; — Bağırırsan seni boğarım! 'Tirtir titriyordu. Sordum: — Kumandan Raynhardın evrak çantası nerede? Söyle. — Bilmiyorum. — Biliyorsun. Söylemezsen sevgili âmirimin felâketine sebeb olacaksın. Onun ölümlü mevzubahs, anlıyor mu. sun madam İzenberger. Allahaşkına söyle, çanta nerede? İhtiyar kadın inledi: — Kumandana yemin ettim; evra, kımı nerede sakladığını kimseye söy- lemiyeceğime yemin ettim, Eğer onun getirmiş muz söylerdim; fakat gimdi... — Dediğin iki satırlık puslayı yaz mağa vakit var mıydı diye sormuyor. sunuz. Hem size fazla izahat vermeye mecbur değilim, Çabuk cevab ver: ev- rak çantası nerede? Cevab ver, yoksa seni geberteceğim! Dudakları titriyor, ağzı açılıp kapa. nıyordu. Bir dua mırıldandığı sanıla. bilirdi. İğreti dişleri, takır takır, korkusuna tempo tutuyordu. Çünkü sabrım tükendiği için ellerimi ihtiyar kadının gırtlağına doğru tehditkâr bir şekilde uzatmış bulunuyordum. — Madim İzenberger, diye gayet sakin bir sesle tekrar söze başladım. Çantayı iki dakikaya kadar bana vermek niyetinde değilseniz şimdiden duaya başlıyabilirsiniz. Evin mevtai sessizliği içinde ve ka- ran'ık dehlizdeki on beş mumluk e - BANASAADA MI ERE EDENE ELE» dime; — Eyvah! dedim. Kadını fazla kor- kuttum, Öldüyse mahvoldum demek - tir. Evrakı #lamadan beyhude yere katil oldum galiba! Bereket versin kadın ölmemişti. Yerden kaldırıp tekrar iskemlesine o. turttum. Ellerine vurdum, yüzünü, boynunu uğuşturduru ve nihayet beş dakika uğraştıktan gonra ayıltmağa muvaffak oldum. Sonra sol göz kapa- ğı oynadı, Dehşetle bana bakarak mı. rıldandı; — Bana fenalık yapmaymız. — Korkmayın. Çanta nerede? — Göstereceğim. Peşimden gelin. Yeminini filân hep unutmuştu za. vallı kadn. Ölmektense yemininden dönmeyi tercih ediyordu. Kuzu gibi muti, bacakları üzerinde titriyerek beni kendi yatak odasına götürdü. O- radaki bir kasanın zahmetle başma gömeldi, Kasayı açtı ve içinden çıkar- dığı çantayı titriyen elleriyle bana u. sattı, Of! nihayet çantayı ele geçirmiş- tim, — Teşekkür ederim madam, Görü. yorsunuz ki ben hirsiz değilim, Ka. #anızda birçok para ve esharn olduğu- nu gördüğüm halde onlara el bile sür- müyorum. Size biraz sertçe muamele ettim ama, herhalde kusura bakmaz. smiz; ne a m m ez dan için hayat memat meselesiydi. Şimdi kasayı kapatabilirsiniz. Kasa küpaninca, kadına yatağına girip yatmasmı söyledim. İtaat etti, Ben evden çıkar çıkmaz ortalığı aya. ğa kaldıracağından emin olduğum i. çin ihtiyat tedbirleri almayı da ihmal etmedim. Odanın bir köşesinde buldu- Zum yün kuşağı ikiye ayırıp bununla kadının ayaklarını ve bileklerini bağ- ladım, — Çırpınmaya üzüm yok madam. Size fenalık yapmak niyetinde deği . lim. Komşuları geceysrısından sonra uykularmdan uyandırmanızı doğru bulmadığım için böyle yapıyorum. Kimseye bir şey söylemiyeceğinize ye- min edin: — Yemin ederim, Ne isterseniz ona yemin ederim. 2 HAZTRAN — 1938 e Yazan: M.S. Kadehleri yuvarlarken anlattılar: Bir kuyumcu dükkânından bir kaç mücevher kaldıracaklık / Ni Yutkundu, söylemek İstemedi, sonra: — Mademki mahküm olduk, cezayı söylemekte bir mahzur yok! Diyerek anlatmağa başlar. PIRLANTA YÜZÜK TAŞLARI — Bakarada temizlenmiş, on parasız kalmıştım. Tam manasile Dıragon dum. Beyoğlunda Galavani sokağında şimdi Kallavi sokağı- arabacı namile maruf (F.) nin barbut oynattığı kü- çük kahvede pis pis düşünüp pinekler ken meslek arkadaşlarımdan (S.) We (A, O.) geldi. İkisi birden: — Biz de seni arıyorduk. Bir iş var baydi kalk!.. Diyerek, kolumdan çekip kaldırdılar. Hep beraber sokağa çıktık. Balık pazarındaki Şişeye gittik -Burası bir meyhanedir, rakıyı kâr almadan, fab- rikanın yüzdeliği ile satar. Yalnız me- ze parası alır. Akşam sabahı İsra dairesi gibi kalabalıktır. İğne atsan yere düş- mez“ başladık içmeğe, Kadehleri yuvarlarken işi anlattılar, Eski Venedik sokağının köşesindeki kuyumcu dükkânından bir kaç mücev- ber kaldırmağı - kaldırmak külhanbeyi argosunda çalmak manasına kullanı Lr- teklif ettiler, Plân şu idi, Dükkâna hep beraber gideceğiz, tıp- kı tuhafiyeci dükkânmda yaptığımız gi bi, iki kişi dükkânciyr, çırağı falân mal çıkartarak oyalıyacak, meşğul edecek- ler, ben de işliyeceğim. (İşlemek: çal- mâk argo) Vaziyet müsaid olursa, dükkâncıyı lâfa tutan, beğendikleri saat, yüzük ta- gı İnlân üzerine pazarlıklar yapan urka- daşlar da bazı şeyler çalacaklardı. Arkadaşlar tuhafiyeci dükkânma hır“ sızlığa beraber gittiğimiz adamlar oldu- Zu için işi idare etmek noktasından kor- kulacak bir şey yoktu. Sonra, ikisi de usta, kurnaz hırsızlardandı. Kuyumcu dükkânlarında daima halkasız pırlanta yüzük taşı çıkartıp sazarlık ederler, Pazarlık esnâsında mühakkak bir iki taş kaldırırlardı. Dükkâncı şüphelen. mesin diye de ufak bir şey, sekiz on li- ralık bir kol düğmesi, bir saat falinda alırlardı. Bu şekilde, hep beraber bir çok işler yaptık. Hiç piyastos olmadı, - Piyastos olmamak, yakalanmamak (demektir. Argo Arkadaşlar dükkâna gitmişler, içeri girmişler, mal çıkartmışlar, hattâ yemle me olsun diye küçük bir şey de almış- lar, pazarlık sırasında tertibata dikkat etmişler, dükkinda patronla tezgâh- *EUEN YİA ZİAİNKİ jake iieke)! dardan başka kimse olmadığını anla- muşlardı. İki gün sırtı sıra, ben de dükkânm karşısında durdum, hangi saatlerde ten ha, hangi saatlerde kalabalık olduğunu tesbit ettim. IŞ BAŞINDA! Ertesi günü, öğleden bir saât evvel, evvelâ (S.), on dakika sonrada ya nımda (A. O.) olduğu halde ben ku- yumcu dükkânına daldık. Biz gidince , « kadar (S.) yüzük taşlarını çıkartmış pazarlığa bile başlamıştı. Onunla tez- gühdar meşgul oluyordu. Bizimle de patron meşgul olmağa baş ladı.. Yüzük taşlarını önümüze koydu. (A. O.) tediike başladı. Çatlak olup olmamasına dikkat ediyor, pertavsızla bakıyor, inceden inceye muayene edi- yordu. (5...) de çekişe çekişe pazarlık ya- pıyor, çok ustalıkla oyalıyordu tezgâh. tar... Ben, arkadaşımın ince tetkiklerinde usanmış gibi bir tavır takunarak oOya- rından ayrıklım. Dükkânın içinde ge - zinmeğe başladım.. Bir şey kaldırmaya müsait vaziyet yoktu. Bütün saatler, yüzükler, şunlar, bunlar dolaplarda idi, Dolapları, camekânları şöyle bir yokla- dım. Felâket? Hepsi de kilitliydi, Yalnız, demirden yapılmış dolap gi- bi bir şey dükkânm bir kenarında du. ruyordu. Bunun da kilitli olduğu muhakkak « ti. Faköt, bu pencerelere konulan de mirler gibi parmaklıklı bir dolaptı. “İc Şöyle yanaştım, elimi sokmak tecrü- besinde bulundum, Nafile! Elim girmez di, Bu parmaklıklı vitrinde öyle güzel şeyler de vardı ki.. Nasıl edip te, şura. dan bir iki şey kaldırayım diye bir ma- nita - kurnazlık düşünürken, aklıma ce- bimdeki ökseler geldi, KUŞ ÖKSELERİYLE HIRSIZLIK! © Adetimdir. Böyle kuyumcu dükkân - larına İşe gittiğim zaman yanınmd dai. ma Ukse bulundururum. Hani şu bildi- ğimiz kuş tutmek için kullanılan ökse- ler yok mi, işte onlardan.. Bir biçimine getirdim, ceketimin iç cebinden ökseyi çıkardım, cebime yâ- pışmasın diye sardığım kâğıdı çıkardım büktüm. Tekrar cebime koydum. Son- ra parmaklıklı vitrine yanaştım. Ökseyi deliklerden birine daldırdım, Bir yüzü. gün üstüne bastım, yapıştı, hemen çek- tim, çıkardım, yapışkan maddenin Us- tünden aldım, cebime attım, (Debamt var) BALUZ'AK Ama benim tevekkülim ancak yorgunluğumdan geliyor. He. Büz hayatı düşünmiyecek kadar manastıra yaklaşmadım. O- zalga, ne olur ne olmaz diye, bana birkaç tavsiye mektubu ver- mişti; bunların biri de bir kitapçıya İdi. Bu adam burada va. tandaşlarımıza, Galinyani'nin İngiliz'lere ettiği hizmeti ediyor. Bana, saati üç franktan, sekiz talebe buldu. (e Herbirine iki günde bir gidiyorum, yani günde dört saat okutup on İki frank kazanıyorum: benim ihtiyaçlarıma fazlasiyle yeter. Urraka buraya geldikten sonra ders'erimi başka bir İspanyola devredip adamcağızı bahtiyar etmiş olurum. Hillerin . Bertin sokağında, kiracılarının yemeğini de veren fıkara bir dul kadınım evinde oturuyorum. Odam cenub tarafın. da, önünde küçük bir behçe var. Hiçbir gürültü duyduğum Olmuyor, hep yesillik görüyorum, günde beş franktan fazla da hareetmiyörum; Basılı Denis'in Korint'teki hayatmı (1) sürü- yorum: bunun nekadar sakin ve saf zevkleri var, höyret eder. sin. Güneşin doğmasından saat ona kadar pencereme Oturup bahçedeki iki İspanyol mebatma, yasemin yığınları arasında yükselen Katırtırnağına bakarak tütünlimü içiyor, kahvaltımı ediyorum. Yasemin ile katırtırmığı: beyaz zemin Üzerine altın sarısı: damarlarımda Endülüs Arablarınm kanı bulunan bir adam bunu görür de titremez mi? Seat onda yola düzülüp dör- de kadar derslerimi veriyorum. Dörtte eve dönüp karnımı do- yuruyor, yatma vaktine kadar tütün içip kitab okuyorum. Ça, lışma İle düşürmesi, yalnızlık ile dünyayı biribirine mezceden bu hayatı uzun zaman sürebilirim. Yürü, var, ey Fernando, bahtiyar ol, unvanımdan fcragütte hlebir gizli maksat yok: ne EHesinci Karolus (Sari - Ken) gibi pişmanlık duyuyorum. be de Napoleon gibi tekrar başa geç. raek arzusunu, Vasiyetnamemi yazdığımdanberi beş gün ve beş Nurullah ATAÇ mz gece geçti, bu bana beş asırlık gibi geliyor. Unvanlar, rütbeelr, mal ,mülk gözümde sanki hiç olmamış gibi, Mademki aramızdaki hail (2) artık kalktı, sana kalbimi a. çabilirim, sevgili kardeşim. Ağırbaşlılığın, ciddiyetin kelm zırhı altında bu gönül, kendini şefkat ve sadakatle vermek İs- terdi; fakat hiçbir kadm bunu anlıyamadı, tâ beşiğindeyken bana verilmiş olan kız bile, Siyasi hayata o kadar ateşle atıl. mam sebebi işte buydu. Bir sevgilim olsmadığı için İspan. ya'ya gönül verdim. İspanya da elimden kaçtı! Artık hiçbir şey değilim, demek ki artık o harab olmuş ben'i uzun uzun gözden geçirip hayatın ona niçin geldiğin! ve ne zaman gideceğini, dünyanın en k!barca yeğit ırkın baş fazi- letlerini, Afrikalı aşkımı, sicak şiirini son evlâdında niçin canlandırdığını; bu tohumun sert kabuğunu muhafaza edip bir sak vermemesi, şaşaadar bir keis Üzerinden şarkın güzel koku. Jarmı etrafa yaymaması doğru olup olmıyacağını düşünebili. rim. Ben daha doğmadan ne suç iş'emişim ki hiçbir gönülde aşk uyandıramadım ? Tâ doğduğum glndenberi,. nihayet arık bir kumsala düşmeğe mahküm könhe bir enkazdan başka bir şey değil miydim? ruhumda atalarımızın çöllerini, güneşin hiç Çeviren: bir ot bitirmemecesine kavurup aydınlattığı çölleri bulu yorum. . Ben, inkıraz bulmuş bir ırkın mağrur evlâdı, faydasız bir kuvvet, gayesiz bir aşk, ihtiyar bir delikanlı olarak ölüm denilen son lütfu neredeysem orada, hiçbir yeri özlemiyerek bekliyeceğim. Bu sisli gök altında, bütün bu irüller içinde hiç bir kıvılcım alevi canlandıramıyacak. İsa'nm ki gibi benimde son sözüm: “Tanrım! beni bıraktın, Tanrım!,, olabilir. Bu müt- hiş sözün sırrımı kimseler araştırmamış. Sen de ve Marla'da yaşamakla nekadar bahtiyar olduğumu tasavvur edebilirsin, Fernando! ben bundan sopra size, eseri il8 iftihar eden bir yaratıcı gururu ile bakacağım. Biribirinizi s€ vin ve daima sevin, beni kederlendirmeyin: sizin aranızda çı$” cak bir fırtma, sizden ziyade beni Üzecektir. Annemiz, hâdis© lerin bir gün ümidlerine hizmet edeceğini sezmişti. Bir ars5” arzusu, belki kendisi ile Allah arasında aktedilmiş bir mukav€” ledir, Zaten o, gayb ile temas edip istikbali görebilen sırrı 89” laşılmaz insanlardan değil miydi? onun alumm & Felipe'nin mevkiinin de, mallarınm da Fernando'ya geçmesisi İstediğini kaç defa okumuştum! bunu kendisine söyleyince bi ba iki damla gözyaşı ile cevab verir ve hem senin, hem olmasr lâzır 4 *len, fakat yenilmez bir aşkın yalnız sana dd dığı kalbinin yaralarmı gösterirdi. Eminim ki siz nikâh gün' Jisele başlarmız: eğdiğiniz gün onun gad ruhu da beşler. Üzerinde uçacaktır. Artık gelip Felipe'nizi de okşıyacak © rız, Donya Klara? görüyorsunuz ya! o, sizin istemiye İst dizleri Üzerine ittiğiniz kızı da sevgili oğlunuza veriyor. (Devarı var) (1) Sirümuza kral Genç Denis Mildddan evvel 84 senet” de ilsinci defa tahtından indirilip Korin'e sürülmüştü; orade calık etmiş. hanife (2) Yani küçük kardeşin, hanedan reisi olan Hüyük #0 kulluk derecesinde hürmet ve itaat meobyriyeti.