On yıl ıztırap çektim; fakat her şeyi öğrendim. Bilhassa insanları ve iç yüzlerini ... a ai ON YIL EVVEL, ON YIL SOÖNRA 1918... Tam on yıl evvel, İstânbulun — ilik, güneşli ve çiçek kokulu bir yaz sabâhın da kaybettiğim hürriyetime on yıl sonra 928 temmuzurda, yukarı - Anadolunun girin, güzel bir şgehrinde kavuştum. On yıll.. Bu uzun mihnet yılları natıl — geçti. Neler gördüm, neler işittim, neler din- ledim. Manevi hüviyetimi kamçılayan bu aet intibaların acıklı serpintileri bi- Te başlı başına bir facladır. Kanunun sert ve fakat itinalı — elile toplanan, ekserisi sinsi ve — karanlık Tuhlu mahkümların bür insanlara kar- gı bilseniz ne haşin, ne kötü düşüncele- Ti, hapiskanelerin ne garip teamülleri vardır. Mahkümlar, hapishanelerde, — dözt duvar arasınıda yaşarlar? Ne yaparlar? Natıl eğlenirler? Nasıl vakit geçirirler? Nötil geçinirler?.. Bunlar, ibret ve dikkatle tetkike de- ğer birer enteresan mevzudur. Ben ha- pishanelerin karanlık hücrelerinde, kes vetli kovuşlarında tam ön yıl yaşamış, yaşamış değil yaşlanmış talisiz bir in- #önım ! Muhtelif hapishanelerde geçirdiğim ©h yıllık mahkümiyet devresinde bir Çök canilerle, hırsızlarla, yol kesenler- le, yankesticilerle, pandoflacılarla, idam Mahküilarile düşüp kalktım. Çeşit, çe Yit intanlarla dost, ackadaş, oldum. Onr larla Bir koyuşta yattım, yıllarca bir a yedim, böylece büyük cinayetlerin içyüzlerini, birçok vakala- yın esrarını hırsızların, yolkesenlerin yaptıklacı soygunları bizzat vakaların Yahramanlarının ağırlarından — bütün tafsilât ve teferruatile dinledim. Şimdi, on yülık ömrüm, hürriyetim bahasına mal olan bütün gördüklerimi, balta ile, odun keser gibi İnsan kolası kesen, öldürdükleri adamların cesetle- Tini ufak ufak, tepkr yemeklik et gibi doğrayan katillerin maceralarını, ana, baba ve kardeş katillerinin vicdansız- Tıklarını; aşk ve kıskançlık facialarını, hapishanclare esrarın nasıl sokulduğu Hu, nasıl içildiğini; mahkümların nasıl kumar oynadıklarını, kumar yüzünden yapılan cinayetleri; hapishanelerder mHasıl silâh yapıldığını, bapishane kav- galarını, dam ağalarının rollerini işit- tiğim, dinlediğim, gördüğüm gibi an- Hatacağım. Okuyucular, bu vakalar, portrelerini $izeceğim tipler, bir muharririn muhay yilesinden çıkmış, uydurma şeyler de- Bildir. Hepsi hakiki, doğra, olmuş var kalardır. Bunlar, doğrudan doğruya hapishanelerden alınmış ve bir objek- 'tif sadakatile sütunlara aksettirilmiş hakikatlarden başka bir şey değildir. Tekrar ediyorum, bu yazılar uydur- a hikâyeler değil, insan ruhunun eri- Şilmez karonlıklarımı aydınlatan - birer Vvesikadır, * ÖLÜLER EVİNDEN DİRİLER DİYARINA Ön yıl evvelki gibi, güzel, lik ve çi- Sek kokulu bir yaz sabahr.. (xxx) ha- Pisbanesinin yeşilliklere bürünmüş bah- çesindeyim. Mahiyetini hâlâ kavraya- Madığım garip, ezici bir heyecan var kalbimde.. Asabıtm titriyor. Toacn on yıl, manevi varzlığımda taşı" dığım ağırlık biraz hafifler gibi oldu. Yularca, kaarnlıktan işiğr unutan göz- lerime biraz fer geldi. Fakat sendeliyo- Tüm, tıpkı bir sarhoş gibi. Rubumda bu değişikliği uyandıran hapishane müdürünün şu sözü oldu; — Cezomız tamam oldu. Artık bür sünür! Bir daka! Arkamdan bir ses, gardiyanın mev* evdiyetimi yıllarca hırpalayan tok «e- siz — Dur biraz! Müddelumum!liğe gi- deceğiz! B Bu sos, aşinası olmaklığıma rağmen, beni titretti. İtiyadi bir alışkan'ıkla dur- dum ve sendeledim. İki jandarmanın önünde mağrur bir ada ile bana yaklaşan gardiyanın önü tıra yürüdüm. Adliye dairesi uzakta resine doğruca Cumhburiyet müddei- umumiliği kalemine götürdüler. Bizden evvel gelmiş clan hapishane değil, ancak 30-40 metre mesafede idi. Hükümet konağının bir köşesine sıkış- mış, daha doğrusu sığınmış adliye dai- kâtibi, beni görünce elindeki Hdotyayı böşkâtibe uzatırken beni — göstererek dedi ki: — Bu mahküm on seneyi ikmal et- ti, bugün tahliye edilecek, Bu söz üzerine kâtipler, kumanda alan astkeri bir mülreze çabukluğila ellerindeki kalemleri bıraktılar, gözle- tini bana diktiler. İtiraf edeyim: Bu bakışlarda daha ziyade rikkat okunuyordu. Birkaç da- kika #onra başka bir odaya götürüldüm. Temiz giyinmiş, vakur ve ayni zaman- Bde güler yüzlü bir zatla karşılaştım; Müddetumum!!. Mağdurların hukukunu mahkeme sa: lonunda ketkin, çelik gibi sert sözlerle müdafaa eden, âmme hukukunun bu kudretli hâmisi çok tatlı ve yumuşak bir sesle beni teselli ettikten «onra: İhtiyarsız ancak şu iki kelimeyi mırıl- dandım: — Ooh, hürriyet!. Akiliye dairesinden çıktım, geniş bir nefes aldım. Ciğerlerime dolan hür ha- va, beni adeta sarhoş etti. Parlak öğle güneşi gözlerimi kamaştırdı.. Neden böyle oldüm? On yıl içinde have almamış, güneş görmetniş miydim? Bu ilâhi tesir neden iDeri geliyordu?. Bütün benliğimi kaplâyan bu ruhi haletin şaşkınlığından kurtulmaya ça- hgırken, hakikatin acı ve sert kamçısı kulaklarımda şakladı. muhayyilemde istifham işareti şeklinde Üç ışık belir: di: Ne idim? Ne oldum? Ve şimdi ne olacağım” Tik ve son sorgunun mevzuumla hiç alâkası yok, bunun için bunların üstün- de dürmüyorum. Ne oldum?. Ç Ne olacağım, hapsoldum, on yıl 1z- tırap çektim. Bütün manasile her ge- yim mehvoldu, Fakat her şeyi öğren- dim. Bilhassa insanları ve içyüzlerini!. İşte bunları size yazıyorum, Jardan, bugün, süngülü iki jandorma- nin ortasında adeta sürüklenir gihi yü- tüyordum. Hem de ne yürüyüş: Biz elimde büyücek bir bavul, diğe- vinde ağzı kırık boş bir desti ve yemek Tıbbi, kültürel ve sosyal ihtiyaç- ları merkezileştirmeliyiz Medeni vasıtalardan istifade edebilmek için tek çare, vatandaşların, mümkün mertebe toplu ve birbirlerine bağlı bir halde yaşamalarını temin etmekten ibarettir Dün bu sütunda, 50,000 - nüfustan aşağı şehir olmaz, demiştik. Bununla 50,000 kişiden daha az İnsanın yaşa- dığı yerde, bütün modeni ihtiyaçlara cevab verecegk tosisat yapmaya mad. deten imkân bulunamadığını aöyle- meok istemiştik, Bu iddiamızda bugün yine ısrar e. deceğiz. Kuvvetli ölektrik coreyanı, bol su, tiyatrolar, sinemalar, konferans ve konser salonları, senfonik orkestra . lar, kültür parkları, milli kütüphane veya milli kütüphaneler, liseler, met- lek mektepleri, nümune bağlar, nü- mune bahçeler, hastaneler, mükemme! eczaneler, mütehassıs operatörler ve Baire ve salro, kimsenin uğrağı olmı- yan bir çölün ortasında zoraki olarak bulundurulamaz, Filvaki her medeni insan için tiyat. To, sBinema, könser, konferans, kütüp- hano bir ihtiyaçtır. Medeni bir insan, tesisatı tam ve mükemmal bir hasta, nenin, bir iki tabib ve operatörün, dişçinin ve hattâ iyi manikür yapan bir iki kızın bulunmadığı bir yerde ra. hat edemez. Fakat medeni insanm ra- hat ve gönül forahlığıyla yaşıyabilme- kırıntıları ile dolu ufak bir sepet.. Ruhi acılar altında mecalsiz adım- harla ilerliyor, halkın mütecessis bakış- lacından biran evvel kurtulmaya çaba* kyorum. Yarım saate yaklaşan bu acıklı yol- tuluk, şehrin müntehasındaki hapishae- nenin kapısında nihayet buldu. Jan darmalar, beni hapishanenin baş ger- diyanı olduğunu sonradan öğrendiğim “| bir adama teslim ederken: — İhtilâttan memnuduür, Tevkif müzekkeresini sonradan göndereckler! Dediler ve süngülerini kenma yer- leştirdikten sönma geri döndüler, Ancak bir hamalın taşıyabileceği eş- yalarımla, temmüuz güneşinin altında, bana çok uzun görünen bu yürüyüşten bitap düşmüştüm. Susuzluktan içim yanmış, boğazım kurumuştu. Ne de ol- Bo, bir bardak suyun esirgeneceğine ihtimal veremediğim için, vaziyetin icap ettirdiği hürmetkâr ve mütevazi bir tavırla: — Başefendi, dedim, bir su emreder- misiniz? Dik ve sert bakışlarile beni süzen muhatabım, yazı tmasasına benzetilmek #stenileh dört ayaklı bir tahtanın üze- rindeki elbise fırçasının tahta taralı ile masa müsveddesine şiddetle vurdu ve: — Gardiyan! Diye bağırdı; Bu tarzda çağrılmaya alışkanlığı tav rından belli olan bir garkliyan içeri gir- di, askeri selâmla sivil temannası arar sında, ilk defa burada gördüğüm garip bir tarzda gardiyan başıyı — selâmladı. Ve dimdik durdu. Baş gardiyan şu emri verdi: Tenton amca seyrüsefer memuru Yazar: | ŞEKIP GÜNDUZ Bİ, nasıl bunlarm mevcut olmasğına bağlıysa, bu müeâseselerin ve bu mü- tehasataların bir yerde bulunabilmesi de ancak o yerde en az 50 bin medeni insanın toplanmış bulunmasiyle ka . bildir. Hükümet, memleketteki bütün ço. cukların lise tahsili —yapmasından memnun olur. Fakâat bu arzusu ne de. rece kuvvetli olursa olsun, her köyde değil, hattâ her kaza merkezinde bile bir lise kurmasma imkâün yoktur. O halde ne olacak? İnsanlar mode- ni ihtiyaçlarını “mehmaemken,, karşı- Iryabilecek vasıtaları bulmak için hep 50 bin nüfuslu gehirlere mi göç ede- gekler? 10 bin, 20 bin, 30 bin nüfuslu yerlerde çocuklar lise tahsili görmek Aimkânını bulamıyacaklar mı? Köylü. ler, operatör bulamadıkları için, men- debur bir apandisit yüzünden ölüme mi mahküm kalacaklar? Elbette hayır... Hükümet, bunun i. çin bazı tedbirler bulmuştur, bazı yeni tedbirler araştırmaktadır. Fakat hü . kümetin büsnüniyeti mekadar engin ve bu işe sarılışındaki azim ne derece kuvvetli olursa olsun, nüfus kesafeti :L!:;ı:sa ne köyün, ne de küçük kasa- tıbbi, kültürel ve sosyal ihtiyaç- deni vasıtalardan istifade edebilmek için tek çare, vatandaşların, mümkün mertebe toplu ve biribirlerine bağlı bir halde yaşamalarını temin etmek. ten ibarettir. Nasıl yapabiliriz bu işi? 25 şer bin nüfuslü iki, kasabadan birini veya o- Nar bin nüfuslu beş kasabadan dördü. nül yıkıp ortadan kaldırarak hepsinin ahalisini geride kalan beşinci kasaba- da mı iskân edelim? Yahut köylerden halkı şehirlere mi çekelim ? Hayır... Bu derece hayali olmaya lü- zum yok. Biz bir fante>i yapmadığı- mıza kanliz. Tamamiyle realist görü. yor ve realist konuşuyoruz. Bir gşehrin kurulmasını ve büyüme- sini birtakım zaruretlerin neticesi nd. dederek, bir noktada insan terakü - münün birtakım sosyal ve ekonomik kanunlara tbi olduğunu bilerek konu- şuyoruz. Ne köylerden en yakm kası- balara göç edilmesini, ne do birkaç küçük kasabanımn bir kalemde şekirler cetvelinden tayyedilmesini toklif et- mek niyetinde değiliz. Teklif edeceği. Miz şey, yapılması gayet tabil, ve za- :lırr( olduğu kadar mümkün olan şey- Şöyle ki; 1 — Tedrisatı birleştirmek tarafma gitmeliyiz. Her köyde bir mektep yapmak cihetine gitmektense, çok kö- yü bir mektepten istifade etlirmek eihetine gitmeliyiz. 2 — Sıhhi müessese ihtiyacıni bir- leştirmek tarafma gitmeliyiz. Yani her nahiyede bir dispanser, bir ecza. no bulundurmak imkânlarınt aramak- Ja vakit kaybedeceğimize birkaç nahi- yenin ve yüzlerce köyün sıhbi ihtiyaç. larmı bir merkeze bağlamalıyız. 3 — Tiyatro truplarmı ve seyyar sinema makinelerin! köy köy dolaştı- racağımıza, köylülerin bu eğlence ve terbiye ihtiyaçlarını kasabada gider. melerini temin etmeliyiz. Velhâsil; Tedrisat, sıhhat, eğlence ve saire ve saireyi merkezileştirmek imkânlarını aramalıyız. Asfalt yol, otomobil, telefon ve hat- tâ tayyare devrinde köyü ova ortasın- da veya dağ başmdaki yalnızlığından kurtarıp gehrin yanıbaşma ulaşlır- mayı ihmal etmemeliyiz. Bunun tatbik? şekli gudur; Bir kazanın bütün köy ve nahiyele- Ti, yaz ktş otomobillerin rahat rahat sefer edebilecekleri geniş şoselerle ka, sabaya bağlanmalıdır. Gerek küçük köylerin, gerek nahiye berkezi olan büyük köylerin çocukları her gün ka- sabadaki lisenhmr husust otobüsleri ile gelip gitmelidir. (Pek uzak - köylerin gçocukları için, tabif Hiaelerin bir yatak- x kısmı olür). Kasaba hastanesi için iki tane sıh- hi imdad arabası almalıdır. Bunlar köylerden telefon edilince tıpkı İstan- buldaki gibi, çanlarını çala çala, son süratle gidip hâstayı veya yaralıyı â. l ve kasaba hastanesine nakleder, Kasabanın itfaâiye kuvveti de mo- törleştirilmeli ve bütün mımmtaka köy- leri bundan istifado etmolidir. Köyler ve nahiyeler kasabaya bağ- lanmca her kasabanin etrafında bir nevi banliyö teşekkül etmiş olacak ve merkezle münasebetleri bu kadar sık- laşan köylüler kasabayı az nüfuslu ol. maktan kurtaracaklardır. Peki, her köyü kasabaya bağlıya- cak muntazam yolları hângi parayla yapalım mr denecek? Buna da covabrmız hazırdır: On para sarfetmeden yapılacak bir iştir bu. Böyle mühim ve geniş bir işe para mı yeter? — Neyle yapacağız öyleyse? — Almanlar, Bulgarlar, Ruslar ne Hle ve nasıl yaptılarsa, E1 kuvvetile ve “gönüllü angarya,, İle. ... Kaszabalarımıza, tedris, sıhhat ve eğlence bakımından da böyle bir mer- kezi mana vermezsek, kaza merkezle. Timizin kıymetelri vergi almağa, asa. yişi temin etmeye ve adalet tevziine çalışmaya İnhisar edecek ve birçok kasabalarımız ebediyyen onar bin, yirmişer bin nüfuslu kalmaya mah. küm edilmiş olacaktır. Şekip GÜNDÜZ Eski Radyo Makine ve parçalarımı satmak ve al- mak veya evinde tamirat yaptırmak istiyenler açık adreslerile İstanbul 743 posta ku-