——— aa OMİSER Gilles, yeraltı. tramva- yından çıkınca evvelâ bir durak- ladı. Sağda bir kahve, solda bir kahve, Acaba hangisi? Nehir boyunu sis bürümüştü. İnsan, on beş adım öteyi bile 20r farkediyordu. Kormiser, Javel rılıtımını geçip dükkân- larım levhalarını okudu. — “Unutmabeni,, kahvesi... Burası o- lacak. İçeri girinci yüzüne kahve ve alkol ko- küları ile karışık sıcak bir hava vurdu. Gece. On ikiyi yirmi geçiyor. Tam ya- rım için sözleşmişlerdi. Kahve garsonu, ceketini çıkarmış, ök- çesiz ayakkablarını, sürükliye sürükliye geliyordu. les: — Gayet koyu bir kahve, dedi. Biraz süt korsunuz. Sonra cebiriden bir akşam gazetesi Çı- karıp kelime bulmacasmı halle başladı. Yarımı beş geçe garson iskemleleri top layıp dipteki masaların üzerine yığmağa başladı. — Saat kaşta kapıyorsunuz? — Birde, bayım, 'Tezgâhta oturan kadın uyanmış, çek- mecedeki tel sepetler içinde biriken pa. rayr sayıyordu. Komiser içinden: “ÖOn dakika daha bekler, giderim.. dedi. Öve 8 AM o sırada hafif bir gürültü oldu. Açılan kapıdanı içeri soğuk bir ha- va girdi, komiserin önünde uzun bir göl- ge belirdi. — Afedersiniz, geç kaldım. — Ne rzararı var? ban de şimdi gelmiş- tim. Yeni gelen adam emle çekip ko- miserin karşısına oturdu. Kısa, ağarmış bıyıklarında kırağı damlaları parlryordu. Garson elinde bir tabak ve bir büyük bardak bira ile geldi. — Her zamanki gibi, değil mi? — Her zamanki gibi, Lui. Soğuk etle bira. — Siz buraya her akşam mı geliyorsu- nuz? — Hemen bemen her akşam., Evim şu- racıktadır. Akşam yemeği yemediğim i- çin bu vakit... Hayli eskimiş, fakat temiz bir iskemleye koymuş g kuruluyor- du. Gillea: b —— Yenli bir şey var mı? diye sordu. — Hiç. Hep ayni şey. Komisere doğru eğilip göcüyle, tezgâh- taki kadını işaret ederek: — Karşıki evin kapıcısından bazı şey- ler öğrendim ama bunları dışarıda ko- nuşuruz, dedi. İki üç dakikada yerim, çıkarız. Dişlerine pek sert gelen ekmeği müş- külâtla çiğniyor, onu ıslatmak ister gi- bi her lokmada bir yudum da bira içi- yordu. — Sizin orkestra iyi gidiyor mu? Gilles, adamcağız fazla acele etmesin, lokmalarını çiğnemeden — yutmasın diye *öz açmak istiyordu. Öteki: değil, dedi. Bittabi hep en a. T Çalryorsunuz. Radyo sayesin de kapıct kadınlar bile artık Beethoven dinlemeğe başladılar ama biz. kahvede hafif öperet musikisinden biraz yukarı çıktık mı... Bir gazinoda çalgıcı idi. WW u. IŞARIDA sis sarı bir tenk almıştı. Tramvay istasyonundan, birer göl ge gibi, bir takım yolcular çıkıyor, kimi ©o tarafa, kimi bu tarafa dağılrp gidiyor- lardı. Gilles, çalgıctnın koluna girip sordu: — Ne taraftan? — Konvansiyoti sokağını sonra sağa döneceğiz. Bir otobüs gürültüsü, bir fren gıcırtı- sı duyuldu. Onlar kesilince komiser tek- rar sordu: — Ne haber var? — Her gece bodrum katında bir takım işler karıştırryormuş. Ne olduğunu bilen yok. Hava deliğini bir tahta kapakla srm sıkr kapamış, Işık görülmüyormuş. Ama kapıcı kadını katf olarak söylüyor: İçe- tiden ayak sesleri, bir takım gürültüler duyuluyormuş. Gayet yavaş — komusuyordu, komise- rin kulağına söyler gibi... — Her gece mi? — Bilmem ama öyle olacak. — Eve giren çıkan oluyor mu imiş? —- Hayır. Yalnız bir iki defa eve gi- ren üç beş kişi görmüşler; onlar da ya- TIM saat veya Üç çeyrek taat sonra çÇik- takip edip mlar pek mühhem şeyler. Ya si- Yazan dJacgues Decrest Çeviren Nurullah Ataç zin evde? Geçen — akşamdanberi — bit şey olmadı mı? — Hayır, olmadı... Ama zaten bu ak- şam geleceği kararlaştırılmıştı. Hele bir- az durun.., Bir sokağın başında durmuştu. — Beraber girmesek- — daha iyi olur, dedi. Benim yalnız olmadımığı görün- ce belki yukarı çıkmaz! Siz önden buyu- rTun. 14 numara. Kapıcıya benim adımı söylersiniz: Mildiö... $ — Adımızr unutur muyum? — Dördüncü katta son kapı. Beni sa- hanlıkta bekleyin, şimdi gelirim. Blanş uyumuştur, kapıyr çalsanız da açmaz. — Peki. Gilles birkaç adım — yürüdü. Evlerin numaralarını pek İyi seçemiyordu, So- kak bomboştu. Her tarafı sis kaplamıştı. 8 numarâlı evin önünde bir fener bu- Tunduğu için komiser numarayı görebil- di. Yanılmamak — için kapıları — say- mağa karar verdi. 10... 12... İşte bu ev olacak. Biraz arkadan bir ayak sesi — duydu. Hiç şüphesiz gelen biri vardı. Durup dön dü. Karşt kaldırımda — alçak bir. evin gölgesini, bir de demir parmaklık gördü. Ayak sesleri â devam ediyordu: Bo- Ruk, hiç değişmiyen, ta uzaktan gelen bir dinamo gürültüsü gibi hayal meyal... Acaba o garip adam ne diye Ölü satın almağa kalkmıştı? Gilles hafifçe titredi. Hiç — şüphesiz ya soğuktan, ya yorgunluktan Kapının düğmesini bastı. G 0 ;:5 ÇERTİ önce Mildiö girdi. Ayakları- nm ucuna basarak, 6 kadar hafi! yürüyordu ki hiçbir ses — duymak kabil değildi. Yavaşça: — Blanş uyanmasın, dedi. Sonra bir- daha uyuyamıyor. Anladığımı başiyle işaret edip Gilles de ayaklarının ucuna basarak — yürümeğe başladı. Çalgıcı bir kapı — açtı, elektrik düğmesini çevirdi ve komiseri içeri aldı. — Siri böyle yatak odama aldığım i- için affınızı rica ederim, dedi. Ne yapa- yım? Ev çok dar, üç oda.. Mildin'nün vaktile hali vakti yerinde, hattâ zengin bir adam olduğu, iyi yaşa- masını bildiği, şimdi de düştüğü sefa. letin müsaade ettiği " nisbette gene iyi yaşamağa çalıştığı anlaşılıyordu. — Buyurun. Cigara içmez misiniz? Paltosumu bir köşeye atrp geldi. — Onu yemek odasımna — alacağım. Bu kapıyı açık birakırım, bütün söyledik- lerini duyaremız. Gillesi © ünasip! deyip bir koltuğa oturdu, bir cigara yaktı. Sonra: — Size hir şey soracağım, dedi. — Emredersiniz. — Kızınıt o işj nereden buldu ve. Mildiö acı bir gülümseme ile: —a ve bt işe girmesine nasıl müzaade ettiniz? diyeceksiniz, değil mi. M. Gil- les? Öna nasıl müsaade etttiğime çaşı- yörsunüz.. Ne ya'an söyliyeyim?... — Haberim yoktu. Çok sonra işin as- lmı öğrendim. Bana gidip bir takım def- terler yazdığını söylüyordu... Kızım o işe başladığı zaman ben çok hasta idim. — Ya? — Çak fena bir halde idim, Elimizde avucumuzda hiç bir şey kalmamıştı. Kı- zım olmasaydı... Eli ile bir şeyi keser gibi bir işaret yap- tı. — Perde inmişti! Blanş'ın hiç parası kalmamıştı, ne bana bakmak için, ne de karnını doyurmak için. Ya işi yapacak, yahut ikimiz de ölecektik. Zannederim Blanş yalnız olsaydı ölmeği tercih eder- di. Bilsem ben de tercih ederdim. Fakat haberim olmadı. O kadar, — halsiz her- şeyden o kadar — uzaktım ki.., Kızımın ölüler odası hademesi olduğunu, tama- mile iyileştikten sonra öğrendim. Meğer ölüler odasının da bir odacısı varmış.. Bir müddet sustular. Sonra komiser sordu. — Ya öteki? O, nereden haber almış? — M. Vensan mı?.. Bilir misiyim? Öteki nin berikinin — dedikodusundan bittabi Blanş kimseye bir şey — söylememişti. Fakat bundan ön beş gün — evvel, bizim sokaktaki manavın kızı kendini. nehire atıp öldü. Babası morga gidince cesedi, dolaptan Blanş çıkarmış. Ondan sonra mahallede öğrenmiyen kalmadı.. Mildiö susup eli İle bir işaret yaptı ve fısıldıyarak: — Susun, dedi, geldi. Gilles hiçbir ayak sesi duymamıştı. — Şimdi merdivenleri çıkryor. Benim kulağım çok iyi duyar. Meslek icabı... Bir dakika bile geçme apıya usulca vuruldu. Çalgıcı hemen kalktı ve: — Gidiyorum, dedi, siz hiç ses çıkar- mayın. Yemek odasının kapısını açık bırakıp çıktı. * . * Yeni gelen adam gürültü etmemek için çok dikkat ediyordu ama soluk - soluğa idi. Oturduğu zaman da sandalye gicir- dadı. Herhalde bu “M. Vensan,; şişman bir adam olacaktı. — İyice düşündünüz mü, M. Mildiö? — Doğrusu sizin — işlerinize karışmak istemem. Herkesin başındaki dert kendi- ne yetiyor. Geçen akşam gelip de bana, bir ceset istediğinizi söylediğiniz zaman doğrusu çok şaşırdım, ne diyeceğimi bi- lemedim... — Farkındayım. Bana bir. bakışınız vardı ki! “M. Vensan,, neşeli gözükmeğe çalışı- yordu: — Ne yapayım? İnsanın komşusunun kızı daima ölüler odasında çalışmaz. Mildiö, şakayı kesmek istediğini gös- teren bir tavırla cevap verdi: — Bana beş bin frank teklif — ettiniz. Benim için bu kadar paranm âdeta bir servet sayılacağını sizden — gizlemedim. Birkaç gün düşünmek için müsaade iste- dim. Düşündüm... — Nihayet altı bin frank veririm! Ama fazlasına gidemem.. — Ben şimdi para bahsi - etmiyorum. Bana, ölüyü ne yapacağınızı söylemezse- niz hiçbir cevap veremem... “M. Vensan,, yerinden bir kımıldadı: — Siz orasına ne karışıyorsunuz? O, benim işim. Ben size, kimin — öldüğünü bilmediğiniz bir ceset için altı bin frank teklif ediyordum da siz gene nazlanıryor- sunuz.. Birden durdu . Karşısındaki kapı yavaş yavaş açılı- yordu: — Safa geldiniz, Mösyö Vensan... Si 6 İLLES yanılmamıştı. Herif hayli şişmandı: Yuvarlak bir yüz, kal- kık bıyıklar, cenup tarafı ahalisinde çok rastgelinen kestane gözler. Komiser, kar- şısındakinin ne için geldiğini bilmese o- nu şeyyar bir komisyoncu sarırdı. M. Vensan iki elini masaya dayayıp doğruldu: — Fakat ben... Birden kıpkırmızı kesildi, oturdu, çal- gıcıya bakmağa başladı. — Meğer bizim komşu — fazla geveze imiş. Zaten ben' çalgıcr kısmından dâima şüphe ederdim... Komiser hiç telâş eseri göstermeden o- turdu ve: — Siz de, dedi, ölü ticaretinin serbest olmadığını düşünmeliydiniz. Çok müte- essifim ama demin size M. Mildiö'nün sorduğu suali ben de tekrar edeceğim. Şişman herif biran kafa tutmak iste- di. Fakat gözlerinin mütemadiyen kıpır- damasından ne kadar telâşta olduğu bel- li idi. Homurdanır gibi bir sesle sordu: — Ne hakla? — Ben, Adli Zabrta — memurlarından | Gilles, M. Vensan, taaceübünü yelıkla: — Ya! dedi. Sizin bahsinizi çok düy- dum. Benim için mi böyle rahatsız oldu- nuz? — Estağfurullah, sizin için geldim. M. Vensan biraz tereddüt geçirdi, son- ra birdenbire kalktı. Mildiö onu tutmak ister gibi harekette bulundu. » — Gelin gidelim. Köomiser yerinden — kımıldamaksızın sordu: — Nereye gidelim? — Bizim eve, Karşıda. Bir kere kendi gözlerinizle görün. Anlatsam — anlamaz- sınız. — Peki, gidelim: M. Vensan komiserin — cevabımı bile beklemeden sofaya çıkmıstı. Birden dö- nüp: — Ama yalnız gelin, dedi... — Çalgıcıyı istemem. Gilles, Mildiö'ye eliyle işaret edip: — Peki, dedi. Herhalde pek hizli yürümüş. gürültü etmiş olacaklar ki kapının — arkasından bir çığlık. bir kadın sesi duyuldu: — Baba... Baba... Mildiö hemen içeri atıldı: — Buradayım. yavrum, korkma, .. * İyi yağlarmış, hiç ses çıkarmıyan bir kapı. Üç basamaklık bir merdiven. M. Vensan komisere yol gösterdi. gösteren bir L — Büyürun. — Siz öntden gidin, ben arkanızdan ge- liyorum. . Şişman herif gülümsedi: — Anlaşıldı! Peki ben önden gideyim... Ama nafile korkuyorsunuz. — Gerçi ben ölü arıyorum ama öyle insan öldürmeğe kalkmadım. Gilles cevap vermedi; M. Vensan'ın arkasından yürüdü; karanlık bir odaya girdiler; herhalde burası salon olacaktı. İçeride, bodrum katından gelen dinamo gürültüsü daha kuvvetle duyuluyordu. — Sizi hemen lâboratuvarıma götüre- yim. Daha iyi anlarsınız. — Buyurun. Büyük, bembeyaz bir oda. Mavi am- puller içeriyi âdeta gündüz gibi aydın- latmıştı. Birtakım gişeler, — inbikler, â- letler. Bir köşede de, üzerine fişler, dos- yalar yığılmış bir masa. — Buyurun, oturun. Gilles etrafma bakmıyordu, uyanık olduğundan, rüya görmediğinden pek e- min değildi. M. Vensan ona bir müddet baktı, sonra gülerek: — Merak etmeyin, dedi, deli değilim! kimyagerim. Mektepten ikincilikle çık- tım. Senesi lâzım değil, hayli zaman ol- du... Öyle manyak da değilim. Ben de herkes gibi yaşarım. Haftada iki defa at yarışlarına gider, — öğleyin bilteğimi yer, yaz gelince de olta ile balık tuta- rım... Kendi işimle meşgulüm, işte o ka- Arkasmdaki ceketin hazır olarak alm- dığı belli idi ama yepyeni idi. Boynunda penbe bir papiyon boyunbağı vardı. Gilles benliz işin aslını anlamamıştı: —- İşinizle meşgulsünüz ama işiniz ne- dir? — Anlatayım. ... VENSAN masast başma oturmuş. e tu. Ayak ayak üstüne attı ve bir abanos kâğıt kesecikle oynıyarak sözü- ne başladı: — Siz de bilirsiniz ki dünya, dünya ©- lalı insanlar ebedi olmağı kafalarına koy- muşlardır. Ne yapalım? O da bir heves. Bana sorarsanız keyfimi edip işimi bitir- dikten sonra... Ama herkes benim gibi değil. Bazı insanlar var, en büyük he- vesleri birer mumya olmak; bazıları da sevdiklerinden ayrılmak — istemiyorlar. Ben de onlara yardım ediyorum... — Yani? — Ölüleri çürümekten koruyorum. Bu iş üzerinde yıllarca çalıştım... Nihayet çaresini buldum. Küçük bir — ameliyat, birkaç şırınga... Hele bir bakın.. Bir perdeyi çekti, uzun madeni bir ku- tu gösterdi. Kutunun üstü camlı, içi de penbe bir yorgan kaplı idi, — Soğuk tabut... yer kaplamaz, paha- lt da değil. O kadar da basit bir şey ki anlatsam, şimdiye kadar niçin kimsenin aklına gelmemiş diye hâyret edersiniz. Şu kolu çevirir çevirmez — içerisi soğur, bir daha da ısınmaz. Cesedi — ilânihaye muhalara eder. Ön bin frank, — bir şey değil. Komiser, gayri ihtiyari eğilip mua- yene etti. Kalasma bir yığın fikir üşüş- müştü. — Çok müşteriniz var mı? M. Vensan kederlendi: — Belki sizin zannettiğinizden çok a- ma benim istediğim kadar değil. Ah! ga- zetelere ilân verebilsem... Ama susmağa, kimseye bir şey belli etmemeğe mecbu- Tum. Gilles tekrar yerine oturup bir ciğara yaktı; — İçebilir miyim? — Hay hay, burada tutuşacak bir şey yok. — Doğrusu, M. Vensan, bunlar gayet meraklı — şeyler. Sizin kimyagerlikteki maharetinizden de şüphe — etmiyorum. Ama bu işleri nasıl yaptığınızı bir anla- tiverseniz, — Emredersiniz. Zaten ben de, bir gün böyle izahat vermeğe mecbur olacağımı biliyordum. Fakat ne kadar geç olursa © kadar iyidir, diyordum. Herhalde o i- zahatı, sizin gibi anlayışlı bir zata ver- meğe mecbur olduğum için çok memnu- num. Belki beni tevkif edeceksiniz ama sizinle konuşmak insan için büyük bir zeyk. Gilles hiç bir hareket yapmadan cıga- rasını içiyordu. Dinamonun — boğuk gü- rültüsü duyuldu. Vensan devam etti: — Siz de ne yapacağınızı bilmiyorsu- nuz, henüz bir karar vermediniz. Görü- yorsunuz ki ben kötü bir adam değilim, (Devamı 14 üncüde),