Kadın cazibesinin nelere kadir olduğunu benden iyi bilirsiniz Misafir, bir koltuğa oturmuştu. Stup da bir lskemle çekerek onun kar. şısına geçti: — Eh M, Lorber, yeni bir şey mi var? — Evet, hem de mühim... — Yal Bu mukaddime onun hiç de hoşana gitmemişti. Rahatının kaçmasını is - temiyordu. Lörber devam etti: — Fabrikaya bizden birisini sok. manız lâzımgeliyor. — Ne diyorsunuz? — Evet. Sizin mevkiinize geçecek birisi.. — Ne demek 0? Öyle şey olur mu? İmkânı yok. — İmkânsız şey olur mu? Ben size “Tâzımgeliyor,, dedikten sonra tered. düde yer yok. Malüm ya, emirler mü- nakaşa edilmez. — Poki ama, nasıl yaparız? — Tabil biraz güç ama, ne yapar- sın, uğraşacağız. Bu iş her ay 3000 frangı kolayca cebe atmaya benze- mez. Lorber odayı güözden geçiriyordu. Devam etti: — Bana öyle geliyor ki, yakmda buraya veda edeceksin! — Niçin? Benden ne istiyorlar? Ben onlara ne yaptım? A:lıyu:ıı gibiydi. Lorber — Sınhı gaşkınlığını Paristekiler bildikleri için ona göre plân hazırladı. verilen emirleri harfiyyen yerine ge- tirmekten başka yapacak işin yok. Şimdi kulaklarını aç ve emirleri iyi dinle... — Pokl. — Burada hem yatandaşlarınm, hem de bizim adamımızsın. Ön beş se- nedenberi bizim hesat:mıza onlara i. hanet ediyorsun. Bugün bizim için bü- yük bir iş var, Sen de bu sayede se. nelerdir tahakkuk ettiremediğin ga . yeni hakikat sahasına çıkarabilecek - sin. Cüzdanımda epey para var, bili- yor musun? Stup şaşkın şaşkın ona bakıyordu. Lorberin elini cobine atıp dolgun bir cüzdan çıkardığını, sonra içinden bi- ner franklık banknotlar alıp masanın üstüne koydağunu gördü. Lerber bir banka gişesinde, para sayan veznedar gibi paraları birer birer sayarak an. latıyordu: — Üçl.. Bizden biri Lüneburgda bekliyor. Yedi!... Beraber gidip onun- la buluşacağız... On beş!... Siz onu ya. kın akrabalarmızdan biri diye tanıta. caksmız, Yirmi!. Lorber binlik banknotları onar ta- neden iki deste yaptıktan sonra Stup- izahat — 18 — un önün, itti. Bir yandan sıymaya devam ediyordu: — Adamımız buraya girdikten beg altı gün sonra.., 27!... siz. birdenbire hastalanırsınız. — Ne? Hastalanır mıyım ? Ben mi? — Evet siz... 321... Tehlikeli bir has- talık değil... 40!... Sizi kuvvetten dü. gürecek ve on gün kadar yatırmaya kâfi gelecek bir toz alacakamız. 50!.. Masanm üzerinde onar banknotluk beş deste birikmişti, Lorber cüzdanı cebine yerleştirdikten sonra, bu de . metleri Stup'un haris bakışlarından muhafaza etmek istermiş gibi, sağ e- Hni paraların üstüne koydu. — Umumtl zaaf, baş dönmeleri ve Balre... General İzenştayn sadık ada- mımm sıhhatinden endişeye düşerek hemen müessese doktorunu göndere - cek. Onün bir şey farketmesine imkân yök. Rol yâpacak değilsin azizim Stup, işi kendi haline bırak kâfi... Stup korku ve endişe ile sordu: — Şu halde sahiden Hasta olacağım demek? Lorberin eli altında duran paralara göz ucuyla bakıp derin bir göğüs ge. çirdikten sonra, muhatabımm — cevab vermesine meydan bırakmadan, ilâve etti: — Altmış bine çıkamaz mısmız? — 75 bine kadar bile çıkarız. Şeflerim bunun azami had olduğunu bildirmişlerdi. Elli bin şimdi, peşinen, =beı bini de cenubi anıvınlv- a“akit.cOldu mu? — <-0 Stup'un gözleri sevinçle pu-lıdx Son bir tereddüdü mütsakip elini u. zattı, Lorberin elini sıktı: — Anlaştık. Fakat tehlike büyük, iş belli olursa beni... — Uzun söze lüzum yok. Münakaşa edecek değiliz. Şimdi işten konuşalrm. Doktor seni müâyene edince hemen göyle bir teşhls koyacak: kansızlık, kalp zafiyeti.. Vereceği ilâçlar da malüm: kuvvet ilâçları, glisero - fos- fat, arsenik mürekkebatı ve Baire... Sen bu ilâçları kullanmıyacakam. Doktor her gün gelecek ve vaziyetinde değişiklik görmeyince, tebdilihavadan ve devamlı bir istirahat lüzumundan bahsedecek. Meharet ve kurnazlığını o zaman göstereceksin, LAf arasında, “Ah! diyeceksin, Frarsanım cenubuna gidebilseydim... Harpte esirken orada iyi olmuştum. Orada bir müddet kal. sam sıhhatimi tekrar elde edeceğime eminim ama...,, Doktoru davan lehine kazanımca mesele halledilmiş demektir. Bizzat general izin verecek, Ha aklıma gel. mişken söyliyeyim: seni muayene et. tiği zaman doktorun suratına bakrp da mahnalar çıkarma... O seni belki de DB BAA '4 ölüme mahküm sanacak ama korkma. İlâcm tesiriyle öyle görüneceksin. Yoksa dediğim gibi tehlike yok. — Benim yerime kim gelecek? — Bizden biri tabil.., Sen ilâcı al- mazdan dört beş gün evvel - yani bu gece - o buraya gelecek. Hastalan. mazdan önce sen onu generale methe. deceksin, namuslu, kendi halinde, va. tanperver biri olduğunu söyliyecek- sin. Onun elinde muntazam evrak, “temiz kan,, Alman olduğunu ispat e- den vesikalar, barpte yararlıklarını anlatan kâğıtlar bulunacak. Akraban da olunca ve sen şerefinle onun hare. kâtını tekeffül ettikten sonra mesele kalmıyacak. — Şimdi nerede bu adam? — Luneburgda bizi bekliyor; bir ©- telde... Bu akşam üçümüz orada bera. berce yemek yiyeceğiz. Goece onunla beraber buraya döneceksin. Misafirin burada, senin pavyonunda yatacak. Oyun oynamıya kalkayım deme, Se. nelerdenberi yaptıklarını, hizmetimiz- de çalıştığını ispat edecek elimizde bol bol vesika var. Bunları generale yollamak mahvm için yeter de artar bile... Artık geri dönemezsin. Ne der- sek yapmak mecburiyetindesin. —KX-— — Ne, nasıl azizim general, tecrilbe. lerden memnun musunuz? — Memnun olmak da söz mü? Fev- kalâde intibalarla Berline dönüyo- rum, Hemen yarın, harbiye mazırımı ziyaret edip “Uçan torpil, ve “stabi- lizatör;, tecrübelerinin son safhasını anlatacağım. Gencral fon Rogviç'in ötomobili ge. eeleyin, süratle, yol alryordu. Gene- ral İzenştayn misafirini Lüneburga kadar uğurlamak iİstemişti. İçinde yüzbaşı fon Ştrammer !le mülüzim fon Kağrild bulunan diğer bir araba, ge. neral İzenştayn'ın otomobili geriden geliyordu. Tecrübelerden sonra direktör, bir akşam yemeği vermiş, buna “sırf Al. manlar arasında bir toplantı olduğu için,, kaydiyle mühendis Danyel Gu- de davet edilmemişti. Jertrüdün bu. lunduğu ziyafet, bu sebeble mülâzim fon Kaşrild'in pek hoşuna gitmişti. Saat on ikiya doğru toplantı dağıl- mrtş, general fon Rogviç herkesle ve. dalaşarak otomobiline binmişti. *"Mersedes” in sol tarafına oturmuş olan İzenştayn birden: — Sormayı — unutuyordum, dedi, Fransız mühendisini tecrübeler esna - sında tetkik ettiniz mi? Fikriniz ne? — Filhakika, kendisine dikkatle baktım, Tecrübeler esnasında yüzünde düşüncelerini ihsas edecek herhangi 12 MAYIS — 1938 Esrarengiz adam Çindeki Lavrens kimdir? Çin- devlet adamları, yabancı devletlerle olan harici müna- sebellere dair meselelerde onun reyini almadan İş görmiyorlar Son günlerde, yabancı gazetelerin Çi-| memleket müdafaası etrafında birleş- ne dair neşrettikleri haberlar arasım | melerin! tavsiye eder, da hiç kimsenin bilmediği bir İngili- | — Çinliler bu adamdan — bahsederken zin adı karışıyor: I *“o bir yabancıdır, derler, fakat bir “Çin orduları baş 1 üK e Çinli gibi memleketimizin mukadde- reşal Çang - Kay - Şek tayyare ile Ja- pon hatları üzerinden uçtu, beraberin de karısı ve Çin hükümeti nezdinde Avrupalı müşavir mösyö V. H. Donald bulunuyordu. Bu adam kimdir? Niçin, Çin davası uğrunda haya- tmı tehlikeye koyacak kadar ileri gi- diyor? Mukadderatını Çinin taliine niçin bağışlamıştır? Donalâ, Avustralyalı bir gazeteci- dir. Yirmi beş yaşındadır. Çinde çr kan bir gazetenin yazı işleri müdürü- dür. Söylediklerine bakılırsa sırf se- yahat maksadile Çine gelmiş, fakat Çin sanatma moclüp olmuş ve bir da- ha Çinden ayrılmamıştır. . Bu adam seneler geçtikçe Çine da- ha fazla bağlanmış, Çin cumhuriyeti- nin mülessisi 'olan Sun - Yat - Senin hususi ktibi olmuştur; o günden son" ra Çinin dahili ve harief harplerine |. iştirak etmiş ve çok ehemmiyetli vazi feleri üzerine almıştır. Bugün bakikt bir Çinliden farksız- dır. Çin devlet adamları, Japonya ve diğer devletlerle olan harici münase- betlere dair meselelerde Donaldın re- yini sormadan iş göremzeler, Çin ge- zetelerinin neşriyatı tamamile bu ada- mım murakabesi altındadır; Çinliler Donaldım heyecanlı nutuklarını bir vatandaşı dinler gibi hürmetle dinler- lar. Donald bütün nutuklarımda Japon öinpürtyalizini “ihttraklarini ” anlatır, tehlikelerini teşrih - eder; di memleketimiz uğrunda fedakârlık- tan çekinmemiz ayıp olmaz mı?,, Donald ne paraya, ne de şöhtete ehemmiyet vermez adamdır. Geçtiği emv - kit elinde idi. Fakat o hiçbir gün pa> ra kazanmağı düşünmemiş, geçtiği mevkilerden cebi boş olarak ayrık mıştır. Donald mahir bir diplomattır. da., Memlekette bir tefrika uyandı: rabilecek birçok cereyanların önüne geçebilmiş bir diplomat.. O yalnız bu işlerle uğraşmaz. Be- raber çalıştığı Çin devlet adamlarmın sıhhatile de alâkadar olur.. Birkaç sene evvel mareşal Şang “ 8ö - Liyengin iktısat müşaviri olarak 'ardı. Bi bir n NĞN Ti SÖ Çinlilere | ri bu çiftliğin altını üstüne getirdiler, bir aksülâmel farketmedim. — Çünkü ortada değişen bir vaziyet var, Az kaldı size söylemeyi unuta. caktım, sebebi de içtiğimiz şarab... — Fevkalâde şaraptı doğrusu! — Evet, Ne diyordum, vaziyet de. ğişti. Ben de zaten yeni öğrendim, ak- şam yemeğinden evvel Jertrüd söyle- di, çok sevinçliydi kızcağız.. Bizim Fransız, “uçan torpil,, cihazı için ça- lışmayı kabul etmiş. — Yok canım! — Evet, evet... Size kızımdan duy- duklarımı tekrar ediyorum. — Peki ama ,kararını ânfi surette değiştirmesinin sebebi? İzenştayn manalr manalı göz kırpa. rak cevab verdi: — Bana bu suali goran istihbarat | îllvknâl_ıı'eiılııı”Bılbukihtlı!:ım-î zibesinin nelere kadir olduğunu siz benden herhâlde daha iyi bilirsiniz. Maamafih mühendis, kızımaâ, bu kara, rr vermesindeki saikleri anlatmış de. ğildir, Kızım da - kullandığı tabiyeyo dair bana bir şey söylemedi. Fakat (Devamar var) ha JYABANCI DİLLERE NAKLİ HAKKİ MAHFZNOUR Refika, ince bacaklı, ördek yürüyüşlü ahlâksız kadıma yüz -hıyvınlır! Otomobildekileri tanımış olan öte- — Bizden geliyorlar, dedi. — Tebrik ederim, otomobil kulla. nışları harikulâde! DOIGYJB Nedim'le Nimetin beklenmiyen akıbete uğra. maları, yalnız İrfan Paşa ailesini sarsmadı. Doktor İl- ihami Paşa evi de altüst oldu. İlhami Paşanın dul karısı Refika için kızı Nimeti kaybetmesi, bir evlât kayıbmdan çok bir gelir kayıbıydı. Bu yüzden uğradığı felâket hiç de İrfan Paşaların- kine benzemiyordu. Hayatta yapayalnız kalmıştı. Yalnız kalmanın, bilhassa ha- kikf bir ihtiyaç İçine düşmenin ne demek olduğunu kısa bir za. manda anlıyan Refika Hanun, döğünüyordu. Fakat, elinden ne gelirdi artık... Üzüntü kaynağınım Nimeti Doktor Nedimle ev- lendirmemesinden geldiği malümdu. Vaktiyle kızınımn bu arzu- suna mümanaat etmemiş bulunsaydı, para hırsıyla yanıp tu- tuştuğu o sıralarda da bugünkü gibi makul düşünebilseydi, bunların hiçbiri olmıyacak, bu Felâketle karşılaşmıyacaktı. Bununla beraber Refika Hanım, kabahatin en büyüğünü Lüt. fiyode buluyordu. Gerçi, kızınt zengin bir kocaya vermekte bü- yük yararlık göstermişti. Fakat diğer taraftan da kızının Dok- tor Nedimle alükasını kesmesine çalışacak yerde, onların ko- nuşmasmı, buluşmasını kolaylaştırmaktan çekinmemişti. Refika Hanım, cinayetin işlendiği güne kadar, Lütfiyenin evini, bu iki sevgiliye bir aşk yuvası yapacak derecede İşi İle. riye götürdüğünü bilmiyordu. Bunu öğrendiği güh, kızmm ölü- mül acısı arasında ona diş gicirdatmaktan kendini alamadı. İlk gördüğü gün de gözünü yumup ağzını açtı. Diline geleni söy- ledi. İş bu safhaya gelip dayandıktan sonra ne söylese boştu. Bu köndisini üzmekten, büsbütün harab olmaktan başka bir HABERİN EDEBİ YEFRİKASI: 75 Yazan: Hasan Rasim Us şeye yaramıyacaktı. Kısaca hareket etti. — Kapıyı açıp neza- ketle yol gösterdi.., Günler geçtiği halde, Lütfiyenin bir daha Refika Hanrma uğramaması gösterdiği nezaketin manasını anladığına delildi. O gün, öğleden sonra, biraz açılmak ve kendisini büsbütün sıkan yalnızlıktan kurtulmak için, dostlarından Şükran Ha. nrmlara gitmeye hazırlanan Refika Hanım, tam evden çıkaca- ğı sırada aldandığını yüzüne vuran bir ziyaretle karşılaştı: Lâütfiye Hanım gelmişti. Daha kapıdan girer girmez: — Beni beklemiyordun değil mi kardeşim, - dedi. Ben kapı- dan kovsan, icabında, damdan giren cinstenimdir. Bana kız. makta yerden göke kadar haklısın ama, şimdi sana vereceğim haberlerle kendimi affettireceğimi sanıyorum. (Refika hanı- mun dışarıya çıkmak üzere hazirlarımış olduğunun farkma va- Yarak) Ne o. Dışarıya mar çıkacaktın ? — Evet, dışarıya çıkacaktım. vermek İstemiyor, onun kendisini affettireceğini söylediği ha- berlerinin sırf yüzüne kapanan hacet kapısını tekrar açmak için tarafımdan uydurulmuş olacağına kani bulunuyordu. — İşin acele değilse beni dinlemeni istiyecektim, — Söz vermiştim; çıkmak mecbüriyetindeyim. — Kime gidecektin — Şükran Hanmnlara.. — Ben de mühim bir yere sandım. Oraya istediğin zaman gidebilirsin. . Refika Hanım, Şükran Hanımlara dediğine adetâ pişman olmuştu. Lütfiyenin onları çok İyi tanıdığımı düşünememişti. — Vereceğin haber uzun sllirmiyecekse,.. . demek zaruretin. de kaldı. Refika Hanım somurtkan yüzüyle önden, Lütfiye pişkin tavrıyla arkadan yürüdüler, Misafir odasına girdikleri sırada o, Üzerindeki maşlahmı ev sahibinden önce çıkarmıştı. Lütfiye koltuklardan birisine otururken: — Şimdi beni dinledikten #onra verdiğim haberden mem- nun olduğunu bana söylemekten çekinmiyeceğine de eminim, » dedi. — Dinliyorum, —Yoo'Böyhnyıkhohn!ııdıbmhnımmm bakalmm. Lütfiyede, kendisini affettirmeye gelmiş bir kadın hali der ğü, bir ev sahibi hali vardı.