24 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

24 Nisan 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— Ben deliyim! dedi, hem de zırdeli! Güldük: — Estağfürullah ! — Yok, hayır, edddi söylüyorum, ben deliyim, ben caniyim.. Gülemedik: Acaba hakikaten deli miydi? tanbulun mühim bir kısmını ya. layıp yutan meşhur Fatih yangını yok mu?. Dedi ve devam etti; Ö cafilm — gicir gicir, “cedit yenile yağlı boyalı, kapıları, kafesleri uymalı konak yavrusunun bir anda nasıl kül oluverdiğini, odaya kilitleyerek Cayır, cayır, yaktığı ihtiyar kocasının cesedi: ni, yanıgın enkazı altından, bir kömür kölçesi balinde nasıl çıkardıklarını an- Tatryordu. ç Tüylerimiz dik. Korkunçtu? Hem de çok korkunç- tu., Deli kadın hezeyan mı ediyordu?.. Ü. &Ha Siska sarı bir yüz., Çukura kaçmış iki siyah göz, rastıklı kaşlar, takme saçla | yapıldığı besbelli kocaman bir hotof.- Uzun ve bir deri, bir kemik denilebile. cek kadar sıska bir vücud.. İşte ev sahibimiz.. . Evine taşındığımızın. haftasına Var> medan bizimle içli dışlı oluvermişti; Sanki kırk yıllık ahbaptık. Kocaman hotozuyla kırıta kırıta dolaşır, benden kaçmasını düşünmezdi. . .. «. — Kocamı niçin öldürdüm biliyor | musunuz? Bilmezsininz.. Öyle ya nere- den bileceksiniz!... Düşünün: Ora ııı:- dığım, daha doğrusu bir yem gibi ag;: na atıldığım zaman, ben on tiç yaşınd nazlı bir bebek. o benden kırk yaş bü. yük bir tontondu ürpermeden dinleyeme: | Kırk yaş bü.u , kolay... ltî;ııııunlen'. titrek dizlerine oturtup beni saatlerce sıktığı, salyalar söçarak yanaklacımı, dudaklarımı — şapır. şüpür öptüğü zamanlar, babam yır.:ıdel'q bu hoyrat adama korşı, içimde derin bir kin uyandırdı. ç Seneler geçti. Her geçen sene, içim- deki kini büsbütün tutuşturdu, alevlen- dirdi., Gençliğimin en hırslı, en kızgin yamanları bu sarsak ihtiyarm koynun- da geçiyordu. Yirmi I#t yirmi beş yaşı düşünün ; bir de o sarsak ihtiyarı göz önüne getirin.. Kuduruyordum.. Hiddetimden, hırsımdan dudakları. mı konatır, etlerimi çimdikliyerek, di- dik didik ederken, karabahtıma lânetler yağılırırdım.. İçimdeki eski kin, alev- tendi, alevlendi. alevlendi.. Ve bu alev- ler, nihayet, gençliğimi en taravetli zamanmtı mahveden © titrek bunağı sa. rocak yaktı, kül etti. İntikamımı aldım!.. Kah, kah, kah... . VA Dışarıda karanlık bir gece vardı. Sert esen Tüzgâr, pencere aralıklarında 18- lıklar çahıyorzdu. Annem ve ben.. Korktuk ve biribiri- mize sokulduk., Deli kadın, inti 1 aldığını <nlattı. . * * O gete bizde eğlenti vardı - diye başladı - eğlenti, cümbllş, saz, söz.. İş- te ihtiyar bunağın hayatı bu bir kaç kelimeyle hülâsa edilebilir. O gece ma- hallenin bütün erkekleri bize toplan « MARKİZ DÖ POMPADUR # Eteğimin bir ucu belimde, mutfaktan | sofaya, sofadan mutfağa koşuyerdum.. Mahallenin meşhur kör hafızı “medet,, diye gazel çekerken, udi Kâtip taksim yaparken, mutfakta durulur mu? - He- men sofaya Çırlar, kapı aralığından cümbüşü gözetlerdim.. Serkde gençlik var... Ne kadar geçti, bilmiyorum. Sokak. ta bit telâş oldu: 'Telâşi, telâşlı bir konuşma, bir ko- Şüş.. Sokak üzerindeki odeya geçtim. Zifi- ri karanlıkta kimse görülmüyordu. Yal- nız iki kişinin sesini duyuyordum: — Nörede imiş acaba? — İyice öğrenemedik kil.. — Bize uzakmış.. — Ateşe inan olmar.. Mahalle bekçisi Cafer ağayı sesin. dırh tanıdım.. Coder ağa iyi bir adamdı. Bayramlar- da, ramazanlarda davulunu güm güm öttürerek sokakları dolaşırken arkasına takılan bir sürü çocuk, hep bir ağız- dan!? “Cafer & ... bez getirin!.,, diye hay- kırırdr da hiç vık demez, sadece güler. Seslendim: — Caför ağa, Cafer ağa!. — Ne var hanım? — Yangın me var?. — Kızıllığı görmüyor musun?.* Şöyle perdeyi atalayıp havaya bak- tım ki, gök kıpkızıl.. Her taraf apaytdın- hık.... — Kuzum Cafer ağa, yakında mr 2- caba?, YANGINI! REN — Telâşlerma canım bak?, Kalın sopasını sürüdü, geçti.. Karşıki komşum yeni evli genç tazeydi.. İncecik sesiyle ninniler söy! yerek, bitip tükenmez “hu, hu,, larla ço- eğlenmene Kafesi sürdü: — Ne var, abla? — Yangını duymeden mı, — Yoook.. Yakında mı aciba?, — Galiba.... Gökyüzünde müthiş bir vardı, amma, alevlerin nereden çıktığı görülmüyordu. Kütibin udu, hafızın “Heyhey,, leri bana yangını unüttür- du. Beş on dakika sonra Cafer ağanın kızzılık sesi ortalığı biribirine katıyordu. Yangın bize çok yakındı. Hafızın medeli boğazında tıkalı kaldı. Kâtibin udu tıngirdoyamadı. Bizde bir telâş... Misafirler kalkıştı: — Kimse olmasın!. Bunağın sesi... . Titriyerek odama kaçtım.. Kapı ara- lığından baktım: — Fesini bastonunu, şemsiyesini kapan sokağa fırlıyordu. Sokakta da müthiş bir telâş başla- mıştı. Kapılar açılıyor, kafesler sürülü. yor, geceliğinin üzerine hırkasını, aya- ğına lâpçınını geçiren, fenerlerini yar kan soluğu sokakta alıyordu. — Hey, hanım... — No var?, — Benim başım dönüyor yafaı!.. Bizim koca ihtiyar, körkütük sarhöp- tu, Birdenbire kafamda şimşek çaktı., Düşündüm Yangın mahalleye gelse, şu ev yan- sa da, bu körkütük adamı cayır cayır, Deli dedim, çıldı- y Külaklatımi oğulduyor, başım dönüyordu. Gözlerimi kan bürü- müştü.. İntikamını almağa ahdettim.. ... Yangın bizim mahalleye geldi.. Bi- Fim evi alevler sardı. İhtiyar kocam, her şeyden bihaber, bir koltuğun üze. rinde sızmış kalmıştı. İntikam, intikam, Oh, nihayet hıncımı alacaktım.. Ni- hâayet kurtulacaktırı. Usulca oda kapısını çektim. Kilitle- dim.. O esnada kendine geldi.. Duman- dan boğulacak bir hale geliyordum. Da. ha fozla duramadım. Ben alevler arasında merdivenleri dörder beşer atlayarak kaçarken, o ka- pıyr yumrüklüyor, boğuk boğuk hay- kırıyordu. Kocamın kömüre dönmüş cesedini yangın yığınları arasından çıkacdıkları- n hayal meyal hatırlıyorum. Bundan sonrasın hiç, hiç bilmiyorum. Kendime geldiğim yer neresi oldu bi., Hiyor musunuz?, Timarhane.... ... Gözleri fincan gibi açılmıştı. Ağzın- dan salyalar soçarak, kahkahalarla gü- lüyordu. Korku içinde ,elimiz ayağımız titrerken, kadın hikâyesini tamamladı: — Yangın mahalleyi, bizim evi ve bunağı yalayıp yuttuktan sonra, beni baygın bir hölde bir akraba evine gö- türmüşler,. Öteye beriye sâldırmış, ko. (Lütfon sayfayı çeviriniz) MARKİZ BÖ POMPADUR ha —— ——. iar alıkoyman söylenmemiş miy- — Onu şeytanlar bile zaptedemedi, mösyö 18 kont! Maamafih şövalye d'As- sas'ın şimdiden vazifesi başında bulun- ması Bunun üzerine, dü B doğru yürüdü. Büyük kapmın cıkışık ağaçların g rini kapıya dikmiş 1 hiç bir zaman ziyan vermez. dü. . Alçak sesle sordu : *— Şövalye terede?. — Küçük bahçe hetten endişe edilecek bir şey yok. — Pekilâ.. Vakit yaklaşıyor-- — Bit çeyrek saat 'f"' Dü Beeri devam etti: — Ya ©o nerede? . — Bilmiyotum.. bir gölgenin arasından bi muhakkaktır.. — Tanrı vere de Jülyet muvâffak ol- 1 “chi emin bir tavırla cevap verdi; — Muvaffok olacak !. İkisi de, mantolarma iyice oldukları halde, bir ağacın dayanarak hareketsiz kaldılar. Hiç birisi heyecan eseri göııenniyo_(- alıra tabii gö- du. Bu yaptıkları şey - 0: rünüyordu. Aradan bir çeyrek saat geçti. Derin zulmete rağmen saatini görebi- len Berni: — Saat on! diye mırıldandı. Haydi, kont, harekete geçinek zamanı geldi.. »— Evin etrafını dönlip, her şeyin ye- Yunda gittiği hususunda konaat get Ben de kapıdaki işi üzerime alıyorum. Berni ağaçların arkasına gizlenerek. ileriye doğru süzülmeğe başladı Dü Barri de kaprya yaklaşarak evve- IA yavaş, sonra da hızlı vurmağa başla- dı, arri küçük eve i adım gerisinde, ölgesi altında, ;ğz!:. olduğu halde, elinde aatle, hareketsiz bekliyen Berniyi gör- kapısı önünde; 0 ci- Fakat buralardı, âzi gözetlediği sarılmış gövdesine Janın duyduğu ve kendisini kaçmağa sevkeden darbeler işte bunlardı! On dakika sonra Berni de ona iltihak €tti Dü Barri heyecanla sordu: — Oldu mu? Bernmi de cevap olarak, sadecet — Gelin! dedi. Dü Barzi, Berniyi takip etti ve biraz sbnra, onun işareti Üzerine, önlerinde, karemlıkta yürüyen karışık bir grup gördü. — Şövalye d'Assasla madam d'Et. yoll. Diye mırıldandı - ve içinde vohşi bir sevinç belirdi. Nihayet, d'Assas'ı ele geçirecekti! Ve bu defa octık, onun kurtulmasına imkân yoktul.. Berni — Allaha ısmarladık! Benim - işim İ . Dedi. Dü Barri de sordu: — Şatoya mı gidiyorsunuz?. — Evet, Majestenin hareketlerini ya- kından takip etmek için.. — Ben de mösyö d'Assasın hareket. lerini takip edeceğim!.. Berni <3to istikametine doğru septı, dü Barri de şövalyeyle Janı takipte de- vam etti. — Hele oraya gi er de. Diye mırıldandı.. D'Assııs'ın esraren giz eve gitmemesi, ve !'_'huf ta Janın oraya gitmek istememesi düşüncesi, o nu fena halde korkutuyordu. Eibiselerinin arasını iırı'hrırık b zun bir kama gıkararak eline aldı ve hiddetle: t Her ne olursa olsun, diye söylen. di, Onu bu defa elimden kaçırmıyaca- ıhmı Eğer oraya gitmezse, burada öl- Hat B dürürüm |. Bir müddet temin ettii — d'Assas küçü: sotıra nihayet kendisini ik cve doğru gidiyordu!. Bunun üzerine, eli kılıc: üzerinde o- duğu halde, siyahlı kadının tavsiyesine nazaran, girmemesi icap eden paviyone girdi Lübene sordu : — Tabancalarım nerede?, Hademe gülümsiyerek cevap verdi: —— İşte, mösyö... . Filhakika şövalye, masanın üzerinde duran tabancalarını gördü. Bu, onu biraz temin etti. — Anlaşılan bu gece bana ve Jana karşı hiç bir teşebbüste bulunmağa ni- yetleri yok, diye düşündü.. Aksi takdir- de bu silâhlarımı buraya getirmezlerdi. Yoksa.ı Zihninden ani bir şüphe geçti ve te bancaları muayene etti: İkisi de doluy- Wu.., Bunun Üzerine d'Assas tamamiyle emniyet getirdi ve siyah bayaletin ve onun tavsiyesinin birer boş hayalden ibaret olduğunu düşünmeğe başladı , Esasen şunu da söylemek lâzımdır tabii bir hal yoktu.. Burası gayet rzarif ve konforlu bir sa. londu.. Bu zarafet Janda garip bir hayret tevlit etti.. Fakir bir zabit olar ve - salonlardan ziyade kamplara alışan gövaly d'Assas nasıl oluyor da, bu zatafet ve incelikle- ri düşünebiliyordu? Bilhassa bu mas- raflerı yapmak imkânımı nasıl bulüyor- du?. Nihayet, gövalyenin, bir çok seneler zarfında biriktirdiği paraları buna sar- fettiğini düşündü ve ona şefkatli bir tavırla bakarak mırıldandı : — Zavallı çocuk!.. -Alıştığım bütün geyleri burada bulmam için ne fedakâr. Jıklar yapmış... Şövalyeye gelince © da, “abancaları- ©t müayene ettikten sonra, büyük bir Hikkatla bulunduğu yere göz gezdirdi ve bunda da geyri tabil bir gey bulama- yınca, mabudesinin yanında bulunmak- tan mütevellit saadetine daldı, Birdenbire, yandaki odanın kaprsın- dâan görünen Lüben: — Yemek bazırdır, madam! dedi. Şövalye de: — Peri masalr devam ediyor! diye düşündü. Janın kat'iyyen iştihası yoktu. Fekat şövalyenin bu kadar fedakârlıklar yapa- rak kendisine gösterdiği bu ihtimam « dan o kadar mütehassisti ki, bu teklifi rededemedi. Bunun üzerine, küçük salonun zarta- fet ve zevki selimine lâyık olaon yemek odasına geçti ve masaya oturarak : — Şövalye, dedi, siz cidden çılgın- lıklar yapıyorsunuz.. Bu salon, bu ye. mek odası.. Bu mükellef yemek masası.. D'Assas, bayret ve şaşkınlıktan dona kaldı.. Bunu hiç düşünmemişti!. . Şimdi Jana ne demeliydi? Kendi e- vinde olmadığını ona ne şekilde izah etmeliydi?. — Madam.. diye kekeledi.r Jan da birdenbire sordu: — Şu halde beni bekliyordunuz, öyle mi? , Şövalye, çehresi halde bağırdı: — Evet! Sizi bekliyordum!.. Sizi hep beklemiyor muyum? . Bu şekilde yalan söylemesi, onu ken- di kendisinden nefret ettiriyordu.. Fakat bu şekilde cevap vermediği takdirde, Janın: — Şu halde bir kadın bekliyordunuz. | değil mi?. ? Şeklinde bir sual soracağını pekâlâ anlıyordu. Bunun için, ateşin ve titrek bir sesle derhal devam etti: — Yalvarırım size, bana hiç bir şey sormayın, beni isticvap etmeyin.. Far- zedin, meselâ farzedin ki, sihirli bir ev, de bulunuyorsunuz. y Jan neş'eli bir tavırla, daha Hoğrusu, kızarmış. — olduğu

Bu sayıdan diğer sayfalar: