A1EŞAç— Rahmi ile Nahit, bankadan çıkmışlar, öğle yemeğini yemek üzere evlerine gi- diyorlardı. Epeyce de acıkmışlardı Ral- ba... Rahmi arkadaşma: — İstersen şu küçük sokaktan sapalım, daha kestirmedir... Dedi. Nahit, Beyoğluna daha yeni ta* şınmıştı. Ancak büyük caddeleri tanryor- du. Ses çıkarmadan arkadaşını takip et ti ve sokağa girdiler. Beyoğlumun arka sokakları bep biribi- rine benzer, Ensiz bozuk kaldırımlar, taş ları kararmış dar yüksek evler, apartr manlar. Küçük bakkal, berber dükkânla- L » Nahit iskarpinlerini kirletmemek için taştan taşa sekerek yürüyordu. Rahmiye: — Kestirme de olsa böyle — berbat bir sokağa sapmamalı döğrüsu... Dedi. Bu esnada — yanlarından gayct şık ve, güzel bir kadın geçti. Kırmızı &ivri şapkasının etrafma altın bir yılan gibi dolanmış güzel saçları ve şişkin ka- pakir gözlerile, bir Asür güzeline bönzi- yordu. Biraz dolgunca vücudunu, danse- der gibi hareket ettirerek önlerine geçti. Hakikater çok mütenasip vücutlu bir ka- dimdr. Rahmi: — Ne güze! kadın, bir harika!.. Dedi. Nahit başmı - sallıyarak cevap verdi. — Yürümüyor, sanki kayıyor... Kendi yollarına gelmişlerdi. Kadın ar- kasına bakmadan caddeyi geçti. karşıda- ki sokağa girdi. Nahit, ile Rahmi hiribir- lerine bir şey söylemeden biran tereddüt ettiler, Sonra kendi yollarına sapmaktan wazgeçerek, kırmızı şapkalı kadının ar- kasından vi lar, Nahit, — Biz galiba kadını takip ediyoruz. Dedi. Rahmi gülerek cevap verdi: — Yoo. Biz takip etmiyoruz. O, bizi Kadın loş sokakta danseder gibi yürü meğe devam ediyordu. Nihayet camları beyar yağlı boya ile boyanmış büyük bir İçeri girdi. htme da oraya gelmişlerdi. Be- yaz boyalı kapının üstünde. gayet büyük bir levha asılmıştı. İki tarafma danse- den birer çift resmi yapılmış olan siyah zeminli levhanın — üzerinde şu cülmleler yanılı idi . “Dans salonu, Müktedir bir mmallim taralmdan fokstrot, Slovfoks, — Tango, Rumba, Vals vesaire danslâr öğretilir... Rahmi gülerek: — Nasıl, dans dersi almağa başlıyalım mı? Dedi. Nahit: — İçeri giren kırmızı — şapkalı kadın ders veriyorsa derhal başlamak taralta- rıyım. Dedi ve, kapının parlak topüzunu çe- virdi, içeri girdiler. Burası oldukça geniş bir salondu. Du- var kenarlarına dizilmiş bir - kaç hasır masa ve holtı_ık. yüksek bir masa üzerine yerleştirilmiş köhne bir gramofon. salo. nu tezyin ediyordu. Koltuklardan birinin üzerine, — esmer ve şişman bir ermeni kızı oturmuş, dan- setmekte olan bir çifti seyrediyordu. Ka- pınım açıldığını ve içeri iki gencin girdi- Hini görünce, danseden adam, — damımı brraks en? gelenlere dağru ilerledi 184 MARKİZ DÖ PAMPADINL —- ——— * Kırk beş yaşlarında görünen şişmanca bir adamdı. Eskimiş çizgili pantalonunun üzerindeki siyah ceketini düzelterek Er- meni şivesile: — Hoş geldiniz baylarım, dedi. Zanne- dersem dans dersi almağa geldiniz. Salo- numuzun şarını elbettekim, talebeleri- mizden öğrendiniz? Birkaç dersten sonra hiç — aldanmadığınızı - ağnayacaksınız. (Dansı profesör Keğamdan — öğrendim) demek bile sökseyi arttırıoor., Yetiştir- diğim talebelerim bütün — konkurlarda promiyer pri almışlardır der isem inanı- nız, Ders için yüksek fiyat isterim ama, bir tango danmsında da tam otuz altı figür yaptırırım; ağnadınız?.. Rahmi ile Nabit, bu söz yağmuru kar- şısında şaşalamışlardı. Nahit yutkuna- rak: — Evet muhterem profesör, biz de si- zin bilginizden istilade — etmeğe geldik ama, meydanda bhir tek dam var, sıra ile mi dera göreceğiz? Dedi. Profesör ellerini oğuşturarak, —ayakta kendisini bekliyen sıska kadını gösterdi — Şimdilik damlarınız madamla, mat. mazel olacakları. Bir de matmaze! Mar- göritimiz var ama, şimdi — geldi, hiraz rahatsız olduğundan istirahat etmeğe git- ti. Onu da bendeniz yetiştirmişimdir. Yü rüyüşünü görür iseniz, ne kırat profesör olduğumu, şıp deyi ağnarsınız.. Rahmi ile Nahit biribirlerine baktılar. *“Bizi buraya — getiren de zaten o yürü- yüştür,, demek istiyorlardı. Takip ettikleri kadının orada bulun- duğunu öğrenince içleri rahat etti, Pro- fesörün peşin istediği üç aylık derg ücre- tini verdikten sonra, gramolom kuruldu. Matmazellerden fışkıran feci ter koku: sunu koklamamak için başlarını iki tara- fa çeviren Nahit ile Rahmi, profesörün kurandası altında hoplayıp — zıplamağa başladılar. Bir saat geçti, Rahmi acıkmış, terlemiş yorulmuştu. Arkadaşına: — Bugünlük bu kadar kâli, vazileye gideceğiz. Dedi, Ve ertesi günü gelmek üzere dans salonundan çıktılar, Nahit terlerini siler- ken: — Bugün yorulduk ama, sonraki dans- larımızt düşünerek yorgunluğumu unutu- yorum. dedi. Bankaya döndüler. Hep, kırmızı şapka- Irkadını düşünüyorlardı. Ertesi sabah biribirlerini — hergünden daha şık bir kıyafette görünce dudakla- ( tında müctehri bir tehessüm dotneti Kırmızı şapkalı kadın M $ Leman Karamanoğlu Öğle tatilini zor beklediler, saat tam yarımda salonun önünde idiler, Fakat içeri girince ikisinin de suratları ekşidi, Çünkü, Margörit gene meydanda yoktu. *Profesör istikballerine koaşarak: — Bonjur baylar, dedi. Bakalım dün. kü figürleri unuttunuz, yoksam unutma- dıniz?.. Rahmi sordu: — Matmazel Margörit yok mu? Profesörün yüzü mahzunlaştı. — Sormayımız, efendilerim, dedi. Mar- görit gripleşmiştir. — Yukarıda yatoor.. Birkaç hafta daha sizlere damlık edemi- yecek.. O gün ders pek sıkıntılı geçti. Günler biribirini takip ediyor fakat — Margörit bir türlü meydana çıkmıyordu. Rahmi ile Nabit verdikleri paradan vazgeçerek dans dersini terkettiler. Bir gün salonun arka tarafındaki 80- nin kapter açıldı. Kırmızı şapkalı kadın çıktı. Süratle caddeye doğru — yürümeğe başladı. Nahit gayriihtiyar? arkasımdan koşarak: — Matmazel Margörit! diye seslendi. Kadın arkasma bile bakmadan cadde- nin kalabalığına karışmıştı. Delikanlı ca- nT sıkılmış bir vaziyette arkadaşının ya- nına dönerken, üst taraftaki bir evin pen ceresinde genç bir rum kızı göründü: — Onun ismi Margörit değil, Elindir. Bayım. dedi, hani var öbür sokakta Apu. kuriya suratlı bir profesör; bu kiz ile or- taktır. Eleni de var sok güzel surat,. Genç mösyöleri ne zaman görüyor, takryor pe şinde getiriyor bu salonda, sonra, kendi- si sıkiyor bt arka kapıdan, ne zaman E- leni sıkiyor bu kapıdan, öteki kapıdan giriyor avanak erkekler.. Leman KARAMANOĞLU MARKİZ DÖ POMPADUR 181 ——— Nihayet, yatağa yaklaştı. ve yavaşça 'akat yolda hiç kimseyle - gerüş memesi âzımdır.. Döndükten - sonra, bana bütün ta tile izahat verirsiniz. Bu sözler üzerine mösyö Jak arabaya bindi ve araba derhal hareket ederek, On dakika sonra, kralın küçük evinden iki yüz adım kadar mescdede ığuuh-_ Üçü birden indiler. Jülyet. hizmetçi elbisesini tamamile gizliyen, geniş siyah bir mantoya bürünmüştü. Evin etrafını döndüler. K Bahçenin küçük kapısı Bnindı. 'b" adam bekliyardu. tç kişinin kendisine doğru geldiklerini görünce, süratle möt yö Jaka yuklaştı.. Bu adam Berniydi. Uzakta, saat onu çaldı.. Mösyö Jak: — Hazır mısıniz? £ Diye gordlu. Berni de heyecarını giz- liyerek cevap verdi: — Evet, monsenyör 1. Bunun üzerine mösyö Jak Dü Bl!_d' ye doğru döndü ve ona dörde bükük müş bir kâğıt vererek şöyle dedi! — Bu kâğıt krolm odasına gidecek- tir. Löbelin o şekilde bareket etmesi lâzımdır ki, kral gece yarısından evvel şatodan çıkmasın. Her şeyi göz önünde bulundurmak lözım. Şövalye saat oola burada olacaktır. O andn siz de vazile- nizi hatırlayın, Tahmin edilmiyen ha- diseler için iki saat çok bir zaman dö“ ğildir. Kont kâğıdı alarak : — Gerze yarmı, pekâlâ!. Dedi ve derhal 9 do istikametinde mrak'aştı. Bunun üzerine mösyö Jak: — İşaret verin, Berni! Diyerek, ayni zamanda, etralma son bir nazar atfetti. Jülyet, elinde küçük bir bohçayla, Berniyle beraber küçük kapıytaa yaklaşmıştı. nüz. ö.- atarın Af- aa Darai, bahçe kapımına, hafifçe, üç de- fa vurdu. ; Kapı derhal açıldı ve Sürön, biraz surarmış olduğu helde, titriyerek mey- dana çıktı. " Bu anda, zavallı kız, son bir tereddüt içinde kaldı ve geriye çekilmek istiyor muş gibi bir hareket yaptı, Fakat Berni, onu bir anda kolundan yakalayarak dışarıya çıkardı. Hemen ayni zamarzda Jülyet, bir göl ge gibi, süratle bahçeye kaydı ve kapı tekrar kapandı. Süzon, Berninin koluna dayanarak mırıldeadı. — Ah! Fransua! Duyduğum heye. canları hiçbir zaman unutmayacağım. .Hiç olmazsa ne krala, ne de madam d'- Etyöle hiçbir fenalık yapılmayıcağına yemin edin de, müsterih olayım!.. — Cennetteki yetim üzerine yemin ederim ki, hiçbirisine bir fenalık yapıl- mayacaktır.. Hadi gel. Araba bekliyor. Seni Viye Kotreye götürecek para da sandığın içindedir. Arabacı emrine âna. dedir.. İşte zengin oldun.. Mesut haya. tın esnasında beni unutma, sevgili Sü- şön., Bana gelince, sana borçlu oldu- gum dört günlük aşkın batırasını bü- tün kayatım müddetince, yadedece- cîı':p veremiyecek kadar mihfhııu'ı olar doğru bastırmakla iktila etti. Böylece arabaya geldiler. Son ana kadar aşık rolünü oynayan Berni, genç kızı kollaçımda sıktı, sorra Onu arabaya jterek, kapıyı anahtarla kapadı. Ayni zamanda arabacı atları sürdü v birkaç gdakiko sonra, tekerlek sesleri uzakta göndü.. ıı:ıBnu::: üzerine Berni mösyö Jakın elerek eğildi. yııİı_”oşılıı. monsenyör, dedi, Saat onu /kten başka yapılacak işim yok.. ;':ı::; şövalye d'Assasa tahsis edildi. ği için, bea büyük kepırin önünde bek- geh büyük bir ihtiyatla açılan kapıydı ve bu kapı, nazarlorının dikilmiş olduğu odanım kapısıy'dı. . D'Assas, bütün vücudunun dehşetle ürperdiğinl hissetti, Halbuki cesur, son derece cesur - bir gençti.. Fakat bulunduğu bu haleti ruhiye içinde, etrafında bu kadar nüfuz edil. mez esrar varken, bu evin pekâlâ, gece- leri adam boğazlamak için bir tuzak -olabileceğini düşünüyor ve müdafaadan Gciz bir halde, öldürüleceğini hissodi- yordu. Masanın üzerinde duran tabancaları- na bir nazar atfetti, Ve tam yerinden fırlayacağı sırada yavaşça açılmaktı o. Jan kapının aralığında bir kadın görün- düt.. D'Assas, gözleri yar: kapalı olduğu halde, mukavemet edilmez bir tecessüş içinde, hareketsiz kaldı. . Bu kadın kimdi? Ondan ne istiyer - du?, Bu kadın, uzun siyah bir mantoya bürünmüştü., Yüzünde bir moske var- di Kapının aralığında durmuştu. Ve d'Assas maskenin delikleri dibinden, o- nun gözlerinin parladığını görüyordu. Şimdi içine, batil bir itikadın dehşeti giriyordu!.. Bu siyah heykel neydi?. Hangi ce. hennemden çıkıyordu?. Şövalye, kadımın.. tiyah neykelin, yatağa doğru yaklaştığını görünce, bü- tün vücuda, uzun uzun Ürperdi Doğrulmak, çağırmak, — bağırmak, gözlerini büsbütün açmak istedi. Dehgşetin, kendisini felce uğarttığını hissetti. Kağın, gözlerini ona dikmiş olduğu halde ilerliyordu. Bazan, döşemeler çı- tırdadığı zaman, birdenbire — duruyor, bir kaç saniye bekliyor, sonra tekrar vlslemaer Eei eğilerek şöyle mırıldandı: — Bir tek heceket yapmayın.. Bir tek kelime söylemeyin... Aksi takdirde size getirdiğim haberi ve yaptığım iyili Bi, şüphesiz hayatımla ödeyeceğim... Sözlerimi duyuyorsunuz, değil mi?.. Be- ni duyduğunuzu anlatmak için, göz ka, paklarınızı açıp kapaym.. Fakat yalva- Tırım size, ses çıkaemayın!.. D'Assas itaat etti.. Göz kapaklarını açıp kapadı.. O zaman, zihninin, müthiş bir hayre. tin tesirine büründüğünü hissederken, kadının, kendisine doğru daha fazla eğildiğini duydu.. Ve kadın bir nefes kadar hafif bir sesle mırıldandı: — Şövalye d'Assas, ne gece, ne gün- düz, her ne sebeple olurm olsun, bu paviyonun karşısında bulunan paviyo- na girmenizi size söylerlerse sakm girme yin., Azıladınız mı?. Eğer anladınızsa, ayni işareti tekrarlayın.. D'Asana, ikinci defa göz kapaklarını “ açtı ve kapadı, O zaman, birdenbire, alnında ayni zamanda yakıcı ve soğuk bir buse his- setti.. Güzlefini açtı.. Esrarengiz kadın, siyah heykel idoğe ruluyordu.. Ona son bir süküt tavsiyesinde bu- dunmak üzere parmağını dudaklarına dayadı.. Sonra, ayni ağırlık, ayni «on. suz ihtiyat ve takayyüz, çekildi, kapıya vardı.. Bu kapıyı kapadı.. Kayboldu, gecenin içinde bir hayalet gibi silindi., Şövalye, uzun saatler müddetince uyanık kaldı, bazan şuurundan - şüphea ediyor, bir rüyanın kurbanı olup olma- dığını soruyordu.. Fakat, hayırlı, Siyah beykel, bu suale tamamen peşi- nen cevap vermek içinmiş gibi, odada nüfuz edici garip bir korku buokmıştı., Assas da, bir müdddet sonra, bu