9 NİSAN — 1938 M—hğ w Hatıralarımı anlatan CEYMS NOBODİ TEFRİKA NOo: 81 Entellicens Servisin en meşhur t€asuslarından Kont dö Nis düşmanın içeriden çökmesini sevinçle takip ediyor, her gün İngiltereye düşmanın maneviyalının bozukluğuna dair malümat Gülerek cevap verdi * — İki büyük şilep almalarını, içlerini çimento doldurup bitaraf bir devlet bandırası altında sefer yaptırarak Ka- nalım bahsettikleri ern zaif iki noktasın- | da gemileri batırmalarını teklif edece - ğim.... Kont dö Nis atıldı: — Fena fikir değil, fakat Almanlar hesabma., Ya kabul ve tatbik ederlerse Kanal mahvolmaz mı?. — Mahvolur ,tabil.. Fakat İngiltere. nin bundan malümatı olacağı için mu- kabil tedbir alarak plân tatbik edile - mez.. ra ben de fikrimi söyledim: — Bu plânı onlara kabul ettirmemiz, gene lehimize olacak.. Çünkü bu saye- de hiç olmazsa Kanala karşı suikosti ne şekilde yapacaklarını evvelden bilmiş olacağız.. Bundan başka bu plânın tat- oluruz , ben hemen Londraya giderek | VAZiyeti general Sir Artür Birdvele bil- dirmeğe karar vedim.. On beş gün sonra, yani 23 nişgen 1918 de, çimento dolu bir kaç gemi bir li- manda batırıldı. Fakat batırılan gemi- ler hep İngiltereye aitti ve batırıldık - ları yer de Zebrüj limanının methali idi. geldiler. -Almanlara bir ue OYUN dahal — Londradan Şarlvile döndüğüm zaman düşmanlarımızda maneviyatın fena hal- de borülmüş vduğunu farkettim. Mü- temadi mağlübiyetler, umumi karargâh- ta soğuk kanlılıktan eser brrakmamış - tr. Ordu artık zafer ummadıktan başka şerefli bir sulhtan da ümidini kesmiş bulunuyordu. Havayici zaruriye kıtlığı, dahilde siyast buhran, denizaltı gemi- leri harbinin ademi muvaffakıyeti, A- Merilkarım harbe iştiraki ademi memnu- Ziyet sebeplerini arttırmıştı. Harptan usanc hissi e işe karışınca askerleri şeflerine bağlıyan rabrtalar Zevşemeğe, o zamana kadar diğer ordu- İara nümune teşkil edecek disin! duygusu bozulmağa başladı. Zabitlerine Selâm vermiyen neferlere sıksık tesadüf ediliyordu ve işin garibi hiç bir ceza da verilmiyordu.. — Zabitler bitkin bir halde idiler. Har- bin başlangıcındaki neş'eli ve zaferden emin Alman zabitleri ortadan kaybol - Muşlardı. Kont dö Nis düşmanın böyle içeriden Çökmesini dikkat ve sevinçle takip edi- yor, her gün İngiltereye, düşmanın ma- neviyatının bozukluğuna dair yeni ma- lümat gönderiyordu. Haraldsen de bof durmuyordu, Her sabah saat dokuz da Hans Fuşun emirlerini telâkki etmeğe gidiyordu. Virağ Kayserin casusu ile arası gayet iyi idi. Bundan istifade ederek maruf şahsiyet- lerle ahbap olmağa çalışıyordu. Bunda muvaffak ta oldu ve ordu istihbarat teş- kilâtırır idare eden kolonel Haç ve ko- lonel Fon Ravş ile tanıştı. Bundan baş- ka umum? erkânı hatbiye üçüncü şube | şefi meşhur kelonel Nikalay ile de ah. bap oldu. Haralisen kendisini bu adamlara sevdirmiş, tavsiyelerini onlara lüzumlu saydırmağa muvaffak olmuştu. İş bu vaziyete geldikten sonra artık onları is- tediği gibi oynatabiliyor, fevkalâde mü- him malümatr kolayca elde ediyordu. Bir gün Hans Fuş ile beraber bulu- nurken odaya Alman hava kuvvetleri kuman danı general fon Höpner ile erkü- kânr harbiye reisi kolonel Tomson gir. Giter. İkisi de güyet heyecank görünü- yorlardı. : Haraldsen meltrem bir mülâkat vu- günderiyordu. kubulacağını tahmin ederek yan odaya geçti. Fakat anahtar deliğine kulağını koyarak içeride konuşulanları dinleme- ğe koyuldu. General ziyaretinin maksadını anlat- madan önce şöyle dedi: — Bize söyliyeceklerimin gayet gizli tutulması icap eder, Konuştuklarımız a. ramızda kalmalıdır. Hans Fuş cevap verdi: — Tabil Ekselâns.. Mesele nedir? — Mesele şu: Eğer bir mucize ol- mazsa yeni bir felâket arifesinde bulu- nuyoruz,. — Mucizelere inanmıyorum. Felâ- ketlere gelince artık onlaralda alışmağa başladık. Bu felâket nedir? . — Eğer bir aya kadar kâfi miktarda ince motör yağı elde edemezsek harbe devam edemeyiz. — Ne diyorsunuz? Hakikaten felâ. ket!.. »— Maalesef vaziyet bu.. Otomobil kolları durduktan başka tayyarelerimiz bile şimdiki atalete mahküm.. Facia!.. — Evet, facia! Fakat ben ne yapabi- lirim ki.. Elimde motör yağı stoku yok kit., — Evet., Fakat ben böyle bir stok bulunduran birini biliyorum.. Maalesef bu adam Alman düşmanı olduğu için malınr hize satmak istemiyor. — Yohan Hansen isminde bir Dani- (markalr. Roterdamda bulunuyor. Motör yağları stoku da orada. — Bu malümatı kimden aldınız?. — M eki zabitlerden.. — Bu adamın elinde ne kadar stok olduğunu 'da biliyor musunuz?, Demek bunu bize satmak istemiyor?. — Evet; kat'? surette.. İstediği fiyatı vermeği teklif ettik, gene razı olmadı. — Ne bahane gösteriyor?. — Daha evvel İngiliz amirallığiyle mî.îrg“mn&ı:f bu hayati maddenin bi- zim elimize geçmediği kâfi değilmiş gibi üstelik düşmana kısmet olacak?. Buna mâni olmak lâzım.. General cevap verdi: — İşte ben de bunun için #ize müra- caat ediyorum ya.. Hans Fuş düşünceye daldı.. Uzun bir düşünceden sonra: — Sanıyorum ki bir çare buldum... Maiyetimde zeki ve mahir bir ajan ile onun temasa geçmesini temin ede- TİZ.. — Ne sıfatla?. : — İngiliz amirallığının mümeesili sı. fatiylet.. — Müuvaffak olur mu dersiniz? — Muvaffak olur.. Dediğim gibi be- cerikli bir adamdır. Eline istediği ka- dar para veririz. Siz merak etmeyin, Bü meseleyi artık lehimize halledilmiş bilmelisiniz. Genefal ile erkântharbiye Treisi oda- nin İngiliz amirallığına motöryağı sa- tıp satmadığını öğreneceksiniz. . — Bonra?. — Eğer baber doğru ite bu satışa malın ne süretle teslim edileceğini öğ- reneceksiniz. -— Lütfen daha sarih ve vazih direk- tif verir 'risiniz?, (Devamı var) İ Bizim Bursa serfam ız: 4 Muratlarının olmasını istiyenler Bursaya gitsinler ! Bursa müzesinde bulunan, taneleri yumurta büyüklüğünde bir tesbihi dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz defa Müzede bulunan bu küçük ve kırık heykel parçalarından, lâhitlerden baş. ka, eski Türklere mahsus yazılar, eş- yalar, silâhlar, mezar taşları, mevlevi. hane eşyaları, bu arada büyük ka - vuklar, külâhlar, davullar, defler, darbukalar dolu... Bir odada asılmış muazzam bir tesbih gördüm. Tanele- ri yumurta büyüklüğünde. Galiba bin kadar tanesi varmış. Mihmandarımız dedi ki: ) bu tesbihi bir kere çekiniz. ! — Muradımın olacağını bilsem. — * — Fakat, kaç defa çekeceğinizi dü bilaeniz? i — Kaç defa? — Tam dokuz bin dokuz yüz dol- san dokuz defa... i — Muradımdan da vazgeçtim. Bursa müzik evinde Buradan sonra müzik evine gittik. Yani, Bursa konservatuvarı.. Ahşap küçük bir bina... Geç kalmışız, konser başlamış. Bizi üst kata aldılar. Bura- daki küçük s#ofa tıklım tıklım dolu... Bir tarafa orkestra yerleşmiş, diğer tarafa, kız, erkek gençlerden mürek . kep bir koro heyeti... Biz de yan oda. lara doldük. Şimdiye kadar hiç din- lemediğim bir parça çalryor. Arasıra koro da örkestraya iştirak ediyor. — Uludağ için bir reklâm filmi ya. pılacak, Çalman şey o filmin musiki- si.. Müzik evinin öğretmeni tarafın- dan kompoze edilmiş. Daha dikkatle dinlemeye başladık. anlamam. Fakat evvelâ mototon ve a- maya başladı. Hele sık sik kulağa nağmeler hoşuma gitti. Koroyu teşkil eden gençler de ses ahengi ve a. yarı bakımından hayli muvaffak olu. yorlardı. Zarfın sadeliğine ve fakir- liğine aldanmamalı. Bazan içinde ne büyük kıymetler saklıyor! Kafilemize dahil olan bir bayan | takdir hislerini gu şekilde izhar etti: — Macar rapsodisinden daha güzel Bu lâfa bir iki arkadaş bıyık altım. dan güler gibi oldu. Fakat genç ba- yan onları göyle tezyifkâr bir bakış- İA süzerek: — Musiki terbiyesi olmıyanlara bu işte söz düşmez,, diyiverdi. Ağzımı tu- tarak bu işe karışmadığıma nekadar memnun oldum bilemezsiniz, Bu koömpozisyonun çalmışı ve söy- | lenişi şöyle böyle yarım saat kadar sürdü. Bursa müzik evinin öğretmen ve talebelerini hararetle tebrik ederek binadan ayrıldık. Halkevi ve Acar idman yurdu | Ziyaret sırası Acar İdman yurduna gelmişti. Bursanın sportmen gençleri bizi mütevazı binalarının kapısımda karşıladılar. İlk salonda birkaç genç bilârdo oynuyordu. Bursalı sporcula . rm bize spor sahasındaki muvaffakı. yetlerini ve varlıklarını az da olsa göstermeleri gerekti. Sportmen bir radyo.. Bunları ne yapayım? Eser isterim. Önu göstermediler. Fakat, bi. ze plânları gösterilen Bursanın yeni stadyomu yapıldıktan sonra İstanbul matbuatmımın Bursa sporcularını ya - kından tanımaları lüzumu unutulma - malıdır. Acar İdman yurdundan sonra hal- kevini ziyaret ettik. Halkevi reisi e- nerjik, feragatle çalışmanın faziletini kavramış, bu yolda muvaffakıyetin - sırlarını da keşfetmiş bir zat, Avukat MLAK A Yaşil Buraıya 'Tevfik, kendisi gibi gayyur arkadaş. lar da secçmiş... Bize verdiği izahata göre, Bursa halktevi çok şayanı takdir işler görmüş. Hele köylüyü uyandır. mak hususundaki müspet mesai, içti- maf yardım s#ahasında yapılanlar if. tihara değer şeylerdir. Kitap tanıt - ma maksadiyle verilen ilmi konferans- lar da takdire şayandır. Evin 2476 a- | ded kitaplı mükemmel bir kütüphane- si, bir içtima salonu, binadan başka bir yerde olan bir temsil salonu var. Halkevinin mütemadiyen artan fa. aliyeti, yeni ve modern bir binaya o. lan ihtiyacı giddetlendiriyor. Yeni Halkevi için mükemmel bir plân ha - zırlanmış. Bursa zenginlerinin yardı. bin lira toplanmış. Bir miktar daha toplanacak ve derbal inşaata başlana- cak. Yeni halkevi binası Bursa için ayrı bir güzellik ve kıymet olacak. İpekçilik enstitüsünde Ortalık kararmıştı. Buna rağmen proğramı bozmamağa karar vererek ipekçilik enstitüsüne de gittik. Bura- 8r, güzel tanzim edilmiş bir bahçe İ- çinde modern birkaç binadan ibaret.. Öndeki bina enstitü merkezi... Arka- daki kışlak dedikleri ipekböceği to . humlarını muhafazaya mahsus soğuk hava tertibatı olan bir depo... Müessecayi gezerken bir smıfa gir. dik. Anfiteatr sistemi bir salon. Sıra- lar, döşemeler, pencereler, kürsü, ya. zı tahtası pırıl pıril cilâlı ve yepyeni. En arkada bir projeksiyon öleti duru- yor. Bu güzel ve modern sınıf içinde, vaktile içinde okuduğumuz falakalı, minderli, örümcekli pis mahalle mek- teplerini hatırladım. Bu sınıfa öyle imrendim ki sıralardan birine otura- rak bağırdım: — Yahbu, şurada bize bir ders ve- recek yok mu? Şaka bertaraf, bu enstitü, —yalnız Bursanm değil, bütün memleketin i- pek ve koza davasmı kökünden hal. letmiş. Eskiden müstahsil elinde to. humlara iyi bakılamıyormuş. Fena şe- rait altında muhafaza edildiği için ya soğuktan veya #ıcaktan mütcessir 0. luyor, böcekler cılız yetişiyor, yaptılk- ları kozanım randmanı da az oluyor - muş. Şimdi, memleketin her tarafm- da hazırlanan ipekböceği tohumları bu enstitüye gönderiliyor. Tohumlar buradaki kışlakta muayyen bir hara- ret derecesi içinde mevsimine kadar mubafaza ediliyaor. Tohumların bulundüuğü yer en sıcak — günlerde — bile — matlup soğuklukta olduğu için tohumlar va, kitsiz patlamıyor, kuvvetli yetişiyor. Zamanı gelince bunlar mıntakalarma sevkediliyor. Bu suretle memleketin her tarafımda artık sağlam tohumlar- la çalışılıyor. Bunlardan hâsıl olan böcekler de eskisinden bir misli farla randmanlı koza yapıyorlar. çekmek kâfi !! . vaaletam Dir balaş Enstitü, bu mühim Iaydas%nm başka, her sene kozacılık sahası içiğ ameli ve nazari bilgilerle mücehhez e lemanlar yetiştiriyor, müstahsili ten« vir ve irşad ediyor. j Şimdi enstitü memleketin ihtiyact olan 80 bin ons tohumu temin edi - yor. Bu sene komşumuz İrana 85 bin ons kadar salıldı. Gelecek sene bu İh. racat bir misli daha arttırılacak, Bu husustaki müzakereler devam ediyor. mMuş. Memleketin bu en mühim istihsal Ve sanayi işinde bu kadar mühim ve feyizli işler gören bu milli müecaseses mizi bütün kalbimizle alkışlarız. İhsan Arif RAPYO İstanbul radyosu 18,80 konferans: Eminönü Halkeyi ne. mına Kemal Altan (Mimar Sinan) 18,50 Eminönü Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil 19,15 konlerans: Üniversite namına: Doçent. Galip Gültekin (hayatı veuzlatmak için ne gibi tedbirler almalı« dır) 19,55b borsa habherleri 20,00 Necmet. tin Rıza ve arkadaşları tarafından Türk müusikisi ve hölk şarkıları 2045 hava Ta. porü 20,48 Ömer Rıza tarafından arabca söylev 21,00 Belma ve arkadaşları tara- fından türk musikisi ve halk şarkıları (süs at ayarı) 2145 ORKESTRA: i — Çaykovski: La bel o buva darman, 2 — Röbstayn: Lihterlans, 3 — Meyerber; Dans de zonbr. # — Manfred: Babi parat. 22,15 ajans haberleri 22,30 plükla sololar oöopera ve öperet parçaları 22,50 son hü« berler ve ertesi günün programı 23,00 son, BÜKREŞ: 18,00 knoser 19,10 müzik 20,00 şarkı- lar 21,15 kok caz 22445 kafe konser BUDAPEŞTE: 19,35 Sigan örkestrası 20,30 radyo tem sili 21440 oöpera orkestrasının koönseri 24,00 caz plâkları ; BERLİN: 18,00 hafif müzik 21,00 radyo orkestrası 1,00 halk havaları ve cazband 3,00 dans müziği ROMA: 18,15 orkestra 20,30 hafif müzik 21,30 eğlenceli konser 22,00 senfonik konser 24,15 cüzbünd, VARŞOVA: 18,15 konser 1915 plâkla hafif müzik 21,00 öperet nakli 23,00 skeç 23,15 balif müzik. / YÜT yiıart PU ygagyooeiT ÖTT gaa g aa SARR aa 23 NİSAN YAKLAŞIYOR... Cızn- huüriyetin 15 inci yılmda yavruları- nrzım katlayacağı bu bayram oövvel- ki senelerden çok parlak ve şenlikli olmalıdır. Yurdun istikbal ümidi o- lan miniminilerimize şen bir bayram geçtirtmek iİçin şimdiden hazırlana- Ixrm, VDtiğgiyyyfBEELİLA Biyyyyayli AAA aıygyya goA ggee aa0