7 NİSAN — 1938 ST TAN Kopunov'un karısı, değil yalnız apar- trmanın, fakat mahallenin de en şirret, en kavgacı bir insanı idi. $ y açit Bir akşam Kopunov işinden evine * döndüğü zaman, karısı ona: — Kocacığım, demişti, bizim apartı mand yeni kiracılar taşındı. Köşedeki dajreyi tuttular.. Tuhaf insanlar., Hiç | görüm kesmedi. Kadın, kocasının güya doktor olduğunu söylüyor. Her halde yalan söylüyor. Fakat sen merak etme ben onlarım hadlerini çabuk bildiriri: Kopunov karısının bu sözlerini işit- tiği zarnan çok geçmeden evin içinde bir çıngar kopacağını anlamıştı. Nitekim korktuğu başına geldi. Ön beş dakika sonra, karramın acr acı hay- Kırışlarını Cuydu. Ses mutfaktan geli- yordu. Demek ki ilk müsademe mutfak- | ta başlamıştı. Kopunov, karısınn — bu halinin neye varacağını düşünmeğe va kit bulmadan oda kapısı açıldı. Anra Pedorovna daha eşikten bağırmağa büş. ladı: »— İşte, işte görüyor musun? Ben bu Linkinlerin iyi bir matalı olmadıklarını sana ön dakika önce söylememiş miy- dim?, Kopunov suratını ekşiderek sordu: — Hangi Lipkinler?. — Hangi Lipkinler olacak, şu yeni taşınanlar.. Dha eve gelir gelmez mut- faktaki masamı nah şu kadar, verinden Oynatmışlar.. AÂnna Fedorovna, bunu söyledikten #onra eliyle bir buçuk metrelik bir me- Safe gösterdi. Hem karısma hem de komşularına içerliyen Kopunov: — Yalan! diye bağırdı.. Ve vür'atle mutfağa yollandı. Müşte- rek mutfağın bir köşesine hakikaten Yepyeni bir mata ve ona rastlıyan dü. | Bu gibi şeraitte baş varö da güzel bir raf asılmıştı.. Kopu- noy masayı ayağı ile itti. Yeni kizacı | kadını yumruğiyle tehdit etti, Yeni ki- | karayağız rdiği zaman racmın kocası orta — bo Lipkin mutfaktan içeri | Kopunov ona öyle bir küft adamcağız masasını kendisini odaama attı Mutfak muha inde zafer mutlak- tı, Düşmâan kahkori bir hezimete uğra- tılmıştı. Zaler gece kazamlmıştı. Halbuki er. gittikten bir şi ağrımıya başladı. urulması âdet olan uruldu: Fakat na- tesi sabah Kopun az sonra şiddetle bütün tedbirlere b file; hiç birisi kâr etmedi.. Ehn yakın diş başka çare kalmadı. Kayrt müamelesi « cereyan ettiği- kliniğine — gitmekteri nin, formalitelerin ni Kopunov dişçinin sandalyesine otürduğu zaman kendine biraz gelebildi. yüz, kendisine doğru eğil- ini karıştırıyordu. — Iet * bu çehre ona bildik gibi zörün. dü.. Doktor dişi muayene ettikten son- rar — Vah, vak, vah, dedi. Ne diye bu zamana kadar buna baktırmamış mts- pız? Bu ses de Kopunov'a hiç yabancı gel- miyordu. Fakat şimdi ahbap hatırlama- n'n hiç te «rası değildi Doktor elindeki ucu sivri madez: bir çubukla çürük dişin içini karıştırı ken, müşfik bir sesle: — Galiba sizin diğer dişleriniz de hasta, dedi.; Hangi dişiniz ağırıyotsa bana haber veriniz!., Doktor elindeki çubukla hafifçe bir dişe vurdu. —- Ağızıyor mu? diye sordu.. sran Tz FO POMPADIN | fark bile etmedi. Ancak | * Kopunov inledi: — Ay.. Ay.. Ay.aı Doktor elindeki çubukla ikinci dişe — Ya bu2, — Oy.. Oyu Oyl. Vayt.. met dilenen gözlerle baktı; ve işte ancak şimdi dok- 1. Bu, daha dün küfrettiği ye. “Tabü, diye düşündü, şimdi herifin eline düştük.. İstediği gibi benden inti- kam alacak ., Doktor ,elindeki âleti değiytirdikten sonra: — Lütfen ağızınızı açar mısırur, de - di. Ha şöyle!.. Şimdi ben sana gösteri. rim.. Kopunov acı acı düşündü: “Acaba kime gösterecek? Bana mı, yoksa dişe mi?... Bu arada çürük dişinin içine, dişleri oymağa yarayan korkunç burgu girdi. Ve dişin içinde dönmeğe başladı. Kopu- nov bir köpek gibi uludu.. Aklından da şunları geçirdi: “Vay hergele vayl.. Vay alçak vay!. Masasınt ayağımla ittiğim zaman onun canı bu kadar yanmamıştı.. O, nihayet bir tahta masa idi. Halbuki bu benim öz dişim!.., Doktor: — Ağımmızı çalkalayınız! Emrini ver. | &. Kopunov, Aağzımı çalkalarken yan gözle ufak tefek, kara yağır doktora baktı ve ondan korkmakta olduğunu hissetti. Bir an için hatırına sandalye- * Arsenik # V. Ardov / den fırlayıp kalkmak ve yüksek sesle: *“Ben bu doktordan korkuyorum ; ben bunda tedavi olmak — istemiyorum.. benim düşmanımdır.. O mahst bağırmak geldi. Fakat bağıramadı. Kendinde bağıra- cak kadar bir cesaret bulamadı. İnan - mamaları, kendisine gülmeleri ihtimali vardı. Bu sırada tekrar duydu: — Artık Çalkalamak kâfi iyice geriye atınız!.. Ha şöy nızı da adamakıllı açınız !, . doöktorun sesini Başınızı . Ağz- Kopunov: — Ay.. Ay.. Ayyyl. diye inledi.. Ve kafasından şunları geçirdi. “Peki! Peki! Almağın olsun.. Buranın hâkimi sen - sin!. Pakat eve döndüğün zaman ben sana Hanya ile Konyayı gösteritim.. Değil masana dokunmak, fakat bu defa bütün eşyanı başına yığacağım!.,, bukadar değil, öbür gün tekrar L. Dişinize koyduğum ilâcın iki gün orada kalması Jâzın.. Kopunov gay-i ihtiyart so: — Nasil bir ilâç koydunuz?. — Arsenik.. Hemşire, bir başkasını gçağırınız!., Doktor musluğu başma geçti ve el- lerini yıkamağa koyuldu. Kopunov evi- ne yollandı. Kurcalanan, bin bir âletle hassasiyeti artan diş âdeta eskisinden fazla ağrı yapıyordu. Kopunov, hem gidiyor, hem de söyleniyordu: — Güya doktor olacak.. İnsanların ıstırabını azaltacak yerde bunu çoğal- tıyor.. Bu kadar da & görmedim.. Kimbilir Doktorun söylediği ilâç ismini tırlaymca, yıldırımla vurulmuş gibi ol- | du ve duraladı. Arsel müt- hiş bir zehir olduğunu daha mektepte iken öğrenmişti.. işi de, sanki inadına, öyle giddetli bir surette ağrımıya başlamıştı ki Kos punov utanmasa ağlayacaktı; — Arsenik ha?., Yani zehir. Aman Allahım.. Beni zebirlediler.. Düşman- larım. beni zehirledi.. Kopunov sallanarak ve duvarlara tu- tunarak, feryat ede ede polis karako- luna yollandı.. Karakoldan içeri girer girmez: — Karakol. .karakol, karakol âmi- rini görmek is! Yan kapılardan biri açı lu bir komiser göründü: — Ne istiyorsunuz? diye sordu. Ka rakol âmizi benim.. — Siz misiniz? Ben.. ben.. beni ze- hirlediler,.. Ölüyorum.. Beni kurtarınız! — Kim zehirledi? Neyle zehirlediler? — Düşmanlarım.. Şahsi düşmanla- n Yani bir düşmanım.. Arsenikle zehirledi.. Karakol âmirinin yüzü — ciddileşti. Masanın gözünden bir kâğıt çıkara- rak acele sordu: — Arsenikle mi, dediniz?. — Evet, arsenikle.; — Miktarı ne kadar dr bu arsenıginr Hem siz bunu ne zaman yediniz?. Kopunov omuzlarımı silkti: — Takriben on beş dakika önces Miktarını kat'i olarak söyleyemem.. Bir dişe ne kadar arsenik girebilirse, işte o kadar.. — Bangi dişe?. — Basbayağı dişe.. Nah şuna.: Kopunov ağzını açtı ve dişin daba iyi görünmesi için parmaklariyle dudakla- rını krvirmağa başladı.. — Vatandaş, siz buraya alay etmeğe (Lütfen sayfayı çevirimiz) 'KİZ DÖ POMPADOUR 128 128 — — ——— — Ah! Döostum bir heyecan duyduğ Dinle.. Krebiyon omun sözünü keserekt — Azirim, dedi ben açım, susa- dim, üşüyorum, tütün içmek istiyo- Tüm, İçecek, yiyecek, retmacak, tütün İhtiyacımı giderecek şeyleri elde ctme- diğfin müddetçe, seni dinlemiyeceğim!. Şimdi istersen konuş! S Noe ceplerini karıştırdı, cebinden bozukluktları ve iki Leiyi çıkartdı, onla- dostuns verdi ve şöyle de- mu hatırlamam.. — İcap eden şeyleri ul, çünkü, ben de susadım. Krebiyon — Tabil değil mil. Diye biğirdi ve odadan dışarıya fırla- dı. Bir çeyrek sonra, bir a inde geriye döndü. A& n önüne bir hayli odun, masacam üzerine de, şişe delu bir sepet bıraktı, sonra çekilip gitti. Krebiyon kendisi de muhtelif şeyler getiriyordu: Evvelâ kendici için tütüm. Noe için de enfiye; sonra köpek ve ke- dilere mahsus kemik, ciğer ve et ar- tıkları; ve nihayet kendileri için de ek- mek, jambcn, ezme, muhtelil sucuk ve birkaç çerez getiriyordu. Sırası — gel- mişken, şunu da söyliyelim ki şair bir çocuk gibi pis boğazdı - esasan hakika- ten çoccuk rublu değil mi idi!. Neşeli bir tavımla: — Ateşi yak! diye bağırdı. Not de şöminenin önünde diz çök- tü. Biraz sanra da alevler yükselmeğe ve tavan arasına tatlı bir hararet 'mağa baş Bu müddet zarfında harikulâde bi: sahne vuku buluyordu. Esasen bu sah- ne tarihin bir hatırasından başka bir şey değildi ve eğer bunun, hakikate tamamile uygun olduğunu — bilmesey- dik, bunu sükütla geçmeyi tercih eder 1 olsun, İşte bu mev- hx a on, elindeki erzakla içeriye , tavan arasında, havlama — ve Jamalardan müteşekkil bir kon- şladı. Karyolanın, — koltuklacın, anın Üzerine, birbirlerini incitme- tırmalayan, tak- içlerini çılgın bir bücüm lak atan, hulâsa sev zhar eden hayvyanlar , cehennemi kargöçalık Krebiyo- me bir tavırla! — Hadi yemeğe! Diye bağırdığı ana kadar devam et- at bu emir üzerine, odayı derhal derin bir süküt kapladı, bütün hayvan- lar, köpekler solda, kediler sağdar ol- re, şalrin etrafıma gelerek top- bir zaman aç kalmıyorlar- dil, Krebiyon kaç defa, ekmek parasmı k ve Giğerlerine vermişti! ç bulunduğu an biri, onun Sen nehri üze- ooların kem , Mmünasebette köptülerin birisinde ağlayarak u gördü ve bu.büyük teessü- gu köpek ve etin açlığındıcı izti- van bu şairin halinden son dere- sis olan edam, cepleri şalta ytün para werdi. Bu adamın ismi Jan Lökon d'Alam- berdi ve kendisi “Ansiklopedi,, nin te- sisi için meşhur Didroyla birleşmişti.. Maamafih, bu adam, fikir cihetinden — Ah! Sevgili An'cığım! Sevgili kü- gük hemşirem! Sen - Jermân devam etti : — Bu çocuk buyüyor.. On altı yaş. Jarıma geliyor, .Yavaş yavaş en bayağı işlere girişen könt dü Barriyle evleni- yor.... Fransa kralımın metresi oluyor!. Çehresi sapsarı kesilmiş olan Jülyet mağrur bir sevinçle ürpermekten ken - dini alamadı. Senelerce kendisinin tahayyül ettiği bir “saadet,, e bir gün küçük, il kardeşinin erişmesi, ibtiraslarını — tat- min edecek bir hadise olmaz mıydı? Jülyet, küçük kardeşine karşı — olan bütün sevgi ve şefkatine Tağmen, bu gocuğun, saadeti, hayatın şeref ve na- musu, temiz ve saf bir aşk içinde bulo- bileceğini düşünemiyordu. Jülyet hafif meşrep bir ruha mâlik- ti. Ondan,duya! x bir şeyi duyma- sını istemek büyük bir haksızlık olur. Kont, bu en? sevinci tabil derhal sezdi. Omuzlatını silkti ve devam etti: — Her yüzün bir astarı var. Hüküm darlık bile mukadderatın acı darbelerin den masun değildir.. Size söylemiştim. madam, acı ve harin şeyler görüyorum. Bu küpeyi yerine takm ve artık bu bahsi kapayalım, Jülyet elması aldı.. ve göyle dedi — Mösyö, artık susamayacak kadar fazla söylediniz. Eğer, artık şimdi &u- sarsanız, benimle alay ettiğinize zahip olacağım.. — Şu halde, her şeyi öğrenin!.. So- kulağına geçirdi dik bir kış sabahı görüyorum.. 'Tasrih Seyim: Rir kânünuevvel sabahı. — İn- bir hale gelen büyük bir meydan ve bu meyde- nın ortasında — bir darağfacı — görüyo- tum.. — Mözyö, möryö ! — Artık bu defa, sonuna kadar din- balığından simsiyah — —a memaaameaaaaaaaaaaanaa e | leyeceksiniz.. Bir araba geliyor. Bu arabanım içinde bir kadın var. Halk ka- labalığı ona lânetler savuruyor, ona bakaret ediyorl. Bu kadım darağacına çıkarılıyor.. Kafseeı düşüyor.. Jülyet mosmor kesilmiş bir halde mırıldadı: — Bu kadın: — Bu katlın Kontes dü Barridir! Ma- dam Lânjdır! Beşikteki yâvradur!.. Jülyet: — Çılgınlık! Saçma! Kekeledi. Buna rağmen bir yaprak gibi titriyord: Sen Jetmen - veya Kaflostro - ona doğru eğildi. — Her şey olur, her şey olabilir, di- ye mırıldadı. Beni tekzip ederek küçük ve masum kardeşinizi kurtarabilirsinir. Fakat buma ancak vakit var, Biraz son- ra, artık çok geç kalmış - olacaksınız. Mücevherat namma meniz varsa satın. Bunlardan takriben on beş bin altın cl- de etmiş olacaksınız ve icabında, bunu ben de tamamlarım. Bu servetle Parisi tekedin.. Orada.. Memleketinize Van- kulör de mütevari fakat şerefli bir ha- yat sürün.. Küçük hemşirenize şerefli bir terbiye verin ve ©o zaman emin ola- bilirsiniz ki, ikiniz de böylece sandete kavuşacaksınız.. Sen Jermen bu sözleri söyledikten sonra aünğa kalktı Jülyeti selâmladı ve onu debşetinden sararmış bir hall orada brrakarak çekilip gitti. Bu esnada Kont dü Barri genç kı- dınin yanından geçiyortlu. Filyet © hir işaret yaptı ve dehşet içinde dakika kalamam Çıkalım ve lütlen b Yadar teşyi edin.. Size 8 ceklerim var. Dü Barri alaylı bir tavırlat — Yani, dedi, “etimize gidelim!, demek istiyorsunuz, — Hayıt! Benim evime diyörürı...