2 Nisan 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 7

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Vallas Beri evlâtliğı Bir müddettir Kan şehrinde otur- makta olan Valles Beri birkaç günden beri Paristedir, Kendisini beşinci Jorj otelinin yanında yakalayan bir Frah- | SIZ gazeteci, mülâkatı gşöyle anlatı- yor: “Eğer Valles Beriyi filmlerinden bi- ı risinde meselâ Viva villa filminde ol- duğu gibi korkunç bir adam zanneder bti seniz. a.danırsmız, Zira ağzında.. iri | t L men tatlı ve mütebessim çe insana endişe veren bir mana yoktur. Tek bir kelime ile çok sevimli hbir adamdır. Hüvvelâ Pariste çok zaman kalıp katmayacağını sordum . — Hayır, 'dedi, Pariste daha uzun Seman kalacağımı — zannetmiyorum. Gelecek hafta tekrar Kana döneceğim. Âkdeniz kıyılarma bayılıyorum. Bana öyle geliyor ki burası Kaliforniyadan daha çok güzel. Sonra Nis ile Monte - Karlo arasında Boliö de bir villâ satın dim. Bundan sonra her sene istira- hat etmek için oraya gideceğim- — Fransada bir film çevireceğiniz söylenivor, doğru mu? — Bu hüusüsta bana birçok teklifler Yapıldı. Fakat henüz ortada kararlaş- mış hicbir şey yok. Zaten iyice Fran- FiZCa söylemediğimi de biliyorum. Bü- ti_ın bunlara rağmen Fransada bir film çevirmem mümkündür. Fakat bu filmi birinci teşrin aymdan evvel çe- “femem_ Çünkü — Holivuda dönüp (Garbm fena çocukları) filmini takip €dâcek İkinci bir film çevirmek mec- b““yetindeyım_ İ — Siz (Garbın fena çocukları) fil- mıx;ı çevirirken yaralanmıştınız değil mı:? — vet.. Aktör, hiç heyecana düşmeden pan- falonunun paçasını yukarıya doğrü çekti. Bata bacağında geniş bir yara izi gösterdi. Ve gözüne devam etti: — Bir kürşun yarası,. Bu yara sa- hat hayatımı bir parça aksattı. Bere- ';“ versin ki'son çevirdiğim film çok mmket istiyen bir film değildi. Av- vefîğm geln_ıek için yola çıkmadan ev- i ânfll filminin İngilizcesini çevir- cek.s ininülîüzdeki sene bu filmi göre- Z. ÇŞevirdiğim film “Deniz kı- yısı İnsanları,, ismi altında gösterile- tektir. , Vallas, altımcı defa olarak kocaman Sigğarasını yaktı: — Tabil sinemaya nasıl baş'adığımı da öğrenmek istersiniz. Bu cok uzun 'b'!r hikâyedir. On beş ,on altı yaszımda | bir çocuk iken Sefildde bir makineci- nin yanmda calıştyördum. Fakat bir 4 “nız sokaklarda cocuklarin döğüştüm. türlü yerinde duramayan bir çocuk: Vaktile fil dadılığı yapan sanatkâr Vallas Beri, Fransanın Akdeniz kıyılarında villâ satın aldı EKarol An Beri ile tum, Kımıldanmak, hareket etmek bende zaptedilmez bir ihtiyaç halinde idi. Bir gün geldi ki dükkânda dura- madım. Ağabeyim Vilyam bir sirkte | çalışıyordu. Öna bir mektup yazdım. Bana hayvan sirkinde bir iş bulması- nı rica ettim. Birkaç hafta sonra hir fil ailesine dadı tayin edilmiştim. Bilseniz bu ne tatlı hayattı. Döğüş- mek, mücadele etmek, yenmek sanatı- tç- orada öğrendim. O vakte kâdar yal Sirkte boks marakım başladı. Yum- ruk atma sanatınm kaidelerini bura- da hem belledim, hem tatmik ettim. Fakat bu yumruk merakı sirktaki vazifemden atılmama sebep oldu. Ay- larca meteliksiz gezdim.. Sonra Nevyorkta bir tiyatroda şar- kı söyliyen heyetin arasına girdim. Burada tali bana yardım etti. Bir akşam “Âmerikalı seyyahlar,, piyesi oynanacaktı. Ehemmiyetli rolü olan aktörlerden birisi hastalandı, geleme- di. Onun yerine ben oynadim. Piyes fasılasız bir sene mütemadiyen oynan- dı. .1912 yılmda yeniden işsiz ve mete- Hiksiz kaldım, Az kalsm açlıktan öle- tektim. Fakat sansım yine parladı. Tanhavzer stüdyolarımnda figüranlık yaptım. Sonra Essane stüdyolarmda yer aldım. Burası neşe dolu bir yerdi. Birçok meşhur sanatkârları burada tanrmış- tım. Glorya Svansonu İlk defa bura- da gördüm, Sevistik ve 1916 da Los Ancelos da evlendik. İki mesut sene yaşadık. Sonra ay- rıldık. Daha sonra boşandık. İşte o vakit bana “Affedilmiyen gü- nah,, filminde iyi bir rol vermişlerdi. 1918 de “Apocalipin dört süvarisi,, filminde baş rolü oynadım, Bu film be- ni dünyaya tanıttı. Sonra sırasile “Or- manlar hâkimi, “Şampiyon,, "“Viva Villa,, “Böyle babanm böyle oğlu olur,, “Singapur postası,, “Define ada- sı,, filmlerini çevirdim. Vallas, bu bir siütrü ismi smrasile say- dıktan sofnra soluk alryor. Daha sora- cağın bir şey var mı der gibi yüzüme bakryor, fakat o da bilir ki bir gaze- tecinin merakı, bitmiyen bir hazine- dir. — Bu filmlerden hangisini en çök seversiniz? Aktör gülerek cevap veriyör: — Bir anneye evlâdmdan hangisini çok seversin diye bir süal sorulabilir mi? Maamafih size söyliyeyim. Film- lerim arasında bir tanesini hepsinden çok severim, fakat bu film ötekilerden daha az muvaffakiyet kazanmıştır. HABER — AkKsam postası —— Bir kilo insan 4 Trank! İnsan kıymetinin kilo ile aB w o4 ölçüldüğü mem leket: Andora Azrallin kovaladığı Ispanyollar Fransaya nasıl kaçırılıyor ? n NDORA İspanya ile Fransa a. rasında küçücük bir cumhufti- yettir. Bu minimini hükümetin bütün | arazisi sadece 452 kileometre murab- bardır. Nüfusu 5600 kişiden ibarettir. Bu memleket baştan aşağı dağlar i. çersine gömülmüştür. İki sel yatağı kayalar arasından iner ve biribirleri- le birleşerek bir parça daha genişler ve Valira vadisini teşkil eder. Bu iki sel yatağı ve vadi memleketi bir baş- tan öbür başa kadar kateden tabii bir koridordur. Bu yolun bir ucu İs. panyada Seo köyüne bağlıdır. Diğer u- cu da 2400 metre kadar yüksek En. valira boğazından geçerek Fransaya doğru gider. Kışın ilk günlerinden itibaren yaza kadar bu yol bir baştan öbür başa en az 2 metrelik bir kar tabakası al- tında gömülü kalır. İspanya tarafına olan hudud noktasından bir seneden- beri İspanya hükümeti her türlü mü. nakalâtı menetmiştir. Ve o halde bu genenin kışmm başladığı gündenberi bu memleket hakikt bir muhasarada demektir. “O halde bu memleket ahalisi nasıl geçiniyor, neyle yaşryor?,, sualinin in- sanım derhal hatırma, gelmesi çok ta- bildir. Fakat bu sualin cevabı da kolaydır: Dağlarda yaşıyanlar çiftliklerine kapanırlar ve yazı beklerler. Yazın ko. yunlarıyla beraber yaylâya çıkarlar... Vadideki köylerde yaşıyan insanlara gelince, bunlarm geçinme yasıtaları kaçakçılıktır. Pari - Suvar Muharrirlerinden biri son günlerde hu memlekette kısa bir seyahat yapmış, gördüklerini ve işit. tiklerift gazetesinde yazmıştır; mu - harrir şunları anlatıyor: “Kışm Andorada seyahat etmek, rahatmı seven bir adamm işi değil- dir. Çünkü yüksek dağları asşmak için bir tek nakil vasıtası vardır: kayak. Sabahleyin erkenden Püymoren bo. Zazından ayrılmış, geceleyin bir kat daha sertileşmiş kalm bir buz taba - kasiyle örtülü bir keti yolu üzerinde ilerliyordum. Envalira geçidi istika - metinde saatlerce yürümüştüm. Oraya yetişmem muhakkak lâzımdı. Çünkü “Sevgimin sebebi senaryosunu - bizzat | hazırlamamdır . — Bu filmin ismini söylemediniz. — Müsaade ediniz de bu şöhret mirasımdan mahrum kalan zavallı evlâdımın adını meydana çıkarmaya- ) m.l — Senaryolarınızı siz intihap etmez misiniz? — Hem evet, hem de hayır. Vakıa sahne vazıı bir film İicin nadiren kafa- sındaki mevzuu bana kabul ettirmek ister. Fakat herhangi bir filmde bazı noktaları öne sürerek beni daima ik- naa çalışır. Meselâ bir film mevzuunu beğenmesem derhal bana “bu mevzu halkm çok hoşuna gider,, veya “Takat bu film için icap eden sermaye hazır- landı,, yahut da “bu rol sizin için bi- çilmiş kaftandır,, kılıklı birkaç cümle ile fikrimi celer, bu sözlerinden de ek- seriya haklıdır. Fakat rejisörün dü- şüncelerini tutmam, kendi bildiğim giderim.. . Vallas, sanki birdenbire yakası boy- nunu sıkryormuş gibi parmağını boy. nuna soktu. Yakalığını genişletmeye çalışır gibi bir harekt yantı. Sonra kahkaha ile uzun uzun güldü. — Artık size söyliyecek hiçbir se- yim kalmadı. Söylediklerimi bir defa daha tekrar ettirmek isterseniz o başka. Bu cümle, nazitâne bana izin veriş demekti. Daha fazla sormakla nezake- ti snijistimal etmiş olacaktım. Sadelik- le kalnltere hükmetmek sanatmı bilen bir adamın hatıresmı dimaSmda sak- layarak sanatkârdan ayrıldım.,, ancak orada dinlenmek için bir sığı. nak bulacağımı biliyordum. Etrafımda, ayaklarımın karlar üze- rinde çıkardığı sesten başka çıt du . yulmuyordu. Yalnız tahmin edemedi- ğim uzaklıklardan Ariej ırmağının bir sel hızıyla akan sularmın gürül- tüsünü işitiyorum. Sonra kulağıma tatlı bir ıslık, ipek hışırtısını andıran bir ses gedi. Bu ses kar üzerinde ka. yan kayakların sesiydi. Bir yamacın dibinden kayakçılar bana doğru yük- seliyorlardı. Ön kişi kadardılar. Ayaklarında sü- luk mavi pantalonlar, üzerlerinde be. yaz ceketler, başlarında geniş Alp be- releri vardı. Sırtlarma meşin çanta . lar yüklenmişlerdi. Bir lâhza sonra hepsi etrafımı aldılar. Reisleri: — Biz posta sürücüsüyüz, dedi, En- valira boğazmımdaki seyyar jandarma- lara posta götürüyoruz, sonra geriye döneceğiz. Yükseklerde, karlar içersinde 40 ki. lometrelik mesafeyi bir solukta alan bu aslan gibi adamlara gıpta ettim doğrusu... Sanki dağa tırmanmıyorlar, güzel bir yaz gününde kır gezintisi yapıyorlardı. — Güzel meslek! dedim. Havaya hiç de aldırmıyarak başı a- çık yürüyen esmer delikanlı: — Evet, dedi. Eğer fena havalar ve gece tetik bulunmak mecburiyeti ol- masa'.. — Gece tetik bulunmak mecburiyeti mi? — Öyle ya.. Bundan on beş gün ev. vel pis bir havada yola çıkmıştık. Mak- sadımız Min kayalıkları civarmda kaybolmuş birkaç insanı aramaktı. Vakıâ onları bulduk, Fakat zavallılar o kadar fena bir hale gelmişlerdi ki, oldukları yerde ölmeyi, bizimle bera. ber gelmeye tercih ediyorlardı. — Bu adamlar yolunu şaşırmış ka- yakçılar mıydı? diye sordum. Delikanlı ağzı bir karış açık bana baktı. Sonra arkadaşlarma döndü, ba. şını &alladı. Hepsi gülmeye başladı. Kahkahalar kesilmeden beni başları ile selâmladılar ve başka izahat ver- meden yollarına devam ettiler. Neden sonrâa bunlarım kayakçıları değil, ka- çakçıları aradıklarını anladım. Donmuş dağlar üzerinde kafi eler Tekrar yola koyuldum. Dik bir ya. macı tırmanırken, bir kafile bana doğru ilerlemeye başladı. Bir sürü in- san, önlerinde bir kılavuz, ıstırapla yürüyorlardı. Hepsinin baldırları, öl. dürücü soğuktan kurtulmak için, eski çuvallardan yapılmış getrlere sarılıy- dı. Acaba, memleketin her tarafımı dol. durduğu söylenen bir kacakçı kafilesi ile mi karşılaşmıştım? Yanımdan ge- çerken çocuk denecek kadar genç bir delikanlıyı durdurdum. — Nereden geliyorsunuz? Elinin tersiyle bana vadiyi göster- di ve: — İspanyadan, dedi. Ben delikanlıya daha bu suali so. rarken kılavuz bize doğru dönmüştü. Anlamadığım bir dille hiddetli hiddet- li haykırdı. Karşımdaki birdenbhire sustu, yeniden yürümeye başladı. Bir kilo insan dört frank! Geceyi Envaliradaki sığmımakta ge- | çirmeyi düşünmüştüm. Kararımı yeri. ne getirdim. Fakat bir türlü uyku tut- madr. Kalktım ve yüzümü pencerenin camma dayıyarak dışarıyı gözetledim. Ay karların üzerinde hafif hafif parlı- yor, hayaletlere benziyen bir sürü in. san, korkak adımlarla boğaza, Fran- saya doğru gidiyordu. Ertesi gün dünyanın en küçük payi. tahtr olan “Eski Andora” ya doğru inerken, iyi bir tesadlif eseri olarak Albay Bolar ile karşılaştım. Albay, küçük Andora cumhuüriyetinin isteği üzerine bu memlekete — gönderilen Fransız kuvvetlerinin komutanı ve 'Andora hükümeti nezdinde Fransız fevkalâde komiseriydi. Beni çok derin bir nezaketle karşı. ladı. Bu nezaket, öğrenmek istediğim meselelere dair birçok sualler sormak için bana cesaret verdi. Evvelâ, boğaza doğr uzun kafileler halinde giden insanlarım kimler oldu- ğunu ve nereye gittiklerini sordum. Albayın yüzü mağmumlaştı: — Bu işler benim resmen meşgul olduğum meselelerin haricindedir. Ben buraya Andora hükümeti tarafmdan vaki olan davet üzerine memlekette asayiş ve emniyeti, Andoralıların ha. yat ve emlâkini himaye etmek için geldim, Burada resmen icrasiyle mü. kellef olduğum iş budur. Bu memleke- te ait diğer meseleler beni alâkadar et- mez, Fakat Andoranm fakir bir memle . ket olduğunu da unutmamalıdır. Bu- rada verimli toprak olarak bir iki ça- yır, birkaç hektar buğday ve sebhze tarlasından başka bir şey yoktur de. sem mübalâğa etmemiş olurum. Bu ta. mahkâr ve nankör toprak iki memle. ket arasında tabil bir kaçakçılık yolu olmak itibariyle çok mühimdir. Ando- ralmım zekâsı, burada yapılabilecek en kârlı işi bulmuştur: kaçakçılık, Buraya her çeşit insan gelir ve mos. leğiyle mütenasip olsun olmasın,.her çeşit eşya geçirtir. Meselâ burada yüz bin traş bıçağı sipariş eden bir ek. mekçi, iki ton peynir ısmarlıyan bir doğramacı veya beş yüz kilo çakmak taşı almak istiyen bir berberle karşr- laşmak mümkündür. Buranın halkı, bunları huduttan ge- çirmek için takımlar tesis etmişler - dir. Bunun muayyen bir tarifesi var. dır. Geçirdikleri eşyadan kilo başma dört frank ücret alır. Bunları söyliye. rek size bir sır ifşa ediyorum zannet- meyiniz. Burada herkes bunu bilir. İspanyada başlıyan harble beraber kaçakçıların listesine yeni bir mal gir- di. İnsan kaçakçılığı da ayni ücretle yapılıyor. Harbin ilk günlerinde Fransadan İspanyaya doğru bir insan akmı var. dı. Bu insanlar hem cumhuriyetçilere, hem de Frankoculara yardım etmek üzere koşuyorlardı. Bugün bu akımm ciheti tamamiyle değişmiştir. Şimdi ölümden korkan insanlar, kafile kafile Fransaya doğru kaçıyorlar, Bu geçiş pek sefilâne oluyor. Bu karlı havalar- da bazan iki gün iki gece aç, SUsSUZ karlı dağlarda kaldıkları da vaki olu- yor. Bunlar evvelâ hudut karakollarına teslim olunur, Orada biraz gıda Veri- | lir, aşılanır, sonra memleketi terket. mek için kendilerine 48 saatlik bir mühlet verilir. Bu, zavallılara yapa - bildiğimiz biricik yardımdır. O vakit gizli teşkilât işin içersine girer. Ge- celeri karların donuşu yol üzerinde | yaya yürümeyi kolaylaştırdığı icin, geceleyin bir kılavuzun idaresi altm. da Fransaya giden kafileler teşekkül eder ve Fransaya doğru yola koyulur. — Fakat bu teşkilâtım neresi gizli? Her şey apaçık değil mi? — Evet, hemen hemen öyle... Tari- feleri bile meydanda. Meselâ T0 kilo ağırlığındasınız. Sizi Fransaya geçir- mek için 280 frank alırlar, Fakat bu fiat bazan değişir. İltica edenlerin servetine, içtimaf mevkilne veya ©'ya- sf ehemmiyetine göre kıymeti yükse . lir. Böyle vaziyetlerde kaçakçılar bir v map- Devarır 11 fnctde

Bu sayıdan diğer sayfalar: