Vaktile fil dadılığı yapan sanatkâr Vallas Beri, Fransanın Akdeniz kıyılarında villâ satın aldı KP aĞ y v Vallas Beri evlâtliği Bir müddettir Kan gehrinde otur- makta olan Valles Beri birkaç günden beri Paristedir. Kendisini beşinci Jorj ötelinin yanında yakalayan bir Frah- SIZ gazeteci, mülâkatı göyle anlatı. | yor: “Eğer Valles Beriyi filmlerinden bi- [ risinde meselâ Viva villa filminde duğu gibi korkunç bir adam zanneder seniz a.danıramız. Zira ağzında İri mea'latli ve aB d , insana endişe veren bir mana yoktur. Tek bir kelime ile çok sevimli bir Evvelâ Pariste çok zaman kalıp kammıyaziğını sordüni . — Hayır, dedi, Paristo daha uzun Gene kalacağımı — zannetmiyorum. Gelecek hafta tekrar Kana döneceğim. Akdeniz kıyılarına bayılıyorum. Bana öyle geliyor ki burası Kaliforniyadan daha çok güzel. Sonra Nis ile Monte - lo arasında Boliö de bir villâ satın aldım. Bundan gonra her sene istira- hat etmek için oraya gideceğim- — Fransada bir film çevireceğiniz Böyleni vor, doğru mu? — Bu hüsüsta bana birçök teklifler Yapıldı. Fakat henüz ortada kararlaş- Mış hiçbir şey yok. Zaten iyice Fran- FIZCA söylemediğimi de biliyorum. Bü- tün bunlara rağmen Fransada bir film çevirmem mümkündür. Fakat bu ilmi birinci teşrin aymdan evvel çe- Viremem. Çünkü — Holivuda dönüp (Garbın fena çocukları) filmini takip ©dkcek ikinci bir film çevirmek mec- burtyetindeyim, — BSiz (Garbın fena çocukları) fil- mıı:. Şevirirken yaralanmıştınız değil mi? — Eret, Ak’—br hiç heyecana düşmeden pan- lı;oı_ıunn. paçasını yukarıya doğru çe_ku. Baâta bacağında geniş bir yara izi gösterdi. Ve sözüne devam etti: — Bir kürgun yarası.. Bu yara sa- nat hayatımı bir parça aksattı. Bere- ;ct versin ki son çevirdiğim film çok nmket İstiyen bir film değildi. Av- wfı;:_n Belmek için yola çıkmadan ev- v ânnl filminin İngilizcesini çevir- 'e Ünümüzdeki sene bu filmi göre- ;r;:linix âcvlnliğim film “Deniz kı- nsan çe zi Ti ismi altında gösterile- ü Vallas, altıncı dafa olarak kocaman Sigarasını yaktı: — Tabif Sinemaya nası) baş'adığımı da öğrenmek istersiniz. Bubı:n’;ıdlış:;ı bir hiktyedir. On beş ,on altı yarmda bir çocuk iken Sefildde bir makineci- nl_u yanmda çalışıyordum. FPakat bir türlü yerinde duramayan bir çocuk; Karol An Beri ile tum, Kımıldanmak, hareket etmek bende zaptedilmez bir ihtiyaç halinde idi. Bir gün geldi ki dükkânda dura- madım, Ağabeyim Vilyam bir sirkto çalışıyordu. Ona bir mektup yazdım. Bana hayvan sirkinde bir iş bulması- nt rica ettim. Birkaç hafta sonra bhir fil ailesine dadı tayin edilmiştim. Bilseniz bu ne tatlı hayattı. Döğüş- mek, mücadele etmek, yenmek sanatı- t orada öğrendim. O vakte kâdar nız sokaklarda Wg(hr_!:ı :;v_ggqşqı_ı’: Sirkie haks marakıma başladı. Yum- ruk atma sanatınım kaldelerini bura- da hem belledim, hem tatmik ettim. Fakat bu yumruk merakı sirktaki vazifemden atılmama sebep oldu. Ay- larca meteliksiz gezdim. Sonra Nevyorkta bir tiyatroda şar- kı söyliyen heyetin arasma girdim. Burada tali bana yardım etti. Bir akşam “Amerikalı seyyahlar,, piyesi oynanacaktı. Ehemmiyetli rolü olan aktörlerden birisi hastalandı, geleme- di. Onun yerine ben oynadım. Piyos fasılasız bir sene mütemadiyen oynan- dı. İ HABER — Ziksam postası Bir kilo insan 4 fTrank! İnsan kıymetinin kilo ile .. w «W ölçüldüğü mem leket: Andora Azraillin kovaladığı Ispanyollar Fransaya nasıl kaçırılıyor ? A NDORA Ispanya ile Fransa a. rasında küçücük bir cumhuri- yettir. Bu minimini hükümetin bütün arazisi sadece 452 kilemetre murab- bardır. Nüfusu 5600 kişiden ibarettir. Bu memleket baştan aşağı dağlar i. çersine gömülmüştür. İki sel yalağı kayalar arasından iner ve biribirleri- le birleşerek bir parça daha genişler ve Valira vadisini teşkil eder. Bu iki sel yatağı ve vadi memleketi bir bağ- tan öbür başa kadar kateden tabli bir koridordur. Bu yolun bir uçu İs. panyada Seo köyüne bağlıdır. Diğer u- cu da 2400 metre kadar yüksek En. valira boğazından geçerek Fransaya doğru gider. Kışın ilk günlerinden itibaren yaza kadar bu yol bir baştan öbür başa en az 2 metrelik bir kar tabakası al- tmda gömülü kalır. İspanya tarafma olan hudud noktasımdan bir seneden- beri İspanya hükümeti her türlü mü. nakalâtı menetmiştir. Ve o halde bu senenin kışmın başladığı gündenberi bu memleket hakikf bir muhasarada demektir. *O halde bu memleket ahalisi nasıl geçiniyor, neyle yaşıyor?,, sualinin in- sanın derhal hatırma gelmesi çok ta- bildir. YFakat bu sualin cevabı da kolaydır: Dağlarda yaşıyanlar çiftliklerine kapanırlar ve yazı beklerler, Yazımn ko. yunlarıyla beraber yaylâya çıkarlar... Vadideki köylerde yaşıyan insanlara gelince, bunların geçinme yasıtaları kaçakçılıktır. Pari - Suvar Muharfrirlerinden biri son günlerde bu memleketto kısa bir mayahat yapmış, gördüklerini ve igit. tikleriNTgazetesinde yazmıştır; mu - harrir şunları anlatıyor: *“Kışm Andorada seyahat etmek, rahatmı seven bir adamın işi değil. dir. Çünkü yüksek dağları aşmak için bir tek nakil vasıtast vardır: kayak. Sabahleyin erkenden Püymoren bo. gazmdan ayrılmış, geceleyin bir kat daha zerileşmis kalm bir buz taba - kasiyle örtülü bir keçi yolu Üzerinde ilerliyordum. Envalira geçidi istika - metinde saatlerce yürümüştüm. Oraya yetişmem muhakkak lâzımdı. Çünkü 1012 yılmda yeniden işsiz ve mete- | , Keteli he e Hiksiz kaldım. Az kalsım açlıktan öle- tektlim. Fakat gansım yine parladı. Tanhavzer stüdyolarında figüranlık yaptım. Sonra Essane stüdyolarımda yer aldım. Burası neşe dolu bir yerdi. Birçok meşhur sana'kârları burada tanrmış- tım. Glorya Svansonu ilk defa bura- da gördüm. Sevistik ve 1916 da Los Ancelos da evlendik. İki mesut seno yaşadık. Sonra ay- rıldık. Daha sonra boşandık. İşte o vakit bana "Affedilmiyen gü- nah,, fılminde iyi bir rol vermişlerdi. 1918 de “Apocalipin dört süvarisi,, filminde baş rolü oynadım. Bu film be- ni dünyaya tanıttı. Sonra sırasile “Or- manlar hâkimi,, “Şampiyon,, "Viva Villa,, “Böyle babanm böyle oğlu olur,, “Singapur postâası,, “Define ada 81,, filmlerini çevirdim. Vallas, bu bir sürü ismi sırasile say- dıktan sotra soluk alryor. Daha sora- cağın bir gey var mı der gibi yüzüme bakryor, fakat o da bilir ki bir gaze- tecinin merakı, bitmiyen bir hazine- dir. — Bu filmlerden hangisini en çok seversiniz? Aktör gülerek cevap vetiyor: — Bir anneye evlâdmdan hangisini çok seversin diye bir-sual sorulabilir mi? Maamafih size söyliyeyim. Film- lerim arasında bir tanesini hepsinden çok severim, fakat bu film ötekilerden — Bu filmin ismini söylemediniz. — Müsaade ediniz de bu şöhret mirasımdan mahrum kalan zavallı evlâdımın adını meydana çıkarmaya- yım.. — Senaryolarmızı siz intihap etmez misiniz? — Hem evet, hem de hayır. Vakta sahne vazırı bir film için nadiren kafa- sındaki mevzuu bana kabul ettirmek ister. Fakat herhangi bir filmde bazı noktaları öne sürerek beni daima ik- naa çalışır. Meselâ bir film mevzuunu beğenmesem derhal bana “bu mevru halkın çok hoşuna gider,, veya “Takat bu film için icap eden âermaye hazır- landı,, yahut da “bu rol sizin için bi- çilmiş kaftandır,, kılıklı birkaç cümle ile fikrimi çeler, bu sözlerinden de ok- seriya haklıdır. Fakat rejisörün dü- şüncelerini tutmam, kendi - bildiğime giderim.. İ Vallas, sanki birdenbire yakası böy- nunu sıkıyormuş gibi parmağını boy. nuna soktu. Yakalığımı genişletmeye çalışır gibi bir harekt yaptı. Sonra kahkaha ile uzun uzun güldü. — Artık size söyliyecek hiçbir se- yim kalmadı. Söylediklerimi bir defa dâha tekrar ettirmek isterseniz o başka. Bu cümle, nazikâne bana izin veriş demekti. Daha fazla sormakla nezalre. ti snlistimal etmiş olacaktım. Sadelik. fe kalnlere hükmetmek sanatmı bilen daha az muvaffakiyet kazanmıştır. | bir adamın batırramı dimaSında sak- Sevgimin sebebi senaryosunu bizzat | layarak sanatkârdan ayrıldım.,, ancak orada dinlenmek için bir sığı. nak bulacağımı biliyordum. Etrafımda, ayaklarımın karlar üze- rinde çıkardığı sestoen başka çıt du . yulmuyordu. Yalnız tahmin edemedi- ğim uzaklıklardan Ariej ırma; bir sel hızıyla akan sularmın gü tüsünü işitiyorum. Sonra kulağıma tatlı bir ıslık, ipek hışırtısını andıran bir ses gedi. Bu ses kar üzerinde ka. yan kayakların sesiydi. Bir yamacın dibinden kayakçılar bana doğru yük- seliyorlardı. Ön kişi kadardılar. Ayaklarında sö- luk mavi pantalonlar, üzerlerinde be. yaz ceketler, başlarında geniş Alp be- releri vardı, Sırtlarma meşin çanta . lar yüklenmişlerdi. Bir lâhza sonra hepsi etrafımı aldılar. Reisleri: — Biz posta sürücüsüyüz, dedi, En- valira boğazındaki seyyar jandarma- lara posta götürüyoruz, sonra geriye döneceğiz, Yükseklerde, karlar içersinde 40 ki. lometrelik mesafeyi bir solukta alan bu aslan gibi adamlara gıpta ettim doğrusu... Sanki dağa tırmanmıyorlar, güzel bir yaz gününde kır gezintisi yapıyorlardı. — Güzel meslek! dedim. Havaya hiç de aldırmıyarak başı a- çık yürüyen esmer delikanlı: — Evot, dedi. Eğer fena havalar ve gece tetik bulunmak mecburiyeti O- masa!... — Gece tetik bulunmak mecburiyeti mi? — Öyle ya.. Bundan on beş gün ev. vel pte bir havada yola çıkmıştık. Mak- sadımız. Min kayalıkları civarımda kaybolmuş birkaç insanı aramaktı. Vakıâ onları bulduk. Fakat zavallılar © kadar fena bir hale gelmişlerdi ki, oldukları yerde ölmeyi, bizimle bera. ber gelmeye tercih ediyorlardı. — Bu adamlar yolunu şaşırmış ka- yakçılar mıydı? diye sordum. Delikanlı ağzı bir karış açık bana baktı. Sonra arkadaşlarına döndü, ba. gmr salladı. Hepsi gülmeye başladı. Kahkahalar kesilmeden beni başları ile selâmladılar ve başka izahat ver- meden yollarıma devam ettiler. Neden sonra bunların kayakçıları değil, ka- cakçıları aradıklarını anladım. Donmuş dağlar üzerinde kafl eler 'Tekrar yola kayuldum. Dik bir ya. macı tırmanırken, bir kafile bana doğru ilerlemeye başladı. Bir sürü in- san, önlerinde bir kılavuz, 1stırapla yürüyorlardı. Hepsinin baldırları, öl. dürücü soğuktan kurtulmak için, eski çuvallardan yapılmış getrlere sarılıy- dı. Acaba, memleketin her tarafım dol. durduğu söylenen bir kaçakçı kafilesi ile mi karşılaşmıştım? Yanımdan ge- gçerken çocuk denecek kadar genç bir delikanlıyı durdurdum. — Nereden geliyorsunuz? Elinin tersiyle bana vadiyi göster- di ve: — İspanyadan, dedi. Ben delikanirya daha bu suali so. rarken kılavuz bize doğru dönmüştü. Anlamadığım bir dille hiddetli hiddet- N haykırdı. Kargımdaki birdenbire sustu, yeniden yürümeye başladı. Bir kilo insan dört frank! Geceyi Envaliradaki sığınakte ge- girmeyi düşünmüştüm. Kararımı yeri. ne getirdim. Fakat bir türlü uyku tut- madr. Kalktım ve yüzümü pencerenin camıma dayryarak dışarıyı gözetledim. Ay karların üzerinde hafif hafif parlı- yor, hayaletlere benziyen bir sürü in. san, korkak adımlarla boğaza, Fran- saya doğru gidiyordu. Ertesi gün dünyanın en küçük payi. tahtr olan “Eski Andora” ya doğru inerken, iyi bir tesadiif eseri olarak Albay Bolar ile karşılaştım. Albay, küçük Andora cumhuriyetinin isteği üzerine bu memlekete — gönderilen Fransız kuvvetlerinin komutanı ve 'Andora hükümeti nezdinde Fransız fevkalâde komliseriydi. Beni çok derin bir nezaketle karşı. ladı. Bu nezaket, öğrenmek istediğim meselelere dair birçok sualler sormak için bana cesaret verdi. Evvelâ, boğaza doğr uzun kafileler halinde giden insanlarımn kimler oldu- Çunu ve nereye gittiklerini sordum. Albayın yüzü mağmumlaştı: — Bu işler benim resmen meşgul olduğum meselelerin haricindedir. Ben buraya Andora hükümeti tarafından vaki olan davet üzerine memlekette asayiş ve emniyeti, Andoralıların ha. yat ve emlâkini himaye etmek için geldim. Burada resmen icrasiyle mü. kellef olduğum iş budur. Bu memleke- te ait diğer meseleler beni alâkadar et- mez. Fakat Andoranm fakir bir memle . ket olduğunu da unutmamalıdır. Bu- rada verirali toprak olarak bir iki ça- yır, birkaç hektar buğday ve sebza tarlasından başka bir şey yoktur de. sota mübalâğa etmemiş olurum. Bu ta. mahkâr ve nankör toprak iki memle. ket arasımnda tabil bir kaçakçılık yolu olmak itibariyle çok mühimdir. Ando- ralmm zekâsı, burada yapılabilecek €en kârlı işi bulmuştur: kı ik. Buraya her çeşit insan gelir ve mos. leğiyle mütenasip olsun olmasm, her çeşit eşya geçirtir. Meselâ burada yüz bin traş bıçağı sipariş eden bir ek. mekçi, iki ton peynir ısmarlryan bir doğramacı veya beş yüz kilo çakmak taşı almak istiyen bir berberle kargır laşmak mümkündür. Buranın halkı, bunları huduttan ge- çirmek için takrmlar tesis etmişler - dir. Bunun muayyen bir tarifesi var. dır. Geçirdikleri eşyadan kilo başma dört frank ücret alrr. Bunları söyliye. rek size bir sır ifşa ediyorum zannet- meyiniz. Burada herkes bunu bilir. İspanyada başlıyan harble beraber kaçakçıların listesine yeni bir mal gir- di. İnsan kaçakçılığı da ayni ücretle yapılıyar. Harbin ilk günlerinde Fransadan İspanyaya doğru bir insan akmı var. dL Bu insanlar hem cumhuriyetçilere, hem de Frankoculara yardım etmek üzere koşuyorlardı. Bugün bu akının ciheti tamamiyle değişmiştir. Şimdi ölümden korkan insanlar, kafile kafile Fransaya doğru kaçıyorlar, Bu geçiş pek sefilâne oluyor. Bu karlı havalar- da bazan iki gün iki gece ac, susür karlı dağlarda kaldıkları da vaki olu- yor. Bunlar evvelâ hudut karakollarına teslim olunur, Orada biraz gıda veri. lir, aşılanır, sonra memleketi terket. mek için kendilerine 48 saatlik bir mühlet verilir. Bu, zavallılara yapa - bildiğimiz biricik yardımdır. © vakit gizli teşkilât işin içersine girer. Ge- celeri karlarm donuşu yol Üzerinde yaya yürümeyi kolaylaştırdığı itin, geceleyin bir kılavuzun idaresi altın. da Fransaya giden kalileler teşekkül eder ve Fransaya doğru yola koyulur. — Fakat bu teşkilâtm neresi gizli? Her şey apaçık deği! mi? — Evet, hemen hemen öyle.., Turi- feleri bile meydanda. Meselâ T0 kilo ağırlığındasınız. Sizi Fransaya geçir. mok için 280 frank alırlar. Fakat bu fiat bazan değişir. İltlea edenlerin servetine, içtimaf mevkiline veya <'ya- st ehemmiyetine göre kıymeti yükse . lir, Böyle vaziyetlerde kaçakçılar bir Magı Devarmı V1 fneide