N Ka y Ldm z o plu Güzel Kı z ve SAFOÖ Yazan : Nizamettin Nazif —3 İsterseniz bunlardan birkaçını size B'Österebilirim. - Dedi . ev gayet teklifsiz bir hare. kette bulundu, kolunu Kısantosun o- Müzuna koydu ve pazısile boynun - dan itti: . — Yürü bakalım. — Nereye gideceğiz? — Bize yalan söylemiş olanları gör. Mmeye, — Vazgec canım. — Yooo.. Onları size göstermeli- Yim ki hakkımızda bir fikriniz olsun. Filosof israrın para etmiyeceğini anlamıştı, İriyarı adamın istediği is- tikamete doğru yürüdü. Hani biraz daha itiraz etmiş olsa, bu adam, ken. disini şŞöyle bir kavrayıp sırtına vura. cak ve zorla götürecekti. Geniş yapraklı garib ağaçların ara- sından geçtiler, Kızgın, tozlu toprak o kadar sıcaktı ki, filosofun sandalla- rı, kor ateş üstüne konmuş iki tence- Te gibi kızmağa başlamıştı; tabanla. Tmı yakıyordu. Binadan yüz elli adım ötede, ağaç - İarın sıklaştığı bir yere geldikleri za- Man iriyarı adam yine pis pis sırıttı. Kolunu filosofun omuzundan çekti. Yerde, oraya buraya gelişigüzel atıl. îışgibi duran sekiz on taşı göstere. — İşte.,, - dedi - bunlardan herbiri- nin altında bir yalan, bir hryanet, bir casusluk, bir düşmanlık yatar. Ve toparlanmasıma meydan verme . den Kısantoza saldırdı, kafasma bir yumruk indirdi, Betbaht filossfun zaten canı neydi? bir adamcağızdı. Kendinden O zam âı»-ıf'- 1, saklanmış bulundukları anlaşılan beş altr adam koşarak geldiler. Bunlardan ğiri kocaman bir meşin torba taşıyor- u. -Biri-Kısanfosun-ağzıma bir avuç ot tıkadı. Biri de ihtiyarın kollarını sıkı Sıkı bağladı. Sonra zavallıyı yusyu- Taak edip meşin torbanm içine soktu. lar, Ve herbiri bu torbanın bir tara. fmdan kavradı, koşarak ağaçlığa dal- dilar; gözden kayboldular. Torba, Bu torba, Haraksos'ın Menf şehrindeki evinde açıldı ve bu meşin torba açıldığı zaman filosofun yarı ö- lü bir halde olduğu görüldü. Yediği yumruktan zavallı adamımn alnı mosmor kesilmiş ve şişmişti. İriyarı adam, betbahtın kollarmı Sözüp ağzından otları çıkarınca efen - disinden bir iltifat umarak - sırıtmak istedi. Fakat ümidi boşa çıktı. Filoso. fu derhal tanıyan Haraksos iman tah- tasma bir tekme indirip herifi sırt tis. tü yere yuvarladı ve gürledi: — Bu serseme elli sopa vurulsun. Odadaki diğer esirler hemen iriya- vi adamı yakaladılar ve sürüye sürüye Kısantosun kendine gelebilmesi için İ- l di ki gün iki gece uyku uyuması lâzım- |: geldi, Sonra Haraksos ona bu mace- Fanm sebehlerini şöyle anlattı: — Müstamerelerimizin menfaatleri fena halde baltalanmaktadır. Misırin birçok tarafları emniyetsizlik içinde- dir. Eğer Mısır, tek Firavunun idaresi altımda birleştirilemezse bizim bu top. Yaklara veda etmemiz lâzımgelecektir. Müstamerenin ileri gelenleri ile ko- huştum. Gizli bir cemiyet kurduk. Mısırdaki 12 devletçik - ten bir devlet kurmak ve Psametiki Un başma geçirmektir. Filosof sordu: k'in bundan haberi var nuy: — Hayır. — Ona işi açarsanız daha kolay mu. Vaffak olabilirsiniz. — Belli olmaz. Hattâ işlerimizin büsbütün bozulması ihtimali de var. — Ne gibi? ; — Psametik, kendisinde bütün Mi- Sıra hükmedebilecek bir iktidar göre- V l sm G l DU ö üi aü memektedir. Bizim hareketimizin Mı- sırdaki diğer hükümdarları kuşkulan. dırması ihtimalinden korkar. Zira Psametik'in böyle bir harekete karar verdiğini, diğerleri haber alırlarsa derhal birleşebilirler. Bunları otadan kaldrmak için teker teker yutmak lâ- zımdır. Psametik, gimdilik elindeki i- le iktifa etmek istiyor. Bizim düşün. celerimiz onu Ürkütebilir. Hattâ ra . kiplerine emniyet telkin etmek için bi- zi ortadan kaldırmaya bile karar ve- rebilir. Esasen maksadımız, onun gö- züne girmek değildir. Mısırda bir bir. lik, bir umum! anlaşma teessüs etmesi bizim menfaatlerimizi temine kâfidir. Misirm dahili işleri ve Mısırdaki E- len tacirlerinin düşünceleri Kısantosa o kadar yabaneı mevzulardı ki, filo- sof ilersine varmadı, Yalnız; — Şimdi, esirinin bana gösterdiği taşların ne ifade ettiğini anlıyorum. Haraksos güldü: — Eh... Ne yaparsın?... Elden baş. ka ne gelir? Mademki bir kere işin i. çine burnumuzu soktuk, sonuna kadar gideceğiz. Dedim ya, tutulursak Psa- metik bizi derhal temizler. Hem mak- sadımız kendisine iyilik etmek olduğu halde. Halbüki insanlâar arasında çok geveze olanları var; yalancı olanları var, Hıyanetten çekinmiyenler, arka - daşlarını ele vermek için entrikalar çevirenler var. Böyleleri yaşatmak doğru olmuyor. Haraksos, gayet basit hakikatler. | den bahsediyormuş gibi bir lâkaydi ile bu sözleri söylüyordu. Kısantos ince bir insandı. Bu işlerle daha fazla meşgul olmak istemedi. Dostunu — düşüncelerinden - ayırmak A ö x “Diyemedi. Muhavereyi bir tarafım- dan oluruna bağladıktan sonra Safo. nun adada geçen macerasını anlattı ve Rodopyayı bir hayli methettikten sonra; j —Önu sana getirdim... . dedi - Kardeşine kendi vasıtalarınla gönder. Benden de selâm söylet... Artık ahu- vahı bıraksın. Sevgilisine baktıkça bi- zi de hatırlasın. Elencenin o çok gü. zel dilini kara sevdanın kötürüm et- mesinden nekadar korktum bilsen. Ve, bir gün sonra Menf şehrinden u. zaklaştı. Üç gün sonra da, güçlü kuv- vetli on esirin taşıdığı kapalı bir sed. ye içinde Rodopya, Misırmn kalbi olan Menf'e ulaşmış bulunuyordu. Haraksosun Menide saraya benzer bir kâşanesi vardı. Şaka maka değil. Haraksos Mısirm en zengin adamla- rmdan biriydi. Kız kardesşi ne büyük bir ihtirasla kendini aşka vermisse, o da o derece büyük bir ihtirasla ken. dini maddi kazanca vermişti. (Devamı var) Kadıkröyde balo “Cumhuriyet Halk Partisi Kadıköy Mer- kez ve Erenköy kamunları tarafından mev simin son ve mülena maskeli balosu 9 ni- san 938 cumarlesi günü akşamı Süreyya salonlarında verilecektir. Bu balonun eğlenceli ve nezih olması icin çalışılmaktadır. Gregor cazın iştiraki temin edilmiştir. Büfenin temiz ve mutedil olmasına dik- Nohutlu ka 1 HIABER — hve- ler çoğaldı Kanunla menedilmiş olmasına rağmen Bu işin yapılması resmen tanındı! Eminönü maliye gubesi — evvelcea kahve kavuranların gizli bir iş ola- rak yaptıkları ve dalma gayrimeşru ticaret vasıtası telâkki ödilen nohüt kavurma ve bunu gizlice kahveye katma işinin son zamanlarda artık aleni bir hal aldığımı va yeni bir ti- caret şubesi gibi şümüllendiğini gö- rerek defterdarlık vasıtasile İstan- bul ticaret odasına bir bulunmüuştur. Buü müracaatta nohut kavurucula- rın nasıl bir ticaret şübesi teşkil'eda- bilecekleri ve bunlardan hangi esas dahilinde kazanç vergisl alınması i- cap edeceği sorulmaktadır. Oda ida- re heyeti nohut — kavuruculuğunun kahve kavuruculuğu gibi bir şey ol- | ması İtibarile bu ticaret — şubesine kryas edilebileceği ve aynen kahyvae kavurucular gibi iradı gayrisafisi ü- zerinden yüzde 25 kazanç vergisi a- lınmasına karar vermiştir. Oda mac- lisi de bu kararı tasvip etmiştir. Ticaret odasının verdiği bu karar- la umumi harpte kahve — bulunma- ması dolayısile bir zarüretin netice- si olarak meydana çıkan ve o gün- denberi gizli bir şekilde devam eden nohut — kavuruculuğu — “men'i — tağşiş kanunu,, mucibince yasak olmasına rağmen bir ticaret şubesi — olarak meydana —çıkmış bulunmaktadır. Nohudun az kavrulmuşu leblebi ola- cağı gibi çok kavrulmuşu kahvenin içine girmektedir, Tahmis sokağın- dan geçenler hergün iki gıralı tek- neler İçinde taze kavrulmuş nohut- larm kahve ile harman yapılmasına | şahit olmakrtadzr. KADIN l AAA Yüksek bir yahayla çok güzel giden ve belde düğmelenen zarif bir manto. Omuzlar geniş olmakla beraber müba- lâğah değildir. Gayet pratik bir toka ile açılıp kapanan cep biçimindeki çantaya dikkat edin. kat edilmekte ve müteaddit sürprizler ha. zırlanmakladır. İstanbul 5 inci İlera memurluğundan: Bir borçdan dolayı haczedilip paraya çevrilmesine karar verilen rakı; şarap ve konserve ve sardalya gibi — bakkaliye eş- yası 4.4-938 pazarlesi — günü saat 12.-14 arasında Çakmakçılar — yokuşunda Valde hanı içinde peşin para ile saltılacağından talip olanların mezkür gün ve saatte ma- hallinde hazır bulunmaları ilân olunur. —— Bugün ilân sayfamızda Açık mektuba açık cevap Dün 7 inci sayfamızda neşrolunan (Bir yankesiciye açık mektup) başlıklı mektuba verilen cevabı bu gün 11 inci sayfamızda neşrediyoruz. Cevabı gönderen, alâka . dar ilân sahibinin. okumasını irca etmektedir... Y sİy | müracaatta | Garp ile şark ve iki nesil arasındaki fark Yazan : Karadavut Genç arkadaşımız Nadir Nadinin yazılarmı ben, dikkatle ve hususi bir zevkle okurum. Çok müşfik bir baba olan Nadi, inkılâp yıllarının o cetin çalışmaları arasında da çocuklarını bir an ihmal etmemiş, nereye gittiyse Nadir'i ve kardeşlerini her zaman be- raberinde bulundurmuştur. Nadir'in imzasını görünce hayalimde, ilk Anka- ra ve ilk Ankaranın iki üç gazetesin- den birini basan Yeni Gün matbaası canlanır. Ve bu Yenigün matbaasmın kapısı önlinde duran salhurde bir bri- ke, memleketi saran endiğelerden ga. fil Üüç dört çocuğun gülüşerek bindik. lerini görür gibi olurum: Nadinin çocukları. Bu çocuklar, o zaman pek küçüktü- ler. Küçücük Ankara gazetelerinin sü- tunlarımdan dünya efkârı umumiyesi- ne fışkıran kıvılcımların, Şşüphesiz farkında değillerdi. Sermürettiblerin, 12 puntoluk bir harfin kaybolmaması- na binlik bir banknot kaybetmemeye çalışan bir veznedardan çok itina et- tikleri devirleri; inkılâpçı gazete sü . tunlarmın istilâ ve irtica karşısında bombardıman filoları gibi kullanıldı. ğı devirleri hatırlamazlar. Babalarının trpkı bir katon gibi, bir şgiarı “düşman yıkılmalıdır!,, giarını bir fikrisabit hâ- line sokmaya çalışanlar arasında oy- nadığı rolü, her makalesini “düşman yıkılmalıdır!,, cümlesiyle bitiren Na- dinin düşman dediği şeyin ne olduğu- nu farkedecek yaşta değillerdi. Fakat sonra büyüdüler, Ve Naedi bunları zekâlarmma en uygun sahalar- da dolaştırdı, okudular. İyi okudular hattâ. Nadir Nadinin ve Doğan Nadi. nin zekâ ve bilgilerindeki inkişafın seyrini de az çok takip edebildiğime kaniim. Onlar, muhakkak ki- bugün, ön dokuz yıl evvelki Ankaranm © ta. sasız kardeşleri değildir. Hayatm İ- çindedirler. Görerek, sezerek ve her gün bir parça daha anlamaya uğraşa- rak Acaba istilâ ve haksızlık günleri - nin büyük isyanlarmı, o günkü sıyasa dünyasının suratma kusanlardan biri ve bir kuvvetlisi olan baba Nadinin gocukları dünyayı nasıl görüyorlar? Dikkatim bundan ileri geliyor ve bu dikkat yüzündendir ki evvelki günkü Cumhuriyetin başmakalesindeki şu- satırlar üzerinde duruyorum: “İspanya harbi artık bitmek üzere bulunuyor. Millt kuvvetlerin Katalon- ya İçerlerine doğru ilerlediklerini, bir- cok şehirler zaptederek Barselonaya yaklaştıklarını haber alıyoruz. Daha başlangıçta, anarşiye karşı açtığı bay- rağın altında ordunun ve memleketin | büyük bir ekseriyetini toplryan gene- ral Franko, iki senelik bir mücadele. den sonra nihayet düşmanı AÂkdenize döküyor.,, Romancılarımızın, hikâyecilerimi . zin, fıkracılarımızın birçoğunu adap- tasiyon illetine tutulmuş gördüğümüz bugünlerde bu yazı bana “Yunus Na. di” nin 16 yıl önceki makalelerinden birinden “çevrilmiş” gibi geldi. Hani neredeyse ardından şu meşhur cümle çıkrverecek sandım: “Ordular, ilk hedefiniz Akdenizdir, ileri!,, Yunus Nadinin teşhis ettiği düş- manla Nadir Nadinin teşhis ettiği düş- | man arasmdaki fark o kadar büyük- Şarkla garb biribirlerine ne derece aksi iki istikameti göze vurursa Ak. denize şark hinterlandından inmiş ©- lan orduyla garp hinterlandından in. meye çabalıyan ordu arasında da © kadar fark vardır. Türkün Türk hedefleri için, Türk ordusu ve Türk inkılâbı halinde Akde, nize inisi ile, Faslılardan, İtalyan ve Almanlardan mürekkep bir kuvvetin, İspanyadaki tabil servetleri sağa sola sata sata meçhul bir hedefe ilerliyen bir kuvvetin Âkdenize inişi arasımda çok fark vardır. O kadar çok fark var- dır ki, Türk memleketindeki iki neslin arasında bu derece fark bulunabilece. #ine inanılamaz, Nadir, babasınm pişkin kaleminden çıkan eserleri görmeye alıştığımız sü tunda herhalde mâasum bir zaaftıtel yapmış olacak. Frankocular nerede, Kemalistler ne- rede be biradar? Bu eskici borsa- ları da bir felâket! Engin ve derin görüşlü bir gazeteci ve cidden kıymetli bir muharrir olan arkadaşımız Nureddin Oryan'ın evvel- ki günkü Haber'de neşrettiği büyük röportajı okudum. “Eskiciler borsasında neler gör- düm?,, adını taşıyan bu röportajıyla Nureddin Oryan, şimdiye kadar dik- katle temas edilmemiş bir mesele üze. rine dikkat nazarrmızı çekmiş bulunu. yor. Her sahah mahalleler arasımdan; — Eskiler alâaaayım! Diye bağırarak geçenler, meğer hiç de masum bir iş görmüyorlarmış. Pa- cavracı'arın evlerden gelişigüzel to . parladıkları eşya, ailelerin başımdan defetmek istedikleri eşyadır. Halbuki onlar bir kapıdan çıkarılryor ve dönüp dolaşmp tekrar bu evlere girmenin bir yolunu buluyorlarmış, Nureddin Or. yan'ın röportajı, bize İstanbulda dört eskici “borsa,, sI olduğunu öğretiyor ve bunlardan birini, yani Kasımpaşa borsasını bütün fecaatile tasvir ediyor. Şu hale bakın: 1 — Eski elbiseler tornistan yapılı- yor, yahut boyanıyor ve bol sabunlu bir ütüden sonra Anadoluda köylüye satılıyor. Falat bunu giyen köylü sikı bir yağmura yakalandı mı, elbisenin hayrımı gör!'. Sabunlar gevşiyor, elbi- se sarkıyor, boyaları akıyor. 8 — Eskicilerin topladıkları Ameri- kan bezinden ve dokumadan iç çama. şırları bir kısım kunduraların içinc as. tar diye kullanılıyor. 3 — Boyabadlı seyyar satıcının ya- zın, altı ay, su yüzü görmiyen ayağın. da dolaştırdığı meşinleşmiş çorapları, veremden göç eden vatandaşın tükrük ve burun mendili, dizanterilinin taha- Tet havlusu, paçavra ticaneti yoluula, biribirine harışıyor, fabrikada didik « lenip pamuk haline geliyor ve bunlar« dan yorgan bile yapılıyor. Ticaretin bu nev'ine nasıl müsaade edilebiliyor? Arkadaşımız Nureddin Oryan'ın yaptığı tetkiklerle Üstündağa faydalı olabileceğini tahmin ediyoruz. Kara DAVUT#__ Istanbul radyosu 18,30 plâkla dans musikisi 19,15 konfe« rans: Üniversite namına doçent Muhlis '(para meseleleri) 19,55 borsa haberleri 20,00 Necmeddin Rıza ve arkadaşları tara. fından türk musikisi ve halk şarkıları 20,45 hava raporu 20,48 Ömer Rıza tara« fından arabca söylev 21,00 Vedia Rıza ve arkadaşları tarafından türk musikisi ve halk şarkıları (saat ayarı) 21,45 Orkestrat 1 — Konzak: Potpurri Viyenuvaz. 2 — Strauss: Vayin vayib und gezank, 3 — Mikael: Patruy türk. 4 — Stolz: Merhen der ingend. 5 — Mikaels: Rakosi aÇrdaş. ; 22,15 ajans haberleri 22,30 plâkla sololar, opera ve öperet parçaları 22,50 sön ha« berler ve ertesi günün programı 23,00 son BÜKREŞ: 18,00 askeri bando 20,10 plâk 20,40Ü şar. kılar 21,15 radyo orkestrası 22,45 konser. BUDAPEŞTE: 18,30 Macar şarkıları 19,25 plâk 20,30 sigan örkestirası 21,50 operet müziği 23,30 kafe kanser 24,20 sigan Ora kestrası BERLİN: 19,00 hafif müzik 20,10 pnlâk 21,00 varla yete 23,30 cazband. ROMA: 20,30 hafif müzik 22,00 bir perdelik tem — — sil 22,40 Cetra orkestra tarafından 23,45 cazband. VARŞOVA: 19,20 plâk 21,00 hafif müzik 23,00 klâ. sik konser K HÇÜ Ati 4 |