23 Mart 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

/ Yükselişinden evvelki devirde ona Nas. Ya veyahut Vasyenka derlerdi. Esasen gö. de, bu tarzda çağrılmasına imkân Verecek şekilde idi: Ufak'tefekdi; sarışın- L Yuyarlak gözleri daimi bir hayret-ifa- e ediyordu. İnce beyaz kaşları belli belir. L Yanakları, âdeta bir kız yanağı gibi idiler. ,, Vasya, mütevazi ve İyi bir çocuktu, Bir treceye kadar azimkâr ve istidatlı idi. O rıu"îlıı:ılık yapıyordu. olan ateşli aşkı işte bu tarihlerde I’“#ılldı. Vasya ile Nina arasındaki tanış- n ne şeraitte ve nasıl cereyan ettiği de belli değildir. Fakat Vasyada Nina- karşı uyanan öldürüdü hislerin arazı, ğün zamanlarda elle tutulacak kadar aşikâr ir hal aldı. Ninayı her gördükçe Vasya- © benbe yüzü, koyu kırmızı bir renge Sİrmeğe başladı. k Vasyayı fabrikadan eve gölüren hergün- Ü tenha yollar da artık ona sıktcı görünü- Yordu. Evine, daha ışıklı, daha kalabalik llardan gitmeğe başladı. — Ninanın ayni ;?Il&rdnn evine gidişi, hiç şüphe yok ki, k T tesadülten başka bir.şey değildi. Çün. ıü Vasyanım biricik maksadı daha kalaba. ik Yollardan geçerek biraz — vakit geçir- Tekti.. Yoksa, Fabrikada yemek yedikleri lokanta bir- *? darca idi.. İşte Vasya sırf bundan ötürü t başına boş bir mâsa bulamaz, Ninanin -q“?duğu masada yer almağa mecbur olur. B:iıınu işte olsa olsa lokanta müdürü ka. ü U idi. Sonra, kültür komisyonu bir â. 3Ma tiyatro için iki bilet verirse, o adam Ü İz bu vakaları nasıl tefsir ederseniz e- Niz, orlada değişmiyen bir hakikat var- ıl: Vasya âşıktı.. Ve her âşık gibi yalnız Kîı Ve tahayyülâtı- sevmeğe — (başlamıştı. ©dini Ninaya sevdirmek, onun gözüne * Tmek için kahramanlıklar yaratmak, meş Ür olmak, yükselmek, herhalde fena ol- h'ncaku.. Vasya, yükseldikten sonra, o- !il'dan. yükseklerden hiç çekinmeksizin, 'GW kızarmaksızın Ninaya hitap edebilir, Onunla konuşabilirdi. İ Ş amafih Vasya, Ninaya ne söylemesi ,:'mscldiğinl henüz tasarlamamıştı.. Bu ESele, hakkında başkalarından -fikir al- Si 381 da uygunsurdu. Hem — esasen kim- | “Tlikir alabilirdi? İvan fanaliyeriş'den :ğ'ı::ılto bir arkadaşını da beraber gölüre- | fikir alamazdı ya!.. Böyle bir şey yapsa cidden çök enteresan olurdu. Meselâ parti kömitesine giderek, muayyen resmi bir iİş hakkında konuşacak yerde: — İvan İğnatiyeviç, dese, mütemadiyen rüyanda gördüğün bir kıza ne söylemek muvalık olur? Bu kızın seni sevmesi için ge yapmalıdır? Onu darıltmıyarak nasil öpmelidir? Hayır, bu olamazdı. Partkom bu işin ye- ri değildi.. Sonra Vasyanın ustası da bu sa hada nasıl biryardımda bulunabilirdi? Lemenyegaroviç daha geçen gün en son sevgisinin bundan oltüuz sene evveline ait olduğunu söylememiş miydi? Babasına sor sa: “Annene sör!,, diyecek, annesine sor- sa: “Babana sor!,, cevabını verecekti. Hayatında ilk defadır ki Vasya, böyle mühim bir mesele hakkında fikir soracak adam bulamıyordu. Bir gün fabrikaya geldiği zaman fabri- ka gençlerini derin ve hararelli bir müna. kaşa halinde buldu. Fabrikanın “gençlik işleri,, şefi mektebe gitmişti. Uzun müza- kerelerden sonra bunun yerine Vasya yol- daşı seçmeği muvafık buldular.. Bu suretle, hâdiselerin yardımile Vasya Finoçkin yükselmiş oldu. Âz bir zamanda işleri kavradı. Vakla henüz bir rehber için lâzım gelen evsafı edinmemişti. Söz söylerken, — eskisi kadar olmamakla bera ber — gene kızarıyordu. Eski arkadaşla- rını gene İsimlerile çağırıyordu. Hattâ, bir defasında, lirik bir his arasında Ninaya — Sevgili Ninoçka bile demişti. Aradan Jtakriben, öon gün geçtikten son- ra, arkadaşlarile bu kadar lâübali olmanın uygun düşmiyeceğini anladı.. Onları soy- adiyle çağırmağa başladı.. Ama henüz “yol daş,, kelimesini ilâve etmiyordu. Bundan maada kendisini Vasya diye çağırmaları. nın da derhal önüne geçmedi. Bütün bu olan bitenden müteessir olma- yan bir tek şey vardı: ÖO da Finoçkinin sevgisi idi. Fakat artık Finoçkin yoldaş eski Vasya değildi. Hattâ umumiyetle o ar tık Vasya değildi.. Hattâ ona — öyle geli- yordu ki, Ninayı tenha bir köşeye çekerek: — E, artık görüyorsun ya? diye bile- cekti. . Buna karşılık Nina da ona: ; — Evet, görüyorum! cevabını verecek. ti. Bütün âşıklar gibi Finoçki de — yaptığı şeyleri, söylediği sözleri, sıksık hatırlar, yanaklarını bir sevinç bkırmızılığı kaplar. dı. Kızak kaymağa gittikleri zaman bir idareci gözüyle yaptığı — müşahedeleri ve makul müdahaleleri hatırladı. ÖO gün Petka şen ve mesut bir halde, nefes nefese ken- di odasına gelmiş, Patenlerini sandalye üs tüne atarak: — Haydi Vasya! Kızak kaymağa gidiyo. ruz; çabuk ol, demişti. Vasya ise: — Yoldaş Krokin, diye cevap vermişti, | antrenman İçin kızak kaymağa gitmek is. tediğinizi söylüyorsunuz!.. Bu çok iyi.. Fa. kat... — Vasya bu “fakat,, kelimesini uza- tarak telâffuz — etmişti — Bütün fabrika gençlerini toplayarak hep beraberce git meniz daha muvafık değil miydi? — Fakat Vas... şey, yoldaş Finoçkin ben ferdi olarak kızak kaymağa gidiyorum. Bilet meselesi hakkında Nina ile konuş. ması da şöyle olmuştu: Nina ona: — Vasya, demişti, tiyatro için bilet al. madın mı?.. O da: — Yoldaş Rubertsova,diye cevap vermişti, tiyatroya kollektif gidiş işini halletmenizi galiba ben size havale etmiştim. — Hayır, canım, ben bunu kasdetmiyo. rum.. Ben bizim tiyatroya gidişimizi mev. zuubahs etmek İstiyorum. “— Bizim,,. Bütün fabrika gençlerinin demek 'istiyorsunuz!. Değil mi? İyi ya iş. te, yoldaş Rubtsova bunu siz halledecekti. niz!, Ya son toplantıda, üç aylık — faaliyet hakkında izahat verirken ne — harikulâde bir-nutuk İrat etmişti! Birçok şeyler ara. sinda bilhassa şunları söylemişti: — Şimdi kültür mücadelesine — geçiyo. rum., Kültür mücadelesi işini esas itibari. le fena yapmıyoruz.. Bu sene kendi gücü. müzle “Romto ve Jüliyeti,, oynadık. Bu çok bir şey olmamakla beraber, ilk adım olarak fena da sayılmaz! İlh.. Sonra' arkadaşlarile yaptığı ferdi görüş. meler de yabana atılacak şeyler — değildi. Meselâ : — Yoldaş Kroökin; siz aidatı- vaktinde Y. Haşek toplayıp getirmenin ne kadar mühim bir | — İş olduğunu idrâk etmiyorsunuz, galiba? Petka başını eğmiş ve bu sözlerden fe- na halde kızarmıştı.. Gene bir defasında, çalışma — plânını vaktinde bitirmeyen tesviyeci Orlofa şöyle demişti: — Yoldaş Orlof, bu tekerrür etmemeli. dir! Aksi takdirde sizin vaziyetinizi büro. da mevzuubahs etmek zorunda kalırım. Hele-otoriter şeflerile münakaşa etmek cösaretinde bulunan bazı arkadaşlarının haddini nasıl bildirmişti: — Siz bana mı akıl öğretiyorsunuz? di. ye evvelâ hafifçe hayret etmiş sonra gür. Finoçki'nin yükselişi lemeğe başlamıştı: — Bana, yani Finoçkine ha? Değil sI. zin bana; fakat benim size akıl öğretecek vaziyette olduğumu bilmiyor musunuz? Nazari bir münakaşa yaparlarken, süy- lediği şu tarzdaki sözler ağzından ne gü- zel dökülüyordu. , — Siz kime itiraz ediyorsunuz? Bana? Finoçkine? Fakat dikkat ediniz? Bu sizin kisi düpedüz tuttuğumuz yoldan ayrılmak demektir. Siz seçtiniz mi? Seçtiniz!.. Ba-- na rey vermediniz mi? Verdiniz! Şu halde bu yaptığınız nedir? Siz Finoçkini mat e. demezsiniz!.. Vakla Finoçdki sizin kadar okuyamıyor. Çünkü onun vakti —yoökltüur. Fakat o sizden daha tecrübelidir. Binaena- (Lütjen sayfayı çetiriniz) SA YS Nİ MENURAPATT aN 68 | BiZR FRANSUA DAMYEN Hanri d'Etyol, artık yatağına uzatıl- mış olan genç kadınla meşgul olmadan Ve ona nazar dahi atmadan, duvardaki bir halıya doğru yürüyerek bu - halıyı kaldırdı. Bir zembereği itti've halryla karışan dar bir kapr açıldı k Bu kapıyı açık bıraktı, gindiği küçük bir sofayı geçti ve baş başa yemek ye- nebilecek, hafif ışıklı bir salona girdi.. , Orada bir adam 'ayakta, hareketsiz dürüyördü., HÇ MA Kâhyalar ve vekilharçlar gibi giyin- Mişti.. Fakat elbiseleri onlarınkinden f biraz farklıydı, fazla süslü değildi. Bu adam, şüphesiz, derin düşüncele- Te dalmıştı. Çünkü d'Etyolun - içeriye Birdiğini görmedi ve koluna doökunul- duğunu hissedince şiddetle ürperdi.. Bu adam Fransua Damyendi.. Ermi- tajdaki örmanda gördüğümüz ve bilâ- hare Arjanson konağı önünden, Hanri d'Etyolun arabasına bindirmiş olduğu- hu söylediğimiz Fransua Damyendi.. Onda büyük bir tahâvvül görünüyor- du. Onu taninmıyacak - bir hale getiren tlbiseden maada, başı da başka bir hal almıştı: Uzun saçları kesilmiş, yosun- İu sakalr kaybolmuştu; böylece daha fazla meydana çıkan çehresi, daha bü- Yük bir acı ve elem ifade ediyordu, Gö- Tünüşte belki daha az vahşiydi; fakat daha korkunç; daha meş'umdu.. Geniş aİnr müthiş bir düşüncenin tesiri alten- da buruşuyordu ve sabit nazarlarında Barip bir derinlik vardı: Hanri d'Etyol sordu — Ne var?. — Affedersiniz, mösyö, .İşte, emrini- ze İmadeyim.. — Pekâlât.. Benim düşüncelerim ol- duğu gibi, sizin de düşünceleriniz var, Bayet basit.. Fakat böyle derin derin he düşünebilirsiniz?, - — Bir şey düşünmüyordum, mösyö, | Hi c dkdü Va Kadindl siniz... İşte yapacağmnız İş.... emirleriniz mucibince, sizi bekliyor- dum. Mütevazi bir şekilde değil,, fakat bir nevi sert mahcubiyetle konuşuyordu, , D'Etyol devam etti: Kü — İşler size çok güç gelmiyor, ya?., — Şimdiye kadar yapılacak bir işim yoktu..'Siz beni, ayda yirmi altın, iaşe ve İbâte mukabilinde, hademe olarak yanınıza aldınız. K — Ne hademesi? Kâtip olarak al- dım!, ; : — Hademe olarak, mösyö! Sizin kâ. tibiniz olacak kadar tahsilim yok.. Fa- kat ne yapayım. Hayatımı kazanmak için, hademeliği kabul ettim.. Netice itibariyle ben kimim ki?. Hiç bir şeyl.. Halkın çocukları olan bizlerin mukad- deratı... Yükselmeğe, bağırmağa beşlıyan se- si, birdenbire kesildi.. Gözlerinde — bir kıvılcırm parlamıştı. Daha tatlı bir sesle devam etti: — Affedersiniz, mösyö:, Size sadece şunu söylemek istiyordum.. Bana aylık olarak verdiğiniz para çoktur.. — Zannederim, azizim!. Bu aylık, nezaret başkâtiplerinin aylığıdır!.. — Demek haklıyım: Bu para pek fazla. .Halbuki bu ana kadar bana, ne yapacağımı söylemediniz. , . D'Etyol, cevap verdi: — Hiç bir şey!,. Damyen, efendisine derin bit nazar atfederek şöyle dedi- — Bu para çoktür!. .Bırakın izah e- deyim.. Eğer bana, hiç bir şey yapma- dığım halde, ayda yirmi altın verirse- niz, size bir müddet sonra, fena halde borçlanacağım, o zaman.", D'Etyol onun sözünü kesti: — O zaman, hiç bir şey değişmiş ol- mryacaktır.. Yanımda, bana sadık olö- bilecek birisine ihtiyacım var, işte bu kadar.. Ben, işte bu sadakateypara ve- riyorum.. Siz bana sadakat gösterecek- Sizden, lll dün. ll Y MN B İşh “önm, bü körkünç yalnızlık anında gör: * Gdi Gedü'k PY Ra, bir güzellik zarafeti olarak onun is- tninde sevimli bir anagram (bir keli- nenin içindeki harflerin yerini değişti- kterek başka bir kelime yapmak) var. Birisi tebessilmle sordu: h— Nedir, bu?. — Onun ismi d'Etyol (fransızca ya- zılışı d'Etioles) değildir; O, (Çl'etoile des Etoiles) yıldızların yıldızıdır. Bu sözler, orada bulunn bütün mali- 'yecilerin zevcelerini kıskançlıktan tit- 'retti ve, bir müddet sonra Krebiyon, '(Katilina) adındaki eserini tiyatroda “oynatırken, bu kadınlar, ondan intikam falmak için, her çareye baş vurarak, e- 'serin hiç bir muvaffakiyet kazanmama- Ssını temin ettiler. . Krebiyon'un edebiyat — tarihindeki haklr mevkij işte böyle sarsılmış, bütün 'cesareti böyle kırılmıştı! Zavallı şair!.. Gece oluyordu, Saat on bire doğru son davetliler de çekilip gittiler ilk kat- taki salona sığınmış olan Jan zili çalarak — hizmetçiyi — çağırdı ve yatak odasını göstermesini söyledi. Bu odaya girdikten sonra da, bir el işaretiyle hizmetçi kızı geriye gönder- di ve kapının sürmesini itti ve ismini taşıdığı addamın girebileceği başka bir imethal, başka bir kaprı bulunmadığına kanaat getirdi. Bunun üzerine, kahramanca rolünü sonuna kadar oynamasını temin eden bu harikulâde Truh kuvveti, bir saat zembereği gibi, birdenbire kırıldı. Çehresi sapsarı kesildi, dizleri Üüze- rine yere yıkıldı ve bir kalbi mahveden '_şuuru zülmetlere gömen ve düşünceleri patçalayan, bir ümitsizlik buhranı için- 'de, mütemadiyen bir şeyler mırıldardı, Bir şeyler kekeledi. , Garip ve belki de tabif bir hâdise olarak Hanri Lö Norman d'Etyol'un - kocasının - hayali, bir an bile bu ü- İmitsizlik içinde hatırıma gelmedi.. Ja- inlize 0 sadrilliir n d z04 lik elüle ü döledim l hai di 1 dd di llli n üÜ » di — AZRRIZDIFONFADUR. D düğü hayal, bütün halkın alkışları ve * coşkun tezahüratı arasında, parlak bir arabada geçen, biraz vakur tavırlı, ya- kışıklı bir şahsın.. Kralm hayaliydi! . Başlangıcında, hemen hemen mistik olan bu aşk, şiddetli safhaya — giriyor- du. Hümmayla, bütün ruhiyle, bütün vucudiyle seviyordu. Aşk busesinin zevkini tatmak istiyordu. Ve bu arzu o kadar şiddetliydi ki, kolları gözleri: nin önündeki hayale doğru uzandı.. Â- ğir — ve devamlı bir hareketle doğrüul- du.. Ve kral hakikaten oradaymış gibi yürümeğe başladı!.. 'Tam bu anda dudaklarından korkunç bir çığlık koptu. Bir heyecan ve dehşet çığlığı!.. Orada; duvardaki halımm önünde, bir adam durüyordu!. Bu adam, kral değildi! Bu adam Lö Norman d'Etyoldu. Buraya nasıl girmişti?. Nereden girmişti.? Genç kadın karyolaya kadar gerileyerek oraya dayandı. Hemen ay- ni zamanda, Hanri de ileriye doğru bir kaç adım attı. Fakat Jeci, dehşetten e- lektriklenmiş bir vaziyette birdenbire bütün cesaret ve soğukkanlılığını top- layarak, soluyan, alçak bir sesle sor- du: ŞA — Burada ne işiniz var? Hanri doğruldu, kolundaki” dante- lâyı fiskeledi ve o fena kahkahasını at- tı: — Doğrusu, eğlenceli bir sual, ma- dam!, Burada ne işim olacak?, Zevce- mi görmeğe geldim!.. —— Jan inler gibi bağırdı: — Buraya nasıl girdiniz? — Gayet basit bir şekilde.. Kâpının kapanacağını tahmin etmiştim.. Bunu tahmin etmiştim, Bunu tahmin ettiğim için de, resmi kapıdan başka bir yer- den girebilecek tedbirlerimi almıştım.. Doğrusu, bizim mimar mız. çok ma- " hir adamlar!, . ” . . * # * geei A zi ieedi c Ü a8 el d "Üüedadir d ü BÜ ddi ll l ”i M M E — ğği g FM e aat a|

Bu sayıdan diğer sayfalar: