Yükselişinden evvelki devirde ona Nas- Ya veyahut Vasyenka derlerdi. Esasen gö. ü de, bu taredâ çağrılmasına imkân şekilde 1di: Ufak töfekdi; sarışın. Yuvarlak gözleri daimi bir hayret ifa- tediyordu. İnce beyaz kaşları belli belir. Yanakları, âdeta bir kır yanağı gibi idiler. 4 Vtsya, mütevazi ve iyi bir çocuktu. Bir İltreceye kadar azimkâr ve istidatlı idi. O hornacılık yapıyordu. Ninaya olan ateşli aşkı İşte bu tarihlerde başladı. Vasya fle Nina arasındaki tanış- in ne şeralite ve nasıl cereyan eltiği de belli değildir. Fakat Vasyada Nina- karşı uyanan öldürücü hislerin arazı, Yo0 zamanlarda elle tutulacak kadar aşikâr bir hal aldı. Ninayı her gördükçe Vasya- Penbe yüzü, koyu kırmızı bir renge Taeğe başladı. a Myayı fabrikadan eve götüren hergün- Ü tesha yollar da artık öna sıkıcı görünü- Evine, daha ışıklı, daha kalabalik 'dan gitmeğe başladı. — Ninanın ayni yellardan evine gidişi, hiç şünhe yok ki, ıl' tesadüflen başka bir.çey değildi. Çün. hî Vasyanın biricik maksadı daha kalaba- Yollardan geçerek biraz — vakit geçir. Tekti.. Yoksa. Fabrikada yemek yedikleri lokanta bir- a darca Idi.. İşte Vasya sırf bundan ötürü k başına boş bir mâsa bulamaz, Ninanin Murduğu masada yer almağa mecbur olur. Bu işte olsa olsa Jokanta müdürü ka. İhhetli 1di. Sonra, kültür kormlsyoma bir â- tiyatro için iki bilet verirse, o adam ::::vı bir arkadaşını da beraber gölüre- Siz bu vakaları nasıl tefsir ederseniz e- İniz, ortada değişmiyen bir hakikat var- ı'ı.:ıv“" Aşıktı.. Ve her Aşık gibi yalnız Ki Ve tahayyülâtı - sevmeğe — başlamııştı. u"""ııl Ninaya sevdirmek, onun gözüne ı.ı"'Iılı için kahramanlıklar yaratmak, meş olmak, yükselmek, herhalde fena ol taktı., Vasya, yükseldikten sonra, o. ialardan, yükseklerden hiç çekinmeksizin, he kızarmaksızın Ninaya hitap edebilir, Onunla konuşabilirdi. mafib Vasya, Ninaya ne söylemesi Beldiğini benüz tasarlamamıştı.. Bu Setele, hakkında başkalarından fikir al- GAM da uygunsuzdu. Hem sen kim- Vlik'r alabilirdi? İvan İznaliyeriç'den fikir alamazdı ya!.. Böyle bir şey yapsa eidden çök enteresan olurdu. Meselâ parti komitesine giderek, muayyen resmt bir İş hakkında konuşacak yerde: — İvan İğnaliyeviç, dese, mütemadiyen rüyanda gördüğün bir kıza ne söylemek muvralık olur? Bu kızın seni sevmesi için ne yapmalıdır? Önu darıltmıyarak nasil öpmelidir? Hayır, bu olamazdı. Partkom bu işin ye- ri değildi.. Sonra Vasyanın ustası da bu sa hada nasıl bir yardımda bulunabilirdi? KLemenyegaroviç daha geçen gün en son sevgisinin bundan otuz sene evveline alt olduğunu söylememiş miydi? Babasına sor sa: “Annene sori,, diyecek, annesine sor- sa; “Babana sor!,, covabını verecekti. Hayatında ük defadır ki Vasya, böyle mühim bir mesele hakkında fikir soracak adam bulamıyordu. Bir gün fabrikaya geldiği zaman fabri. ka gençlerini derin ve hararetli bir müna. kaşa halinde buldu. Fabrikanın “gençlik işleri,, şefi mektebe gitmişti. Uzun müra. kerelerden sonra hunan yerine Vasya yol. daşı seçmeği muvafık buldular.. Bu suretle, hâdiselerin yardımile Vasya Finoçkin yükselmiş oldu. A2 bir zamanda işleri kavradı. Vakla henüz bir rehber için Mzım gelen evsafı edinmemişti. Söz söylerken, — eskisi kadar olmamakla bera ber — gene kızarıyordu. Eski arkadaşla- rını gene isimlerile çağırıyordu. Hattâ, bir defasında, lirik bir his arasında Ninaya — Sevgili Ninoçka bile demişti. Aradan ,takriben, on gün geçükten son- Ta, arkadaşlarile bu kadar lâübeli olmanın mygün düşmiyeceğini anladı.. Onları soy. adiyle çağırmağa başladı.. Ama henüöz “yol daş,, kelimesini ilâve etmiyordu. Bundan maada kenditini Vasya diye çağlırmaları. nın da derhal önüne geçmedi. Bütün bu olan bitenden mütcessir olma. yan bir tok şey vardı: O da Finoçkinin sevgisi İdi. Fakat arlık Finoçkin yoldaş eski Vasya değildi. Hattâ umumiyetle o ar tık Vasya değildi.. Hattâ ona — öyle geli- yordu ki, Ninayı tenha bir köşeye çekerek: — E, artık görüyorsun ya? diye bile- cekti. Buna karşılık Nina da ona: — Evet, görüyorum? cevabımı verecek. 68 MARRTZ”Dö BOMPADOUR, — Bütün fşıklar gibi Finoçki de — yaplığı şeyleri, söylediği sözleri, siksık hatırlar, yanaklarını bir seviaç kırmızılığı kaplar. dı Kızak kaymağa gitlikleri zaman bir idareci görzüyle yaptığı — müşahedeleri ve makul müdahaleleri hatırladı. O gün Petka şen ve mesüul bir halde, nefes nelese ken. di odasına gelmiş, Patenlerini sandalye üs” tüne atarak! — Haydi Vasya! Kızak kaymağa gidiyo. ruz; çabuk ol, demişti. Vasya ise: — Yoldaş Krokin, diye cevap vermişti, antrenman için kızak kaymağa gitmek (. tediğinizi söylüyorsunuz!.. Bu çok iyi.. Pa. kat.. — Vasya bu “fakat,, kelimesini uza- tarak telâffür — etmişti — Bütün fabrika gençlerini toplayarak hep beraberce git. meniz daha muvafık değil miydi? — Fakat Vas... şey, yoldaş Finoçkia ben ferdi olarak kırak kaymağa gidiyorum. Bilet meselesi hakkında Nina ile konuş- ması da şöyle olmuştu: Nina ona: — Vasya, demişti, tiyatro için bilet al. madın mı?.. O da: —Yoldaş Rubertsova,diye cevap vermişti, tiyatroya kollektif gidiş işini halletmenizi galiba ben size havale etmiştim. — Hayır, canım, ben bunu kasdetmiyo. rum.. Ben bizim tiyatroya gidişimizi mev. zuubahs etmek istiyorum. *“— Bizim,,. Bütün fabrika gençlerinin demek İstiyorsunuz!. Değil mi? İyi ya iş. te, yoldaş Rubtsova bunu siz halledecekti. nizt, Ya son toplantıda, üç aylık — faaliyet hakkında izahat verirken ne — harikulâde bir nutuk İrat etmişti! Birçok şeyler ara.- sında bilhassa şunları söylemişti: — $imdi kültür mücedelesine — geçiyo. rum, Kültür mücadelesi işini esas ilibari. le fena yapmıyoruz.. Bu sene kendi gücü. müzle “Romco ve Juliyeti,, oynadık. Bu çok bir şey olmamakla beraber, ilk adım olarak fena da sayılmaz! İlh.. Sonra arkadaşlarile yaptığı ferdi görüş- meler do yabana atılacak şeyler — değildi. Meselâ * Yoldaş Krol d aidatı vaktinde Y. Haşek toplayıp- getirmenin ne kadar mühim bir iş olduğunu idrâk etmiyorsunuz, galiba? Petka başını eğmiş ve bu sözlerden fe- na bhalde kızarmıştı.. Gene bir defasında, çalışma — plânını vaktinde bitirmeyen tesviyeci Orlofa şöyle demişti: — Yoldaş Orlof, bu tekerrür etmemeli. dir! Aksi takdirde sizin vaziyetinizi büro. da mevzuubahs etmek sorunda kalırım. Hele otoriter şeflerile münakaşa etmek otsaretinde bulunan bazı arkadaşlarının haddini nası! bildirmişti: — Siz bana mı akıl öğretiyorsunuz? di. ye evvelü hafifçe hayret etmiş sonra gür. lemeğe başlamıştı: *Finoçki'nin yükselişi — — Bana; yani Finoçkine ha? Değil &. zin bana, fakat benim size akıl öğretecek vaziyette olduğumu bilmiyor musunuz? Nazart bir münakaşa yaparlarken, söy. lediği şu tarzdaki sözler ağrından ne gü- zel dökülüyordu. — Siz kime itirez ediyorsunur? Bana? Finoçkine? Fakat dikkat ediniz? Bu sisin kisi düpedüz tuttuğumaz yoldan ayrılmak demektir. Siz seçtiniz mi? Seçtiniz!.. Ba- mna rey vermediniz mi? Verdiniz! Şu halde bu yaptığınız nedir? Siz Finoçkini mat e. demersiniz!.. Vakla Finotki sizin kadar okuyamıyor. Çünkü onun vakti — yoktur. Fakat o sizden daha teerübelidir. Binaena- fLütjen sayjayı çetiriniz) ATARRIZ DU YOMPADUR. 288 XITI FRANSUA DAMYEN Hanri d'Etyol, artık yatağına uzatı!. Muğ olan genç kadınla meşgul olmadan Ve ona nazar dahi atmadan, duvardaki bir halıya doğtu yürüyerek bu halıyı kaldırdı. Bir zembereği itti've halryla karrşan dar bir kapı açıldı Bu kapıyı açık bıraktı, girdiği küçük bir sofayr geçti ve baş başa yemek ye- Hebilecek, hafif ışıklı bir salona girdi.. Orada bir adam ayakta, hareketsiz dürüyordu.. B Kâhyalar ve vekilharçlar gibi giyin- Mişti.. Fakat elbiseleri onlarınkinden biraz farklıydı, fazla süslü değildi. Bu adam, şüphesiz, derin düşüncele- Te dalmıştı. Çünkü d'Etyolun - içeriye Rirdiğini görmedi ve koluna dokunul- duğunu hissedince şiddetle ürperdi.. Bu adam Fransua Damyendi.. Ermi- tajdaki örmanda gördüğümüz ve bilâ- hare Arjanson konağı önünden, Hanri d'Etyolun arabasına bindirmiş olduğu- Nu söylediğimiz Fransua Damyendi.. Onda büyük bir tahavvül görünüyör- du. Onu tanınmıyacok - bir hale getiren tbiseden maada, başı da başka bir hal ölmişti: Uzun saçları kesilmiş, yosun- Tu sakalr kaybolmuştu; - böylece daha fazla meydana çıkan çehreti, daha bü- Yük bir acı ve elem ifade ediyordu, Gö- Tünüşte belki daha az vahşiydi; fakat daha korkunç; daha meş'umdu.. Geniş Alnı müthiş bir düşüncenin tesiri alten- da buruşuyordu ve sabit nazarlarında Ratip bir derinlik verdi: Hanri d'Etyol şordu — Ne var?. —— Affedersiniz, mösyö, .İşte, emrini- ze madeyim.. — Pekilâ!.. Benim düşüncelerim o1- duğu gibi, sizin de düşünceleriniz var, Büyet basit.. Fakat böyle derin derin De düşünebilirsiniz?. | — Bir şey düşünmüyordum, mösyö, |- * emirleriniz mucibince, sizi bekliyor- dum. Mütevazi bir şekilde değil,, fakat bir nevi sert mahcubiyetle konuşuyordu. D'Etyol devam etti: — İşler size çok güç gelmiyor, ya?.. — Şimdiye kadar yapılacak bir işim yoltu..'Siz beni, ayda yirmi altın, iaşe ve ibate mukabilinde, hademe olarak yafıntıza aldınız. Ğ — Ne hademesi? Kâütip olarok al. dım!, — Hademe olarak, mösyöl Sizin kü- tibiniz olacak kadar tahsilim yok.. Pa- kat ne yapayım. Hayatımı kazanmak için, hademeliği kabul ettim.. Netica Jtibariyle ben kimim ki?. Hiç bir şeyi.. Halkm çocukları olan bizlerin mukad- deratı... Yükselmeğe, bağırmağa boşlıyan se- si, birdenbire kesildi.. Gözlerinde — bir kıvılcım parlamıştı. Daha tatlı bir sesle devam etti: — Affedersiniz, mösyö., Size sadece şunu söylemek istiyordum.. Bana aylık olarak verdiğiniz para çoktur.. — Zannederim, azizim!. Bu aylık, nezaret başkâtiplerinin aylığıdır!.. — Demek haklıyım: Bu paro pek fazla. .Halbuki bu ana kadar bana, ne yapacağımı söylemediniz. , D'Etyol, cevap verdi: — Hiç bir şeyi. . Damyen, efendisine derin bit nozar atfederek şöyle dedi; — Bu para çoktur!. .Bırakm izah e- deyim.. Eğer bana, hiç bir şey yapma- dığım halde, ayda yirmi altın verirse- niz, size bir müddet sonra, fena halde borçlanacağım, © raman.”, D'Etyol onun sözünü kesti: — O zaman, hiç bir şey değişmiş ol- muyacaktır.. Yanımda, bana sadık olo- bilecek birisine ihtiyacım Var, işte bu kadar.. Ben, işte bu sadakate,para ve- riyorum.. Siz bona sadakat gösterecek- siniz... İşte yapacağmız iş... Sizden, ka, bir güzellik zarafeti olarak onun js: iminde sevimli bir anagram (bir keli- İnenin içindeki harflerin yerini değişti. terek başka bir kelime yopmak) var. Birisi tebessümle sordu: — Nedir, bu?. — Onun ismi d'Etyol (fransızca ya- zılışı d'Etloles) değildir; O, (Vetoile deş Etoiles) yıldızların yıldızıdır. Bu sözler, orada bulunn bütün mali- yecilerin zevcelerini kıskançlıktan tit- İretti ve, bir müddet sonra Krebiyon, '(Katilina) adındaki eserini tiyatroda toynatırken, bu kadınlar, ondan intikam jatmak için, her çareye baş vurarak, e- “&erin hiç bir muvaffakiyet kazanmama- gınt temin ettiler. Krebiyon'un edebiyat — tarihindeki haklı mevkii işte böyle sarsılmış, bütün cesareti böyle kırılmıştı! Zavallı şairt.. Gece oluyordu. Saat on bire doğru son davetliler de çekilip gittijer ilk kat- taki salona sığınmış — olan — Jan zili — çalarak — hizmetçiyi — çağırdı ve yatak-odasını göstermesini söyledi. (Bu odaya girdikten sonra da, bir el İşaretiyle hizmetçi kızı geriye gönder- di ve kapının sürmesini itti ve ismini taşıdığı edamın girebileceği başka bir methal, başka bir kapt bulunmadığına kanaat getirdi. Bunun üzerine, kahramanca rolünü sonuna kadar oynamnasını temin eden bu harikulide rTuh kuvveti, bir saat zembereği gibi, birdenbire kırıldı. Çehresi sapsarı kesildi, dizleri Üüze- Tine yere yıkıldı ve bir kalbi mahveden juuru zülmetlere gömen ve düşünceleri patçalayan, bit ümitsizlik buhranı için- 'de, mütemadiyen bir şeyler mrrıldacdı, Bir şeyler kekeledi. Garip ve belki de tabit bir hâdise olarak Hanri Lö Norman d'Etyol'un - kocasının - hayali, bir an bile bu ü- İmitsizlik içinde hatırıma gelmedi.. Ja- İam, bü körkünç yâlnizlik anında gör: | Ca AA Bi S zi lale e Di eatf n ada Pai aei aai l eee a eeei aai attalelke ati A GD AA düğü hayal, bütün halkin alkışları ve * coşkun tezahliratı arasında, parlak bir arabada geçen, biraz vakur tavırlı, ya- kışıklı bir şahsın.. Kralm hayaliydi! . Başlangıcında, hemen hemen mistik olan bu aşk, şiddetli safhaya giriyor- du. Hümmâayla, bütün ruhiyle, bütün vucudiyle seviyordu. Aşk büsesinin zevkini tatmak istiyordu. Ve bu arzu © kadar şiddetliydi ki, kolları gözleri- nin önündeki hayale doğru uzandı.. A- Bi — ve devamlı bir hareketle doğruk. du., Ve kral hakikaten oradaymış gibi yürümeğe başladı!.. 'Tam bu anda dudaklarından korkunç bir çığlık koptu. Bir heyecan ve dehşet çığlığı!.. Orada; duvardoki halınım önünde, bir adam duruyordu!. Bu adam, kral değildi! Bu adam Lö Norman d'Etyoldu. Buraya nasıl girmişti?. Nereden girmişti.? Genç kadın karyolaya kadar gerileyerek oraya dayandı. Hemen ay- ni zamanda, Hanri de ileriye doğru bir kaç adım attı. Fakat Jeci, dehşetten e- lektriklenmiş bir vaziyette birdenbire bütün cesaret ve soğukkanlılığını top- layarak, soluyan, alçak bir sesle sor- du: — Burada ne işiniz var?, Hanri doğruldu, kolundaki- Tante- Tüyr fiskeledi ve o fena kahkahasını at- &: — Doğrusu, eğlenceli bir eual, ma-, dam!, Burada ne işim olacak?, Zevce- mi görmeğe geldim!.. Jan inler gibi bağırdı: — Buraya nasıl girdiniz? — Gayet basit bir şekilde.. Kapımın kapanacağını tahmin etmiştim.. Bunu tahmin etmiştim. Bunu tahmin ettiğim için de, resmi kapıdan başkae bir yer- den girebilecek tedbirlerimi almıştım.. Doğrusu, bizim mimarlarımız çok ma- hir adamlart, . * . n dükdeditiedneiin üüüi ü n ilbekire e iütülküen eit