23 MART — 1038 İABER — nııııo:— Uykuda iken gelen servet! Bir tavan arasında uykuya daldı Bir konakt iki sene sonra a,zengin olarak uyandı Yarım milyon Ingiliz lirasını işletiyor, dostlarile buluşuyor seyahat ediyor... Fakat, o, rüyasının devam 1935 senesi sonlarına doğru, İngil - terede, fakir bir delikanlı vardı. Pek #6fll bir hayat sürüyordu. Bazı gün . Yyiyecek bulamıyor, aç vs susuz ya. tiyordu. Vilyam çok fakirdi, Bir aralık, ha. Yatını roman şeklinde yazmak teşeb - bulundu. Muvaffak olamadı. Bir gece bitkin bir halde övine gel. di Tavan arasmdaki odasma çıktı. İ- ki Bgündür ağzına bir lokma koyma . Tuştı. Dizleri titriyor, gözleri kararı. Yordu. Ayakta duracak hali- yoktu. m Üstünde bir deste kâğıt, bir hökka ve bir kalem vardı. Kalemi al. dı, kâğıtlardan birinin üzerine şunları Yazdı: “Kimseden bir ümidim kalma - | &. Elveda İ İmzasını attı. Yatağına uzandı. Göz- Lîrîn: kapadı ve derin bir uykuya dal- K.. Ant bir uyanış , Vilyam uyandı. Tıpkı işi gücü ye . Finde, vicdanı Tahat bir adam gibi... Vakit, öğle üzeriydi. Pencereden, ağaç. n üzerinde ötüşen kuşların sesleri Beliyordu. Bir müddet 'bunları dinledi, Etrafı. a bakıyordu. Gayet şık bir yatak o- N, mükelelf bir yatak. Tırnakları i. Henüz manikür yaptimış lıyor. Elini yanağına götürdü. £ traş olmuş... Sırtında ipek- ijama... Mllyam, kendi kezdine güldü ve.mı. Tildandı — Ne hoş, ne tatlı rüya... Ah! Bu, böyle ömrümün sonuna kadar devam #tmiş olsa! Balkonda oturan bir kadım, telâş ve Bevinçle koştü: genç ve güzel bir has. kteı hemşire. Vilyam: “Bu da has- kıcı kıyafetine girmiş bir melek Olsa gerek... Mademki rüya görüyo . Tüm!,, diye söylendi. — Hayır! mösyö... Rüya gürmüyor- Sünuz.. Uykudan uyandınız. Fakat, Birdenbire kalkmayınız. Biraz bir gey Dedi, ve zile bastı. Vilyam, başmı pıya doğru çevirmişti. Acaba gele, Sek kimdi?... Az sonra, siyah elbiseli MT AAA UU ettiğine kanidir bir hizmetçi içeri girdi. Beyaz eldiven- li elleriyle tuttuğu gümüş bir tepsiyi yavaşça önüne koydu. Tepsinin Üzerin- de hafif bir kahvaltı vardı. Hastaba - kıer, tatlı bir gülüşle: — Görüyorsunuz a, dedi, bu bir rü. ya değil, hakikat... — Evet, rüyâlar daima böyledir. Hakikatten hiç farkı yoktur. Her gör- düğünüz size: “Hayır! Hayır!:. Bu bir rüya değil...,, der. Fakat bu da rüda. dir!... Sütlü kahveyi içmeye başladı. Bu sı. rada odanm kapısı açıldı, İki kişi gel. di. Bunlardan birinin doktor olduğu, arkasındaki beyaz gömlekten anlaşılı - yordu. Vilyamın 'yanma yaklaştı, nab- zınt tuttu, saymaya başladı. Sonra bü- yük bir memnuniyetle: — Mösyö Vilyam, dedi, ben sizi te. davi eden âpktorum, Yanımdaki möz- yö de noterinizdir. Müsaade ediniz, bir az kalbinizi dinliyeyim. Sonra size her şeyi anlatacağım... Iki sene süren bir uyku Doktor, Vilyamın kalbini dinlemiş . ti. Tabil bir surette çarptığına kanaat getirdikton sonra anlatmaya başladı: — Sizi, tam iki sene, dört ay, on se- kiz gün evvel bir tavan arasında bul- duk. Günlerce odanızdan çıkmamanız, komşularınızın dikkat nazarmı çek - miş; öldüğünüze hükmederek zabıta - ya haber vermişelr. - Talliniz - varmış. tam zamanında yetiştik. Çünkü siz ö. Küi değildiniz, derin bir uykuya dalmış- tınız. Bununla beraber, iki ç gün da. ha geçmiş olsaydı, güphesiz açlıktan ölecektiniz. Derhal hastaneyo kaldır . dık, Tedavi altına aldık. Ağzınıza süt, suyu akıtmak, şiringa etmök sure- tile sizi iki sene besledik. Bu sırada dört defa nezlenizi, bir romatizma ağ- rinızı, bir barsak ufunetini todavi et- tik. Dişçimiz de, dişlerinizden birini doldurdu. Bütün bunları, siz uykuday. ken yaptık. İkinci sene nihayetinde hususi konağınıza nakledildiniz. Fa - kat, daima benim ve iki hastabakıcı . nm nezareti altında uykunuza devam DE| O göründü mü hizmetçiler hemen büyük hanıma koşarlar: — Genç hanım geldi . efendim! - diye haber yetiştirirlerdi. Hm,, banım, vücudunda zayıflıkla şişmanlığı birleştirmişti. lün yüzü ile göğsüne ve ince bacaklarıma bakanlar zayıflığı. Vücudunun orta kısmını görenler de şişmanlığına hükme- derlerdi. Hele ince bacaklarının bu muhteşem göbeği nasıl ta- Na beş yaş küçük sanırlardı. iye hanımım konuşuşunda da bir hususiyet göze çar. : Göbeğini taştyabilmesi için biriblrinden dalma ayrık bas- Si inca bacakları üstünde kalan dar omuzlarından birini azı- * geri atar, iki parmağı arasımda cigarası eksik olmıyan iri Vini, beli mi, yoksa kalçası mz olduğu pek farkedilemiyen yere Pürüzlü sesiyle cilveli cilveli konuşmaya özenirdi. Kapıdan salona girince yine ayni tavrı takmdı. Yalnız par- tiğı kor, Mi ldiğine hayret etmekten kendilerini alamazlardı. Düz ve saçları dalma boyalı dururdu. Safinaz hanımla ayni yaş. Oldukları halde, ikisini yanyana görenler Lütfiye hanımı on nerede? ettiniz. Bundan sonrasını, müsaade « nizle noteriniz anlatsın.. Noter cüzdanmı açtı, küçük bir def- ter çıkardı ve: — Mösyö, dedi, vereceğim haber, sizi bir taraftan kederlendirecek, bir taraftan da sevindirecektir, 1936 se .« nesi nisanınm 16 met günü, pederini / zin Meksikada bulunan küçük kardeşi, yani amcanız vefat etmiş ve büyük bir servet bırakmıştır. Amcanızın ufakte. fek borçları, veraset vergisi verildik ten sonra geri kalan yarım milyon giliz lirası namınıza bankaya yatırıl - mıştır. Sizin hastanede kalmanızı mu- | vafık görmedik. Bu konağı tuttuk. | Konağın kirası, döşenmesi, tedavizini | üzerine alan doktor ve hastabakıcıla . rın, hizmetçilerin aylığı için şimdiyo kadar sarfolunan paranım yekünu 2430 liradır. İşte, bankadaşi paranı . zın senedi, sarfolunan paranın defte- ri, Şimdilik size saadetler temenni e- derim ve geçmiş olsun derim.. Uykuda iken gelen servet Noter, doktor ve hastabakıcılar bir cevab bekliyarlardı. Vilyam, derin de« Tin içini çekti, gözlerini kapadı ve ken. di kendine mırıldandı: — Ne olurdu, bu rüya hakikat ol « saydı!.. Doktor, notere, dışarı çıkmasımı | . saret etti. l Devam eden rüya Bu hâdise geçen sene nihayetinde vukubuldu. O zamandanberi Vilyam, zengin bir adam gibi yaşıyor. Kona . ğında oturuyor, Arasıra çıkryor, dost- lariyle bulüşuyor, bankaya - gidiyor, seyahat ediyor, parasını işletiyor. Bununla beraber, kendisini - daima rüyada zannediyor, hiçbir şey ana, bu- nun rüya değil hakikat olduğu kanaa- tini vermiyor, veremiyor, İngiliz Uralarını saymadan dağıtı . yor. Bunun için hükümet kendisine bir vas&i tayin etmek, ve nezaret altında bulundurmak mecburiyetinde kalmış - tır. HABRERİN EDEBİ TEFRİKASI: 25 Yazan;: Hasan Rasim Us Lütfiye Hantm neredeyse küçük dilini yutacaktı: — Deme? — Vallahi... — A Üstüme iyilik sağlık... Şimdi ne yapacaklar?... Sabitır. — Burada ama, Suad Beye öldüğünü bildirdiler... Zavallının gözleri de görmüyor... Ne acmacak bir halde olduklarmı bilse. Son zamanlarda güzel bir Kıza gönül vermiş. Evlenmek istiyor. Fakat, kor. kuyor... Acaba deli mi?.. Hayır!.. Harekâ . tında delilik eseri hiç yok. Kendisini muayene eden doktorlar, geçici bir di- mağ sarsıntısından muztarip bulün- duğunu ve yakında tamamiyle iyileşe- ceğini, kendine geleceğin! söylüyor lar.. Bazan, yalnız sokağa çıkıp gezmesl- ne müsaade ediyorlar. Bu suretle mad. di hayatla temasmı temin etmek İsti. yorlar, Arkasından, uzaktan takip edi- yorlar, Bir ktş günü, geç vakte kadar parkta dolaşmış, üşümüş. Evine dön- düğü zaman kendi kendine: — Eğer rüyada olsaydım, bu kadar üşümezdim.. Diye söylenmiş. Bu söz, doktorlara büyük bir ümid vermiştir, Doktorun bir tectübesi” Bir gece, bir uyku ilâcı vererek ken- disini uyuttular, Eski oturduğu evde, tavan arasındaki odasına götürdüler, Vilyam, ertesi günü ilâcın tesiri ge. gçince gözlerini açtı. Ve odasını tanıdı. Doktorlar, gizli bir yerden harekâtını tarassut ediyorlardı. Delikanlı, meyu& nazarlarla etrafa baktıktan sonra mr- rıldandı: — Demek bitti! Zaten bu rüyanın çok devam etmiyeceğini biliyordum... Bir müddet haliyle bıraktılar. Son. ra hususi doktoru yanma girdi: — Uyandımız değil mi?.. Artık uyan. dığınıza kanaat getirdiniz değil mi?.. YABANCI DİLLERE NAKLİ Bevgilisins: — Rüyada olmadığı ma kanaat gıh'ı-dl_rŞm gün, &e. ninle evlenmekte bir dakika tered. 'Aiüd etmem! diyordu. L Şiphesiz beni, matmazeli fanıyorsu « nuüz... Biz de birer hayâl değiliz a.. Haydi, kalkınız, giyininiz, gidelim... Kendisini yeniden konağma getir « diler. Fakat odasma girer girmez içi- ni çekerek şu &özü söyledi: — Daima ayni rüya!... Fakat biraz düşündü, doktora ve hastabakıcıya baktı: —Ah! Bu rüya hakikat olsaydı!.. Doktor, bundan istifade etmek iste di: — Pek âlâ bilirsiniz ki, rüya gören. lJer buna inanmazlar, Bilâkis, rüyala. Tınm hakikat olmasından şüphe eder- ler, Halbuki siz, büsbütün başka düşü- nüyorsunuz... Yormuş: — — Rüyada olmadığıma kanaat ge. tirdiğim gün, sizinle evlenmekte bir dakika tereddüd etmem!.. YAT gea PS AM egfT ga SD aa A ı AKA GÜNDÜZ HABER için Çok dikküate değer bir eter hazırlamaktadır KUKT ggyyıEARyyoygadEFİRT ga ge aa ae HAKKİ MAHFUZDİUR İ Safinaz hanmm, genç hanmmı kapıdan kargılamıztı. Onu gö- rür görmez: — Gel bakalım, . dedi. İki haftadır nerelerdesin? Biliyor musun başımıza gelenleri? — Evet, şimdi öğrendim- Safinaz, Şayeste söyledi... Nedir bu hal?... Neroedeyse kendimi kaybedecektim. O kadar... Lütfiyenin cümlesini bitirmesine meydan vermedi: — Sorma... Sorma... Bir cehennem hayatı yaşryoruz dersent inan Lütfiyı Aman canım, ağzından bir gey kaçırayım deme, Sonra mahvolduğumuz gündür. — Rıca ederim Safinaz... Bu nasıl söz... Sizin sırrmız benim sırrım demektir. Safinaz Hanım haliyle teşekkür etti ve misafirine yer gön. terdi. Genç hanım merakını gidermek istedi: — Sabihanm da vaziyeti kötü... O ne yapıyor? — Ne yapacak zavallı... Günlerdenberi odasından dışarı çık- Airyor, onunla karşılaşmamak için ne yapacağını bilemiyor. Bi- ı_“"tn arasında cigarası yoktu. Salona gelinceye kadar hiç B:""yîe kargılaşmamıştı. Bu başma ilk defa gelen bir haldi. y “Edaki odanın kapısmı açıp baktı. Nihayet seslenmekten baş- *2 Çare olmadığını anladı: — Şayeste!.. Şayeste! İ Merdiven başından bir baş sarktı. Kim olduğunu ânlamaya Tum görmeden: d — Neredesiniz kız! Evi temelinden söküp götürseler farkm. Olmryacaksmız... Hanımefendi nerede? Şayeste cevab verdi: — Buyrunuz Genç hanım, yukarda oturun. Daha odasından m'hıdm — Garib! Saat on iki oluyor. O bu zamana kadar hiç kal- Öedde. Hasta filân olmasm? du_hlllkni bitirdiği sırada Şayeste de aşağıya inmiş bulunuyor- Yavaş bir sesle: — Hasta filân değil ama, canı sikiliyor... . dedi. x — Neden? — BHaberiniz yok mu? Suad Bey geldi niz! — Haydi kızım git haber ver büyük hanıma geldiğimi... Şayeste yukarı tırmanırken o da maşlahını çıkardı. Başör tüsüyle birlikte koltuklardan birinin üzerine atarak oturdu. Lâütfiye hanım şaşırmıştı. Bu nö garib haldi? Kızm dönme. si geciktikçe sabırsızlanıyor, durduğu yerde duramıyordu. İki nefeste bitirdiği cıgaralarından ikincisini içerken merdivende bir tıkırtı duyuldu. Başını çevirdiği zaman Safinaz Hanrm ye- rine Paşanm indiğini gördü. — Hoş geldiniz Lütfiye hanım, - dedi. Safinaz sizi yukar. da odasında bekliyor. Paşanm ciddi tavrı karşısında üzüntü duymuştu. — Peki... Bile diyemeden yürüdü. Paşa da ağır adımlarla kapıya doğ- rularak bahçeye çıktı, ceviz ağacının altındaki daima Ferid için hazır duran şezlonga uzandı. Başma sol kolunu yastık yaparak elindeki cigarayı dalgım bakışlarla içmeye başladı yılışamamaktan büyük bir lirsin ben çok severim Sabihayı... Ona gelinim gibi değil, kı- zim gibi muamele ederim. On beş senedir aramıızda şu kadarcık bir geçimsizlik olmadı. Çok acryorum. Çok aeryorum.. Ona bize bağlılığının, sözümüzden çıkamamasınm cezasını çektiriyo. ruz. — Suad inandı mı? — İnanmayıp da ne yapacak? Göz görmedikten sonra... — Asıl acmacak o öyleyse.. — Sarar mısın? Senden önce mezarma gitti zavallıcık... Sa- bihayı nekadar da sevdiğini bilirsin.. İçim kan ağlıyor Lütfiye, kan ağlıyor. Biz Naci Beyi dinliyecek ve Selimle evlendirmiye- cektik onu... Olan oldu bir kere... Bütün marifet şimdi Sabiha- ya Suadi, Suade Sabihayı unutturabilmekte... — Sabiha, iyi evde kalmaya razı oldu. — Hayır olmadı.. Paşanın rsrarı ile duruyor. Konuşmaları uzun sürdü. Biri öğrenmek istediklerini halı. kiyle öğrenmekten, diğeri de azıcık olsun derdini dökmekten *erahlamış bulunuyorlardı. (Devamı var)