22 Mart 1938 Tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9

22 Mart 1938 tarihli Haber Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ikavye FTABER — Akşam postast ae x48 1.’,__ Ylı bütün şiddetiyle gelmişti. He- %h“' gün Şura Bukasof'un çalıştığı memurlarından birisi daha yaz W gidiyordu. ı ke ür giderken, arkadaşlarını te- tek r ’nr'e h T |a soruyordu: 'Eh, ben gidiyorum çocuklar, size n ne getireyim?. Dürede kalan memurlar hemen he- bir ağızdan: Biraz tenup güneşi, biraz da deniz | u getir, diye şakalaşıyorlardı. ıj ' hşm Bukasof ta, diğerleri gibi, yaz Üilini geçirmek üzere cenuba giden ::::ılınum ellerini sıkar, onlardon güneş, biraz da deniz suyu,, . tet'*"hl:kırıı'.ıı rica ederdi. Fakat bunları nı &h lerken kimse farkıma varmadan için gülerdi.. 1 , fünkü Şura Bükasof, basit ruhlu, her î i'den zevk alan bir adam değildi. O, n' '!w kimsenin tatbik etmediği, hiç kim- N hıtınnı getirmediği orijinal' bir tatili düşünüyordu. Zor bir cebir %'deleıi talleder gibi gecelerce bu " | Njülıl yaz tatili,, projesini düşündü. r | ihı yet, tatilini cenubi Kafkasyada, '" z kıyılarında geçirmeğe karar Ş O0L Fakat Bukasof yaz tatiline “ori- hlltı bir çeşni vermek için herkesin 'lhnh gibi “istirahat evleri,, ne, ve- [ t “sanatoryom,, lara gitmiyecek- | | " ll “l “lwbırodakırıhmıyı,tek başı- İstirahat etmeği münasip gördü, ,Ğlnrmı derhal tatbika koyuldu. İz- ah%:ğd" Arkadaşlariyle vedalaştı. Ve mhoıkgamtreneıthdı İki günlük y ı.m:.h:'ıılukı:ıııı sonra gideceği yere Ş Ü Trenden iner inmez, gördüğü ' '!ıu manzaralar onu şaşırttı. Derin İn'nefes aldı. ON a HÇTT ker dolaşıyor, onlarla vedalaşı- ! Her taraf mis gibi kır çiçeği ko- kuyordu. Bukasof hangi istikameti tu- tacağını' düşünürken yanımmna, pırasa bı- yıklı, uzun boylü, kara yağız bir adam yoklaştı. Hilekâr gözlerini kırpıştıra - rak: — Oda mı arıyorsunuz? dedi. Elimin altında, mobilyeli çok güzel odalar var. Bukasof sordu: — Yemek iyi mi? Bol mu? — İyi de lâf mr? İstirahat evleri bu- nun yanmımda hiç kalır... Her. öğünde çorba, et, tatlı, meyva var. Bir ay için- de on kilo şişmanlayarak buradan ay- rılırsınız!. . — On kiloyu ne yapayım? Çok şükür kasaba borcum yok.. Bana üç kilo kâfi gelir. — Amanz efendim, o sizin elinizde... Kaç kilo-isterseniz o kadar şişmanlar- sınız İ. Pırasa bıyıklı ıdm Bukasofun ba- vulunu kaptığı gibi yürümeğe başladı.. Bukasof ta onu takip etti. — Yolda, pırasa bıyıklı adamdan tuta - cağı oda sahibesinin Zoya Vasilyevna isminde bir kadın olduğunu öğrendi.. Yemesiyle içmesiyle beraber, bir aylık oda kirasının fiyatını sorup öğrendiği zaman hayretinden küçük dilini yuta- cak gibi oldu. Fakat kendisini çabuk topladı: “Adam sen de, diye düşündü, | Bir ay kalmak şert değil a!.. Üg hafta kalrveririm.,, Pırasa bıyıklı adama da ayrıca para vermek icap etti. Meğer herif alelâde bir ev dellâlımndan başka bir şey değil- miş?. Eve geldikleri zaman onlarıkargıla- yan Zoya Vasilyevna oldu. Bu, iriyarı, esmer,, bıyıklr bir kaklındı. Gelir gel- mez Bukasofa odasını gösterdi. Oda: * Dar, karanlık ve basık tavanlıydı, hiç te lüzumu olmadığı halde bazı yerle- rine perdeler asılmıştı. Maamafih Bu- kasof odayı cana yakın buldu. Zoya Vasilyevna lâf arasında ona; — Talihiniz varmış, mösyö Bukasof, dedi, evim ve yemeklerim bu havalide rnam vermiştir. Eminim ki siz de mem- nun kalacaksınız!.. Bukasof erkenden odasına çekildi. Keyifli keyifli yatağına uzandı. Fakat, hemen ertesi gün, Zoya Vasilyevna'nın iki kocasiyle beş çocuğu olduğunu öğ- renince biraz canı sıkıldı. Çicuklardan biraz rahatsızlık çekmek ihtimallerini hatırına getirdi. Fakat: “Kapımrı kilitler, keyfime bakarım!.,, diye müteselli oldu. Bu maksatla, dün akşam hiç kapamağa lüzüm görmediği kapısıma yaklaştı. Lâkin odasında kapı olmadığını, perdelerden birinin- bu maksatla atılmış - olduğunu hayretle farketti. Buna bayağı içerledi. ! Öğle yemeğinden sonra bir şekerle- me yapmak istedi. Yatağına uzandı. Tam uykuya dalmak üzere iken Zoya Vasilyevnanın en küçük kızı Agnessa, 'kucağında bir kedi yavruıîyle odasına girdi; _ — Amca, amca, diye seslendi, Bak- sana kedime! Ne güzel değil mi?. Kedinin bir kulağı kesik, kuüyruğu gödüktü.. Bukasof, nezaket icabı bu “kılkuyruğu,, “ne güzel, maşallah!,, diye okşadı.z Zoya Vasilyevnan'n birinci kocası gece yarılarına kadar keman çalar, ikin- ci kicası ise müthiş horlardı. Bu yüzden zavallı Bukasof âdeta uyku uyumaz ol- muştu. 'döper ruvadan kaçıyordu. Çok orijinal # ; Zoya Vasilyevnanın yemekleri fena değildi. Fakat o kadar ayni çeşit şey- ler yapıyordu ki, Bukasofa bir tiksinti geldi. Bir akşam kiracısının canının sıkıl- makta olduğunu farkeden Zoya, ona bir parti poker oynam:farını teklif et- ti. Bukasof bu oyunu iyi bilmemekle beraber razı oldu. Verandaya bir masa çıkardılar. Bir lâmba yaktılar. Zoya Vasilyevna ile iki kocası ve Bukasof masa başına geçtiler. Oyuna başlayalı daha yarım saat ol- mâadan Bukasof hapı yuttuğunu anladı. Zoyanın her iki kocası mükemmel oyun oynuyorlarmış. Zoya da onlardan geri kalmıyordu. Üstelik bu akşam müthiş şansı vardı. Halbuki zavallı Bukasof e- lindeki bir ful asla, “pas,, diyor, bir Bukasof'un fena oynamasına sebebiyet veren şey - lerden birisi de mütemadiyen elindeki parayı hesaplaması idi, Zoya'nın — ve yahut kocalarından birinin kazandığını gördükçe: — Eyvah yandık, diye söyleniyordu. Artık, birinci mevkiyle dönemiyece- ğim, .Eyvah, eyvah ikinci de elimden gitti. Dur, dur gıhba üçüncüye de bi- nemiyeceğim.. Gece yarısını biraz geçe, artık her şey bitmiş bulunuyordu. Bukasof 500 rüble kaybetmişti. Moskovaya yaya dön- mekten başka yapılacak hiç bir şey kal- mıyordu. Oyunun sonunda Zoya ile kocaları küstahça bir gülüşle Bukasoftan, kay- bettiği paraları ödemesini istediler, Bukasof büyük bir perişanlıkla: — Ben bu paraları ödemiyeceğim, dedi.. Zoya Vasilyevn, ellerini kalçalarına dayayarak korkunç bir sesle: geçirmiş !.. — Paraları siz ödemiyeteksiniz. de kümesteki tavuklar mı ödeyecek? diye hıykudx.ı Zoyanın birinci kocası kollarını srva- yarak; — Delikanlı, dedi, kumar borcu na- mus borcudur, bunu ödemek — lâzım.. Zavallı Bukasofun rengi kireç gibi ol- muştu:? — Ben bu paraları ödersem, ekmek alacak param bile kalmıyacak, diye in- ledi.. Ziya'nın ikinci kocası da lâfa karıştı; — Biz seni zorla oyuna sokmadık.... Kendi arzunla oynadın! Oyunda hile de yapılmadı.. Şu halde ödemen lâzım. — Sizin eviniz “istirahat evi,, değil midir?. — Tabit ki “istirahat evi,,. Size “isti- rahat evleri,, nden daha iyi bakmadık mı?, Bukasof kadının sözünü kesti: vi,, olduğunu kabul ediyorsunuz, o tak- dirde her istirahat evinin, müşterileri- nin hoşça vakit geçirmelerini parasız. o larak temine mecbur olduklarını —da kabul ediyorsunuz, demektir. Binocena leyh bu sizin oyununuzun parasız olma- sı İâzım gelmez mi?. Bukasof'un bu son sözlerinden son- kıştılar.. Bir kaç dakika hiç bir şey söylemediler.. Nihayet sükütu bozan Zoya oldu. Birinci kocasma dönerek: — Frans, dedi, mösyönün ;:ıyalırmı al ve avluya indir!.. Zavallı Bukasof gecesinin geri kalan kısmını bahçede, bavulunun Üstünde f Ld:_fen saylayı çeviriniz) — Mademki evinizin bi "isirabat &- | | vaç hoşuna gitmiyor; değil mi?, ' du.. — Pekâlâ yanılmış olabilirsin.. Bu şeyler herkesin başına gelir.. Budur se- ni üzen, değil mi?, Bü zavalli Hanriyi k Sevdiğini zannettin.. Madam d'Etyol olmayı kabul ettin.. Ve ancak son anda | anladın ki, küzenin ıçîn kalbinde, kar- | deşçe mühabbetten başka bir şey yok.. w Mesele budur!.. Üzülme yavrum.. Han- ! tiyle konuşup bu izdivacı bozacağım.. i ı Btti., b Yalnız sen üzülme.. Jan birdenbire doğruldu. le şöyle dedi: ; A İ — Yanılryorsun, babıç:ğm,ı:' | bir acı vermiyor.. Türnem hayretle bağmdı — Yanılryorum, öyle mir. Bu dakikada cidden harikulâde Olan Jan ayni tavıtla cevap verdi: — Yanılıyorsunuz! Büu izdivaçtan t | Son derece memnunum.. — Demek onu seviyorsün.. Öyle mi? — Seviyorum!. . | — Ve mes'udsun?. _ — Evet, baba: Mes'udum!. . Turnem düşünceli bir halde, Janın Fakat Ve elini tuttu. Bu el buz gibiydi. Metin genç kadın ürpermedi bıle Bülümsiyordu!. - — Bu göz yaşları.. Bayzmlıgm | — Bu bir kapris, .Bir heyecan ese- Si 0: - Kihsedekı ıırhlar, muııkı ıeıle- Jan fevkalbeşer bir enerji ve irade sayesinde, urpermemeğe müuvaffak ol- Saldece, yavaşça ağlamakta devam | Darağacına çıkan” babasının hayali A tözlerinin önünde belirir gibi oldu. Göz yaşlarını sildi ve, metin bir ses- le, içinde en küçük bir tereddüt bile Sezilemiyen bir sesle, hayat fedailiğini Mükemmel bir şekilde gösteren bir ses- Han- tiyle izdivacım bana hiç bir esef, hiç — Söyle bakayım, yavrum... Bu izdi- l İ —e ee ti, bu işıklar ve kokular.. Bütün bun- lar beni şaşırttı.. Heyecana düşürdü... Biliyorsunuz ki baba, ben küçük bir deliyim.. - — Jan!.. Yavrum, .Yalan söylüyor- ünl. Babana yalan söylüyorsun!.. — Yemin ederim ki doğru söylüyo- rum! — Yemin ediyor musun?. Çehresinde bir mazlumun ifadesi be- | liren Jan cevap verdi: — Başınız üzerine.. Evet, başmız Ü- zerine yemin ediyorum!.. 'Turnem vicdanının en derin bir ye- rinden vurulmuş bir halde düşündü: , — Ya Rabbim!.. Anlaşıları bu, zan- nettiğimden daha vahimdir.. Çocuğu « mün saadeti etrafında, korkunç — ve müthiş bir sır ve fesad hissediyorum! Nedir bu? Bunu öğreneceğim! Bu yol- da hayat ve servetimi feda etmek lâzım gelse bile öğreneceğim!. Bir kaç dakika sonra nüfustaki kay- dine nazaran, henüz sabahleyin Jan - Antuanet Puasson ve şimdi madam Löâ Norman d'Etyol olan, Jan, mütebessim bir çehreyle, Parisin maliye, edebiyat ve san'at âlemine mensüp şöhretlerden müteşekkil bir kalabalığın bulunduğu büyük salona girdi. Herkes onu alkışladı. Jan babasının kolunda, kendisini hayranlıkla seyreden kalabalığın ara- sından geçti ve hakiki düşüncelerini gizliyen şayanı hayret bir metanet ve tebessümle herkese ayrı ayrı teşekkür ederek, herkese ayrı ayrı iltifatkâr, na- zik ve güzel kelimeler söyledi. Herkes, onun harikulâde bir kadın o- lacağını hissediyor gibiydi, Sarhoş olmadığı zamanlar bile, nük- teli ve güzel kelimeler söylemesini bilen Krebiyon bağırarak şöyle dedi: — Artık dokuz yerire on ilham peri- si var.. Bir eğlence perisi yaratmak bi- zim asra tevdi edilmişti.. Bundan baş- MARRİZ DÖ POMPADUR B1 İşte bu anda, Janın düştüğü bu an- da, bir adamın onu kolları arasına aldı- ğını gördü. Bu adamın çehresi ıstıra- bından ve belki de hiddetinden altüst olmuştu.. Genç kadını yakaladı, kaldır- dı ve , Lö Norman d'Etyollun ayni za- manda koştuğu arabaya yerleştirdi . Janı kollarına almış olan bu adam, genç kadınm üzerine eğilen asil çehre- sinde korkunç bir enldişenin bütün ifa- deleri okunan bu adam Arman dö Tur- nem.. Janin babasıydıl. . Çılgın bir nidayla: — Ahi Acaba yanıldım mı?, Acaba çocuğumun felâketine mi sebep oldum? Diye mırıldandı ve âdeta inler gibi ilâve etti: — Eğer öyle ise vay halimel!.. Yalnız zevç, değişmiyen korkunç te- besümiyle gülüyordu. — Şövalye d'Assas bütün bunları bir nazarda gördü; bu ancak bir kaç sa- niye sürdü, sonra davetliler de kaybol- dülar.. Daha sonra kilisenin karşısında toplanmış olan kalabalık ta dağıldı.. Ve nihayet, Sen - Jermen kilisenin ka- pısı da kapandı.. D'Assas, elleri göğsünde kavuşmuş bir vaziyette, olduğu yerde hareketsiz kalmıştı.. Göğsünü derin bir iç çekişi kabarttı. Luvrun balkonuna donuk bir nazar atfetti ve kralım kayolduğunu gördü. *O zaman mirildandı: — Bitti!.. Benim için her şey bitti!.. Sendeleyerek bir kaç adım attı. Diş- leri biribirine çarpıyor, gayri şuurt bir halde mırıldanıyordu: — Kralı seviyor.. Bitti.. Her şey bit- Hi.. Şövalye; düğün alayına dahillermiş gibi hareket eden, fakat arabalarla be- raber uzaklaşmıyan iki kişiyi görme - mişti. Pretr sokağının bir köşesine saklan- mığ olan bu adamlar d'Assas'ı gözlerin- den kaçırmamış ve onun her harekteini takip etmişlerdi. Bu iki kişiden, birisinin adı Berrye idi. Diğeri ise kont dü Barriydi!.. Polis müdürü Berrye, kalabalık da- gıldığı sırakla bir işaret yaptı. Şövalye d'Assas, birdenbire, beş altı kişi tarafından sarıldığını gördü. — Affedersiniz, subayım.. Siz Övern alayı bayraktarı şövalye d'Assassınız, değil mi?. Şövalye, mahzun bir sesle cevap ver- di; — Tâ kendisiyim.. Bu cevap üzerine adam şapkasını tekrar kafasına geçirdi ve şöyle dedi: — Sizi kral namına tevkif ediyorum. XIT ZİFAF GECESİ Kedez OÖgüsten'de Turnem konağın- dan yüz adım mesafede, on dördüncü Lüi devrinde, prens d'Oranj tarafından inşa ettirilmiş olan büyük ve güzel bir ikametgâh varidı, Sırası gelmişken söy- liyelim ki, on beşinci Lüinin kalbi üze- rinde, uzun müddet icrayı hükmettikten sonra, mevzuu bahsettiğimiz hâdiseler- den iki ay sonra, mahiyeti ebediyen meçhul kalan bir ölümle ölen meşhur “Markiz dö lâ Turnel,, düşes dö Şato- ru 1717 de bu ikametgâhta doğmuştu. Şimdilik, Mari — Ann, düşes dö Şa- toru, âdeta şeniane bir şekilde sarays dan kovulmuştu. Göyet tedbirli bir ka: dın olduğu için de, on beşinci Lüinin hazinesinden çektiği mühim bir serveti nakte tahvil ettikten Ssonra, ecnebi memleketlere gitmeğe hazırlanıyordu. On beşinci Lüi aşkları için cidden âlicenabane bir şekikde para sarfederdi; Açığı nasılsa halk kapatryordu! .. Hülâsa, bu 1744 senesinin eylül ayın- da, meşhur düşes, ikametgâhı, kat'iy- / ra karı ile iki kocası biribirlerine ba- -

Bu sayıdan diğer sayfalar: