L 22 MART — 1938 HABER — Alkşam postasi —e —— ——— Yugoslavyada bir facla Domuz yavrusunun karnındaki bomba! öldü, 12 kişi adır surette yaralandı Sevgılıslnın başkasile evlenişine kızande likanlı, düğün günü sofraya konacak domuz yavrusu- nun içine Ssaatli blr bomba yerlestırmısti adam | Focla, Yugoslavyanın küçük bir ka - Sabası olan Arbatçine kasabasında ol- Müştur. Bu küçük kasabada — yapılacak düğünün dedikodularmdan hafta« lardanberi bahsolunup dürüyordu. Ka- dabanın en güzel kızı Marika, yalnız © ğ'abınm değil, havalinin de en zene İh mirasyedilerinden biri olan Gabri- Yel 'ile evleniyordu. - Kasabada herkesin Hilinde ayni söz- T dolaşryordu: Marika, daha bir kaç 2Y evveline kadar Aleksandre isminde irisiyle nişanlı idi. İki genç, kendile- Tinden geçmiş bir halde, çok tatlı bir Öit macerası yaşryordu. Bu iki sevdalı- Tm biribirinden hemen hiç ayrılmama- ©* kasabanın bütün sevgililerine — gü- Z€ ve tatlı bir örnek oluyorldu. Fakat ÜÖleksandrım askerlik zamanı gelmişti.. tlikanlı sevgilisinden ayrıldı, kışlaya Ritti. İnsan kalbi ne kadar çabuk değişi- Yor! Zengin Gabriyel güzel kızın etra- da dolaşmağa başlayınca, servet, pa- Ta, elbise, zevk genç kızın gözlerini arttı. Hayale dayanan sevgi çabu - unutuldu. Hem, Sengin bir adam, yakışıklı bir delikanlı değildi. Tahsilini Budapeştede yap- m'!tr güzel sözler söylemesini, hayal- iöTle genç kızların kalbine girmesini S biliyordu, Kıza bir çok şeyler vaad- âiyordu Evlenir evlenmez uzun bir Yahate çıkacaklar, Parise-kadar gide-.| ı"'“îfeı'clı Bu zevk şehrinde kimbilir ne dar tatlı günler geçireceklerdi! Genç bu kadar gücel vaadlar karşısında e"İem;ıeğe razı oldu. - Bu cevap kızın Ânnesini ves * babasını da sevindirdi.. &vallılar belki biraz sıkıntıdan kurtu- ı'*îö!'—'laı'dı Hiç olmazsa kızlarının yükü ; erlerinden kalkacak, geride kaları al- ğıîocuğa biraz daha iyi bakabilecekler- hüiyatm çok aksi tesadüfleri vardır. Üğünden bir gün evvel Aleksandr 10 :ül'l izin alarak kasabaya gekli. Tabii '!baya gelir gelmez ilk işi Marikayı Sormak oldu, — Etrafını alanlar bütün tafsilâtiyle Vak'ayr anlattılar. İASK, İHİİİSİ, Gabriyel yalnız | Facianın cereyan ettiği Aleksandr sevgilisinin parayı aşka tercih ettiğini öğrenince hiç kimseye bir şey söylemeden gözden kayboldu. Hercai Marika, delikanlının böyle birdenbire hiç bir şey söylemeden orta- dan çekilivermesine âdeta sevindi. Bu suretle, eski sevgilisiyle uzun ve can sıkıcı bir konuşmadan kurtulmuş ola- caktı. —— Düğün gününden bir gece evvel, gü- veyinin evinde, mutfakta tıkırldılar işi- dildi. Hizmetçiler evde bir hayaletin | dolaştığını iddia ettiler. Fakat, evi baş- tan aşağı Aaraştırdıkları halde - hiçbir şey bulamadılar. Düğün bütün ihtişamiyle başladı. Sı- ra yemeğe geldi. Yemek salonunda sey- yar bir çingene orkestrası güzel aşk havaları çaldı. Herkes neş'e içerisin- ideydi. Votka ırmaklar gibi akryordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı. Nihayet ziyafetin en güzel yemeği sofraya getirildi: Fırında — kızartılmış bütün iki domuz yavrusu.. Etraftakiler sevinçle haykırdılar: — Yaşasın nişanlılar!. , Birdenbire, korkunç bir infilâk sada- sı odayı ve bütün evi sarstı. Ariı;tğine kasabast.. Masa bin bir parça oldu, Bütün da- vetliler, kanlar içerisinde yerlere seril- | diler. İnfilâkın şiddeti, masa üzerindeki bir çatalr kaldırıp yaralılardan bir kadı- nın gözüne sapladı. Duvarın bir parça- sı korkunç bir gürültü ile devrildi. On iki misafir enkaz altında kaldı. Herkes biribirini iterek, devirerek kaçıştı. Panik bittikten sonra enkaz arasın- dan üç ölü ve on iki yaralr çıkarıldı. Tahkikat derinleştirilince, Aleksandrm geceleyin güveynin mutfağına girdiği anlaşıldı. Aleksandr, hazırlanmış — ölaân domuz yavrularından birisinin içerisi - ne ufacık bir bomba yerleştirmişti. Bomba, saatli bir bombaydı. Yemek zamanı, göz önünde tutlarak ayarlan- mıştı. Bomba, bir amyant tabakasiyle sarılmış ve bu süretle pişerken patla- mak tehlikesinin önüne geçilmişti. Yaralanan Gabriyel ve Marika bir hafta sonra iyileştiler. On beş gün son- | ra düğünleri tekrar başladı. Bombacı âşığa gelince, hâlâ kendi - sinden eser yok.. Arnavutluğa kaçtığı ve Arnavutluk — dağlarında - dolaştığı söyleniyor. Vepyeni bir tedris tarzı Amerikanın başvurduğu yeni öğretme usulleri Talebe dokuz ay mütemadiyen bir ders okuyor ve dokuz aylık devrenin sonunda o mevzua dair bir tez yaparak başka derse geçiyor Nevyork “İş ve Sanat mektebi,, her altı haftada bir, ayrı bir dükkân açar. Meselâ birinci altı hafta dükkân tuhafiyeciliğe, i- kinci altı hafta kadın eşyasına, — üçüncü altı hafta kırtasiyeye, sonra da sırasile a- yakkabıya, spora ve şekerciliğe tahsis edi- lir. Dükkân mektep methalinin içindedir. Büyük bir süslü vitrini, elektrik tenviratı ile her şeyi tamaradır. Mektebin 800Ü ta- lebesi, onun dalmi müşterisini teşkil eder ve mağazanın günlük hasılatı ekseriya beş yüz doları aşar. 'Talebe bu dükkânda bilfiil çalışarak pe- rakende satıcılığın inceliklerini ameli ola- rak öğrenirler.Her cins dükkânın tesisi i. şini mütehassısların nezareti altında ola- rak onlar deruhte ederler. Böylelikle, rek lâmcılık, vitrin süsülemek vesaire — gibi işlerde tamamile onlar meşgul olurlar.Bun dan başka dükkânın her masrafını talebe- nin salıştan temin etmesi, dükkânın hiç bir veçhile mektebe yük olmaması şarttır. Dükkânın zaruri masrafları meyanında si. gorta, elektrik masrafının ve haftalık kirasını teşkil eden salıştan çıkması lâzımdır. Dükkâna tahsis edilen yer mektebe ait olduğu için kira ile dükkânın temin ettiği kâr fakir talebeye yardım için bir tarafa ayrılır. Bu mektep mezunları Âmerikanın her yerinde o kadar çok aranmaktadır ki mek- leplten her sene çıkmakta olan binlerce ta. 45 doların lebe bu şiddetli isteğe kifayet etmemekte- | dir. İlkmekteplerde radyo neşriyatı' Üç sene evvel Teksasta Fort Vorihda | bir ilkmektep, talebesine radyo neşriyalı öğretmeğe başlamıştır. Ekserisi altı yaşla- rındaki kız ve erkek çocuklarından teşek. kül eden korolar tertip edilmiş, neşriyat evvelâ civar ilkmekteplere yapılmıştır. Bu mektep talebesi bir sene sonra bu işte o kadar ilerlemiştir ki şimdi Amerikanın bir çok tanınmış İstasyonları altı yaşındakiler tarafından verilen — konserleri, söylenen, şarkıları ve onların oynadıkları tiyatrola- rı memnuniyetle neşretmektedirler. Talebe tarafindan' yâpilâan * tiyatro binası Nöevjerseyde Buxlon'daki — ortameklep talebesi kendi ellerile bir — tiyatro binası yapmışlardır. Talebe babalarının dâa yar- dımile malzeme için iİcap eden para top- lanmış, ve işe başlanmıştır. Binanın yal- nız temeli profesyonel işçiler tarafından alılmış ondan ölesi tamamen talebe tara- fından yapılmıştır. İlk plânlar talebe tarafından — çizilmiş, onlardan mavi kâğıl üzerine esas plânlar tesbit eldilmiştir. Bü plânlar bir mimar ta. rafından tetkik edilerek muvafık görüldük ten sonra İnşaata başlanmışltır. — Ekserisi öon beş yaşından büyük olmıyan çocuklar ormandan giderek icap eden ağaçları kes. mişler, onları muhtlelif kalınlıklarda biçe- rek bina için lâzım olan tahtayı meydana getirmişlerdir. Binanın pencere çerçeve- leri bile çocukların elinden çıkmıştır. Mektebin elişleri kısmı inşaata nezaref etmiş ve inşaatın her safhasına ait nazar! dersleri de talebeye dershanede okutmuş- tur. Yepyeni bir tedris tarzı Ohio'daki Hiram koöleji üç senelik bi tecrübeden sonra katl olarak yepyeni bit tedris tarzını kabul etmiş bulunuyor. Bu yeni tarza göre talebe dokuz ay mütemadi- yen ayni dersi, meselâ riyaziye veya Tfel: sefe, yahud da kimya okumakta, dokuz ay« liık devrenin hitamında o mevzua dair bir tez yaparak ikinci bir derse geçmektedir. Bünun çok faydaları görülmüştür. O dersle pek alâkadar olmıyan talebe bile o mevzu« da yapılan birtakım konuşmalar mümare: seler vesaire ile ona ısınmakta, — gilgide alâkalı bir riyaziyeci veya felsefeci olmaka tadır. Bu, talebenin — üzerinden bir ço derslerden birden imtihan vermek zorun da kaldırmaktadır. dükkânın | KADIN Hokivud yıldt zlarından biri, karnaval. da bir mihrace gözdesine yaraşan bt tuvaleti giymiştir ISTIRAP -VE FACİA ROMANI — - Gitmememden bir-mana çıkartmaya kalkmasm?, - Bu, kendisinin bileceği şey değil mi? — Tasavvur edemezsin Naci Bey, ne fena bir vaziyette # YABANCI miyecek miydin? DİLLERE NAKLİ Sen böyle mi dönecektin? Mezarma gittiğin karmın, evinde, 1« tırap içinde kıvrandığını görmiyecek, kalbinin çarptığını işif. HAKKI MAHFUZDUR nhuğumuzu. Hele Suad tamamiyle başka bir adam... Her şey- % her kelimeden, her hareketten manâ çıkartıyor. Titiz, ge- kılr kırk yaran birisi olmuş... Bunun böyle olduğunu ııu"e?t'llk yalan söyler miydik sanıyorsun? Bir defa oldu. Artık *nu inandırmak için elimizden ne gelirse yapacağız. x “— Yanlış düşünüyorsunuz Selim... Bu, bütün gayretinize hğmen: günün birinde ortaya çıkacak... Size asıl o zaman acı. —— 'Rica ederim, Naci Bey... Kimse söylemedikten sonra ne. Teden haber alacak?. — Belli olmaz... Herhalde ben söylemiyeceğim... Babana da o::n vadetmiş bulunuyorum... Brrakalım şimdi münakaşayı... Eyübe mi götüreceğim? &i Selim düşünceliydi. Ancak başını eğmek suretile cevab ver- — * Naci Bey Selimden ayrılırken onun: — Benim için rahatsız dersiniz - dediğini duydu. “— Ona da peki... Naci Bey birtdenbire geri döndü. Selimin arkasından: — Ferid'i çabuk gönderin, dünya kadar yol... Vaktile gidip Wı e dönelim... Ben daha hastaneye de- uğrıyacağım, - diye Na-ci bey Süad'in yanına döndüktenten âaz sonra Ferid gel. Tniş bulunuyordu. Naci Bey: %"— Haydi Süad gidelim - dedi. Selim rahatsızmış, gelmiye- ) — Beni sen mi götüreceksin?.. Hani hastaneye gidecektin? yüzümden geç kalma, hb"—'Hutmeye geç de uğrasam zararı yök. Artık korkulacak Sey kalmadı. Gönlüm rahat... — Ama rahatsız olacaksım... ' — Hadi canmn... Yine nezaket damarın kabarmasm. — Stad'in bir tarafma Foerid, bir tarafma Naci 'bey geçti. Gü. Yazan: Hasan Rasim Us neşin altında uzayan dar bahçe yolunda, çakıl taşlarmdan bi: hışırtı uyandı ve bu ses, onlar bahçe kapısma varıncaya kadat devam etti. * " * D & 6 D D | * * * . & D & Di * * Çi . * * * ÖŞK daha sessizleşti. Senelerdenberi kendi içine gömül. müş duran bu evde zaten hiçbir taşkımlık eserine ras- lanmamıştı. Burada daima sessiz, daima asüde yaşanırdı. Nadiren salondan, yahut odaların herhangi birinden yükse- len en gürültülü sesi tavla zarlariyle pulları çıkarırdı. O da, İrfan Paşa ile karısımm can sıkmtısmdan karşı karşıya otura- rak tavla oynadıkları zamanlar. Bvlerinin kalabalık, daha doğrusu misafir yüzü gördüğü günler, Cumalara inhisar ederdi. Bugünlerde ekseriya Paşay. la karısını tavla ayarında ve belki de biraz daha fazla eğlendi- ren Lütfiye Hanım gelirdi. Bahçede çiçekler üzerinde dolaşan kelebeklerin kanad sesle- ri işitilebilir, büyük kapı açık, pencerelerdeki istorlardan bir. çoğu kalkık bulunmasa, koca köşkte kimsenin yaşamadığına hükmedilebilirdi şimdi. Paşa ve Safinaz Hanım henüz görünmemişler, Selim odası. na kapanmıştı. Sabiha, Saud'in Ferid ve Naci Beyle köşkün bahçe kapısmdan çıktıklarını nemli gözleriyle seyrettikten son- ta kanapeye yığılıp kalmıştı. Suad mezarına gidiyordu. Halbuki o, yaşıyor ve şu kanape- de hâlâ kalbi çarpıyordu. Bu ne acı hakikatti. Zavallr Şuad! HABERİN EDEBİ TEFRİKASI: 24 Sabiha onu, bu acıyla karşılaştırdığı için muztaripti. Fakıl yaşadığı halde mevcut olmıyan mezarmı ziyarete gidenin hâlâ kendisini sevdiğini hissetmekten de memnundu. Pencereden b.. ğırmamak için kendisini güç tutmuştu: — Suad! - diye bağıracaktı. Gel, ben buradayım. Mmrdı'. sandığın Sabihan burada... Başını kaldırdı. Onun çoktan gittiğini bildiği halde tekrar pencereden baktı. Bu büyük kapının paslı bir gicirtryla açıldı. ğını duydu. Yoksa gitmekten vazgeçip dönmüşler miydi? Dik, katle tekrar baktı. Islak kirpikleri arasından kapıyı bir sis bu* lutu arkasında görüyordu. Güçlükle farketti ki, gelen o değil Lütfiye Hanımdır. Bu şen, şakrak, ihtiyarlığına rağmen hâlâ ka. camış görünmekten korkan, genç kalmak istiyen kadın. Nedense Sabiha, bu kadından hemen hemen hiç hoqlamm yordu. Onda riya görüyor, ruhunda, ortaya vurmak istemediği bir dalkavukluk seziyordu. Ne teessüründe, ne memnuniyetinde samimilik vardı bu kadınm. Paşa konaklarmdan, paşa konakla- rına dolaşan, oralarda kendisine birer oda ayırtacak kadar ileri- ye giden bir kadım... Evine haftada bir uğrar, diğer günlerini konak konak dolaşarak geçirirdi. Gittiği yerlerde birer geceden fazla da kalmazdı. Dalkavukluğu gönlünü eğlendirmek için yap- tığı muhakkaktı, Yalnız iyi bir tabiati vardı. Dedikodudan hoş. lanmaz, bir konağı öbür konakta çekiştiremezdi. Yalnız gülsün, eğlensin ve gülüp eğlenebilmek için güldürsün o kadar. Tavladan başka eğlence bilmiyen, aylarca ve mecbur olma. dan kapıdan dışarıya çıkmıyan Safinaz Hanım, cuma günleri bu kadını sabırsızlıkla bekler; Paşa, abuksabuk konuşmak mec. buriyetinde kalacağmdan memnun görünmez, fakat çok sevdir ği karısmm hatırı için bu kadınm şakalarına, garib esprilerine tahammül gösterirdi. Lütfiye Hanımm köşk smrırlarından dışa: rıya çıkmıyan bir ismi daha vardı: Genç hanım. (Devamı var)