b 'd'llmjındnmıyüıbımhh. Wbmblrski hatırasını . Bundan dokuz, on sene evvel, ) n ... kazasında geçen ve ol- thlrabıuvınımıcın. ." bu hikâyeyi, onun ağzından M Şurasmı - kaydetmeli- &— 3 Vak'a kahramanlarının isimle. Bâyri bütün hâdiseler, bütün Ve müdafaalar, bütün tafsilât, B yüzde yüz uygundur. Yani N::q: tamamen anlatıldığı şekilde q ve © anlatıldığı şekilde inkişaf et- %::lıuıdıgı şekilde bitmiştir. I. bir fenalık, kötülük olmadı- g ve her gün, her yerde bir ğ Gatin vukva gelmesile dünyadan % By eksilmiyeceğini ve dünya- N "'5' eklenmiyeceğini düşüne- % kahramazlarının adlarini H%— Bibi yazabilirdim. Fakat â. 3 ne bileyim, bunların bir x__:üymı bir kısmı bugün sağdır “dldır Belki içlerinde eski bir Mt hikâyenin, hele bir cina- ş—h.“lı—nıı içine isimlerinin karış. İ !Önnıyen]zr bulunur. k.“ Mi, bunlara birer iğreti ad ta- N & İmsenin tavuğuna kış demiye. y * Sözü yüzbaşı Fahriye brraka, Nn Mektepten yeni çık- :_ Gnıymuwnıuınn_ durmadan lâyihalar gönderir, bütün dünyayı ıslah etmeye çalışırdı. Kazanın hemen yarım saat ötesin. den yeni demiryolu geçiriliyordu. Ay- lardanberi bizim hududumuz dahilin. de birçok ecnebi —mühendisler, yerli memurlar ve binlerce amele çalışıyor- du. Yol, daha üç ay kadar bizim hu. düd dahilinde devam edecekti. Çok sı- kıntı çekiyorduk. Zaten dar olan teş. kilâtımıza bir de bu ordularla uğraş- mak, asayişi yerinde tutmaya çalış. mak vazifesi düşüyordu. Hava yazdı. Akşam oldu mu, bu amele ordusu kir- lara, dağlara yayılıyor ve üçer beşer kişilik gruplar halinde ateş yakarak, yemek pişirerek vakit geçiriyor, sot. ra otların üstüne uzanıp sabahlıyor- du., Bizim Mehmetler vâsi bir saha dahilinde, sabaha kadar dolaşıyorlar, kimsenin burnu kanamasın, kılına za. rar gelmesin diye uykularını terkedi- yorlar, vazifeyi başarmaya çabalıyor. lardı. Bir gün (Muradlar) karakolundan bir telefon aldım. O taraflarda bir yer- de, bir taş kulübede ölü bir kadın bu. Junduğunu bildiriyorlardı. Hemen müddeiumumiye haber sal - dım. Vilâyete telefon çektim, Vali ile alay kumandanı iki saat geçmeden a. sayiş kamyonuyla geldiler. Biz de müddelumum! ve doktorla beraber kamyonete atladık. Vak'a mahalline doğru yola çıktık. Gideceğimiz yer yakmdı. Yol iyi ol- saydı, hattâ yayan gitseydik belki iki, iki buçuk gaatte varırdık. Fakat bir. gok yerlerde kamyondan, vali de da - hil olduğu halde, inerek bu koca ökü. zü arkasından itmek ve yine birçok defalar batağa sanlanan tekerlekleri ! ! ; İ KXHRRAMAN KIZ ——— Hil(avc ö neferlerle berale” çamura girip sök- meyo çalışmak meocburiyetinde kaldık. Geçtiğimiz yolun iki tarafı, karınca gibi, yol amelesiyle doluydu. Biz yan. larından geçerken kazmalarmı, bal « yozlarını, küreklerini kısa bir müddet için bırakıyorlar, bizi seyrediyorlardı, Akşama doğru karakola vardık. On. başıyı yanımıza alarak yola devam et- tik. Kamyon karakol önünde kalmış. ti ve biz, şimdi yeşil çamlarla örtülü bir tepeye tırmanıyorduk, Bu tepenin en yüksek yerinde Al « man mühendislerinin kurduğu şirin bir dağ kampı vardı. Tuğlalarla örül. müş, yan yana üç odadan mürekkep, küçük Ve girin bir klübe, yanmda iki üç tane deriden çadırlar kurmuşlardı. Birax ötede yine tuğladan yapılmış bir fırın, yarısı yere gömülmüş, ala- turka bir hamâm vardı. Hamamı ısit. maya lüzum yoktu. Çünkü tam altın« da yerden kükürtlü bir sıcak su kay. nıyordu, Hepimiz işi, gücü umutarak bu a- damlarm, bu dağ başmımda ortaya çı. kardıkları bu rahat ve güzel muhiti seyretmeye başladık. Bunlar üç kişiydi. Birisinin genç ve güzel bir karısı da vardı. Hattâ yan- larma yaklaşırken uzaktan esmer yü. züyle, diz kapaklarına kadar - çıplak .esmer bacaklarıyla evvelâ o önümüze çıkmış ve son dörece cazib ve cana ya- km bir ıııiıdlnıırw:—lıkle bizi karşı. Tamıştı. Bu dağ başmda, bu binlerce işçinin afasında, bu nefis kadının bu serbest ve yarı çıplak halivle nazıl yasadığı- nr, eminim ki, © dakikada hepimiz içi- Frengi I Hhan Tarns mizden geçirmiş ve taaccüb etmişiz - dir. Bizi çam ağaçlarının altma kurül . Muş, beyaz muşamba örtülü, büyük bir masanm başına oturttular, Kadın pervane gibi etrafmmreda — dönlülvyordu. 'Tâ Almanyadan getirdikleri iki uşak ile bir ahçı derhal hazırlığa başladılar. Birkaç dakika içinde ku!ıklırmda.ıı &. gaca asılmış bir iki tavgan yere indi- rildi. Beş on tane kanları Üüstünde kek. Tik geldi. (Sonu yarın ) KAHRAMAN KIİIZ 381 H""'lil.n.-ndı.,hııu'lııııı hâkim ve Bu, BÖT akcarla bakan bir baş vardı. " Sizgileri âdeta hakedilmiş bir insan Ve bu insan peder Jozefti ve pe- t Mnnıırlın,aıı;öyhiipl"_ — Hâüâkim benim! Öönümde eğil, Riş- liyöl. Ve Rişkyö, kerklisine perestiş eden kalabalığı selâmlıyor gibi yaparak e- ğildi. Fransanın bir hâkimi vardı ve bu hâkimin adı peder Jozeftil. « SON Korinyan acıklı bir tavırla cevap ver- di : —— Onlar artık bende değil. — Affedersiniz, cübbeli, sizde tam iki dizi, sağlam beyaz otouz iki diş var. Ben!m dişlerimi iade eder misiniz. Ha- yır mı? Tabib birader, faaliyete geçin.. Korinyan heyecan ve endişeyle ba- Bırdı: — Mukaddes kitaplar şahit olsun ki.. Mukaddes kitapların neyin şahidi o- Jacakları bir türlü anlaşılamadı, çün- kü tabip kardeşin, kocaman pençesi, zavallı Korinyanım kalasına indi, Dev cüsseli operatörün diğer eli ise onun Ağzını açtı ye hemen akabinde, çelik ,bir âlet bu ağza girdi. Bit uluma —du- yuldu. Ve tabip, Raskasa, büyük — bir “diş uzattı. Raskas bu dişi öldr ve: — Birl, , Dedi. Korinyan da inledi; — Şişim!.. Dişlerimle Birdenbire, koörkunç el tekrar onun kafasına indi ve onu koltuğun dayana- cak yerine yapıştırdı. Ayni zamanda opratör tatlı bir tavırla şöyle dedi: — Müumanaat etmeyin.. En iyilerini seçiyorum,. . Bir kaç saniye sonra Raskas: —İkil, ' Dedi.. Bu sırada Korinyan da bütün geytanları, mukaddes kitapları ve sai- reyi imdadına çağırıyor, birinci Korin- 'yan ise, etrafta dönüyor, muzaffer bir tavırla bovlıyordu , Üçüncü dişte, Raskas afleftti. Ko rinyanı koltuğa bağlıyan ipler çözüldü. Fakat peder Jozef bu kadarcık şeyi kâfi görmüyondu. Betbaht Korinyan, gıda olarak yalnız su ve kuru ekmekle üç ay hapse mah- küm edilmişti. Onu malüm hücreye gö- türdüler, Birinci Korinyan onun ba- caklarını ısırıyor, Raskas ta onu takip ediyordu. içerisine bir kaç basamakla “girilen hücrenin kapısını açtılar ve Korinyan inler gibi bağırdı: —— Sefalet gene su içeceğimi. Raskas ta: —— Sus, cübbeli! dedi.. İyisi mj size, yeni kilişe mermisi vasıtasiyle hücre- ye nasıl girildiğini izah edeyim. Bunu din kitaplarında okumadınız mı? Korinyan hayretler içinde cevap ver« di: — Okumadım amma, tabil ayakla girilecek., Raskas:; — Hayır ,dostum, bilemediniz! Size göstereyiml. Dedi ve bu sözlerle beraber hızını â- larak, kafası eğilmiş olduğu halde, bir ok gibi ileriye fırladı. Mermi bu defa tam hedefine isabet etmişti; Raskasın kafası Korinyanm midesine indi. Bet. boht rahip te tersine yuvarlanarak, ne ye uğradığını anlamağa vakit bulama- . dan, kendisini hücrenin ortasında, sırt. Üstü yere uzanmış buldu . Raskasın, uzaktan gelen sesi u- yuldu: — Elveda, cübbeli! « Korinyan da, lâtinca inledi: , — Mabhvoldum!..