.*'l:mx TARİHİ TEFRİKASI: 1 Yazan: A. Cim Abdülhamit, meşrutiyeti kafa Ve gönüllerden koparıp atmak için plân kuruyordu Ğulı tarihinin tanzimattan son- h Safhasının kanlı yapraklarından de 31 Mart vakasıdır. —:İıt ve Terakkinin teşekkülü, bw beyin isyanı ve “Hareket or- ah Bun hazırlıkları Üzerine ya —m feragat, yahut (Hürriyet) in hruhe mecbur bırakılan Ab- — çok sevdiği imparatorluk ayrılmağa bir türlü ra- ht:lmı. © buhranlı devreyi atlat. Tek Sonra yine bildiği gibi Iş gör- kendi düşüncesine göre mu- h (Hürriyet) 1 ilân etmişti... a.—hhunu esasiyi hazırlıyan Mithat hi İle arkadaşlarından hemen inti- “lıık yolunu bulan kurnaz pa- brmlırm hemen hepsini birer Sürdürmüş; Talf zindanlarında Mithat paşa, Radose kale- '-hîl)mk can veren Namık Ko- 'ı_ “Osmanlı saltanatı” haflesinin .'!R Sahnelerinde kanlr birer rol oynı- %k tarihe mal ölirvermişlerdi.. ı'. iki kuvvetli rakibi bir çırpıda '!ren. ettiriveren hünkâr, ara- Soğutmadan bu adamların yıllar. | Mdı sakız ettikleri meşruti- 'Md’ Kafa ve gönüllerden koparıp at tısawur'ı: yapıyor, plânlar lt. Fakat bulduğu bin bir ça- hiçbirini beğenmiyor, tam ve tli bir hareketle bir anda %! mutlak ve örfi idareyi te- Skcek b bir formül arıyordu. istinatgâhr, biricik kuvvet U: hünkâr, mutlakıyot ve gev- istikrarmı temin edecek tek * evvel bütün zabitleri iğfal edi- Wu kendisini bal ile tehdit e- uyet. ilân ettirmemiş miy- hn nbulun 4 tepesi üzerinde bi- İh a) yuvası haybetile yerleşen lâda bu ordunun dört fırkası daği! miydi?... Ve, Hünkâr, bu Nı—:ılnm bulunduğu istikametlere İaga Te bu düşüncenin tesiri 2 - B lr, bu hâkim fikrin ezici N“ İliklerinde hissederdi. Güve- | yöoktu artık. K Meşrutiyetin ilk aylarında Hoj Fağa, Kabasakal Mehmet paşa, *hu “Mglbıııhunıkuııu— e VTinden emin olduğu mukarribi- )g" kısmı öldürülmüş, bir kısmı etmiş, yahut İttihat ve 'Te- W Vütuf ve atıfetile birer tara- K canlarmı kurtarabilmiş - Nmııı bu icraata seyirci ,"Plı AÂhmet Rıza beyin riyasa » Nb“—n ilk milli meclis, “Mec- bh"l İlmly]e Fmdikli sara- N_ içtimamı yaparken Ab- Gvı halinde olan İttihat ve w;aı kolayca ezilebi. ortadan kaldırılması R> düşünüyor, bu — işin 'âreketle, meselâ bir isyan- 'Vrıı—ıg—ını tahmin eden pa- Müsait eleman olarak ordu- %'.'ş #diyordu. ç““' W::m kumanda kıs - h,:.ıq Zabitleri ittihatçı İdi - Lu'n itimat — edebilir h SÜllirdi bu Ülker?,. ban zihniyetinin ne Yordu. Zaten Hareket bul Üzerine yürüyü- lmrg dağil miydi? 'İOĞ'U miydi ?... Na- bunlara?... de bulunan İttihat ve Terakkiyi de dağıtmaya sebeb olurlardı.. Asker, halifeye, peygamber vekili diye tanıdığı padişaha merbutiyetini muhafaza ediyordu. Bu vaziyet hünkârı bu nokta üze - rinde fazla durmaya sevketmişti. E- vet, ordunun kumanda kısmı, yani za- bitler İttihat ve Terakkiye bağlıydı - lar ve fakat, efrad, henüz Osmanlı tahtına an'anevi merbutiyetini. ismi- ni doğru dürüst söyliyemediği padişa- ha sadakatini muhafaza ediyordu. di Şu halde efrad arasında yapılacak bir tahrik, orduyu kolayca harekete getirebilir, hattâ buradaki hâkim züm- reyi, zabitleri al aşağı eder, ve, sulta- nın mutlak hâkimiyetini bütün aza - metiyle tesis edebilirdi.. Abdülhamid raenküb yaranmım tavsiyelerile işin buraya kadar olan kısmımı, yani ordu- da bir isyan hareketi meydana getir- meyi münakaşa ve muhakemo edebil- mişti. Şimdi verilen karara, (ordu is- yanı) na dair tertibata stra geliyor - du: Efrad arazımda ne suretle propagan- da yapılabilirdi?".. Bunlara kimleri memur etmeliydi? İşte, kendi yâranı tamamen menküb bulunuyorlardı, İk- tidarda olsalardı bile, onların ordu ile sıkıfıkı temasları hemen nazarı dikka- ti celbediverir; İttihatçr zabitleri u- yandırır; bu hareketi akim brraktır- dıktan başka, maazallah aksi bir ne- tlce de tocelli edebilirdi. (Yârfün) ve (sadık bendeşân) dan *hayır yoktu... Onlar bulundukları kö- gede gimdilik rahatlarma bırakılmalıy- Adr Ulema sımıfıma gelince: Acaba bunlardan istifade kabil de- ğil miydi?.. Hocalar, medreselerde diz ve dirsek çürüten çömezler, talebei ulüm bu İş- te kullanılamaz mıydı?.. Şeytana duman attıran zekâsile dü- gşüncelerini bu noktaya getiren padi- şıh işin bu cihetini de göyle tasarla- Uhmı, 80 bu kadar senedir (sayel şahane) sinde görülmedik rahatı et- mişlerdi. Katiller, sulkastler, sürgün- ler, hapisler biribiri ardma halkı ve devlet ricalini tehdid ederken ulema bütün bunlardan uzak kalryor, rahat ve huzur içinde hâdiseleri sinema sey- reder gibi uzaktan görüyordu. Kırmı- zı fesin üzerine dolanmış bir sarık za- manın en mükemmel (billet diploma- tigue) i, en kuvvetli masuniyet alâme- tiydi. (Sayel gahane) de bu kadar imtiya- za malik olan, hünkârın in'am ve ih- saniyle bol bol taltif edilen bu zümre, (ulemayı kiram) ve (talebei ulüm) askeri tahrik için iyi bir propaganda elemanr olabilirdi... Zaten kendisine takdim edilen (Der- viş Vahdeti) adlı hoca taalağı bunlar üzerinde nüfuz tesis etmeye çok mü- Bajt bir sima idi!... Askeri ayaklan - dırmak, İttihat ve Terakkinin (Şer'i gerife) mugayir işler gördüğünü iddia ettirerek “geriat isteriz,, narasını ava- ze getirmek için bu dervişi sanki ona Allah göndermişti... Şu halde, sultanım verdiği karar şu olabilirdi: orduda başlıyacak ve Ab- dülhamidin lehine inkişaf ettirilecek bir ihtilâ! 32 senedenberi alıştığı mut- lak ve örfi idareyi yine ona iade ede- cek, “Memaliki mahrusal şahane"” sin- de kanun yine (iradel seniye) sinden ibaret olacak, kendi tabirince (niza- mı âlem) için elzem addettiği (nefsi nefisi bümayun) u (İttihad ve Terak- ki) ismi verilen komiteci ocağının mu- rakabesinden kurtaracaktı... Ve; ah bir kere bu gaye tahakkuk ettikten, isyan muvaffakıyetle başarıldıktan, İttihat ve Terakki ocakları tütmez ol- duktan sonra onlara şimdiye kadar geçer mi? Ortaköyde insan Öyle manzaralarla karşılaşıyor kil!. Aylarca evvel, gene bu sütunlarda Ortaköyün bitmez tükenmez dertlerin- den bahsetmiştim. Aradan uzun zaman geçti, belediye bu zavallı semte tek bir kazıma bile vur- madı, yüzlerce bozuk yoldan bir tanesi- ni bile şöyle üstün körü olsun tamir et medi.. Geçen gün, Ortaköylü okuyucuları- mızldan Üstüste iki mektup aldım. Be- ni köylerini tekrar gezmiye davet edi- yorlar ve uzün uzun dert yandıktan sonra: “Sizin görmediğiniz ve gezme- diğiniz öyle yerler var ki, buralarda bir kere dolaşsanız şaşırıp kalırsınız..,, di« yorlardı. Mektuplardan birinde de: “Ortaköyün, 120 sokağını kendine bağlryan iki ana yolu vardır. Bunlar- dan biri Dereboyu, diğeri de Çevirmeci sokağıdır. Birer kilometre uzunluğun- da olan bu yollar biribirine müvazidir, Ve Ortaköyün ne tarafına gidilecek o1- sa bu iki yolun birinden geçmek zaru- Teti vardır. Yağmurlu havalarda, Dere- boyu tam mânasiyle bir dere haline yel- diğinden buradan vesaiti nakliye geçe- mez. Kenarlardaki yaya kaldırımlara gelince, buranın da biraz ötedeki de- reden hiç bir farkr yoktur, denebilir. İkinci yol'ise 40 seneden fazla bir zamandır en ulak bir tamir bile görme- Mektupları okuduktan sonra, e güön öğleye kadar serpelemiş olan kara rağ- men fotoğraf makinesini yanıma alarak Ortaköye gittim. Tramvaydan iner inmez, mektuplar- da tarif edilen yerlerin adresini sormak için sağa sola baş vurmak üzereydim, bu sırada karşıma, buralı tanrıdıklardan Bay Taylan çıktı . Vakti varmış, beraber gezmeyi teklif edince hemen kabul etti. Ve önüme düşüp bana yol gösterdi. Yürürken bir taraftan da izahat veriyordu : — Şimdi öyle yerler göreceğiz ki bu- ralardan ne itfaiye geçebilir, ne de hasta otomobili.. Allah bir felâket ver- mesin, dumandır halimiz.. Taşbasamak sokaktan geçtik, ve mektuplarda bahsedilen Çevirmeci s0- kağma çıktık, Burada yol birdenbire berbat bir hal aldı , Kaldırım taşlarının haraplığı ber tarafta derin çukurlar, çamur ve ba- —— yaptıklarının cezasını nasıl çektire - cekti... Padişah, hemen düşlincelerinin tat. bikı için icab eden tertibatı almaya Bgirişti: (mukarribin) den itimada lâ- yık olanları gizlice saraya davet et. ti; Arab İzzet, ve Mehmoet paşalarla İsmail Kemal beyi, Sait, Nüzım ve Kâmlil paşaları evvelâ teker teker bu mesele etrafında görüşme ve sorguya çekti, sonra fikirlerin bir araya top- landığını görünce, Yıldızda bir akşam hepsin! akşam yemeğine çağırdı; ye- mekten sonra kendi riyaseti altında, işi müzakereye başladılar. Hünkârm riyaset ettiği mecli& neticede gu kara- Tt verdi: 1 — İttihatçıların nüfuzu altımda bulunan şimdiki kabinenin istifasmı temin etmek. 2 — KâAmil paşanın sadareti ile ye- ni bir kabine teşkil etmek. (Devamı var) Erkek - Kız tefrikamız altıncı sayfada e€f İK aa düa, Istanbul konuşuyor Lâğımın ortasından lerkos > B " Ortaköydeki Çevirmeci sokağında oçı iğımların üzerini halk - taşlarla örtmüştür M İşte size Ortaköyün en işlek çeşmele- rirden birinin önündeki vaziyot Ortaköyün Çifte İmamlar sokağı bir vol değil, müthiş bir sel yatağıdır kımsızlıktan başka bir şey görülmüyor- du 'Tıpkı sokak gibi tam bir harabe olan bir çeşme görünce o tarafa doğru iler- ledik., Köşeye büzülüp suların cski teneke: lerine dolmasını bekliyen bir saka, *- limde bir makine, sağın, solun resmini çektiğimi görünce evvelâ benden Üürker bir vaziyet aldı. Fakat sonra, gazeteci | 18,15 caz plükları, 10,15 — müzik, 20,20 Rumen şarkıları, 2040 Fransız — müriği, 21,15 radyo cazı, 22,15 kafe konser, BUDAPEŞTE: 19,10 apera orkeolr.uı. 20430 radyo or kesirası, 21,10 temsil, 22,45 sigan oörkest- rası, 23,10 cax plükları, 23,45 sigan orkes- trası, 24,15 cazbant. BERLİN: 19 banda, 20,10 plâkla klâsik parçalar, 21 radyo örkestrası, 23,00 carbant. ROMA: 20,80 hafif müzik, 22 Napoliden temsll nakli, 23,30 cazbant. VARŞOVA: 19,15 Lüsyeon Puapenin plükları, 20, mü zik, 21 mandolin ve kitar orkestraları, 22 hafif müzik ve dans havaları, İ | BÜKREŞ: I | olduğumu anladı ve derhal tavrını de- Gigtirerek, yanıma gelip dert yandı: — Şu sokakların halini görüyorsu- nuz. Evlere su götürmek için el araba- sı geçiremiyoruz. Tenekeleri sırtta taşı- mak ta yasak, elle götürmek için ne kadar müşkülât çektiğimizi bir A lah bilir, bir de ben.. O sırada yanımızdan geçen yaşlıca bir adam söze karıştı; — Ya çocuklar... Zavallılar, karda, kışta bu berbat yollarlla yürümek için meler çekiyorlar, neler.. Çeşmeyi geçip biraz daha yürüdük.. Yol büsbütün berbat bir hal aldı, Çad- denin! ortasında lâğımlar âdeta mey- dana çıkmıştı. Halk, kocaman taşlarla bu mecraların bir kısmını kapamıştı am- ma, ne de olsa, her yağmurda, vaziyet eski haline dönüyordu. O civarda an- lattıklarına göre, yağmurlu havalarda, yalnız bu yoldan Ortaköyün iç tarafla- rına işliyebilen otomobil ve arabalardan gçoğu bu lâğımların içine düşerlermiş « Hattâ geçenlerde bir kamyon böyle bir kaza geçirmiş ve pek çok uğraşıldık- tan sonra, saplandığı yerden kurtarıla- Çevirmeci sokağında bir müddet da- ha ilerledik.. Yürüdükçe, yeni bir ba- kımsızlık, yeni bir içler acısı vaziyetle kargılaşıyorduk. O kadar ki, insanım İstanbul şehrinde bir belediye bulunduğuna âdeta inın— mıyacağı geliyordu. 'Tam müânasiyle bir tifo yatağı olam açık mecraları iğrene iğrene seyreder- ken birklenbire dehşet içinde dona kal- dım. İçinden durmadan çirkef akan bir Yâğım yatağının tam ortasından koca- man bir terkos borusu geçiyordu. Gördüğüme inanmadım.. Yanımdaki: lere sordum. Acı acı gülerek korkunç vaziyeti tasdik ettiler, Vet — Haber verdik amma, daha bir ne- tice çıkmadı, dediler. Tüylerim diken diken oldu. Etrafıma daha fazla bakmadan yürüdüm. Biraz ileride, (Çifte imamlar voka- ğı) diye tam mânasiyle sel yatağı va- ziyetindeki bir yol daha gördükten son ra geri döndüm. Bana refakat eden Bay Taylan: — Bütün bu kusurlarından — başka, gördüğünüz sokaklarda geçen Cumhu- riyet bayramına kadar ışık ta yoktu. Na ise şimdi beş on lümba takıldı. Biraz rahat nefes aldık. Pakat Çelenk sokağı denen yolun başına da bir Jâmba koyar- larsa 0 zaman yapılan hayır tam ola- cak. « Tramvay yoluna gelmiştik.. Önüm- de Beşiktaşa doğru uzanan geniş cad- deye baktım Beş on dakika evvel do- laştığım yerlerin halini düşündüm. Tçim sızladı.. Belediyecilerimize tavsiye ederim, Ortaköyün iç taraflarını şöyle bir dolaşsınlar, eminim ki onların da içi sızlıyacaktır. HABERCİ Yeni neşriyat Yeni adam Yeni Adamın 216 mer sayısı çık- tr Bu fikir ve sanat gazetesinin bu sayısında İsmail Hakki, Hüsamod- din Bozok, Hasan Âli Ediz, Hüseyia Avni, Celâl Nuri, Lütfi Erişçi, İffot Evin, Enver Naci, Nusret Kürkçüoğ« Tu, Hüsnü Giritli fmzalı yazrlar vare dır. Ayrıca Yeni Adam Ansiklope- disi adlı eserin #on çıkan — forması verilmektedir,