HÜD çS | S Turgenief kızı | Tâta Lukinişna'ya efinin na- ma, " adam olduğu aN Bönç kız Adeta vecd içinde: » Erkek dediğin ; düz bir burun, hama mahsus bir yazı lesi, telefonu, kaloriferi, ban- h.lvıı:rııl velhasıl her şeyi var. Selime ile erkek güzeli. Genç l kız gözlerini kapar ve ilâve M7l Sesini İşltaaniz!.. Başlı başt- T Toman.. Adeta İnsanı ağlatı- Kikarl söylemek lâzımgelirse, Ten h 0 Astrata Lukinişna yalan söy Yordu. İvan Arturoviç Mladent- fevkalâde güzel — iki odasını, M Mahsus yazı makinesini ve hak ( Yevlerini nazarı itibara alma- Bile onu gene hayatta bahtiyar 'ı—ı l&rdan biri olarak sayabiliriz. I— m*"»urnvlçln sosyetede işgal et- 1 Mr geh değtlai. Herir, atılacak bir koskocaman #tün direktör muavini İdi.. 't gosyotede yüksek bir mevki ©Yki de yabana d...îdan bu erkek güzeli adam, hiç Menyi AYAF değildi. Onun tamamen ç Ve bahtiyar — olabilmesi için Seye; Iyi bir hayat arkadaşı- 'YACI vardı.. hı"' Arturoviç, romantik ve lirik Ülgadümdr.. Yüreğinde, datma, ken- ı_“şlr“ farkına varmadığı müb. _N,!.. Arzu taşırdı.. O, İnce, zarif, N 'C.w. uç bir takım hislerle dobdolu İşte bunun — içindir ki hayat '—.l t ıecıî-rken çok müşkülpe- Yü tikça Art'H'ıwlc; bugünün kızlarından, B kızlardan hoşlanmıyordu. l >/ OMuzlu, kesik saçlı, bakır n h““l Takamlardan, İ ';*î mane kızları onu sarmıyor- plânlar- ;nh"ün bu mühendis kızlar. Tom kaç bin motreden at- "Ti iftiharla anlatan bu Pa. b Ba lardan Adeta nefret edi- BB eti a KAHRA sorulduğu za- ırdı. a Söylemek lâzımgelirsa İ- yordu. Evet; hem de şiddetle nefret ediyordu.. O, uzün saçir, baygın gözlü, İnce narin yapılı, Adeta şiir vo hayalden yaratılmış kızlara Turgenlef kızla- yına hasret çekiyordu. O, evde otu. rup gergef işliyen, ince zarif örgü- ler ören böyle bir — kiza — Aşık olmayı ne kadar arsuluyordu! Bir akşam tiyatroya gitmisti Ti yatroda “Kuğulu göl.. balesi vardı.. O, esasen hep bu gİbi irL» oyunlar- dan boşlanırdı desl bittiği zaman ısıklar yandı. Bü sırada, parterin begsinci sırasında ü turmakta olan bir genç — kız ayağa kalktı ve kapıya dofğru yörüdü. İvan Arturoviç genç — kızı görür görmez, titredi.. Mitndeki — tiyatro programı yere düstü. Biran için âde- ta başı döndü. Giden kiz, yıllarca 0- nun hayalinde yaşıyan Türgenlef kızlarından hiriyei Bu hakikaten, dizkapaklarına ka dar inen uzun sarı saçlı. mavi gözlü, hülyalı bakıslı, efsanevi bir kızdı.. İdeal kızlardan biriydi. Bu bir kız değildi.. Başlr başma bir romandı.. Adetâ Insanı aZlatabilirdi... Uzun saçlı, mavi gözlü Turgenlef kızı tekrar içeri gelip yerine oturdu- #u zaman İvan Arturoviç onun ya- nında, ayni hizada kendi daktilomu- nun da oturmakta olduğunu farket- ti.. İvan Arturoviçin — ideali zaman zaman yanındaki Astrata Lukiniş- naya eğiliyor ve birkaç kellme söy- lüyordu. Demek ki daktilo Tuürgeni- ef kızı biribirlerini tanıyorlardı.. Bu ne büyük bir sandetti. Oyun devam ettiği müddetçe İvan Arturoviç, sahnedeli! yalanect kuğu- lardan ziyade beşinci sırada otur- makta olan ve mütemadiyen çikola- ta yiyen hakiki kuğu ile metgul ol- du.. Görünüşe göre bu kuğu çok tat- li seviyordu. Ertesi gün İvan Arturoviç — kendi daktilosuna karşı gayet nazik mua- mele etti, Akşama doğru da kendisi- ne getirilen kâğıtları imzalarken, (| tiyatroda gördüğü... şu sarışın kız.- MAN KIZ ! Oyunun birinci per- | . tanışmak istediğini daktilosuna yledi.. Astrata Lukinişna, genç kız yüre- gindeki kıskançlığı boğarak şefinin bu teklifine razı oldu.. Astrata Lukinişna, ayni evde ©- turmasına rağmen uzun saçlı Türge nlef kızmı pek az tanıyordu. Akşam yemeğini yedikten sonra arkadışının oda kapısını çaldı. Tur- geniof kızı masa başında bir şeyler zmakla meşguldü. — Yanmda bir n kitap vardı. Küçük — daktilo, Amirinin arzusunu söylediği zaman Turzenief kızı hayretle gözlerini aç- tı ve kahkaha ile gülmeğe başladı; o kadar çok güldü ki, yüzündeki böl pudraya rağmen — daktilonun yüzü kıpkırmızt kesildi. — Kızcağız adam akıllı içerlemişti.. — Kalkıp gitmek üzere iken Nataşa (Tüurgenlef kızı- nın iemi böyle idi) onu durdurdu: — Durun bakyayım, gitmoyin, de- di. Siz onun, tröstünüzün Gdirektör muavin! olduğunu söylüyorsunuz, öyle mi?, Astrata Lukinişna Aâdeta mağrur bir ada ile: — Evet, dedi. Hattâ şimdi direk- tör varziyetindedir. Çünkü henüz trösz- tümüze yeni direktör tayin edilme- di.. Natasa biraz düşünceli bir tavır. la: — Amlirinize söyleyiniz, dedi, o- nunla tanışmağa hazırım.. 'Tanışma “Gamsiz bahçe,,de oldu. Nataşa onu, bahçe sıralarından bi- rine oturmuş olduğu halde bekliyor du. Derken bahçenin derinliklerin- den İvan Arturoviç sökün etti. Nata- şanın yanma gelir gelmez: — Siz! bütün hayatımca bekliyor- dum, dedi. Genç kız zarif bir oda Jle gülüm- sedi. Ve bir şeyler söyledi.. Ah, ne harikulâde sesi vardı!.. EBrtesi akşam gene — buluştular.. İvan Arturoviç, aşk hakkındaki gö- rüşlerini izah etti.. Genç kız, tasdik makarmında başını salİryordu. Genç kız o tatlı sesile şundan bun dan bahsetti. Hattâ tröst işlerinden Bakış bahsetmek suretile hayat — hakkın- daki müsbet görüşlerini isbat etti. Soevdadan âdeta sarhoş olan İvan Arturoviç, genç kızın altından buk- lelerinin örttüğü penbe kulacığına, bir maliye müfettişine söyliyobiloce ğinden do fazla, tröst İşleri hakkın- da izahat vordi.. Daha sonra, idealine, hayat hak- kındaki görlüşlerini, — sosyetede iyl bir mevki elde etmok İçin takip edil mes! lâzımgelen yolları uzun uzun anlattı. Lâf arasında: KAKHRANAN KIZ — Bak canımım içi, dedi, buğün. lerde tröstümüzün yenDi — direktörü gelecek.. Bentm yerimde bir başkası olsaydı, serasem sersem yeni direk- törün gelişini beklardi. Halbuki se- nin “İvan,,ın hiç de öyle bir adamı değlldir. Ben daha şimdIiden ona ve- receğim raporu hazırladım.. Geldiği zaman kendisine okuyacağım tebrik nutkunu yazdım.. Önun gözünü bo- yamak için vereceğim ziyafoti tesbit ettim.. (Lütfen saylayı çeviriniz t —. a ——— *îğ“âüı takdirde kılıemızı alıp eseri- “'idnumım emretmiştiniz. O ’l önberi artık buna müstohdak değil Tüyim> ) *nuuı,_— -— ğ ! ' bi başını önüne eğdi ve boğuk ÜR aa besını önüne eği ğu —;uîlyö Trankavel, dedi, o gün lu_plu ediliyordu. Kardinalı öl- he #zden rica ederken, bu şüp- ni ih:.h“ olduğu hususunda kendi- M €tmek istiyordum. T 5 Vel i il 8 —“hy. ııı?lı.r gibi bağırdı: Bustu, Şüphesiz içinde son k:“""dı vuku buluyordu. Nihayet kaveje ĞİT ağır kaklırdı. Gözleri Tran. dikildi, Vaziyet bir saniye devam Ç B ' Üi .l;dm artık muharip kızın bakışı İ ti p İ İkı F 4 AT bu . bir tek- seniye içinda Ka ; :î:t"ı-büm ek saniye içi in kajbiyle, beni seviyor ——“.Eımuttek bir erkek gururu düydü. de sadece göyle dedi; , €Eğer ben ölürsem ma- b« v —kh&:::"h kızının intikamını al- BNN a . Malksiniz. .Bu hakka yal- T::”Nhinlı. mösyö, . d hlîımıınni ve dizleri ü- e _'::: için fevkalbeşer bir M Ş Nqğ tekrarladı: Rş ı—::: Şocuklar! * Bu, gelip geçen bir aşk Siden danş Bö, bir yeminden, ilk bü- AF batıayı YÖY ve bi iki ateşin h"—_. » İki şerefli masumiyetin M:"’"- Bu bir dakika içinde, u.d:"l' edilemez bir gençlik bt belirdi , ,,:" B içinde geçmişti. . ğ Pakaş < GÜüşünüyordu? p Mıı“"m içindeki hayat, ni- lzireen, k. Böl- — B taaderi , gençliği B içinı sefil vesileler yaratıyor? İşte yekdiğerini çıl- ginca ve temiz bir aşkla seven iki in- san, tesadüf onları birleştirdi, halbuki onlar ölüme doğru sürükleniyorlar!. Korinyan ,gözlerini faltaş gibi aç- maştı.. Raskas titriyordu. Kimbilir bel- ki o her şeyi anlamıştı ve belki onun da içinde bir mücadele vukubuluyordu. Küçük casusun - takallüs etmiş çeh- resinde, bir gün Lonjumo yolu üzerin- de, Molüsün söylemiş olduğu bir sö- zün ilk tokmularını serptiği ve o za- mandanberi onda bir iç mücadelesi ya- tattığı yeni bir düşüncenin ifadesi beli- tTiyordu. Ve bu küçük casusun içindeki mücadele, Annaisin aşka yürüyüşün- den daha az müheyyiç değildi. Annais şayanı hayret derecede sakin bir sesle; — Mösyöler, dedi, maatteessüf hileye baş vurmak mecburiyetinde — kaldım. Madam dö Şevrözden, kurtuluş baha- sına olarak, bu mektubu yazıp imza- lamasarmı istedim.. Eğer kardinal bu mektubu alırsa, bu gece muhakkak bu- raya gelecekt'r .Binaenaleyh bütün me- sele şundadır : Bu mektuüp nasıl ve kimin vasıtasile kardinala varacaktır? Bu mektübu kim götürecek? . Raskes sakin bir sesle bağırdı: — Ben götüreceğim. Annais hayretle ona baktı. Tranka- vel başını «alladı. Fakat Molüs şöyle dedi; — Bravo, Raskas!. . O zaman Kocinyan, Raskasın çok iyi bir kâr peşinde koştuğunu zönnetti ve mağrur bir edayla ilerliyerek: — Ben ne diye götürmiyeyim? Dedi. Rasaks ta hiddetle bağırdı: — Bizi rahat brrak, cübbeli! Korinyan devam etti; — Fakat madem ki artık ben rahip değilim.. Sen fazla kaçryorsun doğruk su, gimdi sana., . Molüs sakin haliyle murıldandı: — Düşes dö Şevröz!.. Rahip Korin- yanm Marşönuara niçin geldiğini şim- di anlıyorum, Şüphesiz kardinaldan e- mirler aldı. Trankavel de atıldı: — Şu halde, dedi, bir an evvel bu ra- bibi yakalamalryız; kardinalım maksat- Tarmı ondan öğreniriz. Annais devam etti : — Demek ki, bu işte bana yardım et- meğe razısınız?. Molüs te hep ayni ciddi tavriyle ce- vap verdi; — Madam, Trankavel bu akşam, ha- yatını sizin için tehlikeye atamadığı için zaten canı sıkılryordu: Bana ge- linçe, ben de Trankavel için seyahat ediyort ve binaenaleyh onun zevklerine ortak oluyorum. Annais, teşekkür mahiyetinde başını eğdi: O kadar ... Halbuki kalbi âdeta, titriyordu. Trankavel artık yaralarını hissetmiyordu. Bu anda, yalnız başına bir ordunun üzerine yürürdü. Bu anda, yalnız başına bir ordunun üzerine yü- rürdü.. Molüs her zamanki gibi sakin- di. Bir an sonra, odadan çıktı. Korinyan, gelip av köşkünün etrafın- da dolaştıktan ve atını bir ağaca bağ- layarak Raskasla kargılaştıktan sonra, kont dö Molüs tekrar Tibonun evine gir di ve şöyle dedi : — Karşımızda Korinyanla Raskastan başka kimse yok.. — Şu halde dostum, hiç zahmet edip benimle gelmeyin.. Ben yalnız başrma gidiyorum.. Yarım saat içinde Madam dö Şevröz burada olacaktır . Fakat Molüs, eskrim üstadınm - yal- nız haşma gitmesine razı olmadı, An- naise gelince, o da düşesi derhal gör- mek istediğini ileri sürdü. . Bunun üzerine üçü binden yola ko- yuldular. ' Bu sırada Korinyan, Raskasa, Mar- İ ı | gönuara niçin ve nasıl geldiğini izah ediyordu. Bizim üç kahraman sergüzeştçi, gi- riş kapısını kapalı buldular. Fakat bu kapıyı sessizce açmak, Trankavel için bir çocuk oyuncağı oldu. İçeriye girin- ce, karacılık bir nevi sofada bulunduk- larını gördüler; soldaki hafif ışik, bir kapıyı gösteriyordu ve bu kapımın ar- kasında sesler duydular. Trankavel bu kapıyı birdenbire açtı ve ayni zaman- da, kendisine doğru, yıldırım hıziyle bir cismin geldiğini gördü., Ellerini w zattı ve bu cismi kulaklarından yaka- ladı. Raskas, kmığ süren hayretinden son- ra, kendisini topladı .Korinyana gelin- ce, o da yavaşça kapıdan ervışmağa ça- Jıştı. Fakat hemen geriledi ve dehşet içinde mırıldandı: — Al. Şu asil İçıcağız!. . Bu sırada Molüs te içeriye girerek, arkasından kapıyı kapadı. Korinyan ridip en karanlık bir köşeye sığındı ve #deti voçbile yarım düzüne kadar is - tavröz işareti yaptı.. 'Trankavel sakin bir sesle sordu; — Merhaba, Mösyö Raskas, Paris- ten bu kadar uzaklarda ne işiniz var?. Korinyan gülümsemeğe çalışarak ke- keledi: — Şey.. Hava almağa çıkmıştık da, Raskas sert bir sesle bağırdı: — Sus cübbeli!. — Fakat ben artık cübbeli değilim kil Hem de hava almağa niçin hakkım olmasın.. Trankavel tehditkâr bir tavırla: — Molüs, dedi, lütfen bana şu Sen — Lâibr âletini verin. Bu sözler üzerine Korinyan, dehşet içinde köşesine çöktü. Trankavel de devam etti: — Mösyö Raskas, gardiyanı bulun- duğunuz madam dö Sevröze lütfen ha. ber verin. ;